Fenomenolojiye sadece Husserl üzerinden değil, bu kavramın felsefi kökenini analiz
ederek yönelen Heidegger, Greklerin fenomen kavramını, bir şeyin görünür hale
gelmesi ve görünüş anlamlarında kullandıklarını söyler. Fenomenoloji kelimesinin
müteşekkil olduğu fenomen ve logos kavramlarının anlamlarının ortaya çıkarılmasının,
fenomenoloji yöntemini doğru şekilde anlamamıza hizmet edeceğini söyleyen Heidegger, logos kavramının “bir şeyle ilgili söylem”113
manasına geldiğini ifade eder. Fenomenoloji, var olanların bize sunulmasıyla (fenomen) yüzleşmedir ki bunun
112
Crowell, Steven Galt. “Heidegger and Husserl: the Matter and Method of Philosophy”, A Companion
to Heidegger, edited by: Hubert L. Dreyfus, Mark A. Wrathall, Oxford: Blackwell Publishing, 2005, p.
50.
113
56
sonucunda bize sunulan biçimiyle var olanların varlığı hakkında yorum sayesinde söylem (logos) oluşturabiliriz.
Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni isimli eserinin giriş kısmında fenomenolojik yöntemin mahiyetine uygun bir şekilde açıklamalarda bulunduğu kanaatindeyiz.
Hegel’in sanatın öldüğüne dair tezinin analizinde Heidegger, sadece metafizik kaynaklı
sanat görüşünün öldüğünü, sanatın ölmediğini ve sanata dair her zaman farklı açılardan
bakılarak geliştirilen sanat görüşlerinin olabileceğini işaret etmektedir. Sanat ihata
olunamaz şeydir, her dönemde belli açılardan yaklaşılmakta ve hakkında görüşler geliştirilmektedir. Bu görüşlerin hepsinin amacı sanatın özünü yakalamak onu tamamen
ihata etmektir. Ama bazen bu gerçekleşmemektedir.
Heidegger, Varlığın anlamının açık ama ifade edilemez olduğuna dair görüşün
yanlış olduğunu zira Varlığın anlamının zannedildiği gibi açık olmadığını ve ifade
edilemez olmasının sebebinin de kapalılıktan (verschlossenheit) dolayı olduğunu söyler.
Sadece fenomenolojik yöntem sayesinde Varlığının kapalı, gizli anlamını açığa
çıkarabiliriz. Fenomenolojik yöntemin, yorum yapılana kadar betimleme işlemi görmesi
bizi, geleneksel metafiziğin hatalarına düşmeden, var olanlara değil Varlığa ulaştırır ki
böylece Varlık yoluyla neyi anladığımız sorusu da cevaplanmış oluyor. Heidegger’e
göre fenomenoloji, ontik olanın yani var olanların betimlemesini yapabilir ama bu bir
ön-fenomenal bir işlemdir, burada kalmamalı, var olanları Var’layan Varlığa ulaşması
gerekmekte ve onun örtüsünü açmalıdır. Heidegger’in bahsettiği ön-fenomenal işlem,
elde-kullanılmaya-hazır-olan şeyin kullanılmama durumunda ortaya çıkmaktadır. Çekicin iş göremediği örneğin, çok ağır olduğu fark edildiği zaman farkında olduğumuz
57
hazır-olan’a (vorfinden) dönüşür. “Heidegger şeylerin, bir problem olduğu zaman, bize
görünme tarzına elimizde-kullanılmaya-hazır-olmama adını verir ve Husserl’in
fenomenolojisini icra etmeye başladığı evrenin işte bu evre –oldukça önemli, ama
nispeten geç bir evre- olduğunu düşünür.”114
Heidegger’in dikkatimizi çektiği ön-fenomenal işlem, varlayan olarak Varlığın fenomenolojik sergilenmesinin, başka deyişle yorumlanmasının imkânını var eder.
Husserl düşüncesinde bilginin mahiyetine dair çalışmayı yönlendiren ve icra eden
fenomenoloji, Heidegger felsefesinde bilginin de varoluş koşullarını tayin eden Varlık
araştırmasına, bir nevi “temel arayışına” dönüştü. Heidegger’in projesinin, var olanlara
temel arayışından dolayı fundemental ontoloji (fundamentalontologie) olarak
isimlendirildiğini düşünebiliriz. “…Heidegger, fenomenlojik hermeneutik bir dille
varlık sorusunu tarihsel bir zeminde yorumlamış, hem öznelci metafiziğe hem de klasik
düşünceye eleştiriler getirmiş ve bu çerçevede hakikat kavramını da yeniden
yorumlamıştır.”115
Husserlci fenomenolojinin temel kavramlarından olan oluşturma (constitution),
Heidegger düşüncesinde, bize verili olmayan ama verili olanların (vorgegeben) temelini
oluşturan Varlığın oluşturulmasında yer almaktadır. Ancak bu oluşturma, Var’layan
Varlığın projeksiyon içerisinde görünür kılınması olduğu için Husserl
fenomenolojisindeki gibi inşa etme süreci değildir. Projeksiyon zamanı, fenomenolojik
yöntemin betimlemeci yapısı zuhur ediyor ama aynı zamanda da yorumlamayla
birleşiyor, kılıf değiştiriyor.
114
Magee, Bryan. Büyük Filozoflar, Platon’dan Wittgenstein’a Batı Felsefesi, ter: Ahmet Cevizci, İstanbul: Paradigma, 2000, s. 270.
115
Deniz, Şefik. “Heidegger’in Felsefesinde Varlığın Tarihselliği ve Hakikatin Sonu”, Tabula Rasa, 9 (2003): s. 173.
58
Heidegger’e göre, Varlığın anlamına dair aslî sorunun Sokrates öncesi
döneminde sorulmasına rağmen daha sonra unutulması tekrar bu soruyu gündeme
getirmemizi gerektirir. Bu zaman Heidegger, Dasein’in vasat yaşamı bağlamında Husserl’de olmayan bir fenomeni, tarih ve geleneği ortaya atıyor. “Dasein; geçmişini
yaşamakta, geçmişinin kendisine sundukları ölçüsünde varolmaktadır.”116
Heidegger yaşam, tarih gibi kavramları Husserl’in düşüncesine dayanarak inşa etmiştir.
Felsefe tarihi, her ne kadar aslî soruyu sormayı unutmuş olsa da var olanların araştırılması tarihidir. Dasein üzerinden hareket eden anlam arayışının tarihsel koşullar
içerisinde belirlendiğini söyleyen Heidegger, “fenomenolojik metodun, fenomenolojik
oluşturma yoluyla tüketilemeyeceği kanaatindedir.”117
Fenomenolojik metodun bu şekilde tüketilememesi, felsefi tartışmaların çeşitli görüşlerin etkisi altına düşmesine yol
açıyor ki bu zaman Heidegger fenomenolojisinin üçüncü unsuru olan; yapı-çözümü
devreye girmektedir. “Heidegger’in, kendi araştırmaları ile temel ontolojinin tarihi
arasındaki ilişkiden anladığı ise ne sadece olumludur ne de sadece olumsuzdur: Ne
parçalama ne de yeniden kurmadır, daha ziyade yapı-çözümü’dür.”118
Heidegger fenomenolojisindeki yapı-çözümü, tarih içerisinde var olanlara dair ileri sürülmüş ve
gelenekselleşmiş görüşlerin Varlığın anlamına uygunluk arz edip etmediğini denetlemek amacıyla ortaya atılmış görüşleri kaynaklarına geri götürür bir nevi
indirgeme yapıyor. Heidegger’in fenomenolojik hermeneutiği, tarihselleşmiş bir
yaşamla canlı irtibat kurmamızı sağlayan örgüdür.