• Sonuç bulunamadı

2.4. Vergileme Amaçları

2.4.2. Mali Olmayan Amaçlar

2.4.2.3. Gelir Vergisinin Adil Gelir Dağılımını Sağlaması Üzerindeki Etkisi

2.4.2.3.4. Gelir Dağılımı Eşitsizliğini Ölçen Kavramlar

Gelir dağılımının ölçülmesinde birbirinden farklı yöntemler uygulanmaktadır. Bunlar, Lorenz eğrisi, Gini katsayısı Atkinson eşitsizlik ölçütü gibi pek çok farklı uygulama yöntemleridir.

Bu farklı yöntemlerin hangisinin uygulanması meselesi bir araştırma tercihidir. Uygulama tercihi olarak en çok kullanılan iki yöntem Lorenz eğrisi ve Gini katsayısıdır ( Şen ve Sağbaş, 2016:414).

65 2.4.2.3.4.1. Lorenz Eğrisi

Lorenz eğrisi, 1905 yılında yayımlanan “Methods of Measuring the Concentration of Wealth”

( Journal of American Statistical Associaation, 1905) adlı makalesiyle ABD’li iktisatçı M.O.Lorenz tarafından geliştirilmiştir. Lorenz eğrisi, bir ülkedeki milli gelirden toplumun değişik katmanlarının aldıkları payı ve kişisel gelir dağılımının grafiksel olarak hangi ölçüde adil olduğunu gösteren bir eğridir. Bir başka deyişle, bir ülkedeki ulusal gelirin dağılmasının, tam olarak eşit bir gelir dağılımından nasıl saptığını gösterir ( Edizdoğan ve Çelikkaya, 2012:

94, Şen ve Sağbaş, 2016: 415).

Şekil 2.6 : Hanehalkı Geliri Ve Nüfusuna Göre Lorenz Eğrisi

Kaynak: Yılmaz, s.15

66

Şekil 2.6, hanehalkı nüfusuna göre hanehalkı gelirini göstermektedir. Yatay eksende hane halkının, dikey eksende ise milli gelirin yüzdesel dağılımı yer almaktadır. Sol alt köşeden başlayıp, sağ üst köşeye uzanan bir mutlak eşitlik doğrusu çizilir, bu doğrunun açısı 45°’dir.

Fakat gerçek hayatta bu eğriyi tam olarak tutturmak zordur. Dolayısıyla, bu 45 derecelik açıdan sapmalar meydana gelir. Geliri en düşük grup 45 derecelik doğrunun gösterdiği gelirden daha düşük bir pay alır, son yüzdelik kısma kadar hanehalkı alması gerekenden daha az gelire sahip olduğu için sona kalan en yüksek grup ise milli gelirin geri kalanını alır bu da adil olmayan bir gelir dağılımına yol açar. Bu durumda Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaşacak ve “pelikan gagası’na benzer bir şekil alacaktır” ( Edizdoğan ve Çelikkaya, 2012: 94, Şen ve Sağbaş, 2016: 415).

2.4.2.3.4.2. Gini Katsayısı

Gini katsayısı ise, Lorenz eğrisinden türetilmiştir. Mutlak eşitlik doğrusu ile Lorenz eğrisi arasında kalan alanın, toplam alana oranlanması ile bulunur ve formülü ise;

G ( Gini Katsayısı) = A ( Alan A) / B + A ( Alan A+ Alan B) .

67 Şekil 2.7 : Gini Katsayısı

Gini katsayısı sıfır ile bir arasında herhangi bir değer alır. Katsayı eğer sıfıra yaklaşırsa mutlak eşitlik doğrusuna yaklaşır ve gelir dağılımının daha adil olduğunu gösterir ancak 1’e yaklaşırsa mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaşılır ve Lorenz eğrisi ile arasındaki alan genişleyeceği için adil gelir dağılımı daha bozuk bir durumla karşı karşıya kalınır ( Edizdoğan ve Çelikkaya, 2012: 98).

Vergilemenin gelir dağılımına etki edebileceği yaklaşımı ilk kez Wagner ( 1835-1917) tarafından öne sürülmüştür. Ekonomik gücü fazla olanlardan fazla, az olanlardan daha az vergi almak gerektiğini savunur. Bu da , artan oranlı vergileme ile mümkündür. Uygulanan vergi politikası, mevcut gelir dağılımını mutlak eşitlik doğrusuna yaklaştırdıkça daha adil bir gelir dağılımına yol açıyor demektir. Bu doğrultuda uygulanabilir gelir vergisi politikası, nominal olarak gelir dağılımını etkileyecektir çünkü transferler ücretsiz eğitim, ucuz konut gibi uygulamalar gibi reel anlamda ekonomiyi etkileyemez. Ayrıca, vergilendirmeyle birlikte kişiler arası vergi yükü değişimi olmaktadır. Bazı kişilerin vergi yükü hafifleyecek, bazı kişilerin vergi yükü daha ağırlaşacaktır ( Şen ve Sağbaş, 2016 419-420).

68

Broadway ve Keen’e göre kamusal yeniden dağılımın ve ya ikincil dağılımın, sosyal refahı sağlama, piyasa aracılığı ile gerçekleşen etkinliğin sağlanması ve devletin paternalist davranışlarla bireyci tavırları sakındırma amacı vardır ( Bağlı, 2011: 274). Dolayısıyla, kamunun bu yeniden dağılım politikasının tek bir hedefi ve tek bir boyutu yoktur.

Devletlerin ikincil dağılım konusunda özellikle vergiler ve transferlerden yararlandığından bahsedilmişti. Hukuk ve ekonomi literatürünü birlikte tartışan teorisyenler tarafından, genellikle vergilerin gelir dağılımındaki etkisinden bahsedilir. Ana akım iktisadi anlayışta etkinlik artırıcı kamu politikalarının ekonomiyi büyütmesine karşılık yeniden dağıtıcı politikaların var olan refahı (pastayı) hakça paylaştırmakla birlikte sosyal refah kaybına yol açtığı genel kabul görmektedir ( Bağlı,2011: 274).

Slemrod’a göre vergilendirme bireylerin iş adamlarının davranışlarını etkilemektedir ve dolayısıyla yeniden dağılımla birlikte verginin sosyal maliyeti de o kadar yüksek olmaktadır.

Sosyal maliyet, vergi dağılımının adaletliliği ile verginin etkinlik üzerindeki sonuçları arasındaki çelişkiden doğmaktadır. Standart modelde kişilerin vergiye karşı tavırları, tekil ve sürekli olarak görülür ve herkes için elastik kabul edilir. Ama aslında kişilerin gelir düzeyleri gibi farklılıklardan dolayı verginin ikame esnekliği değişebilmektedir (Bağlı,2011:275).

Gelir vergisinin adil gelir dağılımını sağlamada diğer vergilerden daha etkili olduğu söylenebilir. Gelir vergisinin kapsamlı bir şekilde tanımlanmasıyla birlikte, uygulanacak olan yöntemlerle özellikle artan oranlı vergilemenin uygulanması gibi uygulamalarla gelir dağılımının adil olarak alınması sağlanabilir. Fakat burada önemli olan nokta gelir vergisinin, tarife yapısı, vergi diliminin genişliği, uzunluğu, yükseklik farkı marjinal vergi oranı gibi etkenler vergi gayretini etkileyeceği için hayati önem taşır ( Şen ve Sağbaş, 2016: 423).

Ayrıca uygulanan, en az geçim indirimi, ayırma kuramı gibi tarifler de gelir dağılımını olumlu etkileyebilir. Fakat burada gelir vergisinden elde edilen tahsilatın büyüklüğü önemli olduğu

69

kadar, bu etkin bir şekilde toplanan vergilerden yapılacak olan kamusal harcamaların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlara harcanması da gelir dağılımını sağlayıcı etkiye sahip olacaktır ( Şen ve Sağbaş, 2016 423).

Ancak, uygulanan politikaların etkinlik-adalet dengesini sağlamadaki hedefleri pek çok bileşenle birlikte ele alınmalı ve kapsamlı bir şekilde uygulanmalıdır. Çünkü, uygulanan bazı politikaların beklenen kesin bir sonucu doğuracağı anlayışı doğru değildir, diğer bileşenlerin de hesaba katılması gerekir. Bu konuda Stiglitz, ABD’de son dönemdeki vergi politikaları uygulamalarının eşitsizliğe yol açtığından bahsederken bir örnek verir. Devletin üst kesimlerden daha az vergi talep etmesiyle tasarrufların artacağı beklenirken ortaya çıkan politikalar eşitsizliğe yol açmıştır. En üst kesimlerdekilerin marjinal vergi oranları Carter dönemindeki %70 seviyesinden Bush döneminde %35’e düşmüştür. Bu vergi kesintilerinin istihdam ve tasarrufa yol açması beklenirken, bu gerçekleşmemiştir. Tam tersine bütçe açıkları oluşmaya başlamıştır ( Stiglitz, 2014: 130). Sonuç olarak, Türkiye için de uygulanacak olan bir gelir vergisinin tek bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmesi diğer değişkenler üzerinde etki edebileceği göz önüne alınarak uygulanmalıdır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, yüksek gelirlilerin gelir vergisinin düşürülerek tasarrufların artacağı ve istihdamın sağlanacağı yönündeki tek yönlü bir görüş diğer ekonomik büyüklükleri olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda uygulanacak politikaların bir bütün olduğu, bir amacı sağlarken diğer amacı bozabileceği etkisini özellikle vergileme sisteminde unutmamak gerekmektedir.

70 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. Türkiye’de Uygulanan Gelir Vergisinin Mali ve Ekonomik Etkinlik Kriterleri