• Sonuç bulunamadı

5. HASTALAR ve METOTLAR

6.4 Görsel Analog Skala Sonuçlarının Deerlendirilmes

Grup A ve grup B için preoperatif ve postoperatif 1., 3., 6. aylarda elde edilen görsel analog skala (GAS) ortalamaları hesaplandı (Grafik 2,3).

7,2 3,1 2,8 2,7 0 1 2 3 4 5 6 7 8 GAS puanlarr› 1 Grup A preop postop1.a postop3.a postop6.a

Grafik 2: Grup A için preoperatif ve postoperatif 1., 3., 6. aylarda elde edilen görsel analog

skala (GAS) ortalamaları.

7 5,3 4,7 3 0 1 2 3 4 5 6 7 GAS puanlarr› 1 Grup B preop postop1.a postop3.a postop6.a

Grafik 3: Grup B için preoperatif ve postoperatif 1., 3., 6. aylarda elde edilen görsel analog

XLIV

Grup A ve grup B için preoperatif ve postoperatif 1., 3., 6. aylarda elde edilen görsel analog skala (GAS) ortalamaları Wilcoxon testi ile her grubun kendi içinde karılatırılarak nazal obstrüksiyon için subjektif semptomlar açısından cerrahinin etkinlii aratırıldı. Grup A’ da preoperatif döneme göre postoperatif 1. ayda subjektif semptomlarda belirgin düzelme saptandı (p<0.01). Bu düzelmenin postoperatif 6.aya kadar devam ettii ancak aylara göre GAS ortalamaları karılatırıldıında 1. aydan sonra 3. ve 6. aylar arasındaki deiim oranlarının istatistiksel olarak anlamlı fark oluturmadıı tespit edildi (p>0.05). Grup B’de preoperatif döneme göre postoperatif 1. , 3. ve 6. aylarda subjektif semptomlarda ilerleyici bir düzelme olduu ve bu düzelmenin en fazla 6. ayda ortaya çıktıı saptandı ve bu durum istatistiksel olarak anlamlı deerlendirildi (p<0.05). Dier aylar arasındaki deiim oranlarının istatistiksel olarak anlamlı fark oluturmadıı tespit edildi (p>0.05).

XLV

7. TARTIMA :

Burnun birincil ilevi solunumdur. En sık tedavi gerektiren burun sorunu da burun tıkanıklııdır. Bu sorunun pek çok etiolojik nedeni bulunduundan, tedavi prensibini belirlemek için her biri sistematik olarak ele alınmalıdır. Burun tıkanıklıının en sık ve en dikkati çeken nedeni mekanik tıkanıklıktır. Sık rastlanan mekanik tıkanıklık nedenleri septum deviasyonu ile alt konka hipertrofisidir. Belirgin septal deviasyonu olup burun tıkanıklıı açısından hiç yakınması olmayan hastalar yanında çok az septal deviasyonu olup ciddi burun tıkanıklıı tarifleyen hastalar da vardır. Bu nedenle cerrahi giriimleri uygulama kararı uygun ve gerekli deerlendirmeler yapıldıktan sonra alınmalıdır. Mekanik obstrüksiyonu çözmede en çok kullanılan cerrahi giriimler septoplasti ve alt konka cerrahisidir (1,2,5,31). Alt konka hipertrofisinde pek çok cerrahi teknik kullanılmaktadır. Bunlar arasında nazal solunum fonksiyonunda uzun dönem komplikasyonlar açısından en az risk taıyan ve hava akımını en iyi arttıran teknik alt konkanın submuköz rezeksiyonu ile birlikte lateralizasyonu olarak tanımlanmıtır (23). Bununla birlikte konka cerrahisi gereklilii halen tartımalıdır ve kesin olmayan kriterlere dayanmaktadır (1-3). Septoplasti ile birlikte konkaya yönelik cerrahi giriimlerin yararını destekleyen çalımalar yanında bu cerrahi ilemin nazal hava yolunu salamaya katkısı olmadıını belirten çalımalar da vardır (1,2,4).

Cerrahi sonrası baarıyı etkileyen en önemli faktör uygun cerrahi yöntem seçimidir. Prospektif bir çalımada septal cerrahi sonrası nazal ventilasyon hissinin ilk bir ayda belirgin iken ilk bir yıldan sonra ise progresif olarak azaldıı bildirilmitir (32). Bu durum preoperatif olarak eksik deerlendirme sonucu sık görülen konka patolojilerinin atlanması ve yetersiz cerrahi giriim nedeniyle ortaya çıkıyor olabilir.

Günümüzde, burun tıkanıklıı olan hastanın deerlendirilmesinde standart anterior rinoskopik muayene dıında rijit ve fleksibl endoskopik muayene, akustik rinometrik ve rinomanometrik objektif havayolu testleri sıklıkla kullanılmaktadır. AR ve RM, en çok septoplasti ve konka cerrahisinde kullanılan objektif nazal havayolu testleridir.

AR ve RM havayolu boyutu ve nazal rezistansın ölçümünde kullanılan minimal invaziv, kolay uygulanabilir, kesin ve hızlı metotlardır. AR nazal lümen boyutunun belirlenmesinde kullanılan statik bir test iken RM nazal havayolu rezistansının hesaplanmasında kullanılan dinamik bir testtir (1,3,6,10). Subjektif nazal obstrüksiyon yakınmasının derecesinin AR ve RM ile elde edilen nazal havayolu kesitsel alanları ile nazal hava akımı deerleri arasındaki ilikiyi inceleyen pek çok çalıma göze çarpmaktadır. AR ve RM ile elde edilen nazal obstrüksiyon kriterleri ile subjektif semptomlar arasında belirgin

XLVI

korelasyon olduunu gösteren yayınlar yanında objektif ve subjektif kriterler arasında iliki olmadıını savunan yayınlar da vardır (1,3,7,12,31,33-39). Tüm bu ikilemlere ramen AR ve RM günümüzde, septoplasti ve konka cerrahisi uygulanacak hastaların preoperatif deerlendirilmeleri ve postoperatif takiplerinde en sık kullanılan objektif nazal havayolu ölçüm testleridir.

Çalımamızda, septum deviasyonu olan hastalarda septoplasti yanında kompanzatuvar kontralateral alt konka hipertrofisinin tedavisi için yapılan konka submüköz rezeksiyonunun nazal obstrüksiyonun tedavisindeki etkinlii subjektif ölçümler yanında AR ve RM kullanılarak objektif ölçümlerle ortaya konulmutur.

Balangıç basamaında her iki grupta preoperatif nazal hava yolu açıklıı objektif olarak deerlendirilmitir. Bu deerlendirme için septum deviasyonu (SD) ve kontralateral alt konka hipertrofisi (KH) olan nazal pasajların minimum kesitsel alan (MCA) ve nazal havayolu volüm (NHV) ortalamaları ayrı ayrı olarak hesaplanmıtır. Cerrahi sonrası 1., 3. ve 6. aylarda nazal havayolu açıklıı objektif testlerle yeniden deerlendirilmitir.

Öncelikle septoplasti yanında konka cerrahisi yapılan grup kendi içinde MCA ortalamaları açısından deerlendirildiinde KH olan tarafta MCA’larda 3. ayda balayan ve 6. ayda daha da belirgin hale gelen bir artı göze çarpmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Grymer ve ark.’nın 1993 yılında yapmı oldukları bir çalımada belirgin ve ılımlı septal deviasyonu olan toplam 80 hasta deerlendirmeye alınmıtır. Bu hastaların tümüne septoplasti uygulanmı ve beraberinde randomize olarak seçilen 42 olguya deviasyonun karısındaki alt konkaya inferior turbinoplasti yapılmı ve postoperatif MCA ölçümleri deerlendirilmitir. Septoplasti sonrasında, özellikle belirgin septal deviasyonu olan grupta postoperatif elde edilen MCA deerlerinde belirgin artı saptanırken konka cerrahisi yapılanlarda MCA’larda yükselme eilimi çok belirgin olmamıtır (1). Bizim çalımamızda da bu çalımaya benzer olarak postoperatif erken dönemde MCA’da beklenen artıın görülmemesinin uygulanan konka cerrahisinin mukozal iyileme sürecini uzatmasına balı olduu düünülmütür.

SD olan tarafta ise cerrahinin hemen postoperatif 1. ayda MCA’da belirgin artı saladıı ancak bu artıın ilerleyen aylara ramen sabit kaldıı, KH olan taraftaki gibi progresif artı göstermedii ortaya konulmutur. Bu gözlem ııında bir burunda iskelet deformitesi yanında konjesyon-dekonjesyon periyodları ile nasal siklus üzerinde aktif rolü olan bir konka patolojisinin düzeltilmesinin nazal havayolu açıklıı üzerine beklenen etkisinin postoperatif erken dönemde deerlendirilmesinin yanlı sonuçlar ortaya çıkaracaı kanaatine varılmıtır. Bizim görüümüze göre konka cerrahisi uygulanmı bir nazal pasajın AR ile deerlendirilmesi için 3 ay beklenmelidir.

XLVII

Septoplasti yanında konka cerrahisi yapılan grup kendi içinde NHV ortalamaları açısından deerlendirildiinde ise her iki burun pasajında da postoperatif hiçbir dönemde istatistiksel olarak anlamlı artı saptanamamıtır.

Sadece septoplasti uygulanan dier grup kendi içinde MCA ortalamaları açısından deerlendirildiinde yapılan septoplasti ilemi ameliyat öncesi SD olan nazal pasajın MCA deerlerinde postoperatif 1. aydan itibaren anlamlı derecede artıa neden olurken KH olan pasaja yönelik cerrahi ilem yapılmaması sonucu bu pasajın MCA deerlerinde anlamlı artı elde edilememitir.

Bu grup NHV ortalamaları açısından deerlendirildiinde ameliyat öncesi SD olan nasal pasajın NHV deerlerinde postoperatif 1. aydan itibaren anlamlı derecede artı göze çarparken KH olan pasajın NHV deerlerinde anlamlı deiiklik olmamıtır. Sonuçlar arasında tezat olarak görünen bir durum sadece septoplasti yapılan grupta SD olan nazal pasajın ameliyat sonrası MCA deerleri yanında NHV deerlerinde de istatistiksel anlamlı artı saptanırken septoplasti yanında konka cerrahisi uygulanan grupta SD olan nazal pasajın ameliyat sonrası MCA deerleri artar iken NHV deerlerinde anlamlı artı görülememi olmasıdır. Bu durum sadece septoplasti yapılan hastalarda ameliyat sonrası iskelet deformitenin düzeltildii nazal pasajın konka hipertrofisinin devam ettii karı nazal pasaja göre nispeten daha aktif çalııyor olmasına balanmıtır. Hastanın inspirasyonda daha fazla kullanacaı pasaj burası olduundan RM ölçümleri sırasında görece daha zorlu inspirasyon yapıyor olabilir. Bu durum, testin ayarlanamayan hasta kaynaklı hata faktörü olarak yorumlanmıtır. Konuyla ilgili olarak Philip C.’nin dikkat çektii üzere RM temelde nazal hava akım rezistansını gösteren dinamik bir testtir ve burundan zorlu nefes alıp vermede ne kadar zorluk olduunun deerlendirilmesini salayan basit numerik deerleri salar(6).

Septoplasti ileminin her iki burun pasajına olan etkisini inceleyen yayınlardan biri Pirila ve ark.’nın 2001 yılında 117 hastada yapmı oldukları septoplastinin unilateral ve bilateral nazal havayolu üzerine etkisini inceledikleri çalımadır. Burada, septoplasti sonrası yapılan AR, RM ve subjektif deerlendirmelerde deviasyonun olduu tarafta MCA ve NHV deerlerinde ameliyat sonrası belirgin artı saptanırken karı tarafta MCA ve NHV deerlerinde azalma olduunu göstermiler ve septoplastinin karı taraf nazal valv bölgesinde olumsuz etki gösterebileceinin altını çizmilerdir. Ancak subjektif semptomlara bakıldıında hastaların büyük oranda nazal obstrüksiyondan kurtuldukları bulunmutur (15). Bu çalımayla benzer ekilde çalımamızda da sadece septoplasti yapılan grupta ameliyat öncesi deviasyon olan tarafın postoperatif MCA ve NHV deerlerinde artı saptanırken karı tarafta bu deerlerde anlamlı artı görülmemesi nazal valv bölgesine olan olumsuz deiiklik nedeniyle

XLVIII

ortaya çıkmı olabilir. Valv bölgesi ile ilgili bir sonucumuz da septoplasti yanında konka cerrahisi yapılan grupta deviasyonun karı tarafında MCA ve NHV deerlerinin postoperatif artı göstermi olmasıdır. Bu durum deviasyonun karı tarafındaki alt konkaya yönelik küçültücü ileme balıdır, çünkü bilindii gibi konka kaudal ucu nazal valv bölgesinin önemli bir komponentidir ve her ne kadar septoplasti karı tarafın valv bölgesinde olumsuz etki gösterebilse de septoplastiye eklenen bir konka cerrahisi ile bu etki ortadan kaldırılabilir. Bu görüü destekleyen bir çalıma da Grymer ve ark. tarafından yapılmıtır (3). Çalımalarında septum deviasyonunu küçük, ılımlı ve belirgin eklinde derecelere ayırarak septoplastiye eklenen alt konka cerrahisinin MCA üzerine etkisine bakmılardır. Preoperatif küçük ve ılımlı septal deviasyonu olan nazal kavitelerdeki MCA deerleri kontrol grubu ile benzer deerlere sahipken belirgin septum deviasyonu olan grubun sonuçları dier gruplardan belirgin farklı saptanmıtır. MCA boyutu oklüzyonun deerlendirilmesi açısından anlamlı bulunmu ve septum deviasyonunun karı tarafında konka hipertrofisi olanlarda konka cerrahisi yapılmasının mantıklı olduu ve bunun özellikle de belirgin septum deviasyonu olanlarda doru olduu belirtilmitir. Ancak Grymer ve ark.’nın bu çalımalarında RM ile deerlendirme yapılmadıından yapılan cerrahi ilemlerin NHV üzerine olan etkileri konusunda yorum yapılamamaktadır.

Cerrahi ilem yapılan gruplar kendi içlerinde ayrı ayrı cerrahi etkinlik açısından karılatırıldıktan sonra her iki grubun sonuçları birbirleriyle karılatırılarak septoplastiye eklenen konka cerrahisinin nazal havayolu açıklıı üzerine ek katkısı olup olmadıına bakılmıtır. Toplam MCA’daki aylara göre deiim oranlarının ortalamaları karılatırıldıında konkanın hipertrofik olduu pasajlarda postoperatif 6. ayda, septoplastiye konka cerrahisi eklenen gruptaki deiim sadece septoplasti uygulanan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede artmı bulunmutur. Septum deviasyonu olan tarafın MCA deerleri arasında iki grup arasında hiçbir ayda anlamlı fark saptanamamıtır. Konu ile ilgili olarak Nunez ve Bradley’in yaptıı non-randomize bir klinik çalımada septum deviasyonu olup kontralateral, kompanzatuvar alt konka hipertrofisine yönelik turbinektomi yapılan bir grup hasta ile hipertrofik alt konkaya müdahale edilmeyen dier bir hasta grubu karılatırılmı ve unilateral septum deviasyonunda, kontralateral , kompensatuvar alt konka hipertrofisinin cerrahi olarak düzeltilmesinin nazal obstrüksiyondan kurtulmada, kısa ve uzun dönemde ek katkısı olmadıı sonucuna varılmıtır (2). Çalımamızda konka cerrahisinin nazal havayolu açıklıını salama üzerine etkisi özellikle postoperatif 6. ayda anlamlı hale geldiinden objektif testlere dayanılarak cerrahi baarının deerlendirilebilmesi için 6 ay beklenmesi gerektii görülmütür. Nunez ve Bradley yayınladıkları bu çalımada objektif testler

XLIX

postoperatif 6. ve 12. haftalarda yapıldıından bizim çalı mamızda da benzer takip intervallerinde benzer sonuçlar alındıından çalı malarındaki cerrahi ba arının deerlendirilmesindeki takip süresinin yetersiz kalmı olduu sonucuna varılabilir. Ayrıca farklı ekilde bazı non-randomize klinik çalı malarda septal cerrahi sırasında kontralateral turbinektomi eklinde alt konka cerrahisi yapılmayanlarda burun tıkanıklıının yeniden ortaya çıktıı gösterilmi tir (40,41).

Bu verilere dayanarak biz, nazal havayolu açıklıının salanmasında septum deviasyonuyla beraber saptanan kontralateral alt konka hipertrofisinin giderilmesini öneriyoruz.

Her iki grupta toplam NHV’deki preoperatif deerlere göre ilerleyen aylardaki dei im oranlarının ortalamaları kar ıla tırıldıında iki grup arasında hiçbir ayda anlamlı fark bulunamamı tır.

Çalı mamızın ikinci basamaında, yapılan konka submuköz rezeksiyonunun cerrahi açıdan yeterliliinin gösterilmesi ve konka cerrahisi uygulanmayan grupta postoperatif 6 ay boyunca konka boyutunda meydana gelebilecek dei iklikleri göstermek amacıyla alt konka boyutunun ölçümleri yapılmı tır. Bunun sonucunda postoperatif 6. ayda final küçülme oranlarına bakıldıında septoplasti yanında alt konka submuköz rezeksiyonu yapılan grupta elde edilen küçülme oranının sadece septoplasti yapılan gruba oranla belirgin derecede daha fazla olduu saptanmı tır. Bu bulguların ı ıında konka boyutunun küçültülmesinde konkaya uygulanan submuköz rezeksiyon tekniinin efektif olduu kanısına varılmı tır.

Konka boyutunda salanan küçülmenin objektif testlere nasıl yansıdıı konusunu aydınlatmak için konka boyutu ile nazal pasaja ait MCA ili kisine bakılmı tır. Septoplasti ile birlikte kontralateral alt konkaya submuköz rezeksiyon teknii ile küçültme yapılan grupta ameliyat sonrası 1. ayda konka boyutunda önemli derecede küçülme saptanırken elde edilen MCA deerlerinde ameliyat öncesine göre anlamlı dei iklik saptanamamı tır. Çalı mamızda, konka boyutu ölçümü için konka kaudal ucunun lateral nazal duvara olan uzaklıının esas alındıı hatırlanırsa bu durumda bir nazal pasajın kesitsel alanında konkanın posterior parçasının da önemli olduunu ve ameliyattan sonra 1. ayda elde edilen MCA deerlerinde dei iklik olmamasının konkanın posterior parçasına ait mukozal dei ikliklerin tam anlamıyla iyile me sürecini tamamlayamamasından kaynaklandıını söylemek mümkün olur. lerleyen aylarda, hipertrofik alt konkaya yönelik yapılan cerrahi i leme balı erken dönem dei ikliklerin ortadan kalkması ile birlikte MCA deerlerinde postoperatif 6.aya kadar ilerleyici bir artı görülmektedir. Sadece septoplasti yapılan grupta dikkati çeken bir özellik, alt konka boyutunun izlem ayları boyunca giderek küçüldüü ve buna paralel olarak nazal

L

pasajın MCA deerlerinin de postoperatif 1. aydan itibaren 6. aya kadar progresif olarak artı gösterdiidir. Ancak hem konka boyutundaki küçülme oranı, hem de MCA deerlerindeki artı istatistiksel olarak anlamlı deildir. Bu durumda, septoplasti ilemi sonrası kontralateral alt konka hipertrofisinin ne oranda gerilediinin daha güvenilir verilerle saptanması için daha uzun intervalli izlem süresi gerekiyor olabilir.

Çalımamızın bir dier basamaında nazal obstrüksiyon derecesi subjektif semptomlar açısından deerlendirilmitir. Septoplasti ile birlikte konka submuköz rezeksiyonu yapılan grupta preoperatif döneme göre postoperatif 1. ayda belirgin düzelme saptanmı ve bu düzelmenin postoperatif 6. aya kadar devam ettii görülmütür. Sadece septoplasti uygulanan grupta, subjektif semptolarda, 1. aydan itibaren 6. aya kadar ilerleyici bir düzelme olduu ve bu düzelmenin en fazla 6. ayda ortaya çıktıı tespit edilmitir. Her iki grup için postoperatif 6. ayda subjektif semptomlara ait GAS ( görsel analog skala) deerleri karılatırıldıında subjektif semptomlarda düzelme açısından septoplasti ile birlikte konka submuköz rezeksiyonu yapılan grup sadece septoplasti yapılan gruba oranla anlamlı derecede daha üstün bulunmutur. Çalımamızdaki sonucun aksine bir çalımada septoplasti ve septoplasti ile birlikte konka cerrahisi uygulanan iki farklı grup subjektif semptomlar açısından karılatırılmı ve aralarında fark bulunamamıtır (1).

Çalımamızda nazal obstrüksiyon için GAS skorları ile MCA ortalamaları her iki grupta da birbirleri ile uyumlu saptanmıtır. Sonuçlarımıza benzer ekilde Grymer ve ark MCA boyutunun subjektif yakınmalarla ilikili olduunu belirtmilerdir (3). Bu görüün tersine Hilberg ve ark.’nın yapmı oldukları bir çalımada septum ve konka cerrahisi uygulanan hastaların postoperatif, AR ile elde edilen total MCA deerlerinin hastaların nazal hava akımının subjektif hissedilen deerleri ile uyumadıı belirtilmitir. Ayrıca bir hastanın hava akımı hissinin sadece havayolu boyutuna balı olmayabileceinin ve klinik uygulamada, cerrahi sonuçları deerlendirirken en önemli faktörün hastaların hissettikleri patent nazal hava akımı olduuna dikkat çekilmitir (4).

Nazal obstrüksiyon semptomları ile rinomanometriyle saptanan nazal havayolu rezistans deerleri arasında yakın iliki olduunu belirten yayınlar yanında, cerrahi baarı ve nazal obstrüksiyon skorları arasında anlamlı korelasyon olmadıını gösteren pek çok yayın da vardır (31,33-39).

Çalımamızda hastaların subjektif semptomlarında düzelme ile rinomanometrik ölçümler ile elde edilen NHV deerleri arasında korelasyan olmadıı görülmütür. Bunu

LI

destekler ekilde bir çalımalarında Holmstrom ve Kumlien, rinomanometrik ölçümlerin hastanın hava akımındaki düzelme ile her zaman uyumadıının altını çizmektedirler (42).

Konka boyutu ile subjektif semptomlar arasındaki ilikiye bakıldıında, septoplasti ile birlikte kontralateral alt konkaya submuköz rezeksiyon teknii ile küçültme yapılan grupta ameliyat sonrası 1. ayda konka boyutunda önemli derecede küçülme ile birlikte nazal obstrüksiyon ikayetinin de belirgin azaldıı tespit edilmitir. Sadece septoplasti uygulanan grupta cerrahinin subjektif semptomlar üzerinde ilerleyici bir düzelme saladıı ve bu düzelmenin en fazla postoperatif 6. ayda ortaya çıktıı saptanmıtır. Bu grup için subjektif semptomlardaki bu düzelmenin her ne kadar istatistiksel olarak anlamlı olmasa da konka boyutundaki ilerleyici küçülme ile korele olduu söylenebilir.

Çalımamızın son basamaında sakkarin taınma zamanına bakılarak hastaların nasal mukosiliyer klirensleri belirlenmitir. Konka cerrahisi yapılan ve yapılmayan gruplarda preoperatif ve postoperatif dönemde, alt konka hipertrofisi olan nazal pasaj kullanılarak yapılan sakarin taınma zamanları arasında fark saptanmamıtır. Bu verilere dayanılarak, alt konkaya uygulanan submuköz rezeksiyon tekniinin nazal mukosiliyer klirens üzerine olumsuz etkisi bulunmamaktadır sonucuna varılmıtır.

Sonuç olarak, septum deviasyonu ile birlikte saptanan kontralateral kompanzatuvar alt konka hipertrofisinde septoplasti ile birlikte e zamanlı olarak hipertrofik karı alt konkanın küçültülmesine yönelik cerrahi ilem yapılması nazal obstrüksiyonun yeterli tedavisi için gerekli görünmekte, ayrıca yapılacak bir konka submuköz rezeksiyonunun nazal siliyer fonksiyon üzerine olumsuz etkisi de olmamaktadır. Çalımamızda elde edilen MCA deerleri açısından septoplasti ile birlikte konka cerrahisi yapılan grup, sadece septoplasti yapılan gruba göre anlamlı derecede üstün bulunmutur. Konka cerrahisinin MCA’nın artması ve subjektif semptomların azalması üzerine oldukça olumlu etkisi vardır. Bu etki RM ile saptanan nazal havayolu volümlerinde görülememitir. Bu durumda bizim sonuçlarımıza göre cerrahi ilem planlanması ve cerrahinin baarısının deerlendirilmesinde tek baına kullanılacak RM yeterli bir test deildir. Dier objektif testler ve subjektif skorlar ile birlikte tanı ve tedaviye yardımcı teknik olarak kullanılabilir. Hastaların subjektif semptom skorları da her iki grup için postoperatif 6. aydaki final deerler açısından konka cerrahisi yapılan grupta ameliyat öncesi skorlara göre ameliyat sonrası skorlardaki deiim açısından sadece septoplasti yapılan gruba göre üstün bulunmutur ve bu bulgu postoperatif 1. ayda en belirgin olarak görülmekte ve iki grup arasındaki fark postoperatif 6. aya doru giderek azalmaktadır. Bu bilgi ııında hastalara ait subjektif semptom skorlarının cerrahi sonrası erken dönemlerde deerlendirmekle yetinilmemesi gerektiini, yine bu subjektif semptomlara dayanılarak

LII

cerrahi baarı deerlendirilecek ise bunun 6 aydan sonra yapılmasının daha uygun olacaını

Benzer Belgeler