• Sonuç bulunamadı

HADİS LİTERATÜRÜNDE MÎSÂK

el-A‘râf sûresi 172. âyetinde geçmekte olan mîsâkın hakîkî olarak gerçekleştiğini savunan âlimler iki rivâyeti delil olarak kullanmışlardır. Onlardan biri İmam Mâlik’in Muvatta adlı eserinin Kader bölümünde, diğeri ise Tirmizî’nin Sünen’inin Tefsir bölümünde geçmektedir. Biz burada söz konusu hadislerin sıhhatine dair bilgiler verip, mîsâkı fıtrat ile bağlantılı olarak yorumlayanların delil olarak kullandıkları hadise değineceğiz. Mîsâkı kabul edenlerin onun yeri ve kimin verdiğine ilişkin rivâyetleri ise tefsir bölümünde ele aldığımızdan dolayı vermeyeceğiz.

İmam Mâlik ve Tirmizî’nin eserlerinde geçmekte olan mîsâk ile ilgili aktarılan rivâyet şudur: “Hz. Ömer’e bu âyet sorulunca şöyle dedi: “Allah’ın Resûlüne, bu âyet hakkında sorulduğunda, şöyle dediğini duymuştum: “Allah, Hz. Âdem’i yarattı. Sonra onun sırtını sağ eliyle sıvazlayıp, oradan bir zürriyet (soy) çıkardı ve “Ben, bunları cennet için yarattım. Bunlar, cennetliklerin amelini yapacaklar”, dedi. Daha sonra (tekrar) Hz. Âdem’in sırtını sıvazladı ve oradan bir zürriyet daha çıkarıp, “Ben, bunları da cehennem için yarattım. Bunlar, cehennemliklerin amelini yapacaklar” buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlardan bir adam: Ey Allah’ın Rasûlü, o halde (insanın) amel etmesi ne için? deyince, Hz. Peygamber (s.a.v ) şöyle buyurdu: “Allah bir kulu cennet için yaratınca, cennetliklerin amellerinden bir amel üzere ölüp de cennete girsin diye, onu cennetliklerin amellerinde çalıştırır; bir kulu da cehennem için yaratınca,

cehennemliklerin amellerinden bir amel üzere ölüp de, cehenneme girdirsin diye, onu cehennemliklerin amellerinde çalıştırır.” 144

İbn Abdilberr en-Nemerî (ö. 463/1071) tarafından Muvatta’ üzerine yazılmış olan et-Temhîd limâ fi’l-Muvatta’ mine’l-me‘ânî ve’l-esânîd adlı şerhte bu hadis şu şekilde değerlendirilmiştir: Hadis bu senedi ile münkatı’dır.145. Çünkü Müslim b. Yesâr Ömer b. Hattâb ile karşılaşmamıştır. Ömer ile Müslim b. Yesâr arasında Nuaym b. Rebîa vardır. Fakat bu isnadla bile hadis hüccet olmaz. Çünkü Müslim b. Yesâr meçhul146 bir ravidir. Kimileri onun Medineli, kimileri de Basralı olduğunu söylemektedir. Ahmed b. Züheyr’den şöyle bir rivâyet gelmiştir: Ben Yahya b. Maîn’e İmam Mâlik'in bu hadisini okudum. O, bana Zeyd b. Ebî Enîse’nin Müslim b. Yesâr’ı meçhul olarak yazdırdığını söyledi.147

Hadisin Müslim b. Yesâr- Nuaym b. Rebîa - Ömer b. Hattâb senedi ile rivayeti şu şekilde değerlendirilmiştir: Nuaym b. Rebîa’nın eklenmesi ile de hadis delil olmaz. Çünkü hadisin bu şekilde ezberletildiği zikredilmemiştir. Bir ravinin ilave edildiği bu hadis, mütkın148 hafızlarca kabul olunur. Bu hadis hakkında söylenen bütün sözler şunlardır: Hadis bu isnadı ile kâim değildir. Çünkü Müslim b. Yesâr ve Nuaym b. Rebîa hadis ilmindeki uzmanlığı ile ma‘rûf olmayan kişilerdir.149

Netice itibari ile, mîsâkın hakîkî mânada gerçekleştiğini savunanların aktardıkları senedi onun delil olarak kullanılmasının önünde bir engel olarak durmaktadır. Fakat muhtevası itibari ile bu hadis, farklı sened ve metin ile birlikte birçok hadis kaynağında mevcut, isnad açısından da sahihtir. İslâmî ilimlerin teşekkül döneminde, temel tartışma konularından biri de zaten insanın kaderi meselesi olmuştur.

144 İmam Mâlik, Muvatta, Kader, 2. Tirmizî, “Tefsîru’l-Kur’ân”, 8, Hadisin senedi şu şekildedir; Ömer b.

Hattâb-Müslim b. Yesâr-Abdülhamid b. Abdurrahman Zeyd b. el-Hattâb-İbn Ebî Uneyse-Mâlik b. Enes.

145 Münkatı hadis; Senedin sahâbi'den sonra gelen kısmında bir veya daha çok râvisi atlanarak rivayet

edilen hadis terimidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Efendioğlu, “Münkatı”, DİA, XXXII, 12.

146 Meçhul; Kimliği ve kişiliği bilinmeyen râvi hakkında söylenen hadis terimidir. Ayrıntılı bilgi için bkz.

Emin Aşıkkutlu, “Meçhul”, DİA, 2003, XXVIII, 286.

147 Mustafa Sümeyde, Fethü’l-mâliki bi-tebvîbi't-Temhîd li’bni ‘Abdilber ‘alâ Muvatta'i’l Mâlik, Darü'l-

Kütübü'l-İlmiyye, Beyrut, 1998, IX, 278.

148 Mütkın; Hadis rivayetinde dikkatli, titiz, sağlam ve güvenilir râvi veya muhaddis anlamındaki

terimdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Emin Aşıkkutlu, “Mütkın”, DİA, XXVIII, 221.

Fakat biz çalışmamızın dışında kalması nedeniyle sadece mevcut olan hadisi vermekle yetineceğiz.

Abdullah b. Mes‘ûd kanalıyla aktarılan rivâyet şu şekildedir: “Allah Resulü şöyle buyurdu: “Her biriniz annenizin karnında 40 gün nutfe olarak durur, sonra alâkaya dönüşür. Sonra mudğa olur. Bundan sonra Allah bir melek gönderir ve ona ruhu üfler ve meleğe dört kelime emreder. Melek onun rızkını, ecelini, saîd ve şakî olacağını yazar. Allah’a yemin ederim ki sizden biri cehennem ehlinin amelini yapar ta ki, onunla cehennem arasında bir zira‘ mesafe kalır da kader onun önüne geçer, cennet ehlinin amelini işler ve cennete girer. Şüphesiz bir adamda cennet ehlinin amelini işler ta ki, onunla cennet arasında bir zira‘ veya iki zira‘ mesafe kalır da kader önüne geçer, cehennem ehlinin amelini işler ve cehenneme girer. 150

Mîsâk meselesi ile ilgili Tirmizî’de geçen diğer rivâyet ise şudur: “Allah Teâlâ, Hz. Âdem’i yarattığı zaman, onun sırtını sıvazladı ve sırtından, kıyamet gününe kadar, onun soyundan gelecek olan her can düştü. Allah Teâlâ, Hz. Âdem’e zürriyeti içinde nurlu bir topluluk gösterdi. Âdem, Rabbim onlar kimdir?” deyince de Allah “Senin zürriyetin” cevabını verdi. Âdem onlardan daha fazla nûrlu olan birisini gördü. Bunun üzerine “Bu kimdir?” diye sorunca Cenâb-ı Hak, “Bu adam senin zürriyetinden ve ümmetinin sonuncularındandır.” Âdem’e onun Dâvûd olduğu söylendi. Hz. Âdem, “Ömrü ne kadardır?” deyince de “Yetmiş yıldır..” buyurdu. Âdem, “Bu az, ben ona ömrümden kırk yıl bağışladım” dedi. Hz. Âdem’in ömrü bin yıl idi. O, ömrünün 960 yılını tamamlayınca, canını almak üzere ölüm meleği yanına geldi. Bunun üzerine Âdem (a.s) “Benim ömrümden geriye kırk yıl kaldı” deyince, ölüm meleği, “Sen bunu, oğlun Dâvûd’a bağışlamamış mıydın?” dedi. Âdem bunu inkar etti. Zürriyeti de inkâr etti. Âdem unuttu. Zürriyeti de unuttu. Âdem hata etti. Zürriyeti de hata etti.151

Ebû İsâ bu rivâyet hakkında “hasen- sahihdir.” dedi.152

150 Buhârî, “Kader”, 1; “Bedü’l-Halk”, 6; “Enbiya”, 60; Müslim, “Kader”, 1; Tirmizî, “Kader”, 4; Ebû

Dâvûd, “Kader”, 17; İbn Mâce, “Kader”, 76; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 13-14.

151 Tirmizî, “Tefsîru’l-Kur’ân”, 8.

152 Tirmizî'ye göre hasen hadis isnadında yalan söylemekle itham edilmiş kimse bulunmayan, şâz

olmayan ve benzeri başka tariklerden rivayet edilen hadisdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mücteba Uğur, “Hasen”, DİA, XVI, 374.

Her ne kadar Tirmizî isnadını göz önünde bulundurarak bu rivâyete “hasen- sahih” demiş ise de metinde ecelin artacağı-eksileceği, Hz. Âdem’in verdiği sözü inkar etmesi gibi sıkıntılı durumlar söz konusudur.

Mîsâkı fıtrat ile bağlantılı olarak yorumlayan Rûm suresinin “(Resulüm) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” âyetinde işaret edilen “fıtrata”da dikkat çeken âlimler sahih kaynaklarda geçmekte olan şu hadis-i şerifi delil olarak kullanmışlardır: “Dünyaya gelen her çocuk fıtrat üzere doğar; sonra anne babası onu yahudi, hristiyan, mecûsi yapar. Nitekim kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde kulağı, dudağı, burnu, ayağı kesik olanı hiç görmüyor musunuz?”153

Benzer Belgeler