• Sonuç bulunamadı

Gelir Dağılımını Belirleyen Faktörler

1. GİRİŞİMCİLİK KAVRAMI, ÖZELLİKLERİ VE TÜRLERİ

1.7. Gelir Dağılımını Belirleyen Faktörler

Herhangi bir ülke sınırları içerisinde toplum tarafından üretilen hasıladan kişilere adaletli bir biçimde dağılım yapılması beklenen ve istenen temel bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelir dağılımının adaletli bir biçimde yapılması ekonomi türlerinin tamamında temel hedeflerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, farklı ekonomi türlerinde adaletli bir gelir dağılımını olumlu veya olumsuz olarak etkileyebilen çok sayıda etmen bulunmaktadır. Söz konusu etmenler aşağıda verildiği şeklinde açıklanmaktadır (Altıntaş, 2017: 9).

1.7.1. Büyüme: Ortak fikre varılamayan etmenlerden birisi olarak karşımıza

çıkan ekonomik büyüme kavramının gelir dağılımı üzerindeki etkisi literatürde yer alan çalışmaların bazılarında gelir dağılımında var olan adaleti arttıran, bazılarında ise adaleti ortada kaldıran sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle literatürde Kuznet (1955) tarafından ortaya atılan hipotez ekonomik büyüme kavramının gelir dağılımı üzerinde yarattığı etkiyi ortaya koyan temel çalışma olarak yer almaktadır. Söz konusu çalışmadan elde edilen verilere göre ekonomik büyümenin arttığı ilk dönemlerde gelir dağılımında adaletsiz dağılımlar artarken, bu durumu takip eden süreçte adaletsiz gelir dağılımlarını azaltıcı yönde etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Çalışan nüfusun ekonominin yüksek verimlilikte olduğu iş sahalarını tercih etmesi ile açıklanan söz konusu ilişki, ters U hipotezi olarak anılmaktadır.

Risso vd. (2013) ise yapmış oldukları araştırmalarında gelir dağılımında meydana gelen adaletsizliğin ekonomik büyümeye doğru tek yönlü negatif ilişki içerisinde olduğunu belirtmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak yapılmış olan diğer çalışmada ise Tokatlıoğlu ve Atan (2007) Türkiye özelinde Kuznet eğrisinin varlığının geçersiz olduğunu, U şeklinde bir ilişkinin varlığının tespit edildiğini analiz etmişlerdir.

1.7.2. Enflasyon: Söz konusu kavram ürün fiyatları bazında meydana gelen

olan gelirlerinin satın alma gücünü azalttığı bilinmektedir. Enflasyon karşısında gelir koruması yapmayı başaramayan kesim genel olarak düşük gelire sahip olan bireyler ve sabit gelirlilerden oluşmakta olup, bu durum da gelir dağılımı dengesini bozucu etki göstermektedir. İlgili literatür incelendiğinde enflasyon ile gelir dağılımı arasında bulunan adalet arasında negatif bir ilişki var olduğu görülmektedir. Ekonomilerin yüksek enflasyon dönemlerinde gelir dağılımına etkisi güçlü olmaktadır, borç verenlerden borç alanlara doğru refah transferi olmakta bu durum da gelir dağılımını bozmaktadır (Gülmez ve Altıntaş, 2015: 33).

1.7.3. Ticari Açıklık: Dış ticaret ile milli gelir arasında var olan oran ticari

açıklık olarak adlandırılmakta olup, geleneksel ekonomistlerin tanımlamış olduğu genel algı doğrultusunda ülkelerin dış ticaretlerinde meydana gelen artışa bağlı olarak ekonomi bünyesine dahil olan tüm bireylerin refahı artış göstermektedir. Geleneksel anlayış ile açıklanan Heckscher Ohlin teorisinden yola çıkan Stolper- Samuelson gelir dağılımı analizi dış ticaret ile gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Bu bilgiler ışığında gelişmekte olan ülkelerdeki ticari açıklığın artması ihracat endüstrilerinde yoğun olarak kullanılan etmen için pozitif yönde bölüşüm oluşurken, ithalat endüstrisinde yoğun olarak kullanılan etmen için negatif yönde bir bölüşüm gerçekleşmektedir. Başka bir ifade ile açıklamak gerekirse ekonomik anlamda meydana gelen duruma göre refahı düşük olan kesimin refah seviyesinde artış gözlemlenirken diğer kesimin refah düzeyinde azalma meydana gelmektedir. Sonuçta dış ticaret ile birlikte gelir dağılımında gözlemlenen adaletsizlik negatif yönde eğilim göstermektedir (Altıntaş, 2017: 11).

1.7.4. İşsizlik: Söz konusu durumun ülke ekonomisi bünyesinde üretimde

meydana gelen kayıpların yanı sıra zengin ve fakir kesim üzerindeki etkisi de farklı şekilde gözlemlenmektedir. Geliri düşük kesimi oluşturan vasıfsız işçiler oldukça zor zamanlar geçirirken daha önce belli bir gelir veya zenginliğe sahip olan bireyler işsizlik sürecinin yarattığı baskıyı daha az sıkıntılı atlatmaktadırlar. Buna bağlı olarak işsizlik oranlarını azaltarak gelir dağılımındaki adaleti iyileştirmek mümkün olabilmektedir (Yıldırım vd., 2012: 371).

1.7.5. Eğitim: Eğitim ve gelir dağılımı arasındaki ilişki hakkında literatürde

çok fazla yayın olmasının yanı sıra eğitim faktörünün gelir dağılımı üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Eğitim faktörünün gelir dağılımı üzerindeki etkisi farklı şekillerde gözlemlenebilmekle birlikte, bunlar: Gelir seviyesini arttırarak, gelir seviyesi düşük aileleri olan çocuklar için yeni fırsatlar oluşturmak ve toplumsal hareketlilik için bir araç hizmeti vermekle, zengin çocukların katılımını sınırlayarak kuşaklararası eşitsizliği iletmekle, nüfusun belli kesimlerine daha büyük erişim sunmak şeklinde ifade edilebilir. Bireyler arası gelir dağılımında meydana gelen farklılıklarından birisi de mesleki statü olup, mesleki statünün ise insanların aldıkları eğitim sonucunda elde edildiği kabul edildiğinde, gelir dağılımında eğitimin rolünü açıklamak mümkün olmaktadır (Yumuşak ve Bilen, 2000: 83).

1.7.6. Finansal Gelişme: Ekonomik anlamda sağlanan gelişme belli bir

ekonomide finansal aracılık hizmetlerinin nitelik, nicelik ve verimliliğinde meydana gelen gelişmeleri ifade eden bir süreç olarak açıklanmaktadır. Finansal piyasaların risklerin azalmasına yardımcı olma, kaynakların tahsisi ve yatırımlar hakkında bilgi elde etme, tasarrufları düzenleme ve ürün-hizmet alışverişini daha kolay hâle getirme fonksiyonları ile ekonomiyi etkilemektedir. Bunun yanı sıra söz konusu fonksiyonlar sermaye birikimi ve teknolojik yenilik kanalları ile ekonominin büyümesini sağlamaktadır (Abu-Bader ve Aamer, 2008: 890).