• Sonuç bulunamadı

Ezelî Yaratma ve Zamansal Yaratma

B. YARATMA İLE İLGİLİ BAZI TEMEL KONULAR

2. Ezelî Yaratma ve Zamansal Yaratma

ontolojik düzlemde ele alınmaktadır. Kelamcılar a’yan ve arazlardan oluştuğunu kabul ettikleri alemin varlığını yokluğun öncelediğini, dolayısıyla alemin yoktan yaratıldığını ileri sürerlerken, filozofların varlık ve mahiyet biçiminde bir ayırım yapmaları, yaratma ile ilgili tartışmaların bu ayırıma dayalı olarak sürdürülmesine sebep olmuş ve yaratma konusunda farklı bir kavramsallaştırmayı beraberinde getirmiştir.

Tanrı ile âlem birlikte bulunmaktadır, ancak Tanrı, bir’in iki’den, sebebin sonuçtan, ışığın gölgeden önce olması anlamında âlemden öncedir. Âlem, varlığını Tanrı’ya muhtaç olması bakımından Tanrı’dan sonradır.

Buna karşılık zamansal yaratma(hudûs-u zamânî)yı savunanlara göre, Tanrı, âlemden sadece varlıksal açıdan değil zamansal bakımdan da öncedir. “Zamansal öncelik, önce gelenle sonra gelenin birlikte bulunmasının mümkün olmadığı bir önceliktir.”207 Âlemin zamansal olarak sonra olması, önce yok iken sonradan var olduğu ve sınırlı bir zaman önce yaratıldığı anlamına gelmektedir. Zamansal yaratmayı savunanlara göre Tanrı’nın varlığı, kendisiyle birlikte âlemin de var olmasını zorunlu kılmaz. Dolayısıyla birinci durumda sadece Tanrı vardır ve Onun dışında hiçbir şey yoktur.

1. “Tanrı var(dı), âlem yoktu.” *

İkinci durumda, Tanrı’nın irade ederek yaratması ile âlem ortaya çıkar.

2. “Tanrı var(dı), âlem vardı.”

207 Alâaddin Ali Tûsî, Tehâfütü’l-Felasife, (Çev. R. Duran), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1990, s.

41. * Bkz. Gazâlî, a.g.e., s. 31. Gazâlî burada her ne kadar “kâne” ifadesini kullanıyorsa da onun Tanrı’yı zamanın dışında, zaman üstü bir varlık olarak tasavvur ettiği göz önüne alındığında, “kâne” ifadesini, Tanrı’nın zaman içerisinde bulunduğu çağrışımına sebep olacak şekilde “vardı” biçiminde tercüme etmek yerine, “var” olarak karşılamanın daha uygun olacağını düşünüyoruz. Gazâlî’de Tanrı-zaman ilişkisi konusunda daha ayrıntılı ilgi için bkz. Engin Erdem, Gazâlî ve Swinburne’de Tanrı-Zaman İlişkisi, Ankara: A.Ü.S.B.E., 2001, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), ss. 9-20.

Tanrı Âlem Tanrı

Zamansal yaratmayı savunanlara göre, zaman, yaratma ile birlikte ortaya çıktığı ve yaratmadan önce Tanrı ile âlem arasında hiçbir şey bulunmadığı için, zamansal yaratmayı savunanlar ile ezelî yaratmayı savunalar arasında önemli bir farklılık olmadığı düşünülebilir. Ancak zamansal yaratmayı savunanlar açısından önemli olan, âlemin yaratıldığı ikinci durumdan sonra Tanrı ile âlem arasındaki durumun nasıl izah edileceğinden daha ziyade, ilk durumda sadece Tanrı’nın var olduğunu ve başka hiçbir şeyin mevcut olmadığını ispatlamaktır. Ezelî yaratma ve zamansal yaratma tasavvurları arasındaki temel ayırımları bu şekilde ifade ettikten sonra, şimdi, bu iki farklı yaratma anlayışının hangi metafizik ilkelere dayalı olarak ileri sürüldüğünü ve bunlar arasında ne tür ilişkiler olduğunu ana çizgileriyle ele alalım.

Ezelî yaratma anlayışının, birisi Tanrı’nın mükemmelliğinden, diğeri dünyanın doğasından kaynaklanan iki temel çıkış noktası olduğu görülmektedir.208 İlk önce Tanrı’nın mükemmelliği ile ilgili olanları inceleyelim: Ezelî yaratmayı savunanlara göre, Tanrı, alemin varlığının sebebidir; bir sebep, kendisinden hasıl olacak sonuç veya sonuçlarla ilgili bütün koşullara sahip olduğunda, sonucun ortaya çıkmasını erteleyemez.209 Tanrı, tam ve mükemmel bir varlık olarak her türlü eksiklikten uzaktır. Dolayısıyla sonucun ortaya çıkması için gerekli koşullar ezelde mevcut olduğuna göre sonucun da ezelî olarak sebep ile birlikte bulunması gerekir.

Yine ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, Tanrı zorunlu, tam, mükemmel ve mutlak anlamda iyi bir varlık olarak yaratma fiilini erteleyemez. İbn Sînâ bunu şu şekilde ifade eder:

208Rahim Acar, Creation: A Comparative Study Between Avicenna’s And Aquinas’ Positions, Harvard, Massachussets: Harvard University, 2002, (Basılmamış doktora tezi), s. 8.

209 Gazâlî, a.g.e., s. 15.

Zorunlu Varlık, varlığı tam olandır. Çünkü varlığından ve varlığının yetkinliklerinden hiçbir şey, noksan değildir ... Özü gereği Zorunlu Varlık sırf iyilik’tir. İyilik, kısaca, her şeyin arzuladığı şeydir. Her şeyin arzuladığı şey ise, varlıktır veya varlığın varlık açısından yetkinliğidir. Yokluk, yokluk olması akımından arzulanmaz, bilakis o, kendisini bir varlığın veya varlık yetkinliğinin izlemesi bakımından arzulanır. Dolayısıyla bu durumda gerçekte arzulanan yine “varlık”tır. Binaenaleyh varlık, sırf iyilik ve sırf yetkinlik’tir. Şu halde iyilik, özetle, her şeyin tanımda arzu duyduğu ve varlığının kendisiyle tamamlandığı şeydir ... Şeylerin yetkinliklerini verene de iyilik denilir ... O halde Zorunlu Varlık bu bakımdan da iyilik’tir ...210

Görüldüğü üzere, Tanrı, sadece, zorunlu, tam ve mükemmel bir varlık olduğu için değil, fakat aynı zamanda kendi dışındaki şeylere var olma, dolayısıyla mükemmelleşme imkanı veren bir varlık olduğu için “iyi”dir. Ayrıca “özüyle zorunlu olan varlık, bütün sıfatlarında ve ilksel durumlarında (ahvâlihi’l-evveliyyeti) zorunludur. Bu durum fail açısından fiilin kıdemini gerektirdiği ve failin failliği kendisi için zorunlu olduğu için, failin sürekli fail olması gerekir.”211 Dolayısıyla, bu anlayışa göre, Tanrı’nın mutlak iyiliği ile yaratma fiili arasında yakın bir ilişki söz konusu olup, bir anlamda Tanrı’nın mahiyeti, yaratma fiilini kaçınılmaz hale getirmektedir.212

Buna karşılık, zamansal yaratmayı savunalar, alemin yaratılması için gerekli koşulların tamamının ezelde mevcut olduğu görüşüne itiraz eder. “Biz,” diyor Tûsî,

210 İbn Sînâ, Kitâbu’ş-Şifa: Metafizik (II), (Çev. E. Demirli, Ö. Türker), İstanbul: Litera Yay., 2005, ss.

100-101.

211 İbn Sînâ, el-İşârât ve’t-Tenbîhât, (Neşr. S. Dünya), Kahire: 1947, s. 137.

212 Varlık, iyilik ve yaratma kavramları arasındaki ilişki konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Scott MacDonald, “Inroduction”, Being and Goodness: The Concept of the Good in Metaphysics and Philosophical Theology, (Der. Scott MacDonald), Ithaca, London: Cornell U.P., 1991, ss. 1-11.

“müeesirin bütün şartları kendisinde ezelde toplamış olduğu görüşünü benimsemiyoruz. Çünkü Kadîm Kudret’in âlemi yaratmaya özel bir taallukla bağlanması bu şartlardandır. Bu taalluk ezelde var olmamıştır. Tanrı’dan başka kimsenin bilmediği bir hikmet yüzünden belirli bir zamana gecikmiştir. Bu zaman geldiğinde bu taalluk meydana gelmiş ve böylece şartlar tamam olmuş ve âlem hudûs bulmuştur.”213 Yine zamansal yaratmayı savunanlara göre, Tanrı’nın mutlak iyiliğinin, irade sıfatını ortadan kaldıracak bir biçimde yorumlanması, Tanrı’nın seçme gücü olan bir fail (Fâil’un bi’l-ihtiyâr) olamayacağı anlamına gelmektedir. Bir fiilin gerçek bir fiil olabilmesi için irade ile yapılmış olması gerekir.214 “Bir kişi, başka bir insanı ateşe atarsa ve bu insan ölürse, ateşin değil, ateşe atanın katil olduğu söylenilir.”215 Dolayısıyla bir varlığın fail olabilmesi, gerçekten bir fiili yapabilmesi için, fiilin, kendisinden, seçim yapabileceği bir tarzda iradeyle çıkması ve onun, irade edilene ilişkin bir bilgi sahibi olması gerekir.216 Ezelî yaratmayı kabul edenlere göre Tanrı ile âlem arasında illet-mâlûl ilişkisi bulunduğu ve mâlûl, illet için zorunlu olduğundan Tanrı ile âlem arsındaki ilişki, güneş ile ışık, insan ile gölgesi arasındaki zorunlu ilişkiye benzemektedir.217 Halbuki “bir fail, sırf sebep olduğu için değil fakat özel bir tarzda, yani irade ve seçimle sebep olduğu için fail olarak adlandırılır.”218 Görüldüğü üzere, zamansal yaratmayı savunanlar açısından, Tanrı’nın, özünden/zâtından kaynaklanan bir zorunlulukla ezelden beri yaratıcı olması mükemmellik değil, Tanrı’nın iradesini ortadan kaldırdığı için, bir eksiklik/kusur olarak değerlendirilmektedir. Kemal Paşa-Zâde bu durumu, “Tanrı

213 Tûsî, a.g.e., s. 29.

214 Gazâlî, a.g.e., s. 59.

215 Aynı yer.

216 A.g.e., s. 57.

217 Aynı yer.

218 Aynı yer.

için varlığın meydana gelmemesi mümkün olmayacak tarzda sudûr etmesi zorunluluğu, O’na layık olmayan bir eksiklik, bir kusurdur,”219 biçiminde dile getirmektedir.

Ancak, ezelî yaratmayı savunanlara göre, seçimle eylemde bulunmak Tanrı’nın mükemmelliği ile bağdaşmaz. Tanrı’nın farklı seçenekler arasında seçimde bulunması, Tanrı’nın kendi dışındaki bir gayeyi gerçekleştirmek üzere eylemde bulunduğu anlamına gelir. Tanrı’nın kendinden başka bir gayesi olduğunu varsaydığımızda, failden bağımsız olasılıkların mevcut olduğu, insanın ihtiyari fiiline benzer ihtiyari bir seçimi önermiş oluruz. Seçme yetisi olan bir fail, bu olasılıklardan birisini gerçekleştirebilir. Bu durum Tanrı açısından düşünüldüğünde, Tanrı’nın, kendisinden bağımsız olarak bulunan bir şeye onu gerçekleştirmek üzere yönelmesi/niyet etmesi anlamına gelir.220 Ancak, “Tanrı, başka bir şey uğruna eylemde bulunmaz.”221 Ayrıca, ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, benzerlerin birbirinden ayırt edilmesi mümkün olmadığı için,222 Tanrı’nın seçimle eylemde bulunduğu kabul edilse bile, âlemin ezelî değil de belli bir zamanda yaratıldığının kabul edilmesi halinde, alemin yaratılmasından önce, içinde âlemin yaratılması konusunda bütün zaman anları eşit durumda olacağından,223 Tanrı bu anlardan birisini, içinde alemi yaratmak için tercih etmiş olamaz.224 Bu anlayışı savunanlara göre, susamış bir insanın önüne her açıdan birbirine benzeyen iki bardak

219 Kemal Paşa-Zâde, Tehâfüt Hâşiyesi, (Çev. A. Arslan), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay., 1987, s. 37.

220 Rahim Acar, “Avicenna’s Positions On The Divine Creative Action”, The Muslim World, c. 94, (2004), s. 69.

221 Aynı yer.

222 Gazâlî, a.g.e., s. 22.

223 A.g.e., s. 24.

224 Herbert A. Davidson, Proofs for Eternity, Creation and the Existence of God in Medieval Islamic and Jewish Philosophy, New York, Oxford: OUP, 1987, s. 87.

su konulursa, o, bunlardan birini öbürüne tercih edemez.225 Ayrıca, Tanrı’nın, âlemi belli bir anda yarattığının kabul edilmesi halinde, “neden daha önce yaratmadı?”

sorusu gündeme gelecektir. Tanrı’nın tercihte bulunamamasının bir diğer sebebi, seçim yapmanın Tanrı’da değişimi zorunlu kılmasıdır. Tanrı’ın, yaratma fiilini

“sonradan” gerçekleştirmesi durumunda, bu, Tanrı’da potansiyelliğin bulunduğunu varsaymak anlamına geldiği gibi, aynı zamanda Tanrı’nın hareketsizlikten hareket etmeye doğru bir değişim geçirdiği anlamına gelecektir. Ancak ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, tam, zorunlu ve mükemmel bir varlık olarak Tanrı’da potansiyelliğin bulunması veya Tanrı’nın değişmesi mümkün değildir.226

Zamansal yaratmayı kabul edenler, Tanrı’nın, âlemi yaratmak için benzer zaman anları arasında tercihte bulunamayacağı iddiasına iki açıdan itiraz eder.

Bunlardan birincisine göre, Tanrı’nın bilgisi ile insanın bilgisi birbirinden farklı olduğu gibi, Tanrı’nın iradesi ile insanın iradesi birbirinin aynısı değildir.227 Yaratmadan önce bütün zaman anları eşit durumda olsa bile, Tanrı, ezelî iradesi ile bu anlardan birisini diğerlerine keyfi biçimde (arbitrarily) tercih edebilir ve O’nun bu tercihi için hiçbir açıklama yapılamaz.228 Ayrıca, insanın iradesi açısından düşünüldüğünde, benzer şeylerin ayırt edilmesi mümkündür. Sözgelimi, her bakımdan birbirine eşit iki hurmanın, bunları yemek isteyen bir insanın önünde hazır olduğunu ve onun bunlardan sadece bir tanesini yemek durumunda olduğunu düşünelim. Gazâlî’ye göre, bu insan, hurmalardan birisini, iradesiyle tercih edecektir.229 Zamansal yaratmayı savunanların ikinci itirazına gelince, bu anlayışı savunanlara göre zaman, ilişkisel bir gerçekliğe sahip olduğu için, alemin yaratılması

225 Gazâlî, a.g.e., s. 22.

226 Davidson, a.g.e., s .85.

227 Gazâlî, a.g.e., s. 23.

228 Davidson, a.g.e., s. 85.

229 Gazâlî, a.g.e., s. 23.

ile birlikte ortaya çıkmıştır ve yaratmadan önce zamanın varlığından söz edilemeyeceğinden, farklı zaman anları arasıda tercih yapma sorunu ve buna bağlı olarak ortaya çıkan “neden daha önce değil?” sorusu anlamsız hale gelmektedir. Yine zamansal yaratmayı kabul edenler, irade fiilinin Tanrı’da değişime sebep olacağı fikrine karşı çıkmaktadır. Onlara göre, bir değişimi irâde etmek, irâde edenin değiştiği anlamına gelmez.230

Ezelî yaratma anlayışının arka planında yer alan Tanrı’nın mahiyetine ilişkin temel metafizik varsayımları ve zamansal yaratmayı savunanların itirazlarını bu şekilde ifade ettikten sonra, her iki anlayış arasındaki dünyanın doğasından kaynaklanan tartışmalara geçebiliriz. Ezelî yaratma anlayışını kabul edenlere göre, yokluktan hiçbir şey çıkmaz ve var olan her şeyin önceden var olan başka bir maddeden çıkması gerekir. Dolayısıyla ezelî bir maddeyi düşünmeksizin yaratma fiili açıklanamaz.231 Bu görüşe karşı çıkan zamansal yaratma taraftarları, dünyada meydana gelen bir şeyin önceden var olan başka bir şeyden çıkması doğru olsa bile, bunun, bir bütün olarak dünyanın önceden var olan başka bir maddeden çıktığı anlamına gelmeyeceğini, dünyanın maddesiyle birlikte yoktan yaratıldığını ileri sürmektedirler.232 Yine ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, var olan/meydana gelen her hangi bir şeyin varlığını, varlığının imkanı öncelemektedir. Daha açık bir ifadeyle varlığın imkanı, bilfiil varoluştan önce gelmektedir. Ancak varlığın imkanı kendi başına var olamayacağı için, onun kendisine bağlı olarak var olabileceği ezelî bir maddenin var olması gerekir.233 Zamansal yaratma taraftarları bu görüşe, varlığın imkanının varlıksal değil, zihinsel bir gerçekliği olduğunu dolayısıyla varlığın

230 Richard Sorabji, Time, Creation and Continium, London: Duckworth, 1983, s. 240.

231 Davidson, a.g.e., s. 46.

232 A.g.e., s. 47.

233 Aynı yer.

imkanına dayalı olarak maddenin ezeliliğinin ispatlanamayacağını söyleyerek, karşı çıkmaktadırlar.*

Ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, zaman için bir başlangıç düşünmek mümkün değildir.234 Çünkü meydana gelen her olay için, henüz var olmadığı önceki bir zaman ve var olduktan sonra, sonraki bir zaman söz konusudur.

Aynı durum zamanın başlangıcı olarak düşünülen olay için de geçerli olduğundan, zamanın başlangıcından önce de bir öncenin olması gerekir ve bu sonsuza kadar gider. Dolayısıyla zamanın bir başlangıcı olamaz.235

Buna karşılık zamansal yaratmayı kabul edenler, zamanın, kendi başına bir gerçekliği olmadığını, ilk hareketle, yani âlemin yaratılması ile birlikte ortaya çıktığını ve yaratmadan önce mevcut olmadığını ileri sürmektedir. Bu anlayışa göre yaratmadan önce bir zamanın var olduğunun düşünülmesi, insan zihninin/vehminin öncelik varsaymaksızın bir başlangıcı düşünememesinden kaynaklanmaktadır.236 Aynı durum, zihnin, bir cismin yükseklik bakımından sonluluğunu bir yukarı düşünmemeksizin kavrayamamasında da söz konusudur.237 Ancak zamansal yaratmayı savunanlara göre, zihnin, cisimlerin sahip oldukları uzunluktan daha uzun/yüksek olduklarını düşünmesi bu cisimlerin olduklarından daha uzun olmaları sonucunu doğurmadığı gibi yaratmadan önce bir zamanın olduğunu düşünmesi, bilfiil bir zamanın var olduğu anlamına gelmez.238 Çünkü, mekansal uzanım cisme bağlı olduğu gibi, zamansal uzanım da harekete bağlıdır. Nasıl cismin boyutlarının

* Maddenin ezeliliği ve varlığın imkanının ezeliliği ile ilgili tartışmaları, yoktan yaratma konusunu ele aldığımız bir önceki kısımda işlediğimiz için bu sorunların ayrıntısına tekrar girmiyoruz.

234 Davidson, a.g.e., s. 47.

235 Quentin Smith, “On the Beginning of Time”, Nous, 19, (1985), s. 579; Davidson, a.g.e., s. 39.

236 Gazâlî, a.g.e., s. 32.

237 A.g.e., ss. 32-33.

238 Davidson, a.g.e., ss. 47-48.

sınırlılığı ile ilgili bir delil bu sınırın ötesindeki bir mekansal uzanımı kabul etmemize izin vermiyorsa, aynı şekilde hareketin sınırlılığı ile ilgili delil, ilk hareketten önce zamansal bir uzanımı kabul etmemize izin vermez.239

Yine ezelî yaratma anlayışını savunanlara göre, boşluğun/halânın imkansızlığı düşüncesi, kendi görüşlerini desteklemektedir. Temelde Aristo fiziğine dayanan bu düşünceye göre, tamamen boş bir uzay (space) mümkün değildir.240 Dünyanın yaratılmış olduğunun kabul edilmesi halinde, bu, alemin yaratılmasından önce içinde alemin var olacağı bir boşluğun mevcut olduğu anlamına gelecektir.

Ancak, boşluk mümkün olmadığı için dünyanın yaratılmış olması da imkansızdır.241 Bu görüşe itiraz eden zamansal yaratma taraftarlarına göre, dünyanın içinde var olduğu uzay da dünya ile birlikte yaratılmıştır. Dolayısıyla yaratmadan önce bir boşluk bulunmamaktadır.242

Sonuç olarak, teist anlayışa sahip düşünürler arasında, âlemin, varlığını Tanrı’ya borçlu olduğu konusunda görüş birliği olmasına karşılık, Tanrı’nın ve âlemin mahiyeti hakkındaki farklı metafizîkî ve fizîkî tasavvurlar sebebiyle, yaratıcı ve yaratılmış olarak Tanrı ile âlem arasındaki öncelik-sonralık ilişkisinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda fikir ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Bir kısım düşünür, Tanrı’nın âlemi yarattığını, ancak, tam, zorunlu, mükemmel ve mutlak anlamda iyi bir varlık olarak Tanrı’nın mahiyeti gereği yaratma fiilini erteleyemeyeceğini, âlemin Tanrı’dan sadece varlıksal anlamda sonra olduğunu kabul ederken, böyle bir anlayışa, özellikle irade sıfatını ortadan kaldıracağı gerekçesiyle itiraz eden başka bir kısım düşünür, yaratma fiilinin ertelenebilir bir özelliğe sahip olması gerektiğini ileri

239 A.g.e., s. 33.

240 A.g.e., s. 48.

241 Aynı yer.

242 Aynı yer.

sürmekte ve âlemin Tanrı’dan sadece varlıksal olarak değil, aynı zamanda zamansal olarak da sonra olması gerektiğini savunmaktadır.

Benzer Belgeler