• Sonuç bulunamadı

Felsefe ve Eğitim İlişkisi

Her insan eylemi bir amaca yönelik olarak gerçekleşmektedir. İnsan davranışlarının, uğraşlarının temelinde belirli düşünceler, duygular bulunmaktadır.

İnsan çıkarları ve mutlulukları açısından benimsenen, gerçekleştirilmek istenen ilkeler, tasarılar söz konusudur. Bu doğrultuda insanın her tür davranışı, eylemi, düşüncesi bir kurama bağlıdır. Felsefe de tam da bu noktadan sonra insan hayatına nüfuz etmeye başlamaktadır (Yaka, 2011: 94).

Antik Yunan düşünce dünyasından günümüze miras kalan felsefe (philosphia) sözcüğü sevgi (philia) ve bilgi, bilgelik (sophia) kelimelerinden oluşmuş olup sözcük ilk olarak Yunancadan Latinceye ardından Arapçaya ve son olarak Türkçeye geçmiştir.

Yunanlılarca bilgelik sevgisi, hikmet arayışı gibi ifadelerle tanımlanan felsefe; bireyin soru sorma, sorgulama ve akıl yürütme yeteneğine dayalı bir düşünce kabiliyetidir.

Filozof ise bilgiyi bulmaya çalışarak aslında hayatın anlamını arayan ve bu anlama uygun şekilde hayatını şekillendiren, hatta bu süreçte edindiği bilgileri yetersiz bulup sürekli bir tedirginlik duygusu içinde eleştiri yapan özetle bilgiyi sürekli arayan kişidir.

Eğitim (paideia) ise Antik Yunanda bireyin sahip olduğu ruhu karanlıktan aydınlığa çıkarma olarak tanımlanmıştır. İlk Çağ boyunca felsefe ve eğitim bir bütünü oluşturmuşlardır. Felsefe eğitimde hem bir amaç hem de bir araç olmuştur. Diğer bir deyişle gerçekliğe ilişkin kavramlara ulaşma çabası felsefi bir etkinlik olarak değerlendirilmiştir (Kale, 2014: 1-3).

Eğitim ve felsefe arasındaki etkileşimin nitelik ve sınırlılıklarını yine eğitim ve felsefenin süreci belirlemektedir. Genel olarak eğitim bireyin davranışlarına ve davranışlarını belirleyen süreçlere yönelen faaliyetlerin tümünü içine alan bir olgudur.

Buna karşın felsefe ise kavramları üretmektedir. İnsan eylemlerinin kaynağının onların düşünceleri olduğu kabul edilmektedir. Düşünceleri belirleyen temel değişken ise kavramdır (Üstüner, 2002: 98).

Düşünme yetisine sahip olan varlık yani insan bir dil vasıtasıyla ve o dilde yer alan kelime ve kavramlarla düşünmektedir. Kavram her şeyden önce dilsel varlık alanının elemanlarından birisi olan simge ve işaret sisteminin bir unsurudur. Aynı zamanda düşünmenin bir aracı konumundadır. Bu noktada çevredeki nesnel gerçeklik kavramların çıkış noktasıdır. Kavramlar nesnel gerçekliğe ilişkin zihinsel soyutlamalar olmaktadır. O halde birey hangi ya da ne tür kavramlara sahipse düşünce ve eylemleri o doğrultuda oluşmaktadır. Felsefi düşünce sistemleri sistematik kavramlar bütünüdür.

Dolaysıyla eğitimin her alanında (amaçlarda, içerikte, öğrenme-öğretme sürecinde, değerlendirme de) belirli kavramlar çerçevesinde amaçlara ilişkin karar ve eylemler belirlenmektedir (Üstüner, 2002: 98).

Makro bir değerlendirme ile bakıldığında toplumların eğitim politikaların oluşmasında eğitim felsefesinin ağırlıklı rolü olduğu görülmektedir. Eğitim sistemlerinin temelinde yer alan eğitim felsefeleri, sistemleri tüm açılardan doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir.

Eğitim sisteminin birinci öğesi amaçtır. Amaç, öğrenciye kazandırılmak istenen, arzulanan özelliklerdir. Burada amaçlanan özellikler kavramı felsefede anlamını bulmaktadır. Hangi davranışların arzulanan davranışlar hangi davranışların istenmeyen davranışlar olduğu felsefede yanıtını bulmaktadır. Sistemin ikinci öğesi içeriktir.

İçeriğin kapsadığı temalar, konular vb. temelde alınan eğitim felsefesinden etkilenmektedir. Felsefi akımlar benimsedikleri öğretiler çerçevesinde bazı derslerin eğitim sistemi içerisinde yer alması gerektiğini önerirler. Sonuç olarak sistemde ne tür bilgilerin yer alması gerektiği temel alınan felsefeye göre şekillenmektedir. Sistemin eğitim felsefesinden etkilenen üçüncü öğesi ise öğrenme- öğretme sürecidir. Bu süreç içerisinde öğrenciye istenilen niteliklerin kazandırılması amacıyla yapılan tüm uygulamaları diğer bir ifadeyle öğretim faaliyetlerini içeren öğedir. Burada tüm felsefi akımlar öğretmen ve öğrencilere farklı rol ve görevler yüklemektedir. Örneğin bazı

felsefi akımlarda öğretmenler bilgi aktarıcı bir konumda iken bazı akımlarda da bilgi aktarıcılığından ziyade öğrencilere sadece rehberlik eden veya yönlendiren görevindedirler. Eğitim sisteminin son öğesi de değerlendirme sürecidir. Burada öğrencilerin arzu edilen özellikleri elde edip etmedikleri/edemedikleri kontrol edilmektedir. Farklı felsefi akımlar öğrencilere farklı nitelikler kazandırmayı amaç edindiği gibi bu niteliklerin ne derece edinildiğini değerlendirmekte yine buna bağlı olarak değişecektir (Arslan, 2016: 49-50). Bu doğrultuda Tablo 2.1.’de eğitim felsefelerinin temel özellikleri genel hatlarıyla verilmeye çalışılmıştır.

Tablo 2.1. Eğitim Felsefesinin Temel Özellikleri Eğitim Felsefeleri Dayandığı Felsefe AmaçlarİçerikÖğretim Yöntemi ÖğretmenOkul DaimicilikRealizm İdealizm Entelektüel, ahlaklı, erdemli bireyler yetiştirmek Zamanla değişmeyen konular, klasik eserler Sokratik tartışma, akıl yürütme Geçmişin bilgisini aktaran kişi

Öğrencilerin yaşama hazırlandığı yer Esasicilikİdealizm Realizm

Konu alanını özümsemiş bireyler yetiştirmek Okuma, yazma, hesap yapma vb. temel konularGeleneksel öğretimKonu alanında uzman, bilgi aktarıcı

Öğrencilere bilgi aktarılan yer İlerlemecilikPragmatizm

Kendini gerçekleştirebilen, değişimi sağlayan bireyler yetiştirmek Günlük yaşamı kolaylaştıran kullanılabilir bilgi ve beceriler Aktif öğrenme, problem çözme, iş birliğine dayalı öğrenme

Rehber, yönlendiren

Hayatın kendisi, gerçek yaşama uygun Yeniden KurmacılıkPragmatizm Varoluşçuluk

Toplumsal değişimi sağlayan, problem çözen bireyler yetiştirmek Toplum problemleri Problem çözme, proje yönetimi Toplumsal değişimin öncüsü

Toplumsal problemlerin çözüldüğü yer Kaynak: Arslan, Ali., 2016: 60.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında eğitimcilerin eğitime ilişkin ortaya koydukları karar ve eylemler yine onların sahip oldukları kavramlar çerçevesinde olgunlaşmaktadır. Bu kavramlarda felsefe çatısı altında ortaya çıkmaktadır.

2.1.1. Felsefede İdeal Kavramı ve Eğitim

Birçok felsefi söylemde felsefe ve eğitimin izlerinin birbirine karıştığı görülmektedir. Bu bağlamda bireyin yetiştirilmesinde onun düşsel, duyuşsal, bedensel ve ahlaki ideale ulaştırılmasında hangi yolların değerlendirilmesi ve uygulanması noktasında filozoflar farklı görüşler ortaya koymaktadır (Memduhoğlu ve Yılmaz, 2017: 45).

Türk Dil Kurumu tarafından düşüncenin tasarlayabileceği tüm üstün nitelikleri kendisinde toparlayan olarak tanımlanan (tdk.gov.tr., 09.01.2020) ideal kavramı idealizminde temelini oluşturmaktadır. Gerçekliğin temelde ruhsal veya düşünsel olduğunu ileri süren idealizm, insanlığın en etkili düşünce sistemlerinden birini oluşturmaktadır. İdealizmin temel ilkesi Budizm ve Hinduizm de olduğu gibi insanın ve ruhun evrensel parçaları olduğudur. Platon tarafından temeli atılan idealizm, metafiziğin nihai gerçek olduğu buna karşın maddesel yapının ise gerçek olmadığı görüşü ile başlamaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere temelde gerçeklik maddesel değil ruhsaldır.

Bir başka deyişle gerçeklik, en geniş kapsamıyla ruhsal ve zihinsel olan şeylerin sistematiğinde başka bir şey değildir. İdealizm evreni açıklamada ruh, ahlak, zihin ve düşünce gibi kavramları merkeze koymaktadır. Bu durumda idealizm geçici olandan çok ebedi olanla, parçalardan çok bütünle, özelden çok genelle, var olandan çok metafizikle ilgilenmektedir. Bu pencereden bakıldığında idealizmin eğitime ilişkin kendi yaklaşımları bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar çerçevesinde idealist bir eğitimin amacı, bireyleri doğruyu araştırmaya teşvik etmektir. Doğruyu aramak ve bu doğruya göre yaşamını sürdürmek için bireyin her şeyden önce doğruya ulaşma arzusu içinde olması gerekmektedir. İdealist eğitim bireyi iyi, doğru ve güzele yöneltmeyi amaçlar.

Bu nedenle öğrenme- öğretme sürecinde öğrencilerin doğuştan gelen yetilerinin fark edilmesi sağlanmalı, bunun yanında sosyal bir kurum olan okul, öğrencilere bilmeleri, paylaşmaları gereken kültürel mirası oluşturan öğeleri öğretmelidir (Gutek, 2001: 28).

İdealistler, gerçek bir eğitimin, evrensel ve kesin doğruların içinde olduğu genel bir eğitimle sağlanabileceğini savunmaktadırlar. Eğitim programları da bu evrensel konuları ve doğruları kendi hiyerarşik düzenleri içinde kapsamaktadır. Matematik, soyut düşünebilme, temel erdemler, tarih, dil, edebiyat önce gelirken doğal ve fiziksel bilgiler daha sonra gelmektedir (Yaka, 2011: 96).

İdealistler merkezine kavramsal ve düşünsel disiplin doğrularının konulduğu bir müfredat kapsamında hareket etmektedirler. İdealist öğretim yöntemi idealizmin epistemolojik düşüncelerinden kaynaklanmaktadır. Düşünce süresi temelde öğrenen bireyin yaşadıklarına ve davranışlarına yönelttiği iç gözleme dayanmaktadır. Bu süreçte evrensel akıldan kaynaklı evrensel doğrular herkese sirayet etmektedir. Öğrenme süreci öğretenin uyarıcı rolü ve okulun zihinsel aktiviteleri temel almasıyla çok daha etkin hale gelmektedir. Okulun, öğrenenin potansiyel ilgilerini ortaya çıkaran en etkili araç olduğu düşünülmektedir. İdealistlere göre müfredat, kültürel mirasın sonraki nesillere aktarımında temel unsur olmaktadır. Bu müfredat kapsamında öğrenen ilgi duyduğu olay ve nesnelere yönelmelidir. Öğrenenlerin sahip oldukları içsel ilgilere rağmen, her şeyi öğrenmeleri kolay değildir. Öğrenciler görünen dünya tarafından yanlış yönlendirilip temelde kişilik gelişimiyle ilişkisi olmayan şeylerin peşine düşebilmektedir. Bu noktada öğretmen kültürel değerlerin bir temsilcisi olarak her öğrenciyi doğruya ulaşması noktasında teşvik etmelidir. İdealist bir eğitim yönetimi öğrenenin kendisini tanımlamasını sağlayacak şekilde oluşturulur (Üstüner, 2002: 99-103).

Genel anlamda idealist bir eğitim anlayışının öğrenen bireydeki potansiyeli ortaya çıkarmak, belirli bir müfredat çerçevesinde temellendirmek ve geliştirmek aşamalarından oluşması gerektiği söylenebilir. Buradan hareketle çalışmada idealist eğitimde önemli role sahip öğretmenlik mesleğinin nasıl olması gerektiği, nitelikleri belirlenmeye çalışılacaktır.

Benzer Belgeler