• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.2. FİNANSAL İSTİKRARI SAĞLAMANIN AMACI VE ÖNEMİ

Özellikle 2008 küresel krizi, finansal piyasalarda çıkabilecek problemlerin reel ekonomi üzerinde ne derece olumsuz sonuçlar yaratabileceğinin görülmesi açısından

ders niteliğinde olmuştur. Böylece ülkeler tarafından bu istikrarın temininin önemi anlaşılmıştır.

Öyleyse, finansal istikrarı sağlamak ülkeler açısından neden bu derece önemli olmaktadır? Bu konu, bu istikrarın ülke ekonomisine, para politikasına ve küresel finansal istikrara katkısı yönlerinden değerlendirilerek anlaşılabilir.

Birincisi; finansal sistemin, tasarruf sahipleri ile yatırımcıların ekonomideki faaliyetlerini etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmesine imkan sağlaması, piyasalardaki risklerin dağıtımını gerçekleştirmesi ve kırılganlıkları azaltması rolüyle ilgilidir. Finansal sistem, bu rollerini etkin bir şekilde gerçekleştiremediği durumlarda reel sektör üretimi sekteye uğrayacak, ekonomide başta büyüme olmak üzere işsizlik ve enflasyon gibi genel makro ekonomik değişkenler olumsuz etkilenecektir. Bu sistemin büyüme üzerindeki etkisi ekonominin işleyişinde iki temel fonksiyonu yerine getirmesi aracılığı ile açıklanabilir. Bu fonksiyonlar ödemeler ve ekonomideki ticari işlemlere aracılık etme fonksiyonlarıdır.

Aracılık etme fonksiyonuna göre; finansal sistem, ekonomide tasarruf yapan bireylerin biriktirdiği kaynakları, onları üretken amaçla kullanacak yatırımcılara kanalize etmektedir. Bu kaynaklardan bazıları, tasarruf edenlerle yatırımcılar arasında direkt olarak birbirine transfer edilirken; birçoğunun transferi, dolaylı olarak ticari bankalar, mevduat bankaları ve son olarak kaynakları tasarruf sahiplerinden toplayarak, yatırımcıların kullanımına sunan yatırım fonları aracılığı ile gerçekleştirilmektedir.

Diğer taraftan ödemeler fonksiyonu, daha çok bankalarla ilişkilidir. Bankalar, bireylere ve piyasalara, onların diğer işlemlerinden kaynaklanan ödemelerini gerçekleştirebilecekleri araçları sağlamaktadırlar. Bu işlevi ile bankalar, müşterilerin ticaretten kaynaklı yükümlülüklerinin karşılanmasında, kendileri aralarında ödemeler yapmak zorundadırlar. Bu ödeme işlemleri çoğu kez bankaların müşteriler tarafından yapılan ödemelerden ortaya çıkan yükümlülüklerini, birbirleri ile değişme ve telafi işlemleri aracılığıyla yaptıkları kliring ve ödeme anlaşmalarıdır (Chant, 2003: 9).

Finansal istikrarın reel ekonomiye ikinci katkısı para politikası yoluyla gerçekleşmektedir. Finansal istikrar para politikasının uygulama alanını genişletmekte

ve para politikasının etkinliğini arttırmaktadır. Finansal istikrarın sağlanamadığı durumlarda, uygulanan para politikası araçları istenildiği şekilde kullanılamamakla birlikte beklenilen etkileri de yaratamamaktadır. Döviz kurlarında ve kredilerde oynaklığın artması, ekonomide kaynak dağılımını bozabilmekte; bu durum parasal aktarım mekanizmasını zayıflatarak, para politikalarının sonucunda elde edilebilecek sonuçların öngörülebilir olmasını engellemektedir. Ayrıca parasal aktarım mekanizmasının çalışmasında belirsizliğin yüksek olduğu durumlarda, merkez bankalarının fiyat istikrarı hedeflerine ulaşmak için kullanacakları para politikası araçları istenilen sonuçları veremeyebilmektedir (TCMB, 2015: 7).

Son olarak, ulusal anlamda, finansal istikrarın sağlanması küresel ekonomik istikrarın sağlanmasına olanak sağlayacaktır. Örneğin, küreselleşen dünya ekonomisinde;

konjonktürün daralma dönemleri ile birlikte, piyasadaki bazı birimlerin zarar görmesi piyasadaki diğer katılımcıların da zarar görmesine neden olabilir. Küreselleşen dünyada sıkı bir şekilde entegre olmuş para ve sermaye piyasalarının var olduğu dikkate alındığında; bu durum, krizin diğer ülkelere sıçramasına neden olacaktır (TCMB, 2014a: 2). Ayrıca bu krizlerin oluşturabileceği maliyet, ülkelerin kriz olmadan önce, finansal istikrarın sağlanmasını temin için katlanmaları gereken maliyetten çok daha fazla olabilecektir. Örneğin, Amerika’da Lehman Brothers’ın çöküşüyle başlayan kriz, bu krize yönelik yeterli önlem alınmaması ve krizin ulusal çaptan uluslararası sahaya sıçraması, nihayetinde bütün dünya ekonomilerine zarar vermesi bu durumun en iyi örneklerinden biridir.

Finansal sistemin istikrarının sağlanmasının önemini yansıtan bir başka husus, reel ekonomik aktivitelerin birçoğunun bu sistem aracılığı ile gerçekleşmesidir. Firmalar, şirketler ve kurumlar ticari işlemlerini bu sistem üzerinden gerçekleştirmektedirler.

Sistemin çalışmaması durumunda, ödemeler zamanında gerçekleştirilemeyecek, banka panik ve kaçışları başlayacak; nihayetinde bu durum, hiperenflasyona dahası sermaye piyasalarının çökmesine neden olacaktır. Bu süreç ekonominin kendisine

güvenini yitirmesine yol açacak, o ülkeden yatırımlar kaçacak, büyüme düşecek, işsizlik artacak ve cari açık artacaktır.4

Elbette krizin yarattığı olumsuz etkiler, büyük kurumlar, firmalar ya da şirketlerle sınırlı kalmayacaktır. Bu ortamın hanehalklarına verdiği tahribat da yüksek olacaktır.

Hanehalkları bankaların ödemeler sistemleri aracılığı ile ücretlerini ve maaşlarını elde etmekte, bu ücret ve maaşlarla gıdalarını temin etmektedirler. Bütün bankaların büyük ölçüde bir bütün olarak finansal sisteme bağlı olduğu düşünüldüğünde, ciddi bir kriz çıkması durumunda, ödeme sistemleri duracak, bankalar birbirlerine güvenmeyecek ve bütün ödemeler iptal edilebilecektir. Böyle bir durumda bu krizden en çok sabit gelirli hanehalkları olumsuz etkilenecektir. Bu durum, bir ya da iki hafta boyunca hiçbir ödemenin kartla yapılmadığı ya da ATM’lerin çalışmadığı bir dönemi hayal ederek daha iyi anlaşılabilir.

Son olarak, finansal istikrarın sağlanmasının gerekliliği, 2008 Küresel Finans Krizi’nin Dünya üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlara bakmak suretiyle anlaşılabilir.

Bu kriz, 1929 Ekonomik Buhranı’ndan farklı olarak düşünülebilecek, gerçek anlamda bir küresel kriz olma niteliklerini taşımaktadır. Bu krizle birlikte uluslararası bankacılık sisteminde ardı sıra iflaslar açıklanmış, ekonomiye müdahaleyi doğru bulmayan hükümetlerin dâhi, birbiri ardına ekonomi politikaları uyguladığı bir ortam oluşmuştur. Krizle birlikte, öncelikle ABD ekonomisinde 2007 Aralık ve 2009 Haziran ayları arasında işsizlik oranlarında önemli artışlar gözlenmiş ve geniş çaplı bir resesyon süreci yaşanmıştır. Petrol fiyatları 2008 yılının temmuz ayı itibarıyla 150 doların üstüne çıkmış, buna bağlı olarak gıda fiyatları artmıştır. Bu artış fiyat istikrarını ve enflasyon problemini tekrar ülkelerin gündemine getirmiştir. 2007’de AB ülkelerinde büyüme oranları ortalama %3,2 civarlarında iken, küresel krizle birlikte büyüme oranları 2008 yılında %0,8, 2009 yılında ise %-4,1’e gerilemiştir. Rusya,

4 “Financial Stability”, Global Financial Development Report’s Background, Erişim Tarihi: 2 Ocak 2016. http://www.worldbank.org/en/publication/gfdr/background/financial-stability,

Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerde işsizlik oranlarında yüksek artışlar görülmüş ve bütçe açıkları artmıştır (Kaderli ve Küçükkaya, 2008: 86-87).