• Sonuç bulunamadı

• Tümellerin varoluşuna yönelik başlıca iki yaklaşım görülür:

• Gerçekçilere göre tüm var olanlar iki ana öbeğe ayrılır: tikeller ve tümeller.

• Adcılar ise yalnızca tikellerin varolduğunu, tümellerin varolmadığını savunur.

• Gerçekçiler, tümellerin, tikellerin içinde / tikellerden önce var olduğuna inanır.

• Adcılar ise tümelleri bireysel varoluşu bulunmayan sesler olarak görür.

• Gerçekçiler kendi aralarında ikiye ayrılır:

1. Katı Gerçekçilik 2. Ilımlı Gerçekçilik Augustinus

• Augustinus’a (354-430) Platon İdealar Dünyasını Tanrı’nın zihnine taşır.

• Tümeller, cisimsel doğada var olmadan önce Tanrı’nın zihninde yer alır.

• Augustinus bu tümelleri ölümsüz idealar (rationes aeternas) olarak adlandırır.

Boethius

• Boethius (480-524) tümellerin kendi başına bir gerçekliği olamayacağını savunur.

• «Tümeller duyulabilir nesnelerde bulunur, ama cisimsel nesnelerden bağımsız anlaşılabilir.»

Erigena

• John Scotus Erigena (815-877) açısıdan tümel bireyselin dışındadır.

• Erigena, Platoncu anlamda tümellerin kendine özgü bir varoluşu olduğunu savunur.

Tümeller Sorunu

• Anselmus (1033-1109) açısından tümeller hem duyusal şeylerde, hem de Tanrı’nın zihninde yer alan anlaşılabilir nesnelerdir.

• Abelardus (1079-1142) göre yalnızca tekiller gerçektir.

• Bunlar dışındaki her türlü şey insan zihninin ürünleridir.

• Abelardus açısından tümeller zihindedir.

• Tümeller anlamlı bütünler olarak dilde açığa çıkar.

• Thomas Aquinas (1225-1274) açısından tümeller

1- Şeyden önce (universale anterem) olarak Tanrı’nın zihninde Thomas Aquinas

2- Bireysel şeyin somut bireysel özü olarak şeyin içinde (universale in re)

3- zihindeki soyut genel kavram olarak şeyden sonra (universale post rem) bulunur.

• Duns Scotus’a (1266-1308) göre tümeller bireysellerden önce gelir. Bireysellerin gerçekliği, tümellerden kaynaklanır.

Adcılık

• Ockhamlı William (1288- 1348)

• Ockhamlı William’ın tümel anlayışı onun felsefesinde önemli yer tutan basitlik ilkesiyle ilgilidir.

• Bu ilke «Ockham’ın Usturası» olarak bilinir.

• “Zorunlu olmadıkça varlıkları çoğaltmayın!”

• Ockham, usturasını tümeller tartışmasında da kullanır.

• Tümeller tartışmasındaki safları bir kez daha tekraredelim.

• İlkine göre tümeller, fiziksel şeylerden ayrı olan formlar alanında bulunur: Katı Gerçekçiler

• İkincisine göre tümeller fiziksel şeylerin içinde bulunur: Ilımlı Gerçekçiler

• Üçüncüsüne tümeller yalnızca zihinsel yapılardır, fiziksel şeylerin içinde bulunmaz.

• Hangi açıklama daha basittir ve daha az sayıda varlığı içerir?

• Katı Gerçekçiler, koskocaman bir formlar alanı varsayar.

• Ilımlı Gerçekçiler de varlıkları çoğaltır. “Sayfa beyazdır” demek için, ‘beyazlık’ tümelinin’ sayfada içerildiğini öne sürerler. Bu bakımdan en basit yaklaşım tümellerin zihinde olduğunu varsaymaktır.

• Ockham adcılığı savunmak için basitlik dışında iki kanıt daha ileri sürer:

1. Bireysel varoluş kanıtı 2. Tanrı’nın egemenliği kanıtı

• Bireysel varoluş argümanı: Ockham’a göre var olan her şey mantıksal olarak diğer her şeyden bağımsız var olur.

• Oysa Katı Gerçekçiler ile Ilımlı Gerçekçiler nesnelerin varoluşunu tümellere bağlar.

• 2. Tanrı’nın egemenliği: tümeller Tanrı’nın gücünü sınırlandırır. Ockham’a göre Tanrı istediği her şeyi yaratır ya da yok eder.

• Varsayalım ki tümeller, Katı Gerçekçiler ya da Ilımlı Gerçekçiler’in düşündüğü gibi zihnin dışında bulunsun.

• Bu durumda sözgelimi beyazlık tümeli tüm beyaz şeylerle bağıntılıdır.

• Diyelim ki Tanrı beyaz bir tabağı yok etmek istesin, bu durumda beyazlık tümelini ve bu tümelle bağlantılı diğer her şeyi de yok etmesi gerekir.

• Ockham’ın savunduğu adcılık

• 1. Tümellerin metafizik bir alanda gerçekliğini benimsemez.

• 2. Soyutlamaları benimser. Fakat bunların tümel olduğuna inanmaz.

• Ockham açısından tümeller hakkında konuşmayı sağlayan biricik varlıklar yazılı ve sözlü dildeki tümel terimlerdir.

• Ockham’a göre tümellerin gerçek varoluşları bulunmaz.

• Onlar yalnızca özel türden bir varoluşla düşüncede bulunabilirler. Ne var ki Ockham olgunluk döneminde bu düşüncesini değiştirir:

• Tümellerin düşünce bakımından da olsa varoluşunu reddeder. Bunun yerine onları düşünmenin birer edimi olarak görür.

• Tümel çok sayıdaki bireyseli bir kere de düşünme edimidir. Bu bağlamda tümel çok sayıda şeyin zihinsel bir işaretidir.

HAFTA 10.

Descartes

• 17. Yüzyıl Felsefesi Descartes’ın felsefeye kattığı sorunlar çerçevesinde biçimlenir.

• Yöntem sorununu felsefeye kazandırır.

• 1596 yılında Lahey’de doğar.

• Döneminin önde gelen okullarından biri olan La Flèche’i bitirir.

• Bu okulda aldığı skolastik felsefe eğitimi onu tatmin etmez.

• Felsefe, çok uzun zamandır yapılan bir etkinlik olmasına rağmen kesinlik taşımamaktadır.

• Descartes felsefeye kesinlik kazandırmak ister.

• Kesinlik nerede aranmalıdır?

• Bu soruyu yanıtlayabilmek için uzun yolculuklara çıkar.

• Aradığı kesinlik için esin kaynağı matematik olur.

• Aritmetiksel yöntemleri geometriye aktararak analitik geometrinin kurucusu olur.

• Descartes felsefede aradığı kesinliğe ulaşmak için,

1. daha önce tanışık olduğu tüm görüşleri, yerlerine daha iyilerini koymak

2. ya da doğruluklarını kanıtladıktan sonra gene onları kullanmak koşuluyla geçici bir süreliğine yanlış sayar.

• Niçin bu tavrı aldığını bir eğretilemeyle açıklar:

• Meyve dolu bir sepette, çürük olanları ayıklamak için sepeti olduğu gibi boşaltır sonra sıra ile hepsini gözden geçirerek, çürükleri bırakıp çürümediğini gördüklerini yeniden sepete koyar.

• Bu sırada kesin doğruluklara ulaşmak için şu dört kuralı uygular:

1. Doğruluğu apaçık bilinmeyen hiç bir şeyi doğru olarak kabul etmemek, acele yargı vermekten ve ön yargılara saplanmaktan dikkatle çekinerek ve verilen yargılarda yalnızca kendilerinden kuşku duyulamayacak derecede açık ve seçik olarak kavranılan şeyleri bulundurmak.

2. İncelenecek güçlüklerden her birini, mümkün olduğu ve daha iyi çözümlemek için gerektiği kadar bölümlere ayırmak 3. En yalın ve bilinmesi en kolay şeylerden başlayarak, tıpkı basamak basamak bir merdiven çıkar gibi, azar azar bileşiklerinin bilgisine yükselmek için, hatta doğaları gereğince birbiri ardınca sıralanmayan şeyler arasında bile bir sıra bulunduğunu varsayarak, düşünceleri bir sıraya göre yürütmek.

4. Hiçbir şeyi unutup boşlamadığımdan emin olmak için, her bakımdan birçok sayımlar ve tekrarlar yapmak. Descartes’ın söz konusu yaklaşımı yöntemsel kuşkuculuk olarak adlandırılır.

• Birinci kuralda geçen açık ve seçik bilgiyi Descartes şöyle tanımlar:

• «Açık bilgiden, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgiyi amaçlıyorum»

• «Seçik bilgiden de, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgiyi amaçlıyorum»

• «Seçik bilgiden de, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgiyi amaçlıyorum»

• «Bilgi seçik olmadan açık olabilir, ama açık olmadan seçik olamaz»

• Descartes, açık ve seçik olanın bilgisini sezgi ile kavradığımızı belirtir.

• «Sezgi, saf ve dikkatli bir zihnin kavrayışıdır»

• Acaba Descartes yöntemli kuşkuculuğu aracılığıyla hangi açık ve seçik bilgiye ulaşır?

• «Arşimet, yer yuvarlağını bulunduğu yerden oynatmak ve başka bir yere götürmek için sabit ve sağlam bir noktadan başka bir şey istemiyordu. Böylece, eğer kesin ve kendisinden kuşku duyulmaz tek bir şey bulacak kadar şanslı olursam, benim de yüksek ümitler beslemeğe hakkım olacaktır.»

• Kuşku duyulmaz bu temel ne olabilir?

• Duyular? Duyular kimi zaman aldatıcı.

• Ya rüyadaysam?

• Uyanıkken zihnimde olan düşünceler uyurken de zihnimde bulunabilir.

• Kötü bir cin beni aldatıyor olabilir.

• Herşey yanlış olsa bile, düşünen ben yanlış olamaz.

• «Düşünüyorum öyleyse varım» (Cogito ergo sum)

• «Düşünüyorum öyleyse varım» Descartesçı felsefesinin ilk doğruluğudur.

• Var olmasaydık, kuşku duyamazdık.

• «Düşünen bir şey: kuşku duyan anlayan, kavrayan, onaylayan, yadsıyan, isteyen, istemeyen, tasarlayan ve duyan bir şeydir.»

• Böylelikle Descartes «düşünen ben»i felsefesinin temeline yerleştirir.

• Descartes 3 çeşit töz olduğunu bildirir:

• Tanrı

• Düşünen töz (res cogitans),

• Yer kaplayan/uzamlı töz (res ekstansa)

• Her tözün temel bir niteliği bulunur:

• Ruhunki düşünme

• Cisminki yer kaplama.

• Descartes insanı ikiye bölerek bir yandan cisimsel yanı olarak bedeninin bulunduğunu diğer yandan düşünsel yan olarak ruhunun bulunduğunu belirtir.

• «İnsan, doğası düşünmek olan; var olmak için hiçbir şeye bağlı bulunmayan ve maddi hiçbir şeye bağlı olmayan bir tözdür»

• Cisimsel olmayan ruh, cisimsel bedeni nasıl harekete geçirir?

• Cisimsel töz içinse Descartes ünlü balmumu örneğini verir:

• Balmumu türlü değişimlere uğratıldıktan sonra geriye ne kalır?

• Yer kaplıyor olması

• «İnsan bedenini kemik, sinir, adale, damar, kan ve deriden yapılmış ve birleştirilmiş bir makine olarak düşündüğüm durumda, kendisinde bir ruh bulunmasa bile, şimdi ne istencin ve ne de dolayısıyla ruhun yardımı ile değil de, yalnız organlarının durumu gereği devindiği zaman yaptığı aynı hareket biçimlerini yerine getirmekten geri kalmaz»

• Descartes, Tanrı’yı da «sonsuz, sonrasız, değişmez, bağımsız, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter bir töz» olarak benimser.

• Descartes’ın ontolojik Tanrı kanıtlaması şöyledir.

• Descartes Tanrı’nın varlığını şöyle kanıtlar: Şüphe etmesi ve varlığının tam yetkin olmayışı üzerinde düşünerek, yetkin bir şeyi düşünmeyi nereden öğrendiğini araştırır. Kendisi yetkin olmamasına rağmen yetkinlik düşüncesini ancak yetkin bir özden öğrenmiş olması gerektiğini düşünür.

• Tanrı aldatmaz, bu yüzden açık ve seçik olanlar “Tanrı aldatmadığı” sürece kesin bilinebilirler

• «Tanrı, büyük gücüyle maddeyi hareket ve durgunlukla birlikte yaratır.»

• Tanrı’nın evrene koyduğu aynı hareket ve durgunluk korunur.

• Evren kendine konulan yasalarca mekanik işler.

• Descartes’a göre idealar:

• innate [doğuştan],

• adventitious [dışarıdan gelen]

• hayal gücünün ürünü olmak üzere üç türlüdür.

• Sezgi, duyuların ve hayal gücünün aldatıcılığına karşın, “aklın ışığında ortaya çıkan” saf ve dikkatli zihnin kavrayışıdır.

• Herkes sezgiyle, var olduğunu, düşündüğünü ya da üçgenin üç kenarı olması vb. doğrulukları kavrayabilir HAFTA 11.

Locke (1632-1704)

• Locke, siyaset, bilgi kuramı, insan hakkında pek çok araştırmalar yapar.

• Liberal düşüncenin öncü filozoflarındandır.

• Felsefi etkinliği boyunca metafizikten uzak durma eğilimindedir.

• En önemli eseri kabul edilen ‘İnsan Anlama Yetisi/Anlığı Üzerine Bir Deneme” bilgi kuramı hakkında yazılan ilk kapsamlı eser olarak nitelendirilir.

• Bu eserinin konusunu okura mektup bölümünde Locke şöyle anlatır:

• “Bu kitabın konusunu, yani anlama yetisini biraz tanıyan bir kimsenin, onun, ruhun, en yüksek yetisi olarak, başka herhangi bir şeyden daha büyük ve daha sürekli bir tat almak için kullanıldığını bilmesi gerekir”

Sorular

• Eser, özelikle bilgi kuramı açısından yazılmış ilk çalışma olarak görülür.

• Burada Locke, bilginin kaynağı, sınırlarına yönelik kapsamlı bir araştırma sunar.

• İnsan Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme’de Locke şu sorulara yanıt arar:

• Bilgi nedir?

• İdelerin (idealar) kökeni nedir?

İde

• “Zihnin kendisinde algıladığı ya da algının, düşüncenin ya da anlama yetisinin dolaysız nesnesi olan her şeye ide diyorum”

• İdelerin (idealar) kökeni nedir? İdeler doğuştan mıdır yoksa daha sonra mı elde edilir?

• İnsan nasıl edinir?

Descartes’a Karşı

• Locke çalışmasının I. kitabında Descartes’ın doğuştan bilgi öğretisine karşı bir eleştiriye girişir.

• Locke, Descartes’ın öne sürdüğü doğuştan kimi ideler ya da ilkeler edindiğimiz düşüncesine katılmaz.

Doğuştan İdeler?

• Locke, doğuştan idelerden kuşku duyar.

• Tüm insanların bağlı olduğu kabul edilen ideler bulunur mu?

• Herkes bu idelere inandığından, bu idelerin geçerliliğine olan inanç onların doğuştan olduğu yönündedir.

• Locke iki nedenle bu görüşe karşı çıkar:

• Herkes bu tümel ilkelere inansa da, bu durum onların doğuştan olduğunu göstermez.

• Genel olanın benimsenmesi için başka yollar da bulunabilir.

• Şu önermeleri göz önünde tutulalım:

• Bir şey neyse odur.

• Bir şeyin hem kendisi hem de başkası olması olanaksızdır.

• Bu önermeler tümel olarak geçerli önermeler olarak görülür.

• Gerçekte böyle midir?

• Açıktır ki, çocuklar ve akli dengesi yerinde olmayanlar bu ilkeleri bilmezler.

• Bu ilkeler gerçekten tümel ve doğuştansa, çocuklar ve akli dengesi yerine olmayan kimselerde de bulunurdu.

• Oysa çocukların erken yaştaki gelişimleri doğuştan ideleri bulunmadığını gösterir.

• Çocuk zihni boş bir levha (tabula rasa) gibidir.

• Yaşadıkça bu levha doldurulur.

• Locke açısından Tanrı idesi bile doğuştan değildir.

• Pek çok kültürde Tanrı inancı olmadığına göre, bu ide de doğuştan olamaz.

• Görüldüğü gibi Locke’un akılcılığı karşı akıl yürütmesi şöyledir:

• Birinci öncül: Doğuştan ilkeler olsaydı, herkeste olurdu.

• İkinci öncül: Herkeste bulunan doğuştan ilkeler yoktur.

• Sonuç: Doğuştan ilkeler bulunmaz.

• Locke’un doğuştancılığa bir başka eleştirisi akılcılığın tutarsız oluşuna ilişkindir.

• Locke, zihinde kimi ideler bulundurup bunlardan habersiz olmanın mümkün olmadığına dikkat çeker.

• İdelerin zihinde olmaları onların bilincinde olmayı gerektirir.

İdelerin Kazanılması

• İnsan zihninde beyazlık, insan, kartal, sertlik, düşünme, kanatlı at vb. çok çeşitli ideler bulunur.

• Bu ideler nereden gelir?

• Zihin, Locke’un öngördüğü gibi beyaz bir levha ise bu idelerin kaynağı neresidir?

İdelerin Kaynağı

• Locke’a göre her türlü bilgimizin kaynağı deneyimde bulunur.

• Duyularımız aracılığıyla nesnelere ilişkin pek çok duyum zihne taşınır.

İde Türleri

• Basit İdeler: Daha basit bileşenlere/duyuma ayrıştırılamaz.

• Bileşik İdeler: Çok sayıda basit idenin bir araya getirilmesiyle oluşur.

İdelerin Bir Araya Getirilişi

• Peki bileşik ideler nasıl bir araya getirilir?

• Locke açısından basit ideleri meydana getirirken zihin pasiftir.

• Bileşik ideleri meydana getirirken ise aktiftir.

• Zihin edimleri yoluyla basit ideleri bileşik idelere dönüştürür.

• Bu edimler şöyledir:

• Olağan Bağlama Edimi: tüm bileşik ideler için geçerlidir.

• Yan Yanalık Edimi: basit ideler ya da bileşik ideler bu edim aracılığıyla birbirleriyle bağıntılı değerlendirilir.

• Soyutlama Edimi: anlama yetisinin tümel kavramlarını veren edimdir.

Basit İdeler

• Locke açısından basit idelerin iki kaynağı bulunur:

• Duyum (sensation)

• Düşünüm (reflextion) Duyum

• Duyumlar dış şeylerin zihne sunulmasına aracılık eder.

• Duyumsama edimi bize siyah, beyaz, sert, yumuşak, pürüzlü vb. tüm duyusal niteliklerin idelerini verir.

Düşünüm

• Zihin aynı zamanda kendi durumunu da algılar.

• Bu sırada algılama, düşünme, inanma, kuşku duyma, akıl yürütme vb. ideler ortaya çıkar.

• Düşünüm ile zihin kendi üzerine katlanır ve kendisini nesneleştirir.

İdenin Nitelikleri

• Zihnimizde herhangi bir ide ürütme gücünü de, gücün bulunduğu nesnenin niteliği diyorum.

• Örneğin bir kartopu.

• Kartopunun sert, beyaz gibi kimi özellikleri bulunur.

• Bu nitelikler sertlik, beyazlık ve yuvarlaklık idesini oluşturur.

Nitelikler

• Locke nitelikleri birincil ve ikincil nitelikler olmak üzere ikiye ayırır.

Birincil Nitelikler

• Cisim hangi durumda olursa olsun ondan ayrılmayacak idelerdir. Katılık, uzanım, biçim, hareket, sayı.

İkincil Nitelikler

• İkincil nitelikler: Birincil nitelikler aracılığıyla duyum oluşturan niteliklerdir.

• Renk, sesi koku, tat, sıcaklık vb.

İkincil Nitelikler

• Neden ikinci nitelikler var?

• Aynı şey farklı insanlarca neden farklı algılanır?

İdeler

• İdeler basitten bileşiğe göre düzenlenir.

• Diyelim ki beyaz şeyleri deneyimleyerek beyazlık idesini elde etmiş olalım.

• Bu deneyimi 20 kez yapmak 20 ayrı beyaz idesi vermez.

• Zihin tikel idelerden soyutlama aracılığıyla tümel tasarımlara ulaşır.

Sorun

• Peki herhangi bir tasarımın gerçekliğe karşılık geldiğini nasıl biliriz?

Bilgi Türleri

• Sezgisel Bilgi

• Kanıtlamalı Bilgi

• Deneyim Bilgisi: tam olarak kesin değildir Bilgi Türleri

• Sezgisel bilgide ideler arasındaki bağıntılar aracısız görülür.

• Bu tür bir bilgi kesin bilgidir.

• Örneğin kendi varoluşumu bilmem Bilgi Türleri

• Kanıtlamalı bilgi tümevarım aracılığıyla soyut idelerim bilgisidir.

• Bu tür bilgi de kesindir.

• Deneyim bilgisi tam olarak kesin değildir.

HAFTA 12

Leibniz (1646-1716)

• Leipzig’de doğar, Hannover’de ölür.

• Leipzig Üniversitesi’nde matematik, hukuk ve felsefe okur.

• Aristoteles’ten sonra ikinci büyük dizgeci filozof sayılır.

• Alman Bilimler Akademisi’ni kurar.

• Felsefe tarihinin en üretken zihinlerinden biridir.

• Yarı zamanlı filozof demek yanlış olmaz.

• Matematikçi, bilim insanı, tarihçi, hukukçu, dilci, teolog.

• Bu alanların her birinde katkı sunar.

• Sözgelimi diferansiyel hesaplarını bulan kişidir.

Yeni Bir Dil

• Kavramları tıpkı matematikte olduğu gibi hesaplayarak kullanabileceği bir dil arar.

• Bu dil belli bir ulusal dil değil, uluslararası geçerliliği olan bir dil olmalıdır.

• Bu dil felsefi kavramları bir takım işaretler yoluyla kullanır.

• Bu dile Leibniz «characteristica universalis» adını verir.

• Leibniz characteristica universalis’i 1.uluslararası bir dil

2. bilimsel bir notasyon 3. keşifler için araç

4. kanıtlama yöntemi olarak kullanmak ister.

• Leibniz’in bilgi ideali mathesis universalis’tir (evrensel bilgi).

• İşte characteristica universalis bu ideale varmak için,kavramları, tıpkı matematiksel işlemler gibi kullanabilecek bir dildir.

• Bu düşüncesiyle Leibniz, simgesel mantığın öncüsü olmuştur.

• Bir uyum filozofu olarak anılır.

• Skolastik Felsefe, Descartesçılık, Platonculuk gibi pek çok felsefi yaklaşımı sentezler.

• Mekanik dünya tasarımı ile organik/erekselci dünya tasarımını birleştirmek ister.

• Metafizik temelleri bulunun bir bilgi anlayışını benimser.

• Matematiksel yöntemi felsefeye uygulamak çabasındadır.

• Mekanik biçimde açıklanan fiziksel fenomenlerin altında metafizik tözler olduğu düşüncesindedir.

Monad

• Bu metafizik tözlere Leibniz, monad adını verir.

• Monad, Yunanca “monas” sözcüğünden gelir.

• ‘Monas’ yalnız, tek anlamındadır.

• Sonsuz sayıdadır

• Bölünmez bir birliktir.

• Hep birden başlarlar ve hep birden biterler.

• Tanrı bütün monadların yaratıcısıdır.

• Her monad kendinde evreni taşır.

• Her monad evreni kendi bakımından tasarlar.

• Her bir monadın tasarlama gücü farklıdır.

• Monad, iç ilkesi olan iştah yetisi aracılığıyla algılar.

• En aşağı monad madde, en yüksek monad Tanrı’dır.

• Her monad biriciktir.

• Ayırt edilmeyenin özdeşliği ilkesi, monadların benzemezliğini anlatır.

• Monadlar evrende organik bir birlik oluşturur.

• Descartes’tan sonra tözler arası etkileşim bir sorundur.

• Monadların pencereleri yoktur.

• Fiziksel olarak birbirlerini etkilemezler.

• Monadlar içten kaynaklanan bir etkiyle değişir.

• Aradaki bağı önceden kurulmuş düzen sağlar.

• Bir monadın kavramı onun başına gelebilecek her şeyi tamı tamına içerir.

• Sözgelimi Leibniz’e göre İskender’in başına gelecek her şey onun kavramında vardır.

• Her türlü tözün başına gelen bir şey o tözün “tam kavram”ının bir sonucudur.

Ruh-Beden

• Leibniz, algısı seçik olan ve hatırlama ile birleşik olan monada ise ruh adını verir.

• Ruh ile beden monadları arasında bağı önceden kurulmuş uyum uyarınca Tanrı aracılığıyla sağlanır.

Töz

• Leibniz’e göre cismin özü kuvvettir.

• Bu kuvvet maddi olmayan bir kuvvettir.

• Aristoteles’in entelekheia’sını canlandırır her cismin ereğine uygun davrandığını öne sürer.

Evren

• Leibniz, evrenin mekanik bir zorunluluğu olduğuna ilişkin görüş ile evrenin bir ereğe yönelmiş olduğuna ilişkin görüşü uzlaştırır.

• Tanrı’nın evrensel düzeni niye böyle kurduğunu bilmek insan aklını aşar.

• Tanrı dünyaların en yetkinini seçmiştir, yani hem var sayımsal açıdan en basit olanını, hem olgular açısından en zengin olanını seçmiştir.

• «Dünya mümkün dünyaların en güzelidir.»

• Leibniz, dünyasında mucizelere de olanak tanır.

Doğuştan Bilgi

• Locke’a karşı İnsan Anlama Yetisi Üzerine Yeni Denemeler’i kaleme alır.

• Doğuştan bilgi konusunda şunları der:

• “Aristoteles ruhumuzu yazı yazmak için üzerinde yer bulunan henüz boş levhalara benzetmiş, anlığımızda duyularımızdan gelmeyen hiçbir şeyin bulunmadığını bildirmişti. Aristoteles’in bu bakış biçimi daha çok halk kavrayışlarına uyar, oysa Platon daha derine gitmektedir”

• «Tüm kavramlarımızı dış duyu denilen duyulardan geldiğini söylemek doğru olmaz, çünkü kendim üzerineve

düşüncelerim üzerine, dolayısıyla varlık, töz, eylem, özdeşlik ve daha başka şeyler üzerine edindiğim şeyler iç deneyden gelir»

• Öyleyse kimi kavramlar/bilgiler deneyimde önce anlama yetisinde bulunur.

• Sözgelimi geometrik kavramlar.

• Hiçbir zaman tam olmadığı halde çizilen bir geometrik şekil bu yolla anlaşılır.

• Bir başka doğuştan düşünce Tanrı’dır.

• Mantığın ilkeleri de ruhun derinliklerinde bulunan doğruluklardır.

• Özdeşlik ilkesi, çelişmezlik ilkesi de ruhta doğuştan bulunur.

Bilgi Dereceleri

• Leibniz için matematik gerçeği kavramada örnek olacak biricik bilgidir.

• Bütün bilgiler matematikteki gibi bir seçiklik derecesinde bilinseydi, bilgiler gerçeğe upuygun olurdu.

• Bilginin dört basamağı bulunur.

• bulanık duyu bilgisi: belirsiz tek seferlik duyum bilgisi

• açık duyu bilgisi: yinelenebilen duyum bilgisi

• açık ve seçik duyu bilgisi

• upuygun bilgi (cognitio adaequata) nesnesi ayrıntılarıyla seçik olarak bilinen bilgi Doğrular

• Leibniz doğruları ikiye ayırır:

• Akıl doğruları

• Olgu doğrular Akıl Doğruları

• Zorunlu doğrulardır.

• Karşıtları olanaklı değildir.

• Çelişmezlik ilkesine dayanır.

• Salt akıldan çıkar.

• Salt akıldan çıkar.

Benzer Belgeler