• Sonuç bulunamadı

Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefat etmesinin ardından, 11 Kasım 1938’de TBMM Genel Kurulu’nda yapılan oylama neticesinde İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir708. İnönü, cumhurbaşkanı sıfatıyla Meclis’te yaptığı ilk konuşmasında: “Türk milletini az zamanda büyük bir medeniyet seviyesine yükseltmiş, Türk milletine en kısa yoldan temiz cemiyet hayatını, feyizli terakki yollarını açmış olan inkılaplar, kalb ve vicdanımızın en aziz varlıklarıdır.709” demek suretiyle, Atatürk döneminde gerçekleştirilen -laiklik dahil- tüm devrim ve yeniliklerin koruyucusu ve savunucusu olacağını ifade etmiş; bu bakımdan rejim ve CHP’nin, din ve vicdan hürriyeti karşısındaki çizgisinin değişmeyeceğinin ilk işaretini vermiştir710.

1930’larda totaliter akımların yükselişe geçmesi ve bunun neticesinde birçok ülkede tek parti rejimlerinin kurulması, otoriter ve antidemokratik bir idare anlayışını temsil eden CHP’nin kendi kendisini daha da meşru görmesine yol açmıştır. Öyle ki, Türkiye’de bu süreçte yaşanan temel hak ve özgürlük ihlalleri, Batılı demokratik ülkelerin ilgi alanına pek girmemiş; yaşanan olumsuzlukların giderilmesi noktasında, dışarıdan Türkiye’ye yönelik herhangi bir zorlama ya da yönlendirmede bulunan ülke de olmamıştır. Hal böyle olunca, Türkiye’deki hakim siyasi yapı, 1930’lu yıllarda bazen nazizme, bazen faşizme, bazen de komünizme özenmiştir711. Ancak bu akımların tamamı bir doktrine dayandığı halde, Kemalist Devrim’in bir teorisi ve felsefesi yoktur712. Bu nedenle Kemalizm’i sui generis bir aksiyon, liderin kişisel vasıflarının ağır bastığı bir akım olarak değerlendirmek daha isabetli olacaktır713.

İşte siyasi pozisyonu pek de net olmayan böylesi bir rejimin başına geçen İsmet İnönü, kendisinden önce yürütülen din politikasıyla hesaplaşmak ya da bu politikayı revize etmek bir yana, din ve vicdan hürriyetine daha da fazla müdahale edici bir yolu tercih etmiştir. Bu dönemde de laisizm anlayışının aynen devam ettirildiği gerçeği, İsmet İnönü’nün 1939’da öğretmenlere hitaben yaptığı şu konuşmadan da saptanabilir: “Sizin vereceğiniz terbiye dini

708. Şerafettin Turan, İsmet İnönü: Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2003, s. 140-141; A. Mumcu, op. cit., s. 187; Eroğlu, op. cit., s. 151.

709. Bu konuşmayı TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: 5, Cilt: 27-28, İçtima: 4, 3. İnikat, (11.11.1938)’den nakleden Koçak, op. cit., s. 143.

710. Koçak, op. cit., s. 143-144.

711. Necdet Ekinci, İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1997, s. 126.

712. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam: Mustafa Kemal 1922-1938, Remzi Kitabevi, 3. Cilt, İstanbul, 1975, s. 485-486; Eroğlu, op. cit., s. 60.

değil milli, beynelmilel değil millidir. Milli terbiye istiyoruz. Maksadım Türk milletinin ilm-ü irfan halinde hatırı sayılır bir mevcudiyet olmasıdır.714” Böylece devlet, gelecek nesillerin yetişmesinde dinin tamamen devre dışı bırakılacağını, üstüne basa basa vurgulamaktadır.

1938 sonlarında toplanan CHP Büyük Kongresi’nde kabul edilen tüzük değişikliğiyle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP’nin “değişmez genel başkanı” olmuş715; bunun hemen ardından “Milli Şef” olarak ilan edilmiştir716.

Aslında Milli Şeflik, demokratik bir düzende yer verilebilecek bir otorite değildir717. Şeflik sistemi, şefin üstün iradesine ve yanılmazlığı esasına dayanan otoriter bir rejim biçimidir718. Bu yönetim tarzı ise, çoğunluğun iradesini azınlığın iradesine bağlayan bir “tek adam-tek parti idaresi” anlamına gelmektedir719. İnönü, bu müessese sayesinde, kurulu düzenin devamını sağlamak ve siyasi mevkiini pekiştirmek için ihtiyaç duyduğu gücü elde etmiştir720.

Yazar Attila İlhan’a göre, İnönü ve Atatürk dönemlerinin yönetim anlayışları birbirinden keskin çizgilerle ayrılmıştır721. Başka görüşteki yazarlar ise, Milli Şef İnönü’nün, Kemalizm’i bir tür revizyona tabi tutarak uyguladığını ileri sürmektedir722. Ancak İnönü’nün 1938-1945 yılları arasındaki yönetimini, laiklik ilkesinin algılanışı ve uygulanışı açısından -yer yer küçük nüanslar taşısa da- Atatürk döneminin uzantısı ve devamı saymak yanlış olmayacaktır723.

Kabaca bir tasnif yapmak gerekirse, Atatürk dönemi, devrimlerin yapıldığı; Milli Şef dönemi ise, bu devrimlerin yaygınlaştırılmaya ve derinleştirilmeye çalışıldığı dönemdir. 1938-1945 yılları arasındaki süreçte, devrimlerin halka nüfuz ettirilmesi ve böylelikle de toplumun dönüştürülebilmesi için eğitim ve kültür sahaları etkin birer araç olarak kullanılmıştır724. Esasen bu çabaların müşterek ve asli hedefi, o ana kadar geniş halk

714. Bu konuşmayı İsmet İnönü’nün Maarife Ait Direktifleri, Ankara, 1939, s. 4’ten nakleden Esenkaya, op.

cit., s. 47-48.

715. Koçak, op. cit., s. 157, 168.

716. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Remzi Kitabevi, II. Cilt, İstanbul, 1967, s. 39-40. 717. Ibid., s. 51.

718. Tanör, Kuruluş, op. cit., s. 132; Ş. S. Aydemir, İkinci Adam, II. Cilt, op. cit., s. 51. 719. Ş. S. Aydemir, İkinci Adam, II. Cilt, op. cit., s. 51.

720. Koçak, op. cit., s. 170-171.

721. İnönü’yü seçkinci ve militarist, Mustafa Kemal’i ise sivilleşme yanlısı olarak gösteren bu görüş için bkz. Attila İlhan, Hangi Laiklik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008, s. 156-158. 722. Bu görüş hususunda bkz. Sinan Çaya, 1940-1960 Yılları Arasında Atatürk Devrimi Revizyonizminde

Devrim Kadrolarının Yeri ve Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1996, s. 39-41; Esen, op. cit., s. 103. 723. Esenkaya, op. cit., s. 23.

kitlelerince benimsenmemiş olan laikliğin, eğitim kurumları eliyle ve belli bir kültür programı uygulanmak suretiyle tabana yayılmasını temin etmektir.

Laikliğin, din özgürlüğü ile din ve devlet işlerinin ayrılığı şeklinde iki cephesi vardır725. Milli Şef Dönemi’nin bu iki cephe açısından değerlendirilmesi faydalı olacaktır.