• Sonuç bulunamadı

SaǾdî-i Şîrâzî’nin 656/1258 yılında SaǾd bin Ebubekir bin SaǾd Zengî adına kaleme aldığı Gülistân’da nazım ve nesir iç içedir. “Gerek kendi türü (makâme)74

içinde gerek sanat değeri bakımından taklit edilemeyen bir eser olan Gülistân münâcât, naǾt ve yazılış sebebini anlatan bir önsözden sonra padişahların hal ve hareketlerini, dervişlerin ahlākını, kanaatin faziletini, susmanın faydalarını, aşk ve gençliği, güçsüzlük ve ihtiyarlığı, terbiyenin etkisini ve sohbet âdâbını konu alan sekiz bölüm (bāb) halinde düzenlenmiştir.”75 Bu bâblarda toplamda 182 hikâye yer almaktadır.

Bâblara göre hikâyelerin dağılımı şu şekildedir:

I. Bāb: Der-Sîret-i Pâdişâhân (41 hikâye)

II. Bāb: Der-Ahlâk-ı Dervîşân (48 hikâye)

III. Bāb: Der-Fazîlet-i KanâǾat (29 hikâye)

IV. Bāb: Der- Fevâ’id-i Hâmûşî (14 hikâye)

V. Bāb: Der-ǾIşk u Cüvânî (21 hikâye)

VI. Bāb: Der-ZaǾf u Pîrî (9 hikâye)

VII. Bāb: Der-Te’sîr-i Terbiyet (20 hikâye)

VIII. Bāb: Der-Âdâb-ı Sohbet76

Bâblarda yer alan mensur hikāyelerden sonra SaǾdî konuyu manzum parçalarla desteklemiştir. Nazım ve nesri birlikte kullanan SaǾdî her iki alandaki ustalığını Gülistân’da gözler önüne serer. Öyleki SaǾdî’nin Gülistân’ı Farsça’da secili nesrin en güzel örnegi olarak gösterilir. “Secilerini kolay ve anlaşılır kelimelerden yapmayı tercih eder. Secili ifade onun eserlerinde tekellüf yaratmaz, nesre akıcılık sağlar. Nesri secili olduğu halde edebî gösterişten uzak olması onun en büyük başarısıdır. Farsça’nın bütün kurallarına uymuş, sözün ahengini elden bırakmamış ve edebî nesri nazım haline

74 Makāme: Hayâli bir kahramanın başından geçen olayların hayali bir hikâyeci tarafından dile getirildiği kısa hikâyeler serisinden (makâmât) meydana gelen edebî tür ve bu konuda yazılan eserlerin ortak adı. (Bkz: Erol Ayyıldız, Makâme, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara 2003, C. 27, s. 417-419. 75 Tahsin Yazıcı, Gülistān, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara 1996, C. 14, s. 240-241. 76 Ozan Yılmaz, age, s.33.

20

getirmistir. Eserde bulunan ayet, hadis, atasözleri, Arapça ve Farsça siirler söylenmeden önce müellif tarafından nesre tatbik edilmiş; daha sonra en uygun manalar kendine has kalıplar içinde basit ve tabii olarak ifade edilmiştir.”77 SaǾdî’nin

eserlerinin bilhassa Gülistân’ın toplumun her kesimi tarafından sevilmesi, onun eserlerinde fikri yönünü ve ahlâki değerleri açık bir şekilde dile getirmesindendir. Bu açıklık az sözle derin manalar ihtiva eden sehl-i mümteninin de en güzel örneklerini içerisinde barındırır. Tarlan, Gülistân’daki bu durum hakkında şunları söyler: “Gülistân’a sehl-i mümteni derler. Müellifin kemal devrinde yazdığı bu eser o kadar sehl-i mümtenidir ki Farsça ile biraz meşgul olanlar Gülistân gibi bir kitap yazabileceklerini tahmin ederler. Halbuki Kâtibî’nin Deh Bab’ı, Müinüddin-i Cüveynî’nin Nigâristân’ı, Camî’nin Baharistân’ı, Kanî’nin Perişân’ı gibi nazireler onun kâǾbına varamamıştır. Sa’dî’nin Gülistân’ında her seyden evvel olgun bir fikir orijinal bir görüş vardır. Her hikâye, senelerce süren bir tercübe ve teemmülün teksif edilmiş komprimesidir. Bu icaz o derece mahirânedir ki mananın bütün hassalarını ihtiva eder. Sonra Gülistân’ın mühim bir meziyeti de Moğol istilası devrinde İran nesrinin düştügü lafız-perestliğe tamamen yabancı kalmasıdır. Eserde munis olmayan kelimelere, haşivlere hemen hiç rastgelinmez.”78

SaǾdî’nin Gülistân özelinde tüm eserlerinde göze en çok çarpan sosyal ve ahlaki konuların çokluğudur. Bu yönüyle Doğu kültüründe ahlâki bir ders kitabı niteliği kazanan Gülistân medreselerimizdeki eğitim faaliyetlerinde de kullanılmıştır. SaǾdî’nin fikri, ahlaki ve edebi birikimini günlük hayatta bile karşılaşabilinecek hikāyelerde işlemesi onun amacıyla ilgilidir. Bu amaç, Gülistân’daki öğütlerde de görüldüğü gibi insanlara iyiyi, doğruyu ve güzel ahlakı aktarmaktır. SaǾdî bu amaç doğrultusunda toplumun bozuk taraflarına çözüm arar. Bunu dile getirirken belirli bir zümreye hitap etmez, toplumun her kesimine ulaşmayı hedefler. Bu yüzden SaǾdî’nin üslubu açık ve sadedir. Gülistân’da hikayelerini yer yer ayet ve hadislerle, ince nüktelerle ve konuya uygun şiirlerle zenginleştirir. Gülistân’da yer alan tüm bu özellikler onun fikri ve edebi yönünü göstermesi bakımından önemlidir.

77 Hülya Canpolat, age, s. 9.

21

Gülistân yazıldığı tarihten itibaren ününe ün katarak Doğu ve Batı edebiyatlarında çokça rağbet gören bir eseredir. İran edebiyatında pendname türünün zirve noktası olan eser, tarih boyunca pek çok dile tercüme edilmiştir. “1634’te Andre du Ryer tarafından Fransızca’ya tercüme edilen Gülistân, Alman devletinin İran elçilerinden Adam Olearius tarafından da 1654’te adaptasyon yoluyla Almanca’ya çevrildi. 1651’de Georgius Gentius Latince’ye, 1654’te J. V. Duisberg Felemenkçe’ye çevirdi. 1774’te Stephen Sullivan, 1806’da Francis Gladwin ve 1823’te James Ross tarafından İngilizce’ye aktarıldı. 1802’de Mîr Sir Ali Efsûs Urduca’ya, 1873’te De Vincentis İtalyanca’ya, 1876’da Biberstein-Kazimirski Lehçe’ye, 1889’da Mihr Cand Das Hintçe’ye, 1905’te Ciocanel Rumence’ye, 1906’da J. Entlicher Çekçe’ye, 1957’de

Alieva Rusça’ya, 1961’de Forati manzum olarak Arapça’ya çevirdi.”79 Gülistân, Türk

edebiyatında ve Doğu edebiyatlarında tercüme faaliyetleri yanında şerh faaliyetlerine de en çok konu olan eserlerin başında gelir.

SaǾdî’nin üslûbu, ilmi yönü ve eserlerinde ele aldığı konular göz önüne alındığında onun gerek Doğu gerekse Batı edebiyatında ulaştığı şöhreti anlamak daha kolay olacaktır. Onun bu şöhrete ulaşmasında Gülistân’ın payı büyüktür. Her kesimden halkın rahatça anlayabileceği hikemi tarzın en güzel örneklerinden olan Gülistân, SaǾdî’yi en iyi örnekleyen ve onun sentezi niteliğinde olan şaheseridir.

Benzer Belgeler