• Sonuç bulunamadı

2. Okul Öncesi Sanat Eğitime Bir BakıĢ

3.2 Göstergebilimin Tarihçesi

Eski Yunan'dan günümüze gelinceye kadar birçok düĢünür ve filozof tarafından gösterge kavramı üzerine çeĢitli fikirler ileri sürmüĢtür ancak bu kavramın bir bilim dalı olarak olgunlaĢma süreci "göstergebilim" adı altında ancak 20. yüzyılda gerçekleĢmiĢtir.

24 A.g.e

34

Ortaçağ ve Rönesans dönemlerinde de gösterge kavramı karĢımıza çıkar, özellikle dini metinler ve kutsal kitapların değiĢik anlam katma nlarından oluĢtuğu görüĢü benimsenmiĢtir: Metinler, en dıĢtaki anlam katmanından en içe doğru gidilerek yorumlanmakta, en derindeki anlam tabakasına gelindiğinde mutlak, değiĢmez gerçekliğe ulaĢıldığı kabul edilmekteydi. Bu anlayıĢa göre, göstergeyle temsil ettiği kavram arasında mutlak ve değiĢmez bir iliĢki bulunmakta, dolayısıyla okur, metni yorumlarken göstergenin temsil ettiği Ģeye bağlı kalmak zorunda olmaktaydı. Bunun sonucu olarak bir öykü, herkes tarafından aynı Ģekilde yorumlanmaktaydı.

Esas olarak göstergeler kuramı 17. ve 18.yüzyıllarda gündeme gelmiĢtir. Dil ve anlam kuramlarının tasarlandığı bu dönemde ngiliz filozof John Locke " Ġnsan

Anlayışı Üstüne Deneme" adlı yapıtında gösterge sorununa değinmekte ve

göstergeler öğretisi anlamına gelen "semeiotike" terimini kullanmaktadır.26

(Akerson, 2005: 57) Onun yaklaĢımına göre insan, duyuları aracılığıyla dıĢ dünyadaki nesneleri algılamakta, bu algılama sonucunda meydana getirilen fikirler, sözcüklerle ifade edildiğinden Locke, fikirler ve sözcükler olmak üzere iki tür göstergenin varlığını kabul etmektedir. Ünlü felsefeciye göre fikirler doğuĢtan değil, dıĢ dünyadaki nesnelerden ileri gelmekte ve dıĢ dünyanın sunduğu gerçeklik tüm insanlar için ortak olmakta ve bu sayede insanlar arasında iletiĢim sağlanmaktaydı.

Kuramın Locke'tan sonra gelen temsilcisi J.H. Lambert, 1764 tarihli, "Yeni

Organon" isimli yapıtının bir bölümünde düĢünce ve nesnelerin gösterilmesiyle

ilgilenmekte; dil dizgeleri üzerine çalıĢtığı bölümde ayrıca müzik, amblem, arma gibi dil dıĢı gösterge dizgeleriyle de incelemelerde bulunmaktadır. 19. yüzyılda yeniden gündeme gelen göstergeler öğretisi, özellikle, Bolzano'nun "Bilim Öğretisi" (1837) ve E. Husserl'in "Semiotik" (1890) isimli yapıtlarında dilsel göstergelerle ilgili incelemeler içermekte ancak göstergeler kuramının baĢlangıç dönemi olarak 25 A.g.e, s.53

35

nitelendirebileceğimiz bu yapıtlarda, genel göstergeler kuramından çok dil kuramı üzerine çalıĢıldığı gözlenmektedir.27

ÇağdaĢ göstergebilim kuramına gelindiğinde ise iki ad ön plana çıkmaktadır : Amerikalı C.S. Peirce (1839-1914) ile F. De Saussure (1857-1913): Peirce, göstergebilimi, dilbilim ve edebiyat dıĢında bütün alanlara uygulanabilen, evrensel bir bilim dalı olarak kabul etmekte ve ona göre göre, göstergebilim tüm bilgilerimize iliĢkin bir biçimselleĢtirmeden kaynaklanmakta ve genel anlamıyla mantık, göstergesel biçimsel öğretinin bir baĢka adı, gözlemden bilimsel bilgi örneklerine götüren, soyutlama süreci olarak ifade edilebilmektedir: " Gösterge, bir kimse için herhangi bir biçimde ya da herhangi bir bakımdan bir Ģeyin yerini tutan Ģeydir. Birine seslenir, bir baĢka deyiĢle söz konusu kiĢinin anlığında eĢdeğer ya da daha geliĢiĢ bir gösterge yaratır. Yarattığı bu göstergeye, ilk göstergenin yorumlayanı denir. Bu gösterge bir Ģeyin, Nesne'sinin yerini tutar: Ama her açıdan değil, bir tür kavrama (bazen göstergenin temeli denir buna) gönderme yaparak "28(Vardar,2001: 86)

Pierce, bizim dıĢımızda gerçek bir dünyanın var olduğunu, bunun doğrudan algılanamayacağını, ancak zihnimizde göstergelere dönüĢtürülerek somutlaĢtırabileceğini savunmaktadır. Böylece göstergelerden yola çıkarak dıĢ dünya gerçekliğine aĢamalı olarak ulaĢmaya çalıĢmaktadır. Bu doğrultuda göstergeye üç aĢamalı bir kavram olarak yaklaĢmaktadır: lk önce duyularımızla algıladığımız somut bir biçim karĢımıza çıkmaktadır. Bu somut biçimle temsil ettiği Ģey arasındaki iliĢki, ikinci aĢamayı meydana getirmektedir. Ġkinci aĢamayı değerlendirebilmek için yorumlama adını verdiği üçüncü bir sürece gerek olmaktadır: Yorumlama süreci, temsil edenden temsil edilene doğru gerçekleĢmektedir. Fakat Peirce'e göre temsil 26

Erkman,F.(2005).”Göstergebilime GiriĢ”s.57. Ġstanbul: Multilingual 27

Bavay, D.(2006); “Resimde Göstergebilim, Çocuk Resimlerinin Göstergebilimsel Çözümlenmesi (Ġlköğretim 8.Sınıf)” , Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim bilimleri Enstitüsü

36

edilen her gösterge, daha önceden yorumlanmıĢ baĢka bir göstergeye dayanmakta, insan da bu Ģekilde bir göstergeleĢtirme süreci (semiosis) içinde bulunmaktadır. Bu anlayıĢa göre dıĢ dünyadaki nesneler, geçmiĢten Ģimdiye kadar uzanan bir göstergeleĢtirme süreci içinde algılanmakta, bilgi de akıl yürütme yoluyla değil algımıza yansıyan göstergeler yoluyla edinilmektedir.29

(Erkman, 2005: 64)

Ġsviçreli dilbilimci Saussure'ün gösterge kuramı ise dilsel iletiĢim Ģeması içinde yer almakta ve Peirce'ün mantıksal kökenli kuramına karĢın, Sassure'ün öngördüğü inceleme toplumsal nitelik taĢımaktadır. Ünlü dilbilimciye göre, göstergebilim genel niteliki bir gösterge bilimini oluĢturacak ve dilbilim de bu genel bilimin bir alt dalı olacaktır. Göstergebilimi dilbilimin konumunu saptamak amacıyla tasarlamıĢtır ve böylece göstergelerin toplum içindeki yaĢamını inceleyecek bir bilim olarak görmüĢtür: "Dilbilim, bu genel nitelikli bir bilimin bir bölümünden baĢka birĢey değil. Onun için, göstergebilimin bulacağı yasalar dilbilime de uygulanabilecek. Böylece, insana iliĢkin olgular bütünü içinde dilbilim iyice belirlenmiĢ bir alana bağlanabilemek" demektedir.30

(Vardar, 2001: 87) Çünkü "dil, kavramları belirten bir göstergeler dizgesidir. Onun için de yazıyla, sağır-dilsiz alfabesiyle, kutsal nitelikli simgesel törenlerle, bir toplumda incelik belirtisi sayılan davranıĢbiçimleriyle, askerlerin biĢdiriĢim belirtkeleriyle,vb. karıĢılaĢtırılabilir. Yalnız, dil bu dizgelerin en önemlisidir."31

(Vardar,2001:87) Görüldüğü gibi Peirce'ün göstergelerin mantıksal iĢlevini vurgulamasına karĢın, Saussure göstergelerin toplumsal iĢlevi üzerinde durmaktadır. Ayrıca Peirce göstergeyi yorumlayan (interpretant), nesne (object) ve gösterge (representatum)den oluĢan üçlü bir model olarak açıklarken, Saussure yaklaĢımını gösteren (signifiant) ve gösterilenden (signifié) oluĢan ikili bir model üzerine kurmuĢtur.32(DerviĢcemaloğlu,2005: 5)

28

Vardar, B.(2001). “Dilbilimin Temel Kavram ve Ġlkeleri” “Ġstabul: Multilingual,s.86 29

Erkman, F. (2005). “Göstergebilime GiriĢ”. Ġstanbul: Multilingual,s.64 30

Vardar,B (2001) “Dilbilimin Temel Kavram ve Ġlkeleri” Ġstanbul: Multilingual, s.87 31

A.g.e, s.87 32

Deely, John, Basics of Semiotics, Indiana University Press, Bloomington, 1990, ss.112,113‟den alıntılayan DerviĢcemaloğlu, B.(2010). “Göstergebilimin Tanımı ve Dalları”. s.5. http://www.ege-

37

Göstergebilimsel çalıĢmalar bu öncülerin özelliklerine uygun olarak iki ayrı doğrultu izlemiĢ, bu arada karma nitelikli sayılabilecek giriĢimlere tanık olunsa da bilimin geliĢebilmesi uzun yıllar almıĢtır; Hjelmslev, Claude Lévi-Strauss, Roland Barthes, Julia Kristeva, Algirdas J. Greimas, Christian Metz ve Jean Baudrillard gibi araĢtırmacılar Saussure'e dayanan Avrupa geleneğini; Charles W. Morris, Ivor A. Richards, Charles K. Ogden, Umberto Eco gibi araĢtırmacılar ise Peirce'e dayanan Amerikan geleneğini benimsemiĢtir.33 (DerviĢcemaloğlu,2005:6)

Benzer Belgeler