• Sonuç bulunamadı

Hadislerin farklı tariklerine işaret etme uygulaması, hadis şerhçiliğinde temel bir uygulama olarak yerini almıştır. Sözü edilen faaliyet, şerhlerde temel eğilimlere göre farklılık göstermiştir. Bu farklılık hem yoğunluk hem de amaç bakımından takip edilebilir görünmektedir.

Hadislerin aktarımının lafızlarda değişikliğe uğramaksızın bire bir lafzen ya da mefhûmun korunması suretiyle manen rivâyet edilmesi hususu, rivâyet tariklerinin zikredilmesine yol açan etkenlerden biri olarak öne çıkmıştır. Hadislerin lafzen rivâyetini benimseyen sahabilerin yanında mânalarını bozmayacak şekilde mânen rivâyet edilmesi kanaatinde olanlar da vardı ki bunlar çoğunluktaydı.125 Tâbiûn döneminde de Muhammed b. Sîrîn (ö. 110/728), Kâsım b. Muhammed (ö. 112/730) gibi lafızların harflerini dahi değiştirmeden olduğu gibi muhafaza edilmesini savunanlara karşılık manaya bağlı kalınması şartıyla İbrâhim en-Nehâî (ö. 96/714) ve Şa’bî (ö. 103/721) gibi manen rivâyeti uygun bulanlar vardı.126 Sonuçta Hz. Peygamber’in sözlü ifadelerinin çok büyük kısmının orijinal lafızlarıyla değil, mânen rivâyet edildiği bir gerçektir.127

Hz. Peygamber’in yapmış olduğu bir konuşmadan her bir râvinin sadece işitmiş olduğu bölümü aktarması ya da onun döneminde yaşanan bir olayın sadece şahit olunan bölümünün nakledilmesi rivâyet tariklerinin birlikte değerlendirilmesini gerekli kılmıştı. Yine kendisine sorulan sorulara muhatabın seviyesine göre vermiş olduğu cevap değiştiği gibi, O’nun sormuş olduğu sorulara verilen cevaplarda farklı olabiliyordu.128 Ayrıca hadis ravilerinin kavrama kapasitelerinin farklılığı doğal olarak hadis metninde fazlalık veya eksikliğin oluşmasına yol açıyordu. Bu ve benzeri etkenler rivâyet tariklerini bir araya getirerek hadisleri incelemeyi gerektiriyordu.129

125

Yücel, Ahmet, Hadis Usulü, MÜİFV. yay., 6. bs., İstanbul, 2012, s. 89.

126

İbn Abdilberr, Câmi’u Beyâni’l-İlm, I, 79-81.

127 Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, 4. bs., Otto yay.,

Ankara, 2014, s. 241.

128 Kudât, Şeref Mahmûd, Esbâbü Teaddüdi’r-Rivâyât, fi’l-Hadîsi’n-Nebeviyyi’ş-Şerîf, Dâru’l-Furkân,

Amman, 1985, s. 12.

129 Hadislerin manen rivâyet sebebleri konusunda bkz. Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Rağbet yay., 4.

Fıkhi şerhlerde rivâyetlerin değerlendirilmesinde fıkhî meseleleri merkeze alan bakışın öne çıkması130

ve rivâyet farklılıklarına göre çeşitli ihtilafların oluşması, ele alınan hadisin farklı tariklerine bütüncül bir bakış açısıyla bakmayı gerektirmiştir. Şerhe konu olan fıkhî hadisin içeriği amelî bir hükme medar olabilecek özellikten uzaklaştıkça hadisin farklı tariklerini zikretme yoğunluğunda azalma olmuştur. Bundan amelî hüküm içermeyen meselelerde farklı tariklere hiç işaret edilmediği sonucu çıkarılmamalıdır.131

Akkirmânî’nin konusu itibariyle fıkhî muhtevanın ağırlıkta olduğu hadisleri şerhederken bahse konu olan ilkelerden çok uzak hareket ettiği söylenemez. O şerhini yapmış olduğu hadislerin çoğunun farklı tariklerini zikretmese de ele aldığı konuya uygun olarak sadece altı hadisin farklı tariklerine yer vermiştir. O, farklı tarikleri, anlamı güçlendirme amacına matuf olarak ya da hadisin vürud sebebine işaret maksadıyla dile getirdiği gibi salt bilgi verme amaçlı olarak da zikretmiştir. Mesela, cemaatle namaz kılmaya teşvik eden hadiste132

Cuma namazı konusu bulunmamaktadır. Akkirmânî, bu hadisin bir tarikindeki “Cuma’dan geri kalanları” lafzını dikkate alarak hadisin şerhinde Cuma namazı ile ilgili birçok konu hakkında bilgi vermiştir.

Akkirmânî, şerhine başlarken inceleme konusu yaptığı hadisin metnini verdikten sonra farklı lafızlarla rivâyet edilmiş tariklerini sıralamıştır. Bunu yaparken genellikle hadisin geçtiği kaynağı belirtmeden “Bir rivâyette şöyledir”, “Diğer bir rivâyette ise şöyledir”, “Bir rivâyette şöyle bir fazlalık vardır” gibi kalıp haline gelmiş ifadeleri kullanmıştır. Örneğin imam olacak kişinin namazı hafif kıldırması konulu hadisin133

metnini verdikten sonra hadisin dört tarikini134 bahsi geçen kalıp ifadeleri kullanmak suretiyle bir araya getirmiştir. Bu uygulama sayesinde namaz kıldıracak olan kişinin öncelikle kendi kavmine imam olup cemaatini iyi tanıması ve ona göre namazı hafif kıldırması, yalnız başına namaz kıldığında ise istediği gibi kılması konusunu netleştirmiştir. Ayrıca ezan okuyacak müezzinin belirlenmesi ve bu müezzinin ezanı karşılığında ücret almayacak olanlardan seçilmesi, tariklerin zikredilmesiyle ortaya çıkmıştır.”

Bu konuyla ilgili bir başka örnek olarak cemaatle namaz kılmaya gelmeyenlerin uyarıldığı hadisi ve rivâyet tariklerini gösterebiliriz. Bu hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Ruhum kudret elinde olana yemin ederim ki içimden şöyle geçiyor; odun toplanmasını emredeyim sonra namazı emredeyim. Onun için ezân okunsun sonra bir adama

130 Türcan, Zîşan, Hadis Şerh Geleneği Doğuşu Gelişimi ve Dönüşümü, TDV. yay., Ankara, 2011, s. 63. 131 Türcan, Hadis Şerh Geleneği, s. 68.

132 Buhâri, Sahîh, “Ezan”, 1; “Ahkâm”, 52; Tirmizî, Sünen, “Salât” 48; Nesâî, Sünen, “İmâme”, 49. 133

Ebû Dâvûd,Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, Sünenü Ebî Dâvud, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, ts., “Salât”, 40.

emredeyim namaz kıldırsın sonra namazda bulunmayan adamların yanına gideyim evlerini ateşe vereyim. Ruhum kudret elinde olana yemin ederim ki sizden herhangi biriniz üzerinde et bulunan yağlı bir kemik parçası veya iki güzel koyun toynağı bulacağını bilse kesinlikle yatsı namazına gelirdi.”135

Bir rivâyette, “İçimden şöyle geçiyor; namazı emredeyim kâmet getirilsin sonra bir adama emredeyim namaz kıldırsın, sonra yanlarında bir kucak odun bulunan adamları yanıma alarak namazda bulunmayan topluluğun yanına gideyim ve evlerini ateşe vereyim.”

Diğer bir rivâyette ise “İçimden şöyle geçiyor; delikanlı gençlerime emredeyim benim için bir kucak odun toplasınlar sonra mazeretleri olmadığı halde evlerinde namazlarını kılan topluluğun yanına gideyim üzerlerine ateş salayım.” 136

Başka bir rivâyette ise “Cuma’dan geri kalanları” denilmiştir ki bu iki farklı rivâyettir. Rivâyetin biri Cuma namazı hakkındadır, diğer rivâyet ise Cuma namazı dışında başka bir namaz hakkındadır. İkisi de doğrudur. Zikri geçen hadis öncelikle kastedilen namazın yatsı namazı olduğuna delâlet eder. Bir rivâyette ise “Cemâatle namazdan ancak nifâkı bilinen münâfık ya da hasta olan kişi geri kalır hasta olan kişi ise ayaklarını sürüyerek bile olsa yine gelir.”137

Akkirmânî, bu hadisin altı tarikini vermek suretiyle uyarılmaya muhatap olanların geçerli bir mazereti olmadan cemaatle namaz kılmaya gelmeyenler olduğunu vurgulamıştır. Aynı zamanda bu tarikler sayesinde cemaatle kılınacak namaz, yatsı veya Cuma namazı olarak sınırlanmamış bütün vakit namazlarına teşmil edilmiştir. O da bunun bilinciyle hareket ederek cemâatin fazîletini anlatan iki farklı rivâyeti “Bir rivâyette cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmibeş derece fazladır.” “Başka bir rivâyette ise yirmi yedi derece fazladır.” şeklinde dile getirerek bu yöntemi etkili bir şekilde kullanmıştır.138

Görüldüğü kadarıyla Akkirmânî, farklı tarikleri bir araya getirmek suretiyle şerh sırasında ayrıntılarıyla ele alacağı konunun alt yapısını oluşturmaya çalışmıştır. Aynı zamanda anlamı bütünleştirme amacına matuf olarak farklı rivâyetleri zikrettiği gibi hadisin vürûd sebebine işaret etme gayesiyle de bu yönteme başvurmuştur. Bazen de sadece bilgi vermek suretiyle dile getirdiği görülmüştür.

135 Buhâri, Sahîh, “Ezan”, 1; “Ahkâm”, 52; Tirmizî, Sünen, “Salât” 48; Nesâî, Sünen, “İmâme”, 49. 136

Birgivî-Akkirmânî, Şerhu’l-Ehâdîsi’l-Erba’în, s. 114.

137 Birgivî-Akkirmânî, Şerhu’l-Ehâdîsi’l-Erba’în, s. 114. 138 Birgivî-Akkirmânî, Şerhu’l-Ehâdîsi’l-Erba’în, s. 123.