• Sonuç bulunamadı

Hanbelî Mezhebinde İstihsânın Diğer Delillerle İlişkisi

1. MEZHEPLERİN İSTİHSÂN İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

1.1. İSTİHSÂNI ŞER’İ BİR DELİL OLARAK KABUL EDEN

1.1.3. Hanbelî Mezhebinde İstihsân

1.1.3.3. Hanbelî Mezhebinde İstihsânın Diğer Delillerle İlişkisi

İstishâb sözlükte, “kısasüreli olmayan beraberlik, bir arada bulunma” anlamındaki sohbet kökünden türeyen bir kelime olup beraberliği istemek, birlikte olmayı devam ettirmek gibi anlamlara gelmektedir.

Usûlu’l-fıkıh terimi olarak ise iki şekilde tarif edilmiştir: Birincisi, Şevkânî’nin, ‘İrşâdü’l-Fühûl’ adlı eserindeki şu tarifidir: “İstishâb, müspet olan bir hükmün değiştiğini gösteren bir delil bulunmadığı sürece, o şeyin aynen kalmasıdır” ki bu, geç- mişte sabit olan bir şeyin, hâlihazırda ve gelecekte de baki kalması demektir. Buna göre, Şevkâni’nin tarifinde istishâb metodu sadece müspet yönde uygulanmaktadır. İkincisi, İbn Kayyîm'in tarifidir: “İstishâb, sabit olan şeyin devam etmesi ve menfi olan şeyin de nefyedilmesidir.” Yani durumun değiştiğini gösteren bir delil bulunmadıkça müspet olsun menfi olsun, hükmün aynen devam etmesidir. Hükmün bu şekilde devam etmesi için delile ihtiyaç yoktur. Değiştirici bir delil ortaya çıkmadıkça, hüküm aynen devam etmektedir. Örneğin, satın alma, mirâs, hibe veya vasiyet gibi yollarla birisinin

226

Ebû Ya'lâ, el-Udde, V, 1604 227

Arapça "durb" kökünden mufâale vezninde bir mastar olup, kök anlamı; gitmek, uzaklaşmak, rızık peşinde koşmak demektir. Bir terim olarak; bir taraftan sermaye, diğer taraftan işletme olmak üzere oluşturulan emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Sermaye sahibine"rabbü'l-mâl", işletmeciye ise "mudarib" denir. (Bkz. Şamil İA. Md. Mudarebe).

228

56

mülkiyetinde olduğu sabit olan bir şey, herhangi bir delil bulunmadıkça başkasının mülkiyetine geçmez. Ayrıca istıshâb mevcut galip zanna dayandığı için istinbât bakımından güçlü bir delil teşkil etmez.229

İstishâbın delil olarak kullanılması sadece bir olaya hüküm verilmek istenip de ondan başka delil bulunmadığında mümkündür. Dolayısıyla şer'î delillerin sayısını azaltanlar istishâbın sahasını genişletmişlerdir. Kıyası delil olarak kabul etmeyen Zahirîler ve İmâmîler gibi mezhepler, istishâb yöntemine daha çok başvurmuşlar ve kıyası kabul eden fakîhlerden ayrılarak, birçok meselenin hükmünü istishâba göre vermişlerdir. Kıyası kabul eden cumhur ise, kıyas ile çözümlenebilecek meseleleri istishâb yoluyla değil kıyas yoluyla çözmüşlerdir. İstihsânı kabul etmeyen Şâfiîler de istishâbı, diğer mezheplerden daha çok kullanmışlardır. Çünkü diğer mezheplerin örf- âdet ve istihsâna istinaden hükme bağladıkları meseleleri, İmâm Şafiî istishâb deliline dayandırmıştır. Buna göre istishâb ile en az hüküm verenler Mâlikî fakîhlerdir. Çünkü onlar, istidlâl sahasını o kadar geniş tutmuşlardır ki istishâba çok az yer kalmıştır. Onları Hanefîler takip etmiştir.230İstihsân ile istishâbı karşılaştırdığımızda şöyle bir fark ortaya çıkmaktadır; İstihsânda, bir mesele hakkında, o meselenin benzerlerine verilen bir hüküm bulunmakla birlikte, bir sebepten dolayı o hükümden istisnâ yapılarak ve meseleye o hükmün aksine başka bir hüküm verilmektedir.

İstishâb ise, yeni bir hüküm ortaya koymamaktadır. Aksine daha önce var olan bir hüküm devam etmektedir. Bu hüküm de ya ibâha-i asliye kuralı veya berâet-i zimmet kuralı ile veyahut da şer'ân kabul edilen bir sebebin varlığına binaen sabit sayılmaktadır.

Dolayısıyla fıkıh usûlu âlimleri, istishâbın, var olan hükmü olduğu gibi bırakma hususunda hüccet kabul edilebileceğini aksi takdirde hüccet kabul edilmeyeceğini ifade etmişlerdir.

İstihsân ve Ruhsat; Ruhsatın, usûl bilginleri tarafından birçok tanımı yapılmıştır. Ruhsat ile istihsân arasındaki farkın anlaşılması için öncelikle ruhsatın tanımını ele alacağız.

229

Şevkânî, İrşâdü’l-Fühûl I-II, Dâru’l-Fedîle Riyâd 2000, II, 974. 230

57

Sözlük anlamı itibariyle, ruhsat, kolaylıktan ibarettir. Bir usûlu’l-fıkıh terimi olarak ruhsatı, İmam Gazzâlî el-Mustasfâ adlı eserinde şöyle tanımlamıştır: “Ruhsat; herhangi bir özür ve acizlik yüzünden, haram kılıcı sebep mevcut olduğu halde, yapılması hususunda mükellefe genişlik tanınan durumdur.”231

Şâtıbî ‘el-Muvâfakât’ adlı eserinde ruhsatı, “haramlığı gerektiren küllî bir asıldan istisnâ olmak ve sadece ihtiyaç mahallerine has kılınmak üzere meşakkat veren bir özür sebebiyle meşru kılınan hükümlerdir”232 şeklinde tarif etmiştir

Diğer bazı âlimler ise, ruhsatı şu şekilde tarif etmişlerdir:“Ciddî bir özre binâen, asıl hükmü icap ettiren sebep mevcut olmakla beraber insanların ihtiyaçlarını gözetmek kastiyle veya özel hallerde mükellefe kolaylık göstermek için meşru kılınan hükümlerdir.”233Ruhsat hakkında nakl ettiğimiz bu tanımlardan şu iki durum ortaya çıkmaktadır: Birincisi, ruhsata yol açan sebepler; zorlama, zaruret, nefsi müdafaa, zorluk ve meşakkat gibi hususlardır. İkincisi, asıl hükmün devam etmesidir. Çünkü ruhsatta asıl olan ibâhadır. (Ruhsat) aslî hükmü icbârî olmaktan çıkarıp, yapıp ve yapmamak arasında muhayyerliğe, (serbestliğe) nakletmektedir. Mesela, Ramazan'da yolcu ve hastanın oruç tutmaması buna birer örnektir. Hasta ve yolcu ruhsata göre davranarak oruç tutmayabildikleri gibi, oruç onlara zarar vermiyorsa azimete göre davranarak oruç tutabilirler.234

Demek oluyor ki ruhsat, asıl hüküm değildir. Asıl hüküm ile var olan gerekliliğin devamını engelleyen bir hükümdür. Ve her iki hüküm devam ettiği için, mükellef, azîmet veya ruhsata göre amel etmekte serbesttir.

Böylece ruhsat ile istihsân arasındaki farkı şu dört hususta özetlemek mümkündür: Birincisi, istihsân ile amel edilince ona mukabil olan asıl hüküm geçersiz olur. Ruhsatta ise, mükellef her iki hüküm arasında serbesttir. Yani her iki hüküm de mevcut olduğu için, mükellef istediğiyle amel edebilir.235İkincisi, kıyasa dayalı

231

Gazzâlî Ebû Hamid (ö. 505/1111), el-Mustasfâ I-IV,(Thk. Hamza b. Zuheyr) Külliyetu’ş-Şeri’a Medine ty. I, 329.

232

Şâtıbî, el-Muvâfakât, I, 301. 233

İbn Kudâme, Ravdatu’n-Nâzır ve Cennetu’l-Munâzır, s. 60. 234

Hamevî, Nazariyyetu’l-İstihsân, s. 74. 235

58

istihsânın hükmü, birbiriyle çatışan iki kıyas arasındaki tercihten ibarettir. Yani burada istihsân bir aslın fer’i değildir. Dolayısıyla istihsânla ruhsat arasında bir benzerlik yoktur.236Üçüncüsü, ruhsat, Şari’ tarafından özel bir nassla meydana gelir. Yolculuk ve hastalık hallerinde namazın kısaltılması, orucun te'hirine cevâz veren nassın bulunması gibi. İstihsânda ise bu durum, Şari’ tarafından bir nass sebebiyle olduğu gibi müctehidin ictihadı ile de olabilmektedir.237Dördüncüsü, ruhsata sadece zaruret halinde başvurulur. İstihsânda ise, zaruret halinin dışında başka bir takım durumlarda söz konusudur.238