Hadis-i şerifte 1
ِ ِئא َ َ ْا ِ ِ ِ ْ ُכْ َ َ
gösteriyor ki; Âhir-zaman’da kuvvetli iman, ihtiyar kadınlarda bulunur ki“Dindar ihtiyar kadınların dinine tâbi olunuz.” diye hadis-i şerif ferman etmiş.
Hem Risale-i Nur’un dört esasından bir esası şefkat-tir. Ve kadınlar şefkat kahramanı bulunmasından, hatta en korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder.
Ve bu zamanda o kıymettar vâlideler ve hemşireler, bü-yük bir hâdise ile karşılaşıyorlar. Mahremce ve ifşâsı mü-nasip olmayan bir hakikat-i fıtriyesini, Nur şâkirtlerinden mücerred kalmak isteyen veya mecbur kalan kızlar kısmı-na beyan etmek lâzım gelir, diye ruhuma ihtar edildi. Ben de derim ki:
1 el-Gazâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn 3/78; es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene s. 290; es-Suyûtî, ed-Düreru’l-müntesira s. 14.
Âhirzaman: Son zaman. Kıyamete yakın son zaman dilimi.
Erkân: İleri gelenler.
Hakikat-i fıtriye: Yaratılışa ait, ya-ratılıştan gelen hakikat.
İfşâ: Gizli bir şeyi açığa çıkarmak, herkese duyurmak.
İhtar: Hatırlatma, hatıra getirme.
Mücerred: İnsanlardan uzak, tek başına kalan.
Kızlarım, hemşirelerim! Bu zaman, eski zamana ben-zemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye, ya-rım asra yakın hayat-ı içtimaiyemize yerleştiği için, bir er-kek bir kadını ebedî bir refika-yı hayat ve saadet-i hayat-ı dünyeviyeye medar ve sâir günahlardan kendini muhafa-za etmek için almak lâzım gelirken; o bîçâre muhafa-zaîfeyi dâim tahakküm altında, yalnız dünyevî, muvakkat gençliğinde sever. Ona verdiği rahatın bazı on misli onu zahmetle-re sokar. Eğer şer’an “küfüv” tâbir edilen birbirine denk olmazsa,1 hukuk-u şer’iye nazara alınmadığından hayatı daima azap içinde geçer. Kıskançlık da müdahale ederse daha berbat olur.
İşte bu izdivaca sevkeden üç sebep var:
Birisi: Tenâsülün devamı için hikmet-i ilâhiye, o fıtrî hizmete bir ücret olarak bir fıtrî meyil ve şevk vermiş.
Hâlbuki erkekte o zevk, on dakikalık bir lezzet verse de eğer meşrû ise bir saat meşakkat çekebilir. Fakat kadın, on dakikalık o zevk için on ay çocuğu kendi vücudunda
1 Evlenecek adayların birbirine denk olmaları ve bu denklikte en önemli esasın dindarlık olması gerektiği ile alâkalı hadis-i şerifler için bkz.:
Buhârî, nikâh 15; Müslim, radâ 53, 54; Ebû Davud, nikâh 2, 25, 26.
Hukuk-u şer’iye: Dinî haklar ve kurallar.
İzdivaç: Evlilik, evlenme.
Medar: Vesile, vâsıta, sebep.
Refika-yı hayat: Hayat arkadaşı.
Saadet-i hayat-ı dünyeviye: Dün-ya haDün-yatı mutluluğu.
Şer’an: Dinin belirlediği ölçülere göre.
Tenâsül: Çoğalma, nesil artışı.
Zaîfe: Zayıf, dayanıksız hanım.
zahmetini çekmekle, on sene çocuğun hayatına yardım-la meşakkat çeker. Demek, o on dakikalık fıtrî meyil, bu uzun meşakkatlere sevkettiği için ehemmiyeti kalmaz. His ve nefis, onunla onu izdivaca tahrik etmemeli.
İkincisi: Fıtraten kadın, zaafı için maîşet noktasında bir yardımcıya muhtaçtır. O ihtiyaç için şimdiki terbiye-i İslâmiye’den ders almayan, serseriliğe, tahakküme alışan-lardan o küçük bir iâşesi hatırı için tahakkümler altına girip riyâkârâne kocasının rızasını tahsil etmek yolunda hayat-ı dünyeviye ve uhreviyesinin medarı olan ubûdiyetini ve ahlâkını bozmak bedeline, köy kadınları gibi kendi na-fakasını kendi çalışmasıyla kazanmak, on defa daha ko-laydır. Rezzâk-ı Hakikî çocukların rızkını sütle verdiği gi-bi onların da rızkını o Hâlık-ı Rahîm veriyor. O rızık ha-tırı için namazsız ve ahlâkını kaybetmiş bir zevci aramak, riyâkârâne çalışıp tahakkümü altına girmek, elbette Nur talebesinin kârı değil.
Üçüncüsü: Kadınlığın fıtratında çocuk okşamak ve sevmek meyelânı var. Ve bir evlâdının dünyada ona hiz-meti ve âhirette de şefaati ve vâlidesi öldükten sonra ona hasenâtıyla yardımı, o meyl-i fıtrîyi kuvvetlendirip evlen-dirmeye sevketmiş. Hâlbuki şimdi terbiye-i İslâmiye yerine
Hâlık-ı Rahîm: Merhamet ve ihsa-nı pek çok olan Yüce Yaratıcı.
Meyelân: Meyletme, eğilme.
Rezzâk-ı Hakikî: Rızkın gerçek sa-hibi Hz. Allah (c.c.).
Riyâkârâne: Riyâkârca, iki yüzlü davranarak.
terbiye-i medeniye ile on taneden bir-iki hakikî evlât, kendi vâlidesinin şefkatine mukabil fedakârâne hizmet ve dindârâne dualarıyla ve hasenâtlarıyla vâlidesinin defter-i a’mâline haseneler yazdırmak ve âhirette sâlih ise vâlidesinin şefaat etmek ihtimaline mukabil, ondan seki-zi o hâleti göstermediğinden bu fıtrî meyil ve nefsânî şevk ile, o bîçâre zaîfeler böyle ağır bir hayata kat’î mecbur ol-madan girmemek gerektir.
İşte bu işaret ettiğimiz hakikate binâen, bekâr kalmak isteyen Nur şâkirtlerinden olan kızlara derim ki:
Tam muvâfık ve dindar ve ahlâklı bir zevc bul-madan kendilerini açık-saçıklıkla satmasınlar. Eğer bulunmadı; Nur’un bir kısım fedakâr şâkirtleri gibi mücerred kalıp tâ ona lâyık ve ebedî bir arkadaş ola-cak ve terbiye-i İslâmiye’yi almış vicdanlı bir müşteri ona çıksın. Ve saadet-i ebediyesi, muvakkat bir keyf-i dünyevî için bozulmasın. Ve medeniyetin seyyiâtı için-de boğulmasın.(Hâşiye)1(Emirdağ Lâhikası-2, s. 44-45)
Said Nursî
Hâşiye: Hemşireler ve genç kızlar, Tesettür Risalesi’ni oku ma-lıdırlar.
Defter-i a’mâl: Amel defteri. İnsa-nın yaptığı bütün fiillerin kaydedil-diği defter.
Muvâfık: Uygun, münasip.
Muvakkat: Kısa süreli, geçici.
Seyyiât: Kötülükler.
Genç Nurcu Kızlara Ait Mektuba Ek
(Vaktiyle size gönderilen bir mektuptan parçadır.) Bu şehirde Risale-i Nur’a intisap eden ihtiyar hanımlar sebat ettiklerini ve başkaları gibi sarsılmadıklarını düşün-düm. Birden bu hadis-i şerif ihtar edildi:
ِ ِئא َ َ ْا ِ ِ ِ ْ ُכْ َ َ
Yani, Âhirzaman’da ihtiyar kadınların, fıtraten zaîfe ve hassâse ve şefkatli olmalarından herkesten ziyade dinde-ki tesellî ve nura muhtaç oldukları gibi, herkesten ziya-de fıtratlarında şefkat cihetiyle, dinziya-de buldukları nihayet-siz şefkat-perverâne bir nur-u tesellîye ve iltifat ve merha-met ve rahmerha-mete ve nokta-yı istinada ve nokta-yı istimda-da ihtiyaçları vardır. Ve sebat etmek, fıtratlarının mukte-zasıdır. Onun için bu zamanda ohâcâtı tam yerine ge-tiren Risale-i Nur, her şeyden ziyade onların ruhlarına hoş geliyor ve kalblerine yapışıyor. (Kastamonu Lâhikası, s. 95)
Said Nursî
Hâcât: İhtiyaçlar.
Hassâse: Çok alıngan ve duygu-lu hanım.
İntisap etmek: Bağlanmak, men-sup olmak.
Mukteza: Gerek, îcab.
Nokta-yı istimdad: Yardım iste-nen yer, medet veren kuvvet kay-nağı.
Nokta-yı istinad: Dayanak nok-tası.
Şefkat-perverâne: Şefkatle baka-rak, gözeterek.