• Sonuç bulunamadı

HEDÝYEHEDÝYE

Belgede SÝNSÝ PLÂN. Ruhi DEMÝREL (sayfa 47-68)

HEDÝYE

Ý Ý

þte! Nihayet Peygamber þehri göründü. Gö-rüyor musun Cemaleddin, ne de güzel deðil mi?

Vallahi buranýn bir avuç topraðýný tüm dünyaya de-ðiþmem.

Vezir, Sultanýn gözlerindeki yaþlarý fark etti.

Bütün Müslümanlar gibi o da çok seviyordu Medi-ne’yi. Peygamber Efendimizin burada yaþadýðý aný-larý hatýrlayýnca kendisinin de gözleri doluverdi.

Aðladýðýný belli etmemeye çalýþarak:

– Doðru söylüyorsunuz sultaným, dedi. Yeryü-zünde Mekke ve Medine gibi kutlu bir yer baþka nerede var ki? Buralar insanlarýn en büyüðüne ev sahipliði yaptý. Mübarek yerlerdir.

Atlarýný heyecanla mahmuzladýlar. Þehre girdik-lerinde etraf pek kalabalýk deðildi. Sultan doðruca mescide gitti. Abdest alýp namaz kýldý. Sonra kalktý, Peygamber Efendimizin mezarýnýn baþýna geldi. Rü-yasýndaki olayýn çözülmesi konusunda kendisine yar-dým etmesi için Allah’a dua etti. Ardýndan da þehrin

sorumlusunu çaðýrdý ve kendini tanýttý. Epeyce hoþ beþ ettikten sonra meramýný anlattý:

– Medinelilere hediyeler getirdim. Tellallar geldi-ðimi herkese duyursun. Herkes ismini yazdýrsýn. Son-ra isim sýSon-rasýna göre gelip hediyesini benden alsýn.

Tellallar sokaklara çýkýp sultanýn sözlerini halka duyurdular. Medine’nin her sokaðýnda yüksek sesle ayný cümleler tekrar edildi.

– Ey Medineliler! Sultanýmýz Nureddin Mahmut Zengi Aksungur, Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret amacýyla þehrimize gelmiþtir. Beraberinde de sizler için çeþit çeþit hediyeler getirmiþtir. Sultanýmý-zýn isteði üzerine, þehrimizde yaþayanlar isimlerini yazdýracak, hediyesini alacaktýr.

Halk bu ani ziyaret karþýsýnda þaþkýna dönmüþ-tü. Kimi hediye almak, kimi sultaný görmek için iþini gücünü býrakýp koþtu. Muhafýzlarýn da yardý-mýyla düzgün bir sýraya geçtiler. Tek tek sultanýn önünden geçip hediyelerini almaya baþladýlar. He-diyesini alanlar:

– Allah sizi baþýmýzdan eksik etmesin sultaným, diye dualar ediyorlardý.

Sultan, önünden geçenleri dikkatle süzüyor, rü-yada kendisine gösterilen kiþileri arýyordu.

Listede ismi bulunan son kiþi de gelip hediyesini

aldý. Aradýðý insanlara benzeyen kimseyi göremeyen Sultan’ýn caný sýkýlmýþtý. Merakla etrafýna bakýndý ve:

– Listeye ismini yazdýrmayan baþka kimse kaldý mý, diye sordu.

Þehrin sorumlusu listeye bir göz attýktan sonra:

– Hayýr sultaným, dedi. Medinelilerin hepsi geldi.

Vezir Sultanýn kulaðýna eðildi ve:

– Rüyada gördükleriniz sarýþýn ve mavi gözlü ol-duðunu söylemiþtiniz, dedi.

Sözünü ettiðiniz kimseler belki yabancýdýrlar.

Ne dersiniz?

Sultan elini yanaðýna yasladý, bir süre düþündü ve:

– Þehirdeki yabancýlarý da görmek istiyorum, dedi.

Þehrin sorumlusu Sultanýn birilerini aradýðýný anlamýþtý. Endiþeli bir sesle:

– Sultaným, dedi. Bir sorun mu var?

Sultan düþünceli düþünceli bakýyordu. Baþýný sallayarak:

– Evet, diye cevap verdi. Hem de çok önemli bir sorun. Ama üstesinden gelemedik.

– Sakýncasý yoksa canýnýzý sýkan meseleyi öðre-nebilir miyim? Belki bir yardýmým dokunur.

Sultan gördüðü rüyayý ona da anlattý. Ýki kiþinin Peygamber Efendimize zarar vermek için Medine’ye gelmiþ olabileceðini söyledi ve:

– Bu iki adamý ne yapýp ne edip bulmalýyýz, dedi.

Þehir sorumlusu:

– Merak etmeyin efendim, dedi. Eðer sözünü ettiðiniz kiþiler Medine’deyse ben þimdi gider bulu-rum onlarý.

Askerler yeniden sokaklara daldýlar. Gördükleri herkese þehirde sarýþýn yabancýlar olup olmadýðýný soruyorlardý. Nihayet yoksul bir adam:

– Aradýðýnýz kiþileri ben tanýyorum, dedi.

Adam askerlerin önüne düþtü. Doðruca Aleks ile Silva’nýn kaldýðý eve getirdi. Askerlere:

– Ýþte, iki sarýþýn adam burada kalýyor. Endülüslü iki Müslüman olduklarýný söylüyorlar. Çok yardým-sever insanlar. Üstelik çok da ibadete düþkünler. Her gün namazlarýný mescitte kýlar, Peygamber Efendi-mizin mezarýný ziyaret ederler. Ayrýca, onlarý her sa-bah Baki Kabristaný’nda görürüz.

Askerler hemen kapýyý týklattýlar. Aleks ve Sil-va’yý alýp Sultan’ýn huzuruna getirdiler. Ýkisinin de endiþeli olduklarý gözlerinden okunuyordu. Sultan onlarý görür görmez heyecanlandý. Vezirine dönüp:

– Bunlar rüyada bana gösterilen adamlar, diye fýsýldadý.

Sakin olmaya çalýþarak ayaða kalktý. Aleks ve Silva’nýn yanýna kadar geldi ve:

– Kusura bakmayýn, dedi. Halkýn sizden övgüyle söz ettiðini duydum. Sizleri bu yüzden çaðýrdým.

Bana biraz kendinizden bahseder misiniz?

Aleks delicesine çarpan kalbine hakim olmaya çalýþarak:

– Ben Talip, bu da arkadaþým Cemal, dedi. Bizler

hac vazifenizi yapmak üzere buralara kadar geldik.

Yarýn da memleketimize, Endülüs’e dönecektik efendim.

Sultan gülümsedi:

– Ya öyle mi? Çok güzel! Haccýnýz mübarek ol-sun. Medine’de size iyi davrandýlar mý?

Bu kez Silva konuþtu:

– Tabi, buralarýn insaný çok misafirperver. Me-dine’yi çok sevdik.

Sultan her hareketlerini izliyordu. Fakat þüphe-lenecek her hangi bir hâllerini görmedi. Peygambe-rimiz rüyada neden bunlardan kendisini kurtarma-sýný istemiþti acaba? Kararlý bir ses tonuyla:

– Kaldýðýnýz evi görmek istiyorum, dedi. Beni evinize götürün!

Ýki arkadaþ ayný anda:

– Evimize mi, diye þaþkýnlýkla sordular.

– Evet, doðru duydunuz. Yoksa bir sakýncasý mý var?

Aleks telaþýný gizlemeye çalýþtý:

– Yoo, ne sakýncasý olsun ki? Evimizi ziyaret et-menizden þeref duyarýz efendim.

– Ne duruyoruz? Gidelim o hâlde!

Topluca yola koyuldular. Dar sokaklardan yü-rüyerek giderken Sultan iki arkadaþa sorular sorma-ya devam ediyordu. Aleks Ýslamiyet hakkýndaki ge-niþ bilgilerini kullanarak bu sorulara ustaca yanýtlar veriyordu. Bu sýrada halktan bazýlarý da onlara ka-týlmýþtý. Tüccar Hüseyin’in dükkanýnýn önünden geçerlerken tezgahta duran Ali kalabalýðý görünce merakla dýþarýya fýrladý. Kalabalýðýn peþine takýldý.

Yanýndaki gence:

– Hayrola, dedi. Sultan nereye gidiyor?

– Endülüslü iki adam var ya, onlarýn kaldýðý eve gidiyor.

Ali en öndeki Aleks ve Silva’ya baktý. Ýkisi de Sultan’ýn yaný sýra baþlarý önde yürüyorlardý. Tekrar gence dönerek:

– Neden, diye sordu. Bir sorun mu varmýþ?

Genç omuzlarýný silkti:

– Bilmem, galiba onlarýn halka yaptýklarý yar-dýmlarý duymuþ. Belki de bu sebeple evlerini ziyaret ederek onlarý onurlandýrmak istiyordur. Keþke bizim evimize de gelseler.

Çok geçmeden eve geldiler. Kalabalýk dýþarýda beklerken Sultan yanýndakilerle içeriye girdi. Ýçerisi karanlýk denecek kadar loþtu. Muhafýzlar koþup

perdeleri açtýlar. Etraf bir anda aydýnlanývermiþti.

Evde kapaðý süslü kitaplar ve birbirinden deðerli eþyalar vardý. Anormal bir durum gözükmüyordu.

Þehrin sorumlusu:

– Sultaným, diye fýsýldadý. Halk bu iki adamdan övgüyle söz ediyor. Geldikleri andan itibaren yok-sullara bol bol yardýmda bulunmuþlar. Bunlarýn kötü bir niyetleri olabileceðini sanmýyorum.

Nureddin Zengi evin her yanýný inceden inceye gözden geçirdi. Adamlarýn eþyalarýna bile tek tek baktý. Fakat yine de þüphelenecek bir þeye rastla-madý. Bir süre sonra vezirine döndü:

– Rüyamdaki adamlarýn bunlar olduðundan eminim Cemaleddin, diye fýsýldadý. Bunlar bir iþ çe-viriyorlar ama nedir bilmiyorum. Vallahi bu olayý çözmeden Þam’a dönmeyeceðim. Þimdilik bu ka-dar yeter. Haydi çýkalým.

Dýþarýya çýkmaya davranýrken Sultanýn gözleri pencereye takýldý. On iki yaþlarýnda bir çocuk an-lamlý anan-lamlý kendisine bakýyordu. Durdu, çocuðun yüzündeki ifadeyi izledi bir süre. Gözlerine dikkat kesildi. Çocuk kaþlarýyla bir þeyler iþaret ediyordu.

Sultan onun baktýðý yere çevirdi gözlerini. Birden bire:

– Durun, diye haykýrdý.

Salonda bulunan herkes olduðu yerde çakýldý kaldý. Bütün gözler Sultana bakýyordu.

– Kaldýrýn þu halýyý yerden!

Askerlerden ikisi atýldý. Bir hamlede halýyý kal-dýrýverdiler. O an gözler fal taþý gibi açýlýverdi. Ze-minde tahtadan yapýlma bir kapak vardý. Sultan ya-vaþ adýmlarla oraya doðru ilerledi. Herkes merak içindeydi.

– Bu kapaðýn altýnda ne var?

Aleks ve Silva tir tir titremeye baþlamýþlardý.

Yüzleri korkudan sapsarý olmuþtu. Sultan bir cevap alamayýnca sesini yükselterek tekrar baðýrdý:

– Size soruyorum, ne var bu kapaðýn altýnda?

Aleks kekeleyerek:

– Þeey, diye inledi. Bilmiyorum. Biz de yeni gö-rüyoruz bunu. Öyle deðil mi Silva?

Sultan þaþýrdý:

– Silva mý? Onun adý Cemal deðil miydi? Söy-leyin, kimsiniz siz?

Aleks ne diyeceðini bilemez hâldeydi. Silva ise korkudan neredeyse ölecekmiþ gibi duruyordu.

– Askerler, kaldýrýn þu kapaðý! Bakalým altýnda ne varmýþ?

Emri alan askerler koþup kapaðý kaldýrdýlar. Aþa-ðýya inen merdivenleri gören herkes daha bir þaþýrdý.

Sultan:

– Bu adamlarý tutun, dedi. Bir kýsmýnýz da be-nimle gelin. Bu tünelin ucu nereye çýkýyormuþ, kendi gözlerimizle görelim.

Muhafýzlar, Aleks ve Silva’yý tutup sýkýca bað-ladý. Bu sýrada Sultan, vezir ve bir kaç muhafýz tü-nele girdi. Ýçerisi çok karanlýktý. Vezir bir muhafýza:

– Birkaç tane meþale getirin, dedi.

Meþaleler hemen geldi. Sultan önde diðerleri arkada, tünelde ilerlemeye baþladýlar. Herkes bü-yük bir merak içindeydi. Nihayet tünel sona erdi.

Sultan elini önündeki topraða yasladý. Bu tünelin niçin kazýldýðýný anlamýþtý. Gözlerini Medine sorum-lusuna çevirerek:

– Peygamber Efendimizin kabrine kaç metre daha var, diye sordu.

Medine sorumlusu heyecanla:

– Birkaç metre, diye cevapladý.

Bu söz üzerine oradakilerin tüyleri diken diken olmuþtu. Vezir dayanamadý. Gözyaþlarý içinde:

– Bu nasýl bir iþtir ya Rabbi, dedi. Kim böylesine alçalabilir?

Sultan Nureddin Zengi elini vezirinin omzuna koydu. Aðlamaklý bir sesle:

– Þükür ki yetiþtik. Yoksa Ýslâm âlemi neye uð-radýðýný þaþýrýr, ne yapacaðýný bilemezdi.

Sakin adýmlarla geldiði yoldan geriye dönerken kendi kendine konuþur gibiydi: “Þimdi bize düþen þey, bu adamlarýn kim olduðunu ve amaçlarýný öð-renmektir. Bu, sadece iki kiþinin plânlayacaðý bir iþ deðil. Muhakkak haçlýlarýn parmaðý var bu iþte. Sa-vaþ meydanlarýný kendilerine dar ettik ya, artýk böyle iðrenç plânlarla bizi parçalamaya çalýþýyorlar.

Ama asla baþaramayacaklar. Bütün inananlar bu olayýn duyulmasýyla tek yürek olacaktýr. Böyle gi-derse çok yakýnda Kudüs’ü bile yeniden fethederiz inþallah. Çünkü o mübarek þehir asla uzun süreliðine bu insanlarýn egemenliðinde kalamaz.”

Tünelden çýktýlar. Sultan sýký sýkýya baðlý olan adamlarý sorguya çekti. Silva olaný biteni bir bir an-lattý ve sözlerini þöyle bitirdi:

– Düne kadar her þey yolunda gidiyordu. Fakat geceleyin gök gürültüsü ve þimþeklerle yer yerin-den oynadý. Çok korkup iþi býrakmak zorunda kal-dýk. Bu gece amacýmýza ulaþmayý düþünüyorduk Fakat sabahleyin tellallarýn sesini duyduk. Sizin gel-diðinizi halka haber veriyorlardý. Herkesle görüþme isteðinizi hayra yormadýk. Perdeleri çekip evimize

kapandýk. Siz þehri terk ettikten sonra devam ede-cektik. Ama gördüðünüz gibi, evdeki hesap çarþýya uymadý. Ben zaten baþarýlý olabileceðimizi hiç dü-þünmüyordum. Þimdi iyice anladým ki inandýðýnýz Tanrý, Peygamberini koruyor.

Sultan vezire döndü ve herkesin duyabileceði bir þekilde:

– Derhal bu hain plâný halka haber verin, dedi.

Dilden dile dolaþsýn, tüm Müslümanlarýn haberi ol-sun bu durumdan. Böylelikle daha uyanýk olurlar.

Aramýza sýzan düþmanlarýmýzý ve niyetlerini fark etsinler. Akýn akýn üzerimize gelen haçlý ordularýna niçin karþý koyduðumuzu bir kere daha anlasýnlar.

Sonra kaþlarýný çatarak Aleks’e ve Silva’ya baktý.

– Bu sahtekarlara gelince… Her ikisine de layýk olduklarý ceza verilsin.

Vezir saygýyla eðildi ve:

– Emredersiniz Sultaným, dedi.

Birkaç muhafýz eþliðinde Aleks ve Silva’yý gö-türdü. Onlarýn gidiþinden sonra Sultan,

Medine sorumlusuna:

– Bundan sonra þehrinde kuþ uçsa haberin olsun, dedi.

Medine sorumlusu çok mahçup olmuþtu. Hü-zünlü bir eda ile:

– Emredersiniz Sultaným, diye karþýlýk verdi.

Dýþarýya çýktýlar. Mescide doðru gidiyorlardý ki Sultan durdu, etrafýna bakýndý. Gözleri demin cam-dan bakan küçük çocuðu arýyordu. Göremeyince yanýndakilere sordu:

– Biz içerdeyken pencereden bakan bir çocuk vardý. Þöyle on iki yaþlarýnda görünüyordu. Koyu siyah saçlý, zayýf yüzlü bir çocuk… Zeytin gibi göz-leri vardý. Kimdi o?

Herkes saða sola bakýndý. Öyle birini göreme-diler. Medine sorumlusu:

– Emrederseniz aratýp buldurayým efendim, dedi.

Sultan gülümsedi. Anlamlý anlamlý baktý Medi-ne sorumlusuna ve:

– Gerek yok, dedi. Kendisini gizlemiþtir. Fakat öyleleri uzun süre kayýp olarak yaþamazlar. Bu mem-leketin gözü açýk insanlara ihtiyacý var. Bir gün ka-der onlarý alýr, layýk olduðu yere çýkarýr zaten.

* * *

K K URÞUN DUV URÞUN DUV AR AR

A A

li her zamanki gibi babasýnýn dükkânýndaydý yine. Gelen müþterilere bakýyor, vakit buldukça ki-tap okumaya devam ediyordu. Tüccar Hüseyin na-mazdan döndü. Yeleðini çýkarýp asarken göz ucuyla oðluna bakýyordu. Ali onun bu bakýþlarýný fark edince sordu:

– Ne oldu babacýðým, niçin anlamlý anlamlý ba-kýyorsun?

Tüccar Hüseyin sevgiyle gülümsedi oðluna ve:

– Hiç, dedi. Öylesine bakýyorum iþte.

Raflardaki kumaþlarý düzeltmeye koyuldu. As-lýnda o bakýþlar hiç de öylesine deðildi. Tüccar Hü-seyin mescitte olaný biteni duymuþtu. O adamlara ev bulduðuna piþman olmuþtu. Ýçten içe bir sýkýntý yaþarken Sultan’ýn sorduðu çocuðun oðluna benze-diðini fark etmiþti. Bu yüzden dikkatli dikkatli bakmýþtý.

– Oðlum, penceredeki çocuk sendin deðil mi?

– …

Ali gözlerini okuduðu satýrlardan ayýrmadý bi-le. Tüccar Hüseyin üstelemedi. Bir kenara oturdu ve kendi kendine konuþur gibi:

– Sultan Nureddin Zengi þu an Peygamberimi-zin mezarýnýn etrafýna derin bir hendek kazdýrýyor.

Orayý erittiði kurþunlarla dolduracak. Bundan son-ra kimse o kurþun duvarý delemez. Kýyamete kadar hiçbir kötü niyetli insan bir daha böyle bir þeye kalkýþamaz inþallah.

Ali baþýný kaldýrdý. Zeytin karasý gözlerini ba-basýna dikti. Ta kalbinden gelen bir sesle:

– Allah O’nu yaþarken nasýl koruduysa bundan sonra da hep öyle koruyacaktýr, diye fýsýldadý.

Sonra tekrar kitabýný okumaya baþladý.

– Ne okuyorsun Ali?

Ali, babasýna elindeki kitabýn kapaðýný göster-di. Tüccar Hüseyin gülümsegöster-di. Uzanýp oðlunun si-yah saçlarýný okþadý ve özlem dolu bir sesle þöyle de-di:

– Keþke biz de O’nun zamanýnda yaþamýþ ol-saydýk da, hayatýný böyle kitaplardan okumak yeri-ne gözlerimizle görseydik. Ama yeri-ne yazýk ki asýrlar sonra geldik.

Ali de gülümsedi. Sonra duvara asýlý takvime baktý. Tarih 1162 yýlýný gösteriyordu. Bir an gözle-rini yumup altý yüz yýl öncesine uçurdu hayallegözle-rini.

Gözlerini açtýðýnda babasýna sevgiyle baktý ve:

– Gönlümüz onunla olduktan sonra aradaki za-manýn ne önemi var ki, dedi.

Bu cümle Tüccar Hüseyin’in çok hoþuna gitti.

Oðlunun ellerini tuttu ve:

– Zekan kadar dilin de güzel, dedi. Ýnþallah ge-lecekte insanlara yol gösterecek büyük bir adam olursun. Allah seni Müslümanlara rehber eylesin.

Bir gürültü koptu. Ali ve babasý dýþarý fýrladýlar.

Karþý dükkandaki ihtiyar gülümseyerek:

– Sultan Nureddin geçiyor, dedi.

Sokakta büyük bir telaþ vardý. Herkes Sultan’ý görebilme heyecanýyla itiþip kakýþýyorlardý. Sultan ise sakin bir þekilde yürüyor, bir yandan da saða sola se-lam veriyordu. Bir aralýk Ali’yi gördü. Onu tanýmýþtý.

Baþtan ayaða þöyle bir süzdü. Önünden geçerken

gözleriyle selamladý. Ali saygýyla baþýný öne doðru eðerek bu anlamlý selama karþýlýk verdi.

Sultan geçip gitti. Arkasýndan bakan Alinin du-daklarýndan þu kelimeler döküldü:

– Allah, düþmanlarýnýza fýrsat vermesin, tehli-kelere karþý kalbinizi uyanýk etsin Sultaným!

* * *

Belgede SÝNSÝ PLÂN. Ruhi DEMÝREL (sayfa 47-68)

Benzer Belgeler