• Sonuç bulunamadı

BAKİ’NİN GAZELLERİNDEKİ SEVGİLİDE GÜZELLİK UNSURLAR

I. GÜZELLİK (Hüsn, Melâhat, Ra‘nâ) 1 Genel Olarak Güzellik

2. Güzellik İle İlgili Benzetmeler

a. İlkbahar, Nevrûz, Bâġ, Gül, Gülşen, Gülzâr, Temâşâgâh

Güzellik, bahara teşbih edilmiştir. Baharın; canlılığı, tazeliği, doğanın bütün güzelliğini hiç utanmadan yansıtması gibi sevgili güzelliğini göstermiştir. Sevgili, bir gül bahçesi ile eşleştirilerek rengarenk güzelliklerle dolu yönünü anlatarak bir güzellik gezinti yerini ‘âşıka sunup onu kendisine esir etmiştir. Sevgilinin güzelliği bir gezinti yeridir. ‘Âşık, bu gezinti yerini gezerek ‘âşıka bağlılığını bir kez daha gösterir.

Temâşâ-gâh-ı hüsnünde cihânı hayret almışdur Ganinün gözleri hayran fakirün çeşmi dem-beste

(445-4)

(Dünyayı, güzelliğinin gezinti yerinde hayret almıştır. Zenginin gözleri hayran, fakirin gözü bağlanmıştır.)

Dil merg-zâr-ı mihr ü vefâ mürġ-i zârıdur Didâr-ı yâr hüsn ü bahâ nev-bahârıdur

(99-1)

(Gönül, sevgi ve vefa çimenliğinin inleyen kuşudur kuş yatağıdır; sevgilinin yüzü, güzellik ve kıymet ilkbaharıdır.)

Hüsnün hayâli vaslun ümidiyle ‘âşıka Nâr-ı cahimi gül-şen-i bâġ-ı cinân ider

(109-3)

(‘Âşıka, güzelliğinin hayali, kavuşma ümidiyle cehennem gibi ateşi cennet bahçesi eder.)

Temâşâ kılmaġa gül-zâr-ı hüsn-i yâri bi-minnet Sevâd-ı dide-i Mecnûn ruh-ı Leylâda hâl olmış

(Sevgilinin güzelliğinin gül bahçesini gücenmeden seyretmeye Mecnûnun gözünün siyahı Leyla’nın yanağında ben olmuş.)

Yazdı bahâr âyet-i hüsnün varak varak Gül mushafından okudı bülbül sebak sebak

(242-1)

(Bahar, senin güzellik ayetini sayfa sayfa yazdı; bülbül de (bunları) gül kitabından ders ders okudu.)

Gül-zâr-ı hüsni olmaz idi böyle sebze-zâr Akıtmayaydı yaşumı çok çok o gül-‘izâr

(O gül yanaklı, çok çok gözyaşımı akıtmasaydı; güzellik bahçesi böyle yeşillik olmazdı. Sevgilinin bu kadar güzelliğinin bereketli olmasında ‘âşıkın gözyaşlarının payı büyüktür.)

Seyr idelden gül-şen-i hüsnünde kadd ü haddüni Çekmez oldı hâtırum serv ü çemenden cânibe

(440-4)

(Güzellik gülbahçende, boyunu ve yanağını seyrettiğimden beri gönlüm, selvi ve çimenden tarafa gitmez oldu.)

Bahâr u bâġ ise maksûd hüsn-i yâri görün Ġaraz cinân ise kûy-ı nigâra varı görün

(257-1)

(Maksad, bahar ve bahçe ise sevgilinin güzelliğini görün; maksad, cennet ise sevgilinin mahallesine varın görün.)

Riyâz-ı hüsnde olmış o la‘l-i nâb leziz Cihân içinde bilürsin olur şarâb leziz

(O saf dudak, güzellik bahçende lezzetli olmuş; bilirsin şarap dünya içinde lezzetli olur.)

b. Güneş, ay, Çerâġ, Nûr, Âsmân

Sevgili; güneş, ay, mum, ışık, gökyüzüne teşbih edilerek güzelliğinin bütün dünyayı aydınlatan unsurlarla denk hatta onlardan üstün tutulmuştur. Geceyi, aydınlatan bu cisimlerdir. ‘Âşık’ın gönlünü ise sevgilinin güzelliği aydınlatır. Sevgilinin güzelliği; parlaklığı, canlılığı itibariyle bunlara teşbih edilmiştir.

Belürmez hüsnüne karşu çerâġ-ı subh-dem nûrı Ne denlü fer vire hûrşid öninde şem’-i kafûri

(Sabah vaktinin mumunun ışığı, güzelliğine karşı belirmez; güneş önünde süzülmüş berrak mum ne kadar ışık vere.)

Cemâli şem‘ine pervânedür Bâkî o mâhun kim Yakar hüsn-i dil-efrûzı çerâġı nûr-ı a‘zamdan

(360-5)

(Bâkî o ay yüzünün mumuna pervanedir ki gönül yakan güzelliği, büyük nurdan, mumu yakar.)

Cemâlün pertevinden nûr-bahş ol mâh u hûrşide Güneş âyine-i hüsnün felek âyine-dâr olsun

(352-2)

(O ay ve güneşe, yüzünün parlaklığından ışık vere; güneş güzelliğinin aynası, felek ayna tutan olsun.)

c. Yûsuf, Mısır, Ülke

Sevgilinin güzelliği, Hz. Yusuf’un güzelliğine teşbih edilmiştir. Hatta Hz. Yusuf’tan daha güzel olduğu vurgulanır. Hz. Yusuf kıssasına telmih edilir. Sevgili, güzellik Mısrı’nın sultanıdır ve kölelerinin göz yaşına bakmaz.

Bakmaz ol sultân-ı Mısr-ı hüsn hergiz hâlüme Nil-veş cûy-ı sirişküm turma tuġyân itmede

(414-5)

(O güzellik Mısrı’nın sultanı, asla halime bakmaz; Nil gibi gözyaşı ırmağım durmadan coşup taşmada.)

Mısr-ı hüsn içre ey şeh-i hûban Almaga vaslum hazine gerek

(282-4)

(Ey güzellerin şahı! Güzellik ülkesinde sana kavuşmayı alabilmek için hazine olmalıdır.)

Seni Yûsufla güzellikde sorarlarsa bana Yûsufı bilmezin ammâ seni ra‘nâ bilürin

(363-2)

(Bana, seni Yusufla birlikte sorarlarsa; Yusuf’u bilmem ama seni güzel bilirim. ‘Âşık, sevgilinin güzelliğine hayrandır, bunu ise her fırsatta dile getirir.)

Şem’-i hüsnündür viren halvet-sarây-ı câna lem‘ Olamaz ol meclise hürşid-i ‘âlem-tâb şem’

(225-1)

(Can sarayının tenhalığına parlaklık veren güzelliğinin mumudur; o meclise, dünyayı aydınlatan güneş mum olamaz.)

Çerâġ-ı mâh-ı hüsnün karşu tutma çeşm-i aġyâra Gözüm nûrı ne denlü eyleye a‘mâ ziyâdan haz (223-5)

(Güzelliğinin ayının mumunu, başkalarının gözüne karşı tutma; gözüm nuru, kör ışıktan ne kadar haz eder.)

Çerâġ-ı hüsnünün nûrı fürug-ı şem‘-ı kâfûri Nigâr-ı ‘anberin-gisû nihâl-i sim-simâdur

(52-2)

(Güzelliğinin mumunun nuru, süzülmüş berrak mumun ışığıdır. Sevgilinin anber kokulu saçı, taze gümüş fidandır.)

Sana teşbîh itmek olmaz ey meh-i sâhib-cemâl Âfitâba ger hilâl ebrû vü Nâhid olsa hâl

(293-1)

(Ey güzellik sahibi ay! Güneşe hilâl kaş, Zühre de ben olsa bile, onu sana benzetmek uygun düşmez.)

Pertev-i mihr-i melâhat saldılar subh-ı ezel Safha-i âyine-i ruhsâr-ı meh-simâsına

(408-3)

(Ezel sabahı ay yüzünün yanağının ayna safhasına, güzellik güneş ışığı saldılar.)

Rûşen itdi gün gibi âsâr-ı hüsn-i tal’atun Nûr bahşiler çerâġın pertev-i envâr ile

(415-4)

(Yüz güzelliğinin eserleri, güneş gibi aydınlattı; mum ışığının, parlaklığı ile nur ihsan eder.)

Ol gün toġar mı başa ki subh-ı visâl irüp Hüsnün ziyâsı zulmet-i hicrânı dûr ide

(420-2)

(O gün kavuşma sabahı erişip başa doğar mı? Güzelliğinin ışığı, ayrılığın karanlığını uzak ede.)

ç. Sofra, Meta, Hırmen, Pazar

Güzellik; sofraya, pazara teşbih edilmiştir. Bütün güzelliklerin sergilendiği bir sofraya, bir pazara benzetilmiştir. Sevgilinin güzelliği bütün güzelliklerin yaratılmasına sebeptir, her güzelliğin kaynağı olarak düşünülmüştür.

Meger h’ân-ı melâhatde gümişden bir tabakdur ol Açılmış ak güldür ya letâfet gül-sitânında

(448-3)

(Meğer, güzellik sofrasında o gümüşten bir kaptır, ya letafet gül bahçesinde açılmış ak güldür.)

Metâ’-ı hüsni bilürlerdi ne kumâş idügin Sen olmasan eger ey şûh-ı dil-sitân ülker

(150-4)

(Ey gönül alan şuh! Eğer sen olmasan güzelliğinin kaynağının ne kumâş olduğunu bilirlerdi.)

Sevâd-ı çeşm-i havrâya degişmez âdem ey sofi Saçılmış hırmen-i hüsninde yârun dâneler vardur

(187-4)

(Ey sofu! Adam, ahu gözlünün gözünün karasını değişmez. Sevgilinin güzelliğinin harmanında saçılmış taneler vardır.)

Anun içün hüsnünün bâzârı germiyetlüdür (60-1)

(Yanağın, alemi aydınlatan güneşin aslıdır; onun için güzelliğinin pazarı hararetlidir.)

d. Taht, Saltanat, Ferman

Sevgilinin güzelliği, ona verilen bir tahttır, saltanattır. Sevgili de bu güzelliğiyle ferman veren bir padişaha teşbih edilir. Herkes bu güzelliğe ulaşmak ister, onun uğrunda can vermek dilerler.

Sen güzellik tahtınun sultân-ı ‘âli-şânısın Mihr ü mâh iki kulun girmiş kabâ-yı zer-keşe (431-3)

(Sen, güzellik bahtının şanı ve şerefi büyük olan sultanısın; güneş ve ay altın işlemeli elbiseye girmiş iki kulundur.)

Çeksün livâ-yı saltanat-ı hüsni kadd-i yâr Ol kâmeti ne serv ü sanavber ne bân çeker

(154-2)

(Sevgilinin boyu, güzellik saltanatının bayrağını çeksin. O boyu, ne selvi ne çam fıstığı ağacı ne sorğun ağacı çeker.)

Hakkâ bu kim berât-ı hümâyûn-ı hüsnine Ebrû-yı dil-firibi ne ġarrâ nişân çeker

(154-4)

(Doğrusu bu ki, güzellik fermanına gönül aldatan kaşları ne parlak nişan çeker.)

e. Âyîne, Kaftan, Nakş, Kitap, Safha

Güzellik, bütün ihtişamıyla kendini aynada gösterir. ‘Âşık, bundan dolayı bazen aynayı kıskanır. Ayna, onu her zaman görme şansına sahiptir. ‘Âşık ise her zaman sevgiliyi göremez.

Nic’ olur gördi safâ âyine-i hüsnünde Yirlere geçdi hayâdan utanup âb-ı zülâl

(294-3)

(Güzellik aynasında, berraklık nasıl olur gördü; tatlı su, edepten utunıp yerlere geçti.)

Mir’ât-ı gülde hüsn-i dil-efrûz-ı yâri gör Ruhsâre-i hakikate âyine-dârı gör

(122-1)

(Gül aynasında, sevgilinin gönlü aydınlatan güzelliğini gör; gerçek yüze ayna tutanı gör.)

Âyinenün safâsı nedür sûreti nedür Mir’ât-ı hüsn-i yâre nazar kıl safâyı gör

(129-4)

(Aynanın mutluluğu nedir? Görünüşü nedir? Sevgilinin güzelliğinin aynasına bak mutluluğu gör. Aynanın verdiği mutluluk, sevgilinin güzelliğin yanında bir hiç kalır.)

Câme-i dibâ ile hûrşid zibâlanmasun

Şimdi andan hil’at-i hüsnün senün şöhretlüdür (60-2)

(İpekli elbise ile güneş süslenmesin; şimdi senin güzelliğinin kaftanı ondan şöhretlidir.) Güzellik, bir kaftana teşbih edilmiştir. Sevgilinin güzelliğinin şöhreti bütün dünyaya yayılmıştır, güzelliğiyle sevgili adından söz ettirmiştir.

Hâric vecihden ey sanem-i dil-rübâ hatun Yazmış kitâb-ı hüsnün egerçi kenârını

(517-4)

(Ey gönül alan put kadar güzel olan sevgili, yüzünden ayva tüylerin çıkarak güzellik kitabının kenarını yazmış.)

Nakş-ı hüsnün kimse Bâkî gibi tasvir itmeye Safha-i eş‘ârda anca kalemler âşinâ

(421-7)

(Güzelliğinin nakşını kimse Bâkî gibi tasvir etmeye; şiirlerin sahifesinde birçok onca kalemler olsa da.)

Kaşun ol râdur ki yazmış anı kudret kâtibi Kıl kalemle safha-i hüsnünde ruhsâr üstine

(482-2)

(Kudret katibi, kaşın o ra’dır ki onu kıl kalemle güzelliğinin sahifesinde yüzün üstüne yazmış.)

II. SEVGİLİ