• Sonuç bulunamadı

3.3. VERİLERİN TOPLANMASI VE ANALİZ

4.1.1. Gösterge

Göstergeler, bir nesnenin bir yönünü ölçen veya istenen yola ve sonuçlara ne kadar yakın olduğunu gösteren ipuçları, işaretler veya işaretçilerdir. Göstergeler, gerçekçi ve ölçülebilir kriterleridir. Çözümlemeye başlamadan önce tanımlanmalı ve bir nesnenin yapacağı şeyi yapıp yapmadığını izlenilmesine veya değerlendirilmesine izin verilmektedir. Göstergeler teori ve pratik arasındaki bağı oluşturur. Bir gösterge, çalışmanızın çözümlenmesine yardımcı olacak bir araçtır. Göstergebilimin esas ana unsuru göstergelerdir. “Gösterge güçlü bir iletişim aracıdır: Kolayca tanınabilir ve karmaşık kavramları basit bir dille aktarabilir” (Ambrose ve Harris, 2013b, s. 86). “Göstergebilimde anlamın en küçük birimine

50

gösterge denilmektedir. Kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişim sağlayan ve bir başka şeyi temsil eden her şey bir göstergedir” (Parsa,2002, s.8).

Her şeyde anlam oluşturma ve gösterme ile ilgili bir çalışma alanıdır. Algılandığında belli bir şeyin tasarımını uyandıran ve anlam ile biçimin, dilsel bir gösterenle bir gösterilenin birleşmesinden doğan dil birimi olarak tanımlanmaktadır.

Gösterge, genel olarak, kendi dışında bir şeyi temsil eden ve dolayısıyla bu temsil ettiği şeyin yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim nesne, olgu, vb. gösterge olarak kabul edilir. Bu tanımdan kalkarak gösterge kavramının anlamını genişletip şöyle diyebiliriz: İnsanların bir topluluk yaşamı içinde birbirleriyle anlaşmak amacıyla yarattıkları kullandıkları doğal diller (sözgelimi Türkçe, Fransızca, İngilizce, Çince vb.), çeşitli jestler (el-kol-baş hareketleri), sağır dilsiz alfabesi, trafik işaretleri, bazı meslek gruplarında kullanılan flamalar ( sözgelimi denizcilerin flamaları), reklam afişleri, moda, mimarlık düzenlemeleri, yazın, resim, müzik vb. çeşitli birimlerden oluşan birer dizgedir. Değişik gereçlerin kullanılmasıyla (ses, yazı, görüntü, hareket vb.) gerçekleşme aşamasına gelen bu dizgeler belli kurallarla işleyen birer anlamlı bütündür. Bu anlamlı bütünlerin birimleri de genelde gösterge diye adlandırılır (Rıfat, 1996, s.9-10).

Göstergebilimin irdeleme birimi olan göstergeyi bazı bilim adamlarının kuramları ve yaklaşımları farklılık göstermektedir. Öncelikle bu bilimin Avrupa ve ABD’deki kurucularından başlayarak gösterge tanımlarına yer verilmektedir.

“Saussure’ün göstere tanımı; Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir. Her gösterge görüntü, nesne ve ses ‘gösteren’ ( göstergenin fiziksel boyutu) ile temsil ettiği kavaram yani ‘gösterilenden’ (göstergenin kavramsal boyutu) oluşturmaktadır. Göstergebilimde gösterge sözcük, görüntü ya da anlam üreten herhangi bir şey olabilir. Her gösterge ‘gösteren’ yani göstergenin maddesel, fiziksel varlığı ve ‘gösterilen’ denilen kavramdan meydana gelmektedir. Dilde gösterenle gösterilen arasında nedensiz bir ilişki kurulmakta, dolayısıyla mantıklı bir bağlantı bulunmamaktadır.

Saussure’ün de belirttiği gibi, gösterge bir kavram ile bir imgenin birleşimidir. Saussere bu geçici ayrımda gösterge sözcüğünü kaldırmayı ve onun yerine ‘gösterilen (kavram) ve ‘göstereni’ (işitim imgesi) koymayı teklif etmektedir” (Parsa, 2002,s.8-9).

51 Şekil 5 : Saussure’ün gösterge şeması Kaynak:Parsa,2002:1

Saussure dilleri dilbilimin inceleme alanına alırken, dil dışındaki göstergelerin ladığı işleyişini araştıracak bir bilim dalının kurulmasını öngörür ve bu bilim dalını Fransızca Semiolagie (semiyoloji) terimiyle adlandırır. Avrupa’da toplumsal olan ile ruhsal olanı aynı kuram içinde birleştirmeye çalışan F. De Sauusure göstergebilimden ileride kurulması gereken bir bilim dalı olarak söz eder (Rıfat, 1996,s. 24).

Saussure, bu yaklaşıma dayanarak dilbilimi göstergebilimin genel modeli şeklinde görür ve daha çok dil bilim incelemelerinde bulunmaktadır.

Saussure’e göre gösteren çizgisel bir boyut taşımaktadır. Yalnızca zaman içinde ve zamana özgü olarak bazı özellikler taşımaktadır. Bu durum gösterenin çizgiselliğini ifade etmektedir (Çelebi, 2009,s.8).

Gösterge

Gösteren Gösterilen

anlamlandırma

Fiziksel + zihinsel --- gönderge dışsal varlık kavram dışsal gerçeklik Şekil 6: Sausure’nin Anlam Öğeleri

Kaynak: Parsa,2002:7

“Peirce, göstergebilim kavrayışını mantık temeline oturtmuş ve üçlü ayrımlar üzerine kurduğu gösterge sistemiyle dil felsefesi sahnesinde kendisine önemli bir

52

yer açmıştır. Göstergebilimin öteki babası sayılan Ferdinand de Saussure, çalışmalarını Avrupa’da ortaya koyarken, Peirce ise Amerika’da çalışmıştır. Bu coğrafi farklılık, yalnızca basit bir mekansal fark olmakla kalmamış, her iki düşünürün sistemleri arasında da bir fark oluşmasına neden olmuştur. Saussure göstergeyi yalnızca dil temelinde incelemiştir. Peirce ise bilim ile faydacılık (pragmatism) temeline oturan bir mantık kuramı geliştirmeye çalışırken, doğal olarak gösterge kavramıyla dil felsefesine eğilmiş ve bir gösterge kuramı geliştirmiştir” (Özmakas, 2009, s. 35).

“Amerikalı mantıkbilimci Filozof Charles Saunders Peirce, Saussure’den habersiz göstergebilim ile ilgilenmiş, ancak göstergebilimi semiyoloji (semiology) yerine semiotik ( semiotics) deyimini kullanarak göstergelerin mantıkla olan ilişkisi üzerine durmuştur. Peirce, mantıkla göstergebilimin aynı şey olduğunu, ikisinin de soyutlama ve simgeleme eylemlerini incelediğini savunmuştur. Ona göre göstergenin mantıksal işlevi önemlidir; başka bir deyişle gösterge, mantığı sergilediği için önemlidir ve incelenmelidir. Genel göstergeler bilimi en anlamlı program aslında Saussure tarafından değil, Peirce tarafından şekillendirilmiştir” (Parsa, 2002, s. 10).

Peirce : “Gösterge nesnesine herhangi bir gerçek ya da temel karşılık gelme olmaksızın uyum sağlayan bir temsildir” .Bu kısa ama önemli tanımda da görüldüğü gibi gösterge her şeyden önce bir temsil biçimidir. Bu nedenle nesnenin kendisi değil, nesneyle uyumu bir benzerliktir (Özmakas, 2009, s. 35).

Roland Barthes’a göre ise; genel dilbilimin tersine, her türlü göstergesel dizgede iki değil, üç farklı terim karşısında bulunduğunu göz önüne almak gerekir, çünkü kavranılan şey, art arda gelen birer terim değil, kendilerini birleştiren birer bağıntıdır; demek ki gösteren, gösterilen bir de bu iki terimin çağrışımsal toplamı olan gösterge vardır. Barthes ‘yan anlam’ kavramını getirerek gösterilen boyutunda daha derinlemesine okumalara gereksinim olduğunu öne sürmektedir. Gösterilen hiçbir zaman dışımızdaki nesnelerin birebir kopyası değil, aksine onların soyutlamasıdır (Parsa, 2002, s.16).

Benzer Belgeler