• Sonuç bulunamadı

Frostig ve Horn' un tanımıyla, görsel algılamayı; görsel- duyusal uyaranlar yolu ile bilgi edinme ve bu bilginin işlenip yorumlanması olarak tanımlamış ve görsel algının, obje tanıma, görsel ayırt etme, görsel şekil- zemin ayırt etme, görsel tamamlama, mekânsal ilişkiler ve görsel sıraya koyma gibi öğelerden oluştuğunu belirtmiştir.

M. Frostig görsel algılama alanlarını beşe ayırmıştır (Beyoğlu, 2013):  Göz- motor koordinasyonu

 Şekil- zemin algılaması  Algılama sabitliği

 Mekânsal ilişkilerin algılanması 2.8.1 Göz- Motor Koordinasyonu

Göz-motor koordinasyonu gözün ve vücut hareketlerinin koordineli olarak çalışmasını ifade eder. Bir kimse bir eşyayı tuttuğu zaman elleri onun görme duyusuyla koordineli olarak çalıştığını gösterir. Göz ve motor fonksiyonlarının kusursuz koordinasyonu her hareketin başarıyla uygulanmasını sağlar. Çocuğa bir kâğıdı karalaması kalem verilir. Göz ve motor koordinasyonu olan çocuk elinin hareketini gözü ile izlemelidir (Mangır, Çağatay ve Aral, 1990).

Frostig ve Horn' a göre göz- motor koordinasyonun; görme duyusu ile dış uyarıcıları algılama, ayırt etme, daha önceden öğrendiklerini hatırlama ve tanıma, bedenin gerekli kısımlarının hareketleriyle uyarıcıya tepki gösterme yeteneğidir. Göz- motor koordinasyonu gelişimi çocuğun resim yapmasını etkileyen bir gelişim alanı olduğunu belirtmiştir (Aktaran, Beyoğlu, 2013).

2.8.2 Şekil- Zemin Ayırımı

Geometrik örüntüler her zaman bir zemin üzerindeki şekiller olarak algılanır. Bu nedenle de tıpkı nesneler gibi çizgi ile sınırları varmış gibi görünürler. Uyaranların şekil ve zemin halinde organize edilmesi uyaranın örüntüleşmesinde esas olarak kabul edilmektedir. Şekil ve zemin her an birbirleriyle yer değiştirirler. Buna rağmen, siyah beyaz örüntüler, duvar kâğıdı desenleri, şekil- zemin ilişkisi olarak algılanmaktadırlar (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Şekil- zemin algılaması çalışmalarının genel amacı çocuğun uygun uyarıcıya odaklanma becerisini, okul öğrenimi için olduğu kadar hedef odaklı herhangi bir aksiyon için de geliştirmektir. Bu çalışmalar, çocuğun yazılı şekilleri, sembolleri belirgin bir biçimde, etraftaki dış uyarıcılardan etkilenmeksizin düzgün ve sırasında görmesine yardımcı olmak amacıyla tasarımlanmıştır (Frostig, 1968). 2.8.3 Algılama Sabitliği

Algılama sabitliği, uyaranlardaki farklılıklara rağmen bir nesnenin şekil, durum ve büyüklük gibi özelliklerinin değişmeden algılanmasıdır. İki ya da üç boyutlu şekiller, belirli bir gruba ait olarak tanımlanabilmektedir (Doğan, 1989). Bir cisim, şekil, durum ve büyüklük gibi farklı özelliklerine bağlı olarak algılanmaktadır. İki ya da üç boyutlu şekiller, algılayan tarafından belli bir şekil

grubuna bağlı olarak büyüklük, renk, yapı ve görüş açısından tanınabilmektedir. Algılama sabitliği, normal gelişim bir kişide, üç boyutlu bir şekil, daha önce gördüğü şekillerden farklı olmasına rağmen tanınabilmektedir. Bir cismin değişmeden algılanmasına ait özellikler; "büyüklük, açıklık ve renk" tir. Büyüklük sabitliği, bir eşyanın gerçek büyüklüğünü değiştiren faktörlerden etkilenmeyen eşyayı tanıma yeteneğidir. Örneğin; futbol topunun büyüklüğünü bilen bir çocuk, uzaklardaki futbol topunun çok küçük bir görüntüsüne rağmen, futbol topunu her zamanki büyüklüğünde algılamaktadır (Reinartz, 1975). 2.8.4 Mekân ile Konumun Algılanması

Bir nesnenin, algılayan kişi tarafından, mekândaki ilişkileri ile birlikte algılanması olarak tanımlanabilir. Mekân ile konumun algılanmasında, şeklin bölümlerinin, birbirlerine göre konumlarının fark edilmesi, önemli bir yer tutmaktadır. Şeklin biçimi, durumu, yukarı- aşağı, sağa- sola koordinatlarına göre konumu, mekân ile konumun algılanmasında dikkate alınması gerekmektedir. Çocuk, daima, kendi dünyasının merkezi olmaktadır. Nesneleri, kendine göre; önde- arkada, yukarıda- aşağıda gibi algılamaktadır. Bir odanın içinde yer alan eşyalarla, oda arasında ilişki kurulması örnek gösterilebilir. Odanın içinde yer alan eşyaları çocuk kendine göre konumlandırmakta ve eşyaların mesafelerini ayarlamaktadır. Mesafeleri ayarlayamadığı zaman eşyalara çarpmaktadır (Sağol, 1998).

2.8.5 Mekân İlişkilerinin Algılanması

Frostig' e göre mekân ilişkilerinin algılanması, nesnelerin mekânda kapladığı yer ve bu nesnelerin, birbiriyle olan ilişkilerini algılamadır. Objelerin, birbirlerine olan uzaklıklarının, açılarının, birbirinin içinde, üstünde, yanında olma ilişkilerinin fark edilmesidir. Örneğin, makarnalarını ipten geçiren bir çocuk, makarnaların ve ipin kendisine göre olan konumunu ve tabii ki makarnalarla ipin, birbirlerine göre olan konumlarını da algılamak durumunda olmaktadır. Mekânsal ilişkilerin algılanması basit bir şekilde; cismin mekândaki pozisyonunu algılamaktan çıkmaktadır. Daha sonra tabii ki gelişim göstermektedir. Mekânsal ilişkilerin algılanması, şekil- zemin ilişkisinde olduğu gibi, konumların; yani aradaki ilişkilerin algılanmasını içermektedir. Bu sebeple makarnalar ve fasulyelerle yapılan çalışmalar, misketler ve çeşitli geometrik şekillerdeki

kutucuklar gibi diğer birtakım materyaller kullanılarak yapılan egzersizler ve desen eşleştirme, plastik çivi çakma gibi işler, çocuğun, hem şekil- zemin algısını, hem de cisimlerin mekânsal ilişkilerini kavrayışında geliştirici amaçlıdır. Bu, gelişimi oldukça destekleyici unsurlar olarak kabul edilmektedir (Frostig, 1968). Mekân ilişkilerinin algılanması iki ya da daha fazla nesnenin birbirleriyle olan ilişkilerini algılama yeteneği olarak tanımlanır. Mekân ilişkilerinin algılanması, konumun algılanmasından sonra gelişir. Mekan ilişkilerinin algılanması şekil zemin ayırımını içerir. İpe boncuk dizebilen bir çocuk, hem boncuğun ve ipin konumunun kendileri ile hem de birbirleriyle olan ilişkisini algılayabilir. Çocuklar ilk olarak kendilerinin içinde bulundukları yerdeki konumlarını fark ederler. Daha sonra yakın çevrelerindeki nesnelerle kendileri arasındaki ilişkileri, uzaklıkları ve boyutları görsel algılama yoluyla değerlendirmeyi öğrenirler (Senemoğlu, 2005).