• Sonuç bulunamadı

H

z. Musa (as) ile karşısındakiler arasındaki mücadele, Firavun, sonradan iman eden kişiler ve seyreden halk için hiç beklenme-yen bir sonuçla bitmiş oluyordu. Kazanacaklarından ve kendile-rinden emin ve mağrur olan söz konusu kişiler kaybetmişlerdi. Hem de bu, bütün Mısır halkının gözü önünde açık bir mağlubiyetti. Bunun Hz. Musa (as)'ın karşısındaki kişiler üzerindeki etkisi ise çok daha büyük oldu.

Onların yaptığı bir göz aldanmasıydı. Bunun gerçek olmadığını çok iyi bili-yorlardı. Hazırladıkları düzeneklerle, hileyle insanları kandırıyorlar ve ken-dilerinin ve dolayısıyla Firavun sisteminin sözde ilahi bir özelliği varmış gi-bi (Allah'ı tenzih ederiz) gösteriyorlardı. Oysa Hz. Musa (as) apaçık gi-bir mu-cizeyle gelmişti. Gerçekten Hz. Musa (as)'ın asası onların düzeneklerini yut-muştu. Bunun üzerine bu kişiler, bunun gerçek bir mucize olduğunu ve Allah'ın varlığının ve Hz. Musa (as)'a olan desteğinin bir delili olduğunu an-ladılar ve hemen iman ettiler:

Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. “Alemlerin Rabbine iman ettik”

dediler. “Musa'nın ve Harun'un Rabbine...” (Araf Suresi, 120-122) Galip geleceğinden son derece emin olan ve halkın önünde Hz. Musa (as)'a karşı mücadeleye girişen Firavun yenilmiş ve önceden onun yanında olan kişiler de Hz. Musa (as)'a iman etmişti. İlk başta Firavun söz konusu ki-şilerin iman etmelerini kabullenemedi. Çünkü sapkın inancına göre herşe-yin (insanların dahi) sahibi kendisiydi ve iman etmeleri için de insanlara onun izin vermesi gerektiğini zannediyordu:

Fi ra vun: “Ben si ze izin ver me den ön ce O'na iman et ti niz, öy le mi?

Mut la ka bu, hal kı bur dan sü rüpçı kar mak ama cıy la şe hir de plan la

dı ğı nız bir tu zak tır. Öy ley se siz (bu na kar şı lık ne ya pa ca ğı mı) bi le -cek si niz.” (Araf Su re si, 123)

Zalim tavrını ortaya koyan Firavun hemen çarpık mantığıyla haklı çık-maya çalıştı. Daha önceden ona hizmet eden kişiler yenilmiş ve Hz. Musa (as)'a iman etmişlerdi. Firavun'un da bu mucizeyi görüp imana gelmesi ge-rekirken, aksine o kendisinin de yalan olduğunu bildiği düzmece yorumlar yaptı ve senaryolar kurdu. Onun düşük aklına göre, eskiden yanında olan kişiler Hz. Musa (as) ile beraber hareket etmiş ve Mısır'da hakim olmak için böyle bir şey düzenlemişlerdi. Firavun bu çarpık mantığıyla çok çirkin ifti-ralarda bulundu. Ayette şu şekilde bildirilmiştir:

... Şüp he siz o, si ze bü yü yü öğ re ten bü yü ğü nüz dür... (Ta ha Su re si, 71) İşte Firavun, Allah'ın apaçık olan ayetlerini, mucizesini görmesine rağ-men kendince böyle direnip karşı koyuyordu. Kuşkusuz bu, en değişmez inkarcı mantıklarından birisidir. İnkarda direnen insanlar, en açık mucizeyi görseler bile onu yalanlayacak bir ruh hali içinde olurlar. Kendi inkarlarını kendi akıllarınca sözde meşrulaştırmak için her türlü mantık dışı yola sa-parlar. Firavun'un gösterdiği katı inatçılık, Allah'ın varlığını, birliğini, dininin hak olduğunu kabul etmek istemeyen sayısız inkarcıda da her devirde ve her toplumda görülür.

Ancak Firavun bu inatçılığın kendisini kurtarmayacağını biliyordu.

Kendi yanındaki kişilerin yenilmesi ve sonra da iman etmeleri nedeniyle halk gözündeki otoritesi sarsılmıştı. Bu durumu düzeltmesi ve bir şekilde toplumdaki baskısını sürdürmesi gerekiyordu. Bunun üzerine zora başvur-du ve iman eden bu kişileri işkenceyle öldürmekle tehdit etti. Fakat söz ko-nusu kişiler Allah'ın ayetinin gerçek olduğunu açıkça görmüşler ve tümüy-le O'na yönelip dönmüştümüy-lerdi. Ayettümüy-lerde şu şekilde haber verilmektedir:

... O hal de ben de si zin el le ri ni zi ve ayak la rı nı zı çap raz ola rak ke se ce ğim ve si zi hur ma dal la rın da sal lan dı ra ca ğım. Siz de el bet te, han

-(On lar da:) “Biz de şüp he siz Rab bi miz'e dö ne ce ğiz” de di ler. Oy sa

Ayetlerde haber verildiği gibi iman eden bu kişiler, Firavun'un tehdit-lerine karşı kararlılık göstermiş, ona boyun eğmemişlerdir. Çünkü artık on-lar öldürülseler bile üstün ve güçlü olan, herşeyi yaratan ve herşeyin Rabbi olan Allah'a döneceklerine gönülden iman etmişlerdir. Eski ahlak ve tavır-larını ise Rabbimiz'in bağışlayacağını ummuşlardır. Çünkü Allah çokça ba-ğışlayan ve esirgeyendir.

Bu olaydan sonra, Firavun, çevresine yaptığı baskıyı arttırdı. Halkı ala-bildiğince sindirmeye çalıştı. Firavun'un bu baskısı nedeniyle Hz. Musa (as)'ın kavminin içinde sadece gençlerden oluşan bir grup dışında kimse iman et-medi. Firavun'un yanında iken sonradan iman eden kişilerin gösterdikleri sa-mimiyet ve cesaret, söz konusu kişiler dışında kavmin geneli tarafından gös-terilmedi. O dönemde yaşayan insanların büyük kısmı Allah korkusundan yoksun oldukları ve Allah'ın gücünü takdir edemeyip aciz insanlardan kork-tukları için iman etmediler. Bu gerçeği Allah Kuran'da şöyle bildirir:

So nun da Mu sa'ya ken di kav mi nin bir zür ri ye tin den (genç le rin den) baş ka Fi ra vun ve ön de ge len çev re si nin ken di le ri ni be la la ra çarp -tır ma la rı kor ku suy la- iman eden ol ma dı. Çün kü Fi ra vun, ger çek ten yer yü zün de bü yük le nen bir zor ba ve ger çek ten öl çü yü ta şı ran lar -dan dı. (Yu nus Su re si, 83)

Hz. Musa (as)'a iman edenler arasında yer alan kişilerden biri ise, biz-zat Firavun'un eşiydi. Firavun ile birlikte pek çok dünyevi nimetin içinde ya-şayan bu şerefli hanım, Allah'a iman ederek hem bu nimetleri terk etmeyi hem de Firavun tarafından şiddetli bir belaya uğramayı göze almıştı. Bu, kuşkusuz çok samimi ve derin bir imanın göstergesidir. Nitekim Allah

Kuran'da Firavun'un eşini de örnek bir mümin kadın olarak, Hz. Meryem'le beraber saymaktadır:

Al lah, iman eden le re de Fi ra vun'un ka rı sı nı ör nek ver di. Ha ni de miş ti ki: “Rab bim ba na Ken di Ka tın da, cen net te bir ev yap; be ni Fi ra vun'dan ve onun yap tık la rın dan kur tar ve be ni o za lim ler top lu -lu ğun dan da kur tar.” (Tah rim Su re si, 11)

Firavun'un eşinin bu sa mi mi ima nı, kuş ku suz Ku ran'da da bil di ril di ği gi bi tüm Müs lü man la ra gü zel bir ör nek tir. Bu sa lih mü min, dün ya ya yö ne lik tüm hırs lar dan sıy rıl mış, ger çek ya şa mın ahi ret ol du ğu nu an la mış tır. Kı sa dün ya men fa at le ri ni ne ka dar şa şa alı gö rün se ler de son suz cen net ni met le ri ne ter cih et me miş tir. Al lah'a ken di si ne cen net te bir ba rın ma ye ri ver -me si için dua et miş tir. El bet te bu sa mi mi dua ve gö nül den ahi re te yö nel miş ka rak ter her Müs lü ma nın sa hip ol ma sı ge re ken bir ka rak ter dir.