• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ALÂEDDÎN ES-SEMERKANDÎ VE TUHFETÜ’L-FUKAHÂ ADLI

2.2. Hanefi Mezhebinde Görüşler Hiyerarşisi

2.2.2. Hanefi Mezhebinde Görüşlerin Tasnifi

Mezheplerin teşekkülünün ardından bir mezhep ile imama intisab ve racih görüşle amel etme fikrinin benimsenmesi o zamana kadar ortaya konmuş olan kavillerin sınıflandırılması çalışmalarını zuhura getirmiştir. Mezhep içerisinde ortaya konmuş olan görüşlerin kesin sınırlarla birbirinden ayrılması mümkün olmasa da, bu kaviller üç ayrı başlık altında gruplandırılabilir.

2.2.2.1. Yer Aldığı Kaynak Açısından Görüşlerin Tasnifi

Mezhep imamlarından naklolunan görüşlerden hangisinin racih görüş olduğunu belirleme çabası, bu görüşlerin hangi kaynaklarda yer aldığı mevzusunun dikkate alınmasını gerekli kılmıştır.

Hanefî mezhebindeki mutemet görüş hemen hemen mezhebin önceki ve sonraki büyük alimlerinin tercihleriyle sınırlı olmaktadır. Bu tercih de mutlak değil, bizzat imamın kendisine bu görüşlerin şekillenmesinde ona ortak olan ve vefatından sonra onun metodunu izleyen öğrencilerine nisbet edilen görüşler dairesiyle sınırlandırılmış olmaktadır. Çok nadir olanların dışında tercih ve ihtiyarın sahası usûl denen kitaplar ve kapsadıkları zahir görüşlerdir. Bu görüşler arasında tercih yapmanın belli esasları bulunmaktadır. Mezhebin bazı büyük alimleri kitaplarında racih olandan başkasını zikretmemeyi görev addetmişler, racih olan dışında görüşlere yer vermişlerse bunun derecesini de açıklamışlardır. Bütün bu çabaların sonunda da mezhep alimlerince itimada şayan olan mutemed kitaplar zuhura gelmiştir.1

Her ekolün resmi doktrini, içtihat yapmak için son derece ehliyetli olsalar bile eski üstadların eserlerinde değil, ancak ekolün yaygın görüşünün öğretisini muteber bir şekilde yansıtan eserlerde bulunmaktadır. O devirde bu eserler, genel olarak ortaçağın sonlarında yazılmış el kitaplarını teşkil ederler ve daha sonraki eserlerde otoritelerini bunlardan alırlar. Muteber el kitapları, her ekolde ulaşılmış olan geçerli doktrinin en son merhalesini ihtiva eder. Fakat bu eserler kanunnameler niteliğinde şeyler de değildir.

1 Ahmed Ali, Mezhep Kavramı, s. 79-80.

Yani İslam hukuku, bir kanunlar külliyatı değil, sadece hukuk ilminin yaşayan neticesidir.1

Tercih işlemi sırasında kendine başvurulacak görüşler kaynağı açısından usûl (Zâhiru’r-rivâye) meseleleri, nevâdir meseleleri ile fetvâ ve vâkıât olmak üzere üç ayrı başlık altında incelenmektedir.

2.2.2.1.1. Usûl ( Zâhiru’r-rivâye) meseleleri

Daha ziyade Zâhirü’r-rivâye olarak bilinen bu görüşler, İmam Muhammed’in hocasının, kendisinin ve Ebû Yusuf’un görüşlerinden derlediği, kendisinden tevâtür ve şöhret yoluyla nakledilmiş olan Asl ( Mebsut), ez-Ziyâdât, Câmi‘u’l-Kebîr, el-Cami‘u’s-Sağîr, es-Siyerü’l-Kebîr, es-Siyerü’s-Sağîr adlı eserlerde yer alan görüşlerdir.2 Zâhirü’r-rivâye görüşlerinin yer aldığı metinler Hanefî mezhebinin en mutemed kaynakları olarak değerlendirilmektedir. “Açık bir şekilde aksi tercih edilmediği müddetçe, fetvaya esas olduğu belirtilmese bile Zâhirü’r-rivâye eserlerinde yer alan görüş tercih edilen görüştür.”3 ifadesi bu hususta kural olarak kabul edilmiştir. Bu eserlerde bir mesele ile ilgili birden fazla görüş yer alırsa, bunların yazılış sırası dikkate alınarak tercihte bulunulur. Zâhirü’r-rivâye eserleri içerisinde ilk yazılan ez-Ziyâdât, son yazılanın ise es-Siyerü’l-Kebîr olduğu kabul edilmektedir.

2.2.2.1.2. Nevâdir meseleleri

Üç mezhep imamından nakledilen ancak Zâhirü’r-rivâye eserlerinde yer almayan görüşler Nâdirü’r-rivâye eserlerini oluşturmaktadırlar. Bunlar İmam Muhammed’den tevatür değil de ahad yolla nakledilmeleri sebebiyle bu şekilde anılmaktadırlar. Bu görüşler İmam Muhammed’e atfedilen er-Rakkiyât, el-Hâruniyyât, el-el-Cürcâniyyât, el-Keysâniyyât gibi eserlerde ve Ebû Yusuf’un el-Hucce ‘alâ ehli’l-Medîne ile

1 Schacht, Joseph, İslam Hukukuna Giriş (Trc. Mehmet Dağ-Abdülkadir Şener), s. 80.

2 Meryem Muhammed, Salih Zafirî, Mustalahâtü’l-mezahibi’l-fıkhiyye ve esrarü’l-fıkhi’l-mermuz

fi’l-a’lam ve’l-kütüb ve’l-ara ve’l-tercihat, s. 105; Özel, “Hanefî Mezhebi”, DİA, XVI, 21.

Harac’ı ile Hasan b. Ziyad’ın Mücerred gibi eserlerinde yer alan görüşlerden meydana gelmektedir.1

2.2.2.1.3. Vâkıât ve Fetâvâlar

Bunlar müteahhir mezhep fakihlerinin kendilerine sorulan ve hakkında mezhep imamlarından bir rivayet bulunmayan mevzularda hükmünü istinbat yoluyla çıkardıkları meselelerden oluşmaktadır. Burada zikredilen mezhep fakihleri Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’in talebeleri yahut onların talebeleri olan kimselerdir.2 Bu kimselerin sonradan ortaya çıkan delil ve şartlara binaen mezhep ashabına muhalefet etmiş oldukları da vakidir.3 Vâkıât ve Fetâvâ türünün günümüze ulaşan ilk örneği Ebû’l-Leys es-Semerkandî’nin Kitâbü’n-Nevâzil’idir.4

Dördüncü devrin sonundan 656 yılında Bağdat’ın düşüşüne kadar olan süreyi kapsayan taklid dönemi sürecinde fakihler taklid ruhunu benimsemiş, belirli bir mezhebe intisab etmiş, mezhep görüşleri dışına çıkmamışlardır. Hatta içtihad kapısının kapandığını dile getirerek insanları taklide davet etmişlerdir.5 Bu devir fakihleri, taklidi tercih etmelerine rağmen, fıkhi sahada faydalı çalışmalarda bulunmuşlardır. Usûl, furû, hilâfiyyat ve cedel ilmine ait kitapların yazılmasının yanı sıra imamlarından kendilerine intikal eden rivayet ve içtihatlar arasında tercihler yapmışlardır.6

2.2.2.2. Sahibi Açısından Görüşlerin Tasnifi

Mezhep içerisinde racih görüşün tespiti konusunda bu görüşün yer aldığı kaynak kadar önem ifade eden bir diğer husus da aralarında tercih yapılacak olan görüşlerin kime ait

1 Meryem Muhammed, Mustalahâtü’l-mezahibi’l-fıkhiyye, s. 106.

2 Meryem Muhammed, Mustalahâtü’l-mezahibi’l-fıkhiyye, s. 107.

3 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, 1282.

4 Nevâzil literatürüne ait bu eser ve başka eserler için bk. Kaya, Nevazil Literatürünün Doğuşu ve

Kitâbü’n-Nevâzil, s. 68-107.

5 Zeydan, Abdulkerim, el-Medhâl li dirâseti’ş-şerî‘ati’l-islâmiyye, s. 122; İbn Haldun, Mukaddime (Haz. Süleyman Uludağ); II, 806. Taklid döneminin başlaması, taklide yol açan sebepler ve sonuçlar için bk. Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 236 vd.; Atar, Fahrettin, Fıkıh Usûlü, s. 365 vd.

olduğu meselesidir. Bir meselede mezhep imamlarının ihtilaf etmeleri durumunda şu kriterlere göre tercih gerçekleştirilir:1

Bir konu ile ilgili mezhep imamlarından muhtelif görüşler nakledilmiş ise öncelikle Ebû Hanîfe’nin görüşü tercih edilir. Konu ile ilgili Ebû Hanîfe’den nakledilmiş olan bir rivayet bulunmazsa, önce Ebû Yusuf’un, ondan sonra İmam Muhammed’in sonra Züfer, Hasan b. Ziyad gibi diğer ashabın görüşleri tercih edilir. Sahibeyn’den birisi Ebû Hanîfe ile aynı görüşte olur ise Ebû Hanîfe’nin görüşü tercih edilir.

Bir konuyla ilgili Ebû Hanîfe’nin görüşü karşısında Sahibeyn’in görüşü yer alır ve meşayihin bunlardan birisini tercih ettiğine dair bir bilgi bulunmazsa hangi görüşün tercih edileceği konusunda üç husus bulunmaktadır.

c.1. Mutlak olarak Ebû Hanîfe’nin görüşü tercih edilir.

c.2. Müftü dilediği görüşü seçme konusunda mutlak olarak muhayyerdir.

c.3. Bu durum müftünün müctehid olup olmamasına göre değişir. Müctehid müftü delillere bakarak uygun görüşü tercih eder. Mukallit müftü ise Ebû Hanîfe’nin görüşünü tercih etmelidir.

Meşayih imamın delilinin zayıf olması gibi çeşitli gerekçelerle farklı görüşü tercih etmişse fetva bu görüşe göre verilir.

Hakkında mezhep imamlarından bir rivayet olmayan bir meseleyi müteahhir meşayih ele almış ve aynı görüşte ittifak etmişse fetva buna göre verilir.

Meşayih ihtilaf etmişse çoğunluğun görüşü ele alınır.

Meseleyle ilgili meşayihten bir görüş nakledilmemişse müctehid fakih sorumluluk duygusuyla meseleye yaklaşır ve kendi ictihadına göre çözer. Mukallit müftü ise kendi nazarında en fakih alimin görüşüne başvurur.

2.2.2.3. Konusu Açısından Görüşlerin Tasnifi

Racih görüşün tespiti konusunda görüşlerin içeriğinin ne olduğu hususu bu konuyla ilgili önem arzeden diğer bir mevzudur. Konusu açısından görüşler hiyerarşisi şu şekilde tasnif edilmektedir.

İbadet konularında genel olarak Ebû Hanîfe’nin görüşü tercih edilir. Kazâ ile ilgili konularda Ebû Yusuf’un görüşü tercih edilir.

Zevi’l-erham meselelerinde İmam Muhammed’in görüşü tercih olunur.

Bazı istisnalar hariç istihsan yoluyla elde edilen görüşler kıyas yoluyla elde edilen görüşlere tercih olunur.

Eldeki iki görüşten birisi bir Müslümanı küfre düşürmekten koruyorsa, zayıf bile olsa bu görüş tercih edilir.

İki görüşten vakıf için daha faydalı olan tercih edilir.