• Sonuç bulunamadı

Finansal Serbestleşme Sürecinin Türkiye Ekonomisine Etkilerinin Analizi

The Effects of Financial Liberalization on Turkish Economy

3. Finansal Serbestleşme Sürecinin Türkiye Ekonomisine Etkilerinin Analizi

3.1. Literatür Taraması

Finansal serbestleşme Türkiye ekonomisi üzerin-de özellikle makroekonomik üzerin-değişkenler bazında etkili olmaktadır. 1980 yılından itibaren Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri hedef alan çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalar ampirik ana-lizlerle desteklenmekte ve ortaya atılan görüşler söz konusu değişkenlerle kanıtlanmaktadır. 1980 yılının getirdiği politika değişiklikleri, yerli ve ya-bancı makalelerin yazılması ile birlikte

gelişmek-te olan ülkelerin gelişmek-temel ilgi alanlarından birini de 57 finansal serbestleşme konusu yapmaktadır. Yapı-lan teori çalışmaları veya ampirik analizler, finan-sal serbestleşmeyle birlikte söz konusu ülkenin bu durumdan nasıl etkilendiğini ve ekonomi göster-geleri açısından ülkeye avantaj veya dezavantajla-rının neler olduğunu göstermeye yönelik olmakta-dır. Finansal serbestleşme konusu, iktisadi görüş-lere göre farklı yorumlanmaktadır. Bu yüzden gö-rüşler arasındaki fark birçok çalışma ile ispatlan-maya çalışılmıştır. Literatürde finansal serbestleş-menin etkilerinin incelendiği çalışmalar ve ulaşı-lan sonuçlar şu şekilde özetlenebilir.

Kar ve Pentecost (2000), yaptıkları çalışmada 1963-1995 döneminde M2Y/GSMH, Özel Sek-tör Kredileri/ GSMH, Banka Mevduat Yükümlü-lükler/GSMH, Özel Sektör Krediler/GSMH, Özel Sektör Kredileri/Toplam Yerel Krediler, Toplam Yerel Krediler/GSMH ile Kişi Başına Milli Gelir-deki Değişim değişkenlerini kullanmışlardır. Ça-lışma sonucunda finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin yönü seçilmiş olan fi-nansal gelişme göstergesine bağlı olarak değişe-bilmektedir. Ancak ekonomik büyüme finansal ge-lişmişliğin daha güçlü nedeni olmaktadır.

Ünalmış 2002 yılında yapmış olduğu çalışmada 1970-2001 arasında geçen dönemde M2Y, Banka Mevduat Yükümlülükler, Toplam Yerel Kredilerin GSMH ya oranı ve Özel Sektör Kredileri/ Toplam Yerel Krediler ile Kişi Başına Milli Gelirdeki De-ğişimi analize dahil etmiştir. Yapılan çalışmada fi-nansal gelişmeden ekonomik büyümeye doğru bir nedensellik olduğu gözlemlenmiştir.

Onur 2005 yılında yaptığı çalışmasında 1980-2002 döneminde M2, İthalat+İhracat, Sermaye akımla-rı Toplamı ve Kamu Harcamalaakımla-rı ile GSMH değiş-kenlerini analize almış ve yapılan analizde Gran-ger nedensellik sonucuna göre GSMH 1 ve 2 yıl gecikmeli olarak finansal kalkınmanın nedeni ol-duğunu saptanmıştır.

Aslan ve Küçükaksoy 2006 yılında yaptıkları ça-lışmada, 1970-2004 arasındaki dönemde Özel Sektör Kredi Hacmi Büyüklüğü ve Reel GSYİH değişkenlerini alarak bir analiz yapmışlar ve ana-liz sonucunda finansal gelişmenin ekonomik bü-yümenin nedeni olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Gürbüz 2006 yılında yaptığı çalışmada 1990-2005 döneminde çeyrek dönem verileriyle analiz yap-mıştır. Çalışmada Net Kısa Vadeli Sermaye Girişi, Özel Kesim Tüketim Talebi, Özel Kesim Yatırım Talebi, Reel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, Bankala-rarası Gecelik Reel Faiz Oranı, Reel Döviz Kuru, Enflasyon Oranı, Net İhracat kalemleri değişken olarak belirlenmiştir. Yapılan analizde 3 ayrı VAR modeli tahmin edilmiştir. Kısa vadeli sermaye gi-rişlerinin ekonomide tüketim ve yatırım kararları-nı olumlu çıkışların ise olumsuz etkilediği yönün-dedir. Ani sermaye çıkışlarının tüketim ve yatırım ortamını olumsuz etkileyerek GSYİH da daralma-ya yol açtığı görülmüştür.

Tükel 2007 yılında yaptığı çalışmada 1992-2006 dönemindeki çeyrek verileri kullanmıştır. Ça-lışmada dış ticaret verileri, finansal açıklık ve GSMH değişkenleri analize dahil edilmiştir. Yapı-lan analizde büyüme oranı ile finansal açıklık ara-sında negatif, ticari açıklıkla pozitif yönlü ve çok kuvvetli bir ilişki bulunmuştur. Türkiye’de finan-sal açıklık büyümeyi olumsuz yönde etkilerken, ti-cari açıklık olumlu yönde etkilemektedir.

Ege vd., 2008 yılında yaptıkları çalışmada 1987-2007 dönemini ele almışlardır. Yapılan analizde ekonomik büyümenin finansal gelişmişliğin nede-ni olduğu ARDL yöntemi ile kanıtlanmıştır.

Umutlu vd., 2009 yılında yaptıkları çalışmada fi-nansal serbestleşme ile toplam oynaklık arasında ters yönlü bir ilişkinin olduğu sonucuna ulaşmış-lardır.

Koyuncu vd., 2010 yılında yaptıkları çalışmada 1990-2010 dönemi çeyrek dönemi verilerini çalış-mada kullanmışlardır. Yapılan analizde değişken-lerin istikrarlı olduğu ve doğrudan yabancı yatı-rımların büyümeyi pozitif yönde etkilediğini ka-nıtlamıştır.

Özşahin 2011 yılında yaptığı çalışmada 1989-2010 dönemi çeyrek verilerini kullanmıştır. Yapı-lan analizde kulYapı-lanıYapı-lan üç farklı finansal liberali-zasyon göstergesinin de ekonomik büyüme oran-ları üzerinde olumlu sonuçoran-ları yol açtığı görül-müştür.

Berkman 2011 yılında yaptığı çalışmada 1987-2011 dönemi aylık verilerini kullanmıştır. Yapılan

58 analizde finansal serbestleşmeden ekonomik bü-yümeye doğru tek yönlü bir nedenselliğin varlığı-nı ortaya koymuştur.

Söylemez ve Yılmaz 2012 yıllarında yaptıkları ça-lışmada 1992-2012 dönemi verilerini kullanmış-lardır. Yapılan analizde sermaye akımlarından bü-yümeye doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi-nin olduğu gözlemlenmiştir. Sermaye girişlerin-deki şoklardan fazlaca bir geçişkenlik olması ne-deniyle Türkiye’de sürdürülebilir yüksek büyüme ve kişi başına gelir hedeflerine ulaşabilmesi açı-sından yurt dışı sermaye akımlarına bağımlılığın azaltılması gerektiğine ulaşılmıştır.

Doğan 2014 yılında yaptığı çalışmada 1984-2010 dönemi verilerini kullanmıştır. Yapılan analizde iki ayrı uygulamada da doğrudan yabancı yatırım-ların ülkenin ekonomik büyüme hızına olumlu bir yansımasının olmadığı görülmektedir.

3.2. Veri Seti ve Araştırma Yöntemi

Finansal serbestleşmenin Türkiye’nin ekonomisi üzerindeki etkilerini, özellikle büyüme oranı üze-rindeki etkisini belirleyebilmek için ekonometrik bir model oluşturulmuştur. Çalışmada TCMB’nin elektronik veri dağıtma sisteminden (EVDS) alı-nan veriler kullanılmıştır. Çeyrek verilerle yapı-lan analizde, serbestleşmenin etkilerinin daha net olarak ortaya çıktığı, 1992Q1-2014Q4 dönemleri arasındaki veriler kullanılarak çalışma yapılmıştır.

Modelde bağımlı değişken olarak Türkiye’nin bü-yüme oranı, bağımsız değişken olarak ise sermaye girişi değişkeni kullanılmıştır. Sermaye girişi veri-si oluşturulurken, finansal serbestleşmeden sonra ülkeye gelen Doğrudan Yabancı Yatırım ve Port-föy Yatırımları toplamı alınmıştır. Büyüme oranını bulmak için kullanılan sabit fiyatlarla GSYİH ve-rileri kullanılmıştır. Sermaye girişi verisi, milyon dolar cinsinden cari fiyatlarla GSYİH’ya bölüne-rek sermaye girişinin GSYİH içindeki payı bulun-muştur. Analize başlarken serilerde mevsimsel kiler bulunmadığı için, herhangi bir mevsimsel et-kiden arındırılma işlemi uygulanmamıştır. Çalış-mada yürütülen ekonometrik yöntem zaman seri-si analizine dayanmaktadır. Zaman seriseri-si analiz-lerinde en önemli koşullardan birisi serilerin

du-rağan olmasıdır. Çünkü dudu-rağan olmayan zaman serileri ile oluşturulan modeller iktisadi anlamda gerçekçi ve sağlıklı sonuçlar vermemektedir. Ana-lizde g=growth (Büyüme) (%), sg=sermaye girişi/

GSYİH (%) olarak kısaltılmıştır.

3.3. Birim Kök Testleri

Durağanlığın sınanması için uygulanabilecek yön-temler; serinin zaman yolu grafiğini çizip incele-mek veya birim kök testlerini yapmaktır. Durağan bir zaman serisinin sabit bir uzun dönem ortala-ması ve zaman içinde değişim göstermeyen sonlu bir varyansı bulunmaktadır. Durağan olmayan bir serinin ise uzun dönem ortalaması olmadığı gibi varyansı da zamana dayanır. Bu durumda en kü-çük kareler yöntemi, t-testi ve f-testi gibi yöntem-lerin uygulanması anlamsız hale gelir (Cicioğlu, 2009:187).

Analizde iki farklı birim kök testi uygulanarak, se-rilerde birim kökün olup olmadığı araştırılmıştır.

3.3.1. Augmented Dickey Fuller Testi (ADF) Çalışmada kullanılan büyüme oranı ve sermaye gi-rişi veri setlerinin E-wievs programında durağanlı-ğı sınanmıştır. Serilerde mevsimsel etki görülme-diğinden mevsimsel etkilerden arındırılma işlemi gerçekleştirilmemiştir. Büyüme oranı ve sermaye girişinin düzey değerlerinde durağan olmadıkları tespit edilmiştir. Bu yüzden birinci dereceden fark-ları alınarak, birinci dereceden entegre olmuş se-riler oluşturulmuştur. 1992Q1 den 2014Q4 e ka-dar olan dönemdeki veriler kullanılmıştır. Seriler-de negatif Seriler-değerler bulunduğu için serilerin loga-ritması alınmamıştır. Durağanlığın sınanmasında en kolay yöntem serilerin, E-views’de grafikleri-nin çizilmesidir. Çizilen grafikler artan veya aza-lan bir trende sahip ise, serilerin durağan olmadık-ları sonucuna ulaşılır. Serilerin grafiklerinde trend yoksa ve grafiğe hayali yatay bir çizgi çekildiğin-de, eğer bütün dalgaları kesiyorsa, söz konusu se-rilerin durağan olduğunu söylenebilir.

Analizde kullanılan verilerin zaman serisi grafik-leri aşağıdaki gibidir;

Grafik 1. Büyüme Oranı Grafiği 59

Grafik 2. Sermaye Girişi Grafiği

Bağımlı değişken olan büyüme oranının birinci dereceden farkı alınarak elde edilen bu grafikte, değerlerin belli bir doğru etrafında dalgalandıkla-rı görülmektedir. Böylece birinci dereceden enteg-re olan büyüme oranı değişkeninin durağan oldu-ğu ortaya çıkmaktadır.

Bağımsız değişken olan sermaye girişinin birinci dereceden farkı alınarak oluşturulmuş 2 numaralı grafik, sermaye girişi değişkeninin durağan oldu-ğunu göstermektedir.

Veri setlerine uygulanan ADF birim kök testi so-nuçları aşağıdaki Tablo 1’de gösterilmiştir.

Tablo1’de verilen g: Büyüme oranı, ∆g: Büyüme oranının birinci dereceden farkı, SG: Sermaye gi-rişi, ∆SG: Sermaye girişinin birinci dereceden far-kını göstermektedir. Köşeli parantez içindeki de-ğerler Akaike Bilgi Ölçütü kullanılarak belirlen-miş gecikme sayısını ifade etmektedir. 1992Q1-2014Q4 çeyrek verilerle çalışıldığı için analizi ya-parken maximum gecikme uzunluğu (maxlag) 5 olarak alınmıştır. Tablodan da görüldüğü gibi iki değişkenin de düzey değerlerindeki ADF test is-tatistik değerleri %1 ve %5 kritik değerlerinden

mutlak değer olarak küçük çıkmıştır. Bu yüzden serilerin düzey değerlerinde birim kökün varlığı tespit edilmiştir. Yani serilerin düzey değerlerin-de durağan olmadığı görülmektedir. Birinci değerlerin- dere-ceden farkları alınan iki serinin ADF test istatistik değerinin mutlak değerce %1 ve %5 kritik değer-lerinden büyük olduğu ve serinin durağan hale gel-diği görülmektedir.

3.3.2. Philips Peron Testi (Pp)

Dickey-Fuller Testi hata terimlerinin istatistiki olarak bağımsız olduklarını ve sabit varyansa sa-hip olduklarını varsaymaktadır. Bu yöntem kulla-nılırken hata terimleri arasında korelasyon olma-dığına ve sabit varyansa sahip olduklarına emin olmak gerekmektedir. Phillips ve Perron (1988) Dickey-Fuller’ın hata terimleri ile ilgili olan bu varsayımını genişletmişlerdir.

Analizde kullanılan büyüme oranı ve sermaye gi-rişi değişkenlerine bir diğer birim kök testi olan PP testi uygulanmıştır. Her iki serinin de düzey değer-lerine ve birinci farklarına ilişkin sonuçlar rapor edilmiştir.

60 Büyüme ve sermaye girişi değişkenlerine uygula-nan PP testinin sonuçları aşağıdaki Tablo 2’de gös-terilmiştir;

PP testinin sonuçlarına bakıldığında büyüme oranı (G) ve sermaye girişi (SG) serilerinin düzey değer-lerinde durağan olmadıkları görülmektedir. PP test istatistik değerleri, düzeyde her iki serideki kritik değerlerden küçük çıkmıştır. G ve SG serileri dü-zey değerlerinde durağan olmadıkları için serilerin birinci dereceden farkları alınmıştır. Birinci dere-ceden entegre olan serilerde çıkan PP test istatistik değerleri, baz alınan kritik değerlerden büyük çı-karak durağanlaşmıştır. Köşeli parantez içinde ya-zılı olan değerler, PP testi için Newey-West ölçü-sü kullanılarak tespit edilmiş bant genişliğini gös-termektedir. Aynı zamanda ∆ sembolü serilerin bi-rinci dereceden farklarının alındığını ifade etmek-tedir. Ayrıca hem düzeyde hem de farkı alınmış se-rilerde hangi test biçiminin kullanılacağına serile-rin grafikleserile-rine bakılarak karar verilmiştir. Böyle-ce iki serinin de düzey değerlerinde sabit terim-li ve trendterim-li regresyon denklemi, birinci farkların-da ise sabit terimli ve trendin olmadığı regresyon denklemleri kullanılmıştır. Tablodan çıkarılacak genel sonuç, her iki serinin de ADF testinde ol-duğu gibi düzey değerlerinde durağan olamadıkla-rı fakat birinci dereceden farklaolamadıkla-rı alındığında seri-lerin durağan oldukları, yani birim köke sahip ol-madıklarıdır.

3.4. Nedensellik Analizi

Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin yö-nünü belirleyebilmek için Granger (1969) neden-sellik testi uygulanmıştır. Granger nedenneden-sellik tes-ti yapılabilmesi için aşağıdaki denklemlerden ya-rarlanılmaktadır.

Denklem (1):

Denklem (2):

Denklem (1) X’in bugünkü değeri üzerinde, X’in geçmiş değerlerinin yanında Y’nin geçmiş değer-lerinin de anlamlı bir etkisinin olup olmadığını araştırmaktadır. Eğer anlamlı bir etki söz konusu ise Y X’in bir Granger nedenselidir sonucuna ula-şılmaktadır. Yani Y’den X’e doğru bir nedensellik ilişkisi vardır.

Denklem (1) de βi’lerin grup halinde sıfıra eşit

olup olmadığına bakılır. βi ler sıfırdan anlamlı dü-zeyde farklı ise Y→X bir nedensellik vardır. δi’ler sıfırdan anlamlı düzeyde farklı ise X→Y bir ne-densellik vardır. Eğer her ikisi de varsa; bu değiş-kenler arasında iki yönlü nedensellik ilişkisi var-dır. Eğer ikisi de yoksa; bu değişkenler arasında bir nedensellik ilişkisi yoktur.

Gecikme uzunluğunu belirlemek için durağanlığı daha önce belirlenmiş olan g ve SG değişkenle-ri ile yapılan analizde gecikme uzunluğu dört (4) olarak alınmıştır. Sonuçlar Tablo 3’ de gösterilmiş-tir.

Tablo 3’den de görüldüğü gibi büyümeden serma-ye girişine olan nedensellik araştırmasında olası-lık değeri 0.05 den büyük çıkmıştır. Sermaye giri-şinden ekonomik büyümeye doğru olan nedensel-lik araştırmasında ise olasılık değeri, 0.05 den kü-çük çıkmıştır. Böylece sermaye girişinden ekono-mik büyümeye doğru bir nedensellik ilişkisinin ol-duğu görülmektedir.

3.5. Eşbütünleşme Analizi

Model aşağıdaki gibi tahmin edilmiştir.

Gt=α0+α1SGt+ut Gt=3.06+0.45SGt+ut (0.20) (0.76) [2.28] [4.02]

Parantez içerisindeki değerler değişkenlerin stan-dart hatasını, köşeli parantez içerisindeki değerler ise ait oldukları değişkenlerin t- istatistik değerle-rini göstermektedir. Denklemden görüldüğü gibi serilerin ham haliyle yapılan regresyon analizinde, sermaye girişindeki bir birimlik bir artış, ekono-mik büyümeyi %0.45 oranında arttırmaktadır. Mo-del için Engle-Granger eşbütünleşme testi sonuç-ları Tablo 4’de verilmiştir.

Tablo 4’de yer alan olasılık değeri 0.01 den küçük olduğu için seriler arasında %1 anlamlılık düze-yine göre eşbütünleşme vardır. Olasılık değerinin 0.05 den küçük çıkması seriler arasında eşbütün-leşmenin olduğunu desteklemektedir.

3.5.1. Uzun Dönem Analizi 61

Uzun dönem analizi serilerin düzey değerleri ile yapılmaktadır. Model DOLS (Dynamic Ordinary Least Square-Dinamik En Küçük Kareler) ile tah-min edilmiş ve elde edilen sonuçlar Tablo 5’de gösterilmiştir. Ayrıca Türkiye ekonomisinde ya-şanan krizler kukla değişken olarak modele dâhil edilmiştir.

Tahmin edilen model şöyledir;

Gt = 4.55 + 0.95SGt - 1.52K1994 - 0.80K2001 - 2.82K2008 + ut

K1994 kuklası 1994 yılı 1, diğer yıllar 0 değeri ve-rilerek oluşturulmuştur. Benzer şekilde 2001 ve 2008 yıllarında da ilgili yıl değerleri 1, diğer yıl-lar 0 değeri verilerek oluşturulmuştur. Modelde görüldüğü gibi kullanılan kriz kukla değişkenle-ri regresyon denkleminde sahip olduğu katsayıları ile kriz dönemlerinde büyümenin negatif etkilen-diği gözlemlenmiştir. Analiz sonuçlarına göre ser-maye girişlerindeki %1’lik bir artış, ekonomik bü-yümeyi %0.95 oranında arttırmaktadır. Bu değer istatistiksel olarak anlamlıdır. Ayrıca beklentilere uygun olarak yaşanan ekonomik krizler ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemiştir.

3.5.2. Kısa Dönem Analizi

Kısa dönem analiz, farkı alınarak durağanlaştırıl-mış seriler ve uzun dönem analizinden (kukla de-ğişkenlerin de kullanıldığı) elde edilen hata terimi serisinin bir dönem gecikmelisinin

(ECTt-1) kullanılmasıyla gerçekleştirilmiştir.

Tahmin edilen model aşağıdaki gibidir;

∆Gt=-0.04 + 0.18∆SGt - 0.29ECTt-1 + ut Modelin sonuçları Tablo 6’ da gösterilmiştir.

Tablo 6’daki sonuçlara göre modelin hata düzelt-me düzelt-mekanizması çalışmaktadır. Uzun dönemde birlikte hareket eden seriler arasında, kısa dönem-de meydan gelen sapmalar ortadan kalkmakta ve seriler tekrar uzun dönem denge değerine yakınsa-maktadır. Bu durum yapılan uzun dönem analizi-nin güvenilir olduğuna bir kanıt oluşturmaktadır.