• Sonuç bulunamadı

3. ÇİN EKONOMİSİ

3.1. Çin hakkında Genel Bilgiler

Çin antik imparatorluklardan günümüze kadar varlığını sürdürmüş olan en eski medeniyete sahip bir ülkedir. Günümüzde sosyalist piyasa ekonomisine dayalı olarak yönetilse de birçok değişim ve yönetim evresi geçirmiştir. Çin, imparatorlukların ve birçok uygarlığın merkezi olmuş ve bu özelliği nedeniyle, bugün antik ve modern kültürün birlikte görülebildiği özel bir ülke konumundadır (Smits, 2014: 6).

Çin tarihi, yazılı kaynaklarda 4000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Çin’in ilk kuruluş yeri Sarı Irmak Havzası olarak bilinmektedir. Eski bir tarihi olduğu için birçok değişim ve dönüşüm süreci yaşamıştır. Xia Hanedanlığı, Çin’in ilk hanedanlarından olarak tarihi kayıtlara geçmiştir. Tahmini olarak M.Ö.2100-1600 döneminde hüküm sürmüştür (Keay, 2008: 30).

Xia Hanedanlığı’nın arkasından Shang Hanedanlığı (M.Ö. 1600-1100) kurulmuştur. Çin’de yazının ortaya çıktığı dönem bu hanedanlık dönemidir. Bu dönemde, yazı etkin bir şekilde kullanıldığı için teknik alanda bazı gelişmeler yaşanmıştır. Shang Hanedanlığı ile ilgili bulunan bulguların Çin kültürünü tam olarak yansıtmadığı görülmüş ve bu hanedanlıklara Çin kültürü öncesi denilmiştir. Esas olarak, Çin tarihi başlangıcının Chou Hanedanlığının (M.Ö.1050- 247) başa geçmesi olarak kabul edilmektedir. Shang Hanedanlığı döneminde küçük bir devlet olarak kurulan Chou sülalesi derebeyliklerin hanedanlığa karşı ayaklanmasında Shang hanedanlığını savaşta mağlup ederek başa geçmişlerdir. Bu dönemlerde sık sık derebeyliklerle savaşlar yaşanmış ve bu durum, Chou Hanedanlığının gücünü zamanla azaltmıştır. Chou Hanedanlığının son hükümdarı tahttan feragat etmiş ve yerini Ch’in sülalesi (M.Ö.256-221) hanedanlığı başlamıştır. Bu hanedanlık döneminde sık sık savaşlar yaşanmış ve derebeylik yönetimlerine son verilerek merkezi bir devletleşme adımı atılmıştır. Ch’in Hanedanlığının imparatoru seyahatleri esnasında hastalanmış ve bu nedenle ölmüştür (M.Ö.210). İmparatorun ölümü sonrasında önce çocukları arasında taht savaşı çıkmış; arkasından toprak zenginlerinin ayaklanması olmuştur. Savaşlar sonunda Han sülalesi (M.Ö.206-M.S.220) yönetimde başa geçmiştir. Bu imparatorluk yaklaşık olarak 400 yıl hüküm sürmüştür. Han imparatorluğu döneminde önemli çalışmalar yapılarak, karayolları ve sulama kanalları projeleri inşa edilmiş bu sayede topraklar birleştirilmiştir. Ayrıca, işgalcileri

43 durdurmak amacıyla, duvarlar (Çin Seddi) inşa edilmiştir. Köylüler bu projelerde çalışmaya zorlanmış, ağır işlerde çalıştırılan birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Bu durum, köylülerde hanedanlığa karşı öfke yaratmıştır. Han imparatorluğu güçlü merkezi bir yönetim kontrolü sağlamaya çalışmıştır (Eberhard ,1987: 30-67).

Çinliler, kendilerine Han hanedanlığından bu yana kendilerini han ulusu olarak tanımlamaktadırlar. Çin nüfusunun büyük çoğunluğunu Han hanedanlığından gelen insanlar oluşturmaktadır. Han hanedanlığı döneminde Çinliler, dönemlerinin en yüksek kültür ve ekonomik gücü haline gelmişlerdir. Bu yüzden, Çin’de Han hanedanlığının kültürel etkisi günümüze kadar gelmiştir (Karlova, 2011: 9).

Çin (M.S.220-1280) yılları arasında iki kez bölünme yaşamış ilk bölünmede kuzeyde büyük bir devlet, güneyde ve güney-batıda ise iki ayrı devlet kurulmuş, ikinci bölünme devrinde ise Çin beş sülaleye bölünmüştür. Sık sık parçalanmalar, savaşlar ve istilalar yaşanmış siyasi birlik sağlanamamıştır. Bu yıllarda, Çin ekonomisi mera hayvancılığı ve tarımda ilerlemeler yaşamış, aynı zamanda denizcilik alanında da gelişmiştir. (1368-1644) yıllarında Ming Devri başlamış, bu devirde yabanı düşmanlığı ortaya çıkmıştır. Yabancı kavimler ülke dışına atılmaya başlanmış ve ilk defa milliyetçiliğin yaşandığı bir devir olmuştur. Ayrıca, bu devirde hukuk kuralları sıkı uygulanmaya çalışılmış, vergi kanunlarında düzenlemeler yapılarak ödemelere sıkı kurallar getirilmiştir (Eberhard, 1987: 269-273).

Çin’in kuzeydoğusunda yaşamış olan Mançu sülalesi, Ming Hanedanlığını yıkarak Qing (Çing) Hanedanlığını (1644-1911) kurmuşlardır. Çing Hanedanlığı döneminde, ülke ekonomisinin %85’i tarıma dayalı olmuştur. 18.yüzyıllarda Çin’de nüfus artışı yaşanmış ve ekili tarım alanları yetersiz gelmeye başlamıştır. Hanedanlık ekilebilir arazileri küçük toprak sahiplerine satmış ancak, yapılan uygulamalar ekonominin kötüye gitmesine engel olamamıştır (Karlova, 2011: 21-26).

Çing Hanedanlığı döneminde batı ile ilişkiler kapalı durumdan açık hale gelmiş; ancak, bu durum olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Qing Hanedanlığı döneminde ticaret yapan Avrupalı tüccarlar, Çin’den aldıkları ürünleri Batıya satmışlar ve bu sayede yüksek gelirler elde etmişlerdir. İngilizler, afyon ve Hint pamuğunu, ipek ve çayla değiştrmiştir. Afyon uyuşturucu etkisi çok eski zamanlardan bilinmekte; ancak, Çin’de tıp biliminde yoğun kullanılan bir bitki türü olmuştur. Çin’de ticaretin artmasıyla ülkeye giren afyon miktarında çok fazla artış olmuş ve afyon bağımlısı olarak ortalama her gün bir insan ölmeye başlamıştır (Okur, 2010: 266). Bu çerçevede, afyon ticaretine imparator tarafından sınırlamalar getirilmiştir. Fakat, bu sınırlama işe yaramamış ülkeye içeriden de alınan yardımlarla gizli olarak sokulmaya devam edilmiştir.

44 Yapılan afyon ticareti İngiliz ekonomisini güçlendirmiş, İmparator yaşanan durumlara engel olamadığı için afyon ticaretini tamamen yasaklama kararı almıştır. Çin imparatoru kanton bölgesine donanma göndererek ticareti kontrol altına almaya çalışmış, afyon ticareti azalan İngilizler bu durumdan rahatsız olarak 1839 tarihinde Çin’e savaş açmıştır. Çin İngilizlere karşı olan bu savaşta mağlup olmuştur (Karlova, 2011: 32-40).

Çin’in batı emperyalizmi ile tanışması ve Çin’in modern tarihinin başlangıcı olarak “Afyon Savaşı’’ (1839) kabul edilmiştir. Başlangıç olarak bu tarih kabul edilmekte; ancak, Çin’in İngiltere’ye karşı olan bu savaşı kaybetmesiyle reform hareketleri başlatılmış ve Çin büyük ölçüde batı etkisinde kalarak değişimler yaşamıştır. Çin, savaşı kaybetmesinin ardından batı teknik ve teknolojisini öğrenme çabasına girmiş bu yüzden batı düşünce sistemi de yavaş yavaş Çin kültürüne girmeye başlamıştır (Karlova, 2011: 46- 68).

Çin, İngiltere’ye karşı savaşı kaybettikten sonra anlaşmalar yapılmış ve Çin büyük tazminat ödemeye mecbur bırakılmıştır. Bu durumdan rahatsız olan Çin, deniz ticaretinde yapabildikleri kadar İngilizlere sorun çıkarmış, kaçakçılık yaptıklarından şüphelendikleri bir İngiliz gemisinin mürettebatını da esir etmişlerdir. İngilizler gemilerine el konulmasından sonra ikinci kez Çin’e savaş açmışlar; ancak, bu kez İngilizlerin yanında yer alarak savaşa Fransızlar da katılmıştır. Böylece Fransızların da katıldığı’’ Lorcha Harbi (1857)’’ başlamıştır. Çin, Lorcha Harbi’yle büyük bir darbe alarak dış ticaretinde gücü oldukça zayıflamıştır. Savaş sonrası İngilizlerle yeniden anlaşmalar düzenlenmiştir. Söz konusu anlaşmaya göre; İngilizler Çin’de toprak satın alabilecek, İngilizler kendi mahkemelerinde yargılanıp Çin mahkemeleri tanınmayacak ve misyonerlik faaliyetleri yürütebileceklerdi. Çin aldığı bu darbelerle uğraşırken içeride de isyanlar yaşanmıştır. Avrupalılar, bu isyanlarda Çing Hanedanlığını desteklemiş ve isyanların bastırılmasına yardımcı olmuştur (Eberhard, 1987: 322-325).

Avrupalı devletlerin Çin’i desteklemesinin ardından, dış siyasette birlikte hareket etmişler ve Çin’i desteklemişlerdir. Afyon savaşlarının yaşanmasının ardından İngiltere, Fransa’yla birlikte Çin’i dışa açabilmiş, Ortadoğu’da oluşabilecek Rus tehdidine karşılık Osmanlı imparatorluğunu desteklediği gibi, yine Rusya’ya karşı Çin’e destek vermiştir. Bu destek Çin-Japonya savaşına kadar devam etmiştir (Akçil, 2008: 3).

19. yüzyılda Japonya, doğuda yükselişe geçerek dünya siyasetinde etkin bir rol oynamıştır. Çinlilerin aksine Japonya batılılaşma reformlarına ayak uydurabilmiş ve liberalizm hareketlerinden etkilenmiştir. Hızlı bir şekilde güçlenmeye başlayan Japonya askeri olarak büyürken, kısıtlı yeraltı kaynaklarının farkına vararak gözlerini çevre ülkelere yönlendirmiştir. Batılılar tarafından sömürülen Çin, Japonların işgal etmesi için cazip bir ülke durumunda

45 olmuştur. Japonya Çin’e çıkartma yapabilmek için bahaneler aramaya başlamıştır. Öncelikle Tayvan yarımadasında bir geminin batması ve bu gemide dört Japon’un hayatını kaybetmesi üzerine, Japonya Çin’i suçlamış ve Tayvan’a çıkartma yapmıştır. İngilizlerin arabuluculuğu ile bu durum kısa sürmüş ancak, Çin-Japon ilişkilerini germiştir. Japonya gözünü Kore’ye dikmeye başlamış ve o dönemde dışarıda Çin’e bağlı, iç ilişkilerinde ise bağımsız olan Kore üzerinden Japonya, Çin’le savaşa girmiştir. Savaşta Çin’i mağlup eden Japonya, ABD’nin arabuluculuk etmesiyle anlaşmaya oturmuş, daha önce Batı devletlerinin yaptıklarından çok daha ağır anlaşmaları onaylamıştır. İyice zayıflayan Çin’de 19.Yüzyılın sonlarında reform hareketleri başlamıştır (Karlova, 2011: 60-64). Japonya’ya karşı alınan yenilgiden sonra imparatorluğa karşı tepkiler doğmaya başlamıştır. Çin’de yapılması istenen reformlarda aydın fikirler ön plana çıkmaya başlamıştır. Reformcular yazdıkları yazılarla fikirlerini yayarak halktan destek bulmaya çalışmışlardır. Reformcuların istekleri arasında; Çin’in makineleşmesinin önünün açılması, askeri düzenin yeniden modernize edilmesi ve fen bilimleri, matematik vb. bilimleri de içine alan modern eğitim sistemi gibi taleplerde bulunmuşlardır. Bu reformlar, Çin’in ilk demokrasi hareketleri olmuştur. Reform hareketi başarısız olmuştur (Eberhard, 1987:310).

1898-1900 yılları arasında Çin’de yeni bir reform hareketi ortaya çıkmış ve dünyada “Boksör Ayaklanması” olarak kayıtlara geçmiştir. Boksör ayaklanması olarak anılma nedeni, saldırı organize edenlerin genelde atletik yapıda olmaları ve Çin dövüş sanatlarında gelişmiş olmalarıdır. Köylü ayaklanması olarak ortaya çıkmış olan bu reform hareketine öncülük edenlerde, son yıllarda birikmiş yabancı öfkesi belirmiş ve ülkedeki yabancılara saldırıları artırmışlardır. Çing İmparatorluğu bu saldırıları ve isyanı bastıramamıştır. Bu ayaklanma Batılıları da endişelendirmiş ve ortak ittifaklar kurarak batılı güçlerin desteğiyle isyan bastırılmıştır (Eberhard, 1987: 331-332).

Çin’de aydınlanma hareketleri ne kadar bastırılsa da kendine destek bulmaya ve tekrar artmaya devam etmiştir. Aydınlar devrim hareketi yapmak için iç kesimlere yayılarak faaliyetler yürütmeye başlamışlardır. Devrimciler sadece ülke içinde değil ülke dışında da büyük destek bulmuşlar ve demokrasi düşüncesi yayılarak başarılı olmaya başlamıştır. Çin uzun yıllar sürecek bir iç savaş yaşamaya başlamıştır. Ayrıca, Rusya üzerinde yayılan komünizm düşüncesi de Çin’de kendine önemli bir taraftar bulmuştur. 1911 Ekim ayında devrimciler hanedanlığı devirerek “Çin Cumhuriyeti Hubei Askeri Hükümeti”ni kurarak Çin’de cumhuriyetin doğuşunu da ilan etmişlerdir. Bu durum ülkede imparatorluk devrinin de sonu olmuştur (Karlova, 2011: 167-168).

46 1911 Devriminin başlangıcı, komünist grupların hükümeti demiryolu inşaatının haklarını satması nedeniyle protesto etmesi olarak kabul edilir. Küçük bir grupla başlayan bu protesto harekatı ülke çapında yayılarak çok geniş kitlelere ulaşmıştır. Başarıya ulaşan 1911 Ekim devrimi yönetimde sadece belirli bir grubun söz hakkı olmasıyla, halk devrimi olamamış ve asıl istenen sonuç elde edilememiştir. Komünist bir ayaklanma olarak çıkmasına rağmen, Çin Milliyetçi Partisi’nin yükselmesini sağlamıştır. Bu dönemde, ülke yönetiminde imparatorluktan Cumhuriyet yönetimine geçilerek ülkede önemli gelişmeler olurken, ekonomide büyük bir değişimden söz etmek mümkün olmamıştır. Çin’in bu dönemde öncü sektörü tarımdır. Tarım sektörünün milli hasılaya katkısı yüksektir. Bununla birlikte, Çin’de ekilebilir arazilerin az oluşu ve yeni teknoloji imkanlarına sahip olmamaları nedeniyle ekonomik bir başarı gösterememişlerdir. Bu dönemde, bireyler arasındaki gelir farklılıkları da artmaya devam etmiştir. (Yalın ve Çetinbakış, 2019: 129).

Çin’de 1911 yılında gerçekleşen devrim hareketi, “Burjuva Devrimi’’ olarak adlandırılmıştır. Hanedanlık yönetimine son verilmiş; ancak, demokratik yönetim anlayışı tam uygulamaya konulamamıştır. 1949 yılına gelindiğinde köylü hareketi ortaya çıkmış ve Mao önderliğinde gerçekleşen devrim hareketi gerçekleşmiştir. Sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuş ve ülkede sosyalist yönetim biçimi benimsenmiştir.

Benzer Belgeler