• Sonuç bulunamadı

Gelibolu Belgesel Filminin Göstergebilimsel Analizi

2. TURİZM VE TURİZM TANITIM

4.7. Gelibolu Belgesel Filminin İncelenmes

4.7.3. Gelibolu Belgesel Filminin Göstergebilimsel Analizi

Belgesel filmde 25 Nisan 1915’te başlayıp 9 Ocak 1916’da biten Çanakkale Kara Savaşları, kronolojik sıraya bağlı olarak anlatılır. Filmde, döneme ait gazeteler-belgeler, fotoğraflar, savaş sırasında çekilmiş kısa filmler ve günümüz Çanakkale’sinde savaşın geçtiği yerlerdeki çekimler, canlandırmalar eşliğinde ekrana yansır. Bu görüntüler üzerine, seçilen askerlerin fotoğraflarının gösterilmesi ve mektuplarının okunmasıyla seyirciler bu karakterlerle özdeşleşme sağlar.

Araştırmacı ve uzmanların yorumlarıyla da filme gerçekçilik kazandırılmaya çalışılır. Aynı cephede farklı taraflarda savaşan askerlerin mektuplarının okunmasıyla da tarafsız bir bakış açısı belirlenmeye ve farklı milletten insanların yaşadığı benzer trajediler gösterilmeye çalışılmıştır. Ancak film ne kadar tarafsız olmaya çalışırsa çalışsın bazı eleştirilerden kurtulamamıştır.Türk tarafından çok müttefiklerin üzerinde yoğunlaşılmasının, Türk tarafının galibiyeti yerine karşı tarafın mağlubiyeti üzerinde durulmasının ve müttefiklerin başarısızlığının sebebi olarak olumsuz hava şartlarının yarattığı sağlıksız ortamın, yanlış yere çıkartma yapılmasının ve İngiliz hükümetinin Çanakkale’ye gerekli önemi vermemesinin gösterilmesi filme yönelik eleştirilerin odak noktasını oluşturur.

Filmde bu eleştirileri haklı çıkaracak söylemler yok değildir. Mesela filmde değerlendirme yapan bir İngiliz, Gelibolu’nun, müttefiklerin diğer cepheleri olan Batı cephesine daha çok ağırlık verildiğinden, geri planda kaldığını söyler. Bu sebeple askerlerin ve cephanenin çoğu Batı cephesine gitmiştir. İngiliz hükümetinin duruma gereken müdahaleyi göstermemesiyle, Gelibolu’daki askerler kaderine terk

edilmiştir. Bu değerlendirme de ‘gereken önem verilseydi, savaşın kazanılabileceği’ sonucuna varılır ki, bu durum Türk savunmasının gücünü ve cesaretini azaltır.

Yabancı askerlerin üzerine daha fazla yoğunlaşıldığı, özellikle Anzakların mektuplarının çokluğundan anlaşılır. Eleştiriler üzerine filmin yönetmeninden Türk ordusunda okuma-yazma oranının düşük olduğu yönünde savunma gelse de Çanakkale Savaşlarında çok sayıda subayın ölmesi ve öğrenimlerini yarım bırakıp savaşa giden mekteplilerin fazlalığı bu savunmayı çürütür niteliktedir. Yine savunmalarında, Çanakkale Savaşı sonucunda millet bilincine ulaşmalarının etkisiyle de kendi tarihlerine daha sahip çıkan Anzakların, savaştaki mektupları düzenli bir şekilde muhafaza etmeleri sebebiyle onların mektuplarının filmde daha çok yer aldığı söylenir. Bu durum insanda ‘acaba’ sorusunu akla getirir, acaba film ekibi Avustralya ve Yeni Zelanda’daki yoğun ilgiden çok mu etkilenmişler?

Kara harekatına başlanacakken müttefiklerin, raporları tam incelemeden harekete geçtikleri ve Anzakların yanlışlıkla Anzak koyuna çıkartma yaptıkları söylenir. Bu çıkartma koyunu korumakla görevli Türk askerlerini şaşırtırken, Avustralyalılar içinde önlerindeki sarp tepeler sürpriz olmuştur. Bundan anlaşılan eğer doğru yere, doğru bir planla saldırılsaydı harekat başarıyla sonuçlanabilirdi.

Filmin isminin “Gallipoli” olarak geçmesi akıllarda soru işareti bırakır. Türk yapımı olmasına rağmen İngilizce yazım biçiminin (örneğin Çanakkale yerine Gelibolu denilmesi) kullanılması eleştirileri destekler niteliktedir. Dışarıdan Türkiye’ye bakılıyor izlenimi verirken, Türk yapımı mı yabancı yapım mı olduğu birbirine karışır.

Bu eleştirileri bir yana filmin insancıl yapısı dikkati çekicidir. Yukarıda incelediğimiz “Geceyarısı Ekspresi” ve “Otobüs” filmlerindeki itici Türk imajı yerine sıcak bir Türk imajı çizilir. Özellikle yabancıların ağzından Türklerin övülmesi, izleyenlerde (özellikle yabancılarda) daha iyi bir etki bırakır. Avustralyalı bir anlatıcı müttefiklerin çıkarmanın üzerinde çok durmadıklarını ve Türkleri küçümsemesini eleştirerek, “Kimse vatanını koruyan bir ordunun savaşma gücünü ve azmini hesaba katmamıştı” diyerek Türkleri yüceltir. 24 Mayıs’taki

ateşkes sonrasındaysa ilk defa savaştıkları tarafı gören Anzakların Türkleri “Coni Türk” diye çağırarak kendilerine yakın hissetmeleri ve her iki tarafın da birbirlerine saygı göstermeleriyle aralarında yakınlık oluşmuştur. Ateşkes sonrasındaki Anzak mektuplarında Türklerin anlatılması da değişmiştir; “Türkler hakkında ne düşünürsen düşün ama çok mertler”.

Ateşkes sırasında bir Avustralya Binbaşısına bir Türk subayın söylediği ne kadar medenidir; “Bu görüntüler karşısında en uygar insan bile kendini barbar hissetmeli ve en barbar insan bile ağlamalı”. Başka bir Türk subayının sözleri ise şöyle aktarılır; “Konuştuğum Türklerden biri mezarlıkları işaret ederek ‘bu politika’ dedi, sonra cesetleri göstererek ‘bu da diplomasi, Tanrı biz zavallı askerleri acısın.’” Ağustos ayındaki Avustralya 3.Hafif Süvari Tugayının ardı ardına devam eden ölümüne saldırısında bir Türk subayın siperinden dışarı çıkıp, dur işareti yapıp “Dur” diye bağırarak daha fazla düşman askerinin ölümünü engellemeye çalışması ne kadar da insancıldır.

Ateşkes sırasında ölüler toplanırken Yeni Zelanda birliğinde doktorluk yapan bir subayın gördüğü manzara karşısında dehşete düşmesi ve Türk askerlerinin parçalanmış vücutlarını anlattıktan sonra bu görüntülerin hayatı boyunca kabusu olacağını söylemesiyle de savaşın vahşeti gözler önüne serilir. Her iki tarafında yaşadığı kıyımlar anlatılarak savaşın anlamsızlığı da gözler önüne serilir ki, başlarda heyecanla savaşı bitirmeye çabalayan asker mektupları sonlara doğru savaşın saçmalığından bahseder ve bir an önce savaşın sona ermesi temennileriyle biter. Bir İngiliz subayın annesine yazdığı mektuptaki sözleri anlamlıdır, “…Burada herkesin düşüncesi yaşa ve yaşat; Birde, Türkiye Türklerindir!”

Filmde Türklerin kahramanlığı aktarılmaz, Türklerin kahramanlığı ancak yabancıların ağzından aktarılır. İngiliz araştırmacı Anafartalar’daki 4 Türk taburunun kendinden kat kat büyük İngiliz askerlerini durdurmasını şöyle anlatır; “Anafartalar’daki Türk direnişi bilinmeyen bir destan aslında. İnsanlar bu güne kadar bu 4 Türk taburunun başarısını bir türlü anlayamadı.” Aynı şekilde filmde yeterince anlatılmayan M. Kemal’e yapılan övgülerde yabancılardan gelir. İlk

çıkartmadaki Anzak ilerleyişini durduran ve tepelerin önemini bilip ne olursa olsun tepeleri ele geçiren M. Kemal için “dahi” denir. Anafartalar’lardaki bütün cephe komutanlığını üstlenen M. Kemal Atatürk aynı zamanda bir “kader adamıydı” ve “nerede ne yapması gerektiğini biliyordu.Ve sorumluluktan hiçbir zaman kaçmadı.”

Filmde Türk askerlerinin mektupları yabancılara göre az olsa da filmin sonunda okunan mektup, aynı zamanda en uzun mektuptur, bir Türk subaya aittir ve filmde seyredenleri etkileyen mektuplardan biri belki de en duygusalıdır. Böylece Türkün kaba zırhı da delinir ve içinden bir insan çıkar.

Benzer Belgeler