• Sonuç bulunamadı

Filibeli’nin İnkârcıların İtirazlarına Verdiği Cevaplar

Filibeli Ahmed Hilmi’nin isbât-ı vâcib açısından incelemekte olduğumuz diğer iki dü- şünürden farklı olarak kelâmın geleneksel ispat formlarını kullanmadığını, ispat açısından Os- manlı İslam düşüncesinde de yeni sayılabilecek modern bir üslup benimsediğini, Allah’ın var- lığını daha ziyade inkârın imkânsızlığına yaptığı vurgularla ispatlama yoluna gittiğini görmek- teyiz. Aslında diğer iki düşünürün de kendi zamanlarında inkârcıların Allah’ın varlığı konu- sunda oluşturdukları şüphelere ve yönelttikleri itirazlara cevap verme konusunda büyük duyar- lılık gösterdikleri bilinmektedir. Filibeli’nin inkârcıların itirazlarına verdiği cevaplar, bu bakım- dan daha önemli görünmektedir.

Filibeli, Allah’ı İnkâr Mümkün mü adlı eserinde Allah’ın varlığını modern bir üslupla ispatlama yoluna gitmiş, daha doğrusu inkârcı ekollerin mantığını çözümlemeye çalışmıştır. İnkârı doğuran ekol ve fikirleri ele alan Filibeli, inkârın mahiyeti ve Allah’ı inkâr etmenin müm- kün olup olmadığı meselesini inceler. Bu amaç, adı geçen kitabın yazılış gerekçesinde de ifade edilmiştir. O bu kitabı aslında zorunlu ve sonsuz bir varlık olan Allah’ın varlığını ispat etmek için yazmıştır. Kitabın telifindeki ikinci amaç bir metafizik kurmak, üçüncü amaç ise inkârcı- ların ileri sürdükleri delil ve gerekçeleri felsefe ve fen açısından muhakeme etmek ve eleştir- mektir.34

Filibeli, devrin materyalizm, ateizm ve spritüalizm gibi akımları tarafından savunulan görüşleri kendi mantıklarıyla çürütmeye çalışır. İnkârın en temel anlamı Yüce Allah’ı tanıma- maktır.

Filibeli’ye göre ilim ve fen, olaylar arasındaki münasebetlerden ibaret olan kanunlar, sebepler ve benzerliklerdir. Buna göre ilim ve fen kısmen birleştirilmiş olan insanlık bilgisidir. Fakat böyle bir birliğin imkân ve meşruiyeti nihai birliğe, kanunların dayandığı sebepsiz sebebe yani mutlak varlığa bağlıdır. Bu varlığa duyulan ihtiyaç inkâr edilirse ilim ve fennin temeli yıkılır, insanlığın iftihar kaynağı olan medeniyet ve kültür yok sayılmış, şüphe yolu açılmış olur. Bu gerçek dikkate alındığında inkârın mümkün olmadığı görülür.35

Filibeli’nin bu izahına göre meseleye bilim ve fen temelinde bakanların bundan inkâr değil, iman çıkarmaları gerekir. Çünkü bilimin kendisi ve vardığı sonuçlar, felsefî inkârın müm- kün olmadığını ortaya koymaktadır.36

34 Filibeli, Allah’ı İnkâr Mümkün mü? s. 17. 35 Filibeli, Allah’ı İnkâr Mümkün mü? s. 21-22. 36 Filibeli, Allah’ı İnkâr Mümkün mü? s. 22.

138

İnkârı hakikatin tahrifi olarak gören Filibeli, ilmî çalışma yapan araştırmacıların Allah’ı asla reddedemeyeceğini savunur. İlim ve fennin temelinde mevcut kanunları koyan mutlak var- lık yani Allah vardır. Bu nedenle aynı esasa dayanarak bu öz inkâr edilemez. Yine de inkâr eden bir kimse varsa bu onun hakikati bildiği halde şahsi menfaat ve amaçları için onu sakladığı şeklinde açıklanabilir.37

Filibeli, Allah’ı inkâr etme sebeplerini araştırır ve materyalist düşüncenin dayandığı esasları çürütmeye çalışır. Materyalizm, fen kurallarını gerekçe göstererek Allah’ın varlığını inkâra yönelmiştir. Metafiziği hesaba katmadan araştırma yapan modern bilimin ulaştığı sonuç, evrende maddeden başka bir şeyin olmadığı şeklindedir.38

Filibeli, insanlığın düşünce evrelerini üçe ayırarak din ve metafizik evrelerinin geride kaldığını belirtip şimdi pozitivizm evresinde bulunduğumuzu söyleyen Auguste Comte’un buna dayanarak din ve Tanrı inancını devre dışı bırakmasını eleştirir. Ona göre pozitif bilimler bir vicdanda yüce hakikatlere dair inançların bulunmasına mani değildir.39

Filibeli’ye göre iddia edildiğinin aksine insan Allah’ın varlığına yine felsefî yöntemle ulaşabilir. Zira insan bir hadiseye baktığında insan idrakinin varlığına zorunlu olarak hükmet- tiği nitelikleri göremez. Hâlbuki bu hadiselerde bir düzen ve itaati onaylayan bir birlik ve sü- reklilik görülmektedir. Filibeli, varlık ve hadiselerin hiçbirinde bağımsız olarak bulunmayan bu özellik ve niteliklerin kâinat dediğimiz varlık bütününe nereden ve nasıl geldiğini, bunların ki- min eseri olduğunu araştırır. Böyle bir araştırma neticesinde kişi, varlığı zorunlu, sebepsiz, zâtıyla mevcut ve sebeplerin yaratıcısı olan bir Tanrı tasavvuruna ulaşır.40

Felsefi inkârın dinî inkâr kadar kolay olmadığını düşünen Filibeli’ye göre din duygu- suna sahip olan bazı insanları inkâra sevk eden etkenin, meseleye yaklaşım tarzları olduğunu vurgular. Ona göre, varlığın hakikatini ilim ve mantık kuvvetiyle bozmaya kalkışan, ulûhiyet ve hakikati amaçlamayan bir tasavvuru hakikat yerine koymaya çalışan bir kişi din hissinden uzaklaştığı gibi inkârı kasten ve ilmen meslek edinmiş demektir. Bu durumda o, kâfir ve inkârcı unvanını hak etmiş olur.41

Filibeli’ye göre Allah’ı inkâr etmek ilmen mümkün değildir. Vâcibü’l-vucûd, insanın derin bir tecrübe ile bildiği kendi benliğini ve onu kuşatan evreni anlamak ve izah etmek için

37 Filibeli, Allah’ı İnkâr Mümkün mü? s. 22.

38 Ödemiş, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin Kelâmi Çalışmaları, s. 96. 39 Filibeli, Üss-i İslam, s. 3-5.

40 Filibeli, Üss-i İslam, s. 7.

139

muhtaç olduğu külli ve nihai hakikattir. Bu hakikat akıldan çıkacak olursa hiçbir şeyi açıklama imkânı kalmaz.42

İnsan tabiatında fıtrî olarak bulunan imanın zıddı şüphedir. İlmî şüphe ve çoğu zaman bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan inkâr nedeniyle öteden beri bir aklî akaid ilmi meydana gelmiş ve isbat-ı sâni maksadıyla deliller kurulmuştur.43

Filibeli’ye göre Allah inancı insan hayatından sökülüp atıldığında insanın ahengi bozu- lur ve geriye yalnızca bir anlamsızlık kalır. Hayatın anlamını oluşturan en güçlü etken Allah inancıdır. Allah’ı kesinlik taşıyan bilimsel bir tecrübe metoduyla ispat etmek mümkün olmadığı gibi inkâr etmek de mümkün değildir. İnsan aklı kendi ilkelerine ve ilme dayanan birçok delil sayesinde maddenin kendi kendine var olduğu görüşünü reddeder, ama Allah’ı kabul eder.44

Filibeli Ahmet Hilmi, bir yandan Allah’ın varlığını çeşitli delillerle ispat ederek imanı aklîleştirmeye çalışırken diğer yandan inkârcı felsefelerle mücadele etmiştir. Ona göre hiçbir insan aklı hiçbir şekilde Allah’ı tam manasıyla inkâra muktedir olamamıştır. Hiç kimse kendi benliğini ve kendi varlığını inkâr etmedikçe diğer varlıkları inkâr edemez. İnkâr edemediği için de bu geçici varlıklara, sınırlı benliklere sonsuz ve değişmez bir esas, bir sebep aramaktan kur- tulamaz. En lakayt insan bile hayatının bir anında beyhude inkâr ettiği Vâcibü’l-vucûd’u, varlık aşkının taştığı kaynağı bilir ve ona huşu ile boyun eğer. Allah’a boyun eğmediklerini iddia eden mağrurlar bazen bir kadına veya bir puta tapma zilletini göstererek aslında dolaylı bir şekilde Yüce Yaratıcı’nın varlığını ispatlayan bir delil göstermiş olurlar.45

Kâinatın yaratılış ve işleyişini tabîî kanunlarla izah etmeye kalkanları sert bir şekilde eleştiren Filibeli, tabîî kanunları kimin ihdas ettiğini sorar. Kanunlar bir ilişkiler manzumesi olduğu için soyuttur. Hadiseleri açıklasalar da kendi kendilerini açıklayamazlar. Bu kanunlar neticede insan idrakinin kendi tahlilleri olup insanın yaptığı iş onları dış dünyaya uygulamaktan ibarettir. Bizzat zorunlu olmadığı için varlığını kendi zâtıyla açıklayamayan insan tabîî kanun- ların dayanağı ve son hakikat değildir.46

Ahmet Hilmi, fizik, kimya ve biyoloji gibi pozitif bilimlerin verilerine dayanarak kâina- tın yaratıldığı inancını inkâr edenlere yine bilimsel bir üslupla cevap vermektedir: “Maddeye kırılıp kopmaksızın ince uzun tel halini veren kimdir? Neden kâinattan, maddenin sonsuzluk ve özelliklerinden bahsediliyorken entropi prensibi unutuluyor? Maddeye hareket ve gerilme ha-

42 Filibeli, Üss-i İslam, s. 1-2. 43 Filibeli, Üss-i İslam, s. 29.

44 Filibeli, Huzur-ı Akl-ü Fende Maddiyyun Meslek-i Dalaleti, s. 118.

45 Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? Yahud Huzur-ı Fende Mesâlik-i Küfür, s. 40. 46 Filibeli, Üss-i İslam, s. 29-30.

140

lini veren ve bu suretle kuvvetleri meydana getiren nedir? Maddede moleküllerin hareketi dü- şüncesi kabul edilebilir. Çünkü olayları anlamaya yardımcı ise de bu hareketin maddeye nere- den geldiği her zaman sorulacak şeydir.”47

İnsan ve evrenin tesadüfen ya da tabiattaki doğal kanunlar sonucu meydana geldiğini savunmanın sadece Allah’ı inkâr değil, aynı zamanda aklın düsturlarını ve tabîî kanunları da inkâr anlamına geldiğini vurgulayan Filibeli’ye göre Vâcibü’l-vucûd olan Allah inancına ulaş- mak için akıl ve insafa ihtiyaç vardır. O, bir şeyin kendi kendine şöyle veya böyle olduğunu iddia etmenin bilime aykırı bir tutum olduğunu düşünür.