• Sonuç bulunamadı

B. Örneklerde Kullanılan Kısaltmalar

III. BÖLÜM: EYLEMSİLERLE KURULAN TÜMCELERİN YAPISI VE

III. 3. Eylemsilerle Kurulan Yan Tümcelerin Öğelere Ayrılması

Daha önce de belirttiğimiz gibi, eylemsilerin içerisinde yer aldığı tümceleri birleşik kabul etmeyen dilcilere göre, eylemsilerin herhangi bir ad, sıfat ya da zarftan farkı yoktur.

Sözgelimi onlara göre tümce içerisinde bulunabilecek kes-kin sözcüğüyle kes-en sözcüğü arasında hiçbir fark olmayacaktır. Çünkü ikisi de sıfat görevinde olduğu gibi, ikisi de tümcenin aynı öğesi olabilir.

Eylemsilerle ilgili bu anlayış çok önemli bir noktayı gözden kaçırmaktadır. Keskin sözcüğü kendi üzerine herhangi bir öğeyi çekemezken, kesen sözcüğü bir yüklemmiş gibi üzerine öğe alabilmektedir. Eylemsiler her ne kadar yüklem çekim ekleri açısından tam donanımlı olmasalar da üzerlerine aldıkları öğeleri çekimli bir eylem gibi yönetebilmektedirler (Erkman-Akerson ve Ozil, 1998: 331). Örneğin bahçedeki ağaçları acımasızca kesenler, biçiminde bir yan tümce oluşturursak, kesen eylemsisinin üzerine özne (onlar), nesne (bahçedeki ağaçları) ve zarf tümleci (acımasızca) alabildiğini görürüz.

Çünkü eylemsi, temel tümcenin yüklemi gibi yönetici konumunda bulunmakta ve alabileceği öğeleri oluşturarak yan tümceyi kurmaktadır. Ayrıca keskin ile kesen arasında hiçbir fark olmadığı düşünülüyorsa, kesen üzerine öğe alabilirken neden keskinin alamadığı sorusunun cevaplanması gerekir. Bunun bir tek sebebi vardır: kesen tümce içerisinde yan tümce oluşturup bir yargı bildirirken, keskin sözcüğü sadece sıfat olarak görev yapmakta ve yargı bildirmemektedir.

Değinilen bu noktalardan dolayı, eylemsilerin kurduğu yan tümcelerin öğelerine ayrılabilmesi, yargı bildirmesi ile eş değer tutulacaktır. Ayrıca bu bakış açısından, eylemsi

yan tümcelerinin yargı bildirmediği görüşünü savunan dilcilerin düştüğü çelişki, gözler önüne serilecektir.

Aşağıda, eylemsiyle oluşan yan tümcelerinin alabildiği öğelere bakıldığında bağımsız bir tümce gibi hareket ettikleri rahatlıkla görülür:

a. Bu besleme, yumuşak ayaklarla gidip/ geliyordu. (SF, 80) YTÖ YTZT YTY

b. Lokantadan çıkar çıkmaz/ soğuk sanki boğazına atılmıştı. (SF, 116) YTDT YTY

c. Şimdi aramızdan bir başkan seçmemiz/ icap ediyor efendim. (AN, 36) YTZT YTDT YTBsizN YTY

ç. Çoktan beri açılmadığı belli idi. (MŞE, 41) YTZT YTY

Örneklerden açıkça görülüyor ki eylemsiyle oluşan yan tümceleri bir tümce gibi öğelerine ayrılabilmektedir. Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: Eylemsilerle kurulan yan tümcelerin temel tümceden bağımsız öğeleri olabilir. Yalnız, yan tümceyle temel tümcenin öğeleri aynı da olabilir. Bu da aslında eylemsiyle kurulan yan tümcenin bağımsız değil, temel tümcenin içerisinde erimiş bir öğe olduğunu göstermez mi? Böyle bir soruya sıralı ya da bağlaçlı tümcelerle cevap verilmelidir:

d. Belirsiz bir geçmişten geldi ve aydınlık bir geleceğe gitti.

e. Kara kış geldi, kapıya dayandı.

Verilen tümcelerde de öğeler (özneler) ortaktır; ama bu durum onları basit tümce yapmaz. Bu yüzden eylemsiyle oluşmuş yan tümceyle temel tümcenin öğelerinin aynı olması bu tür tümceleri kılmaz. Hatta bazı dilcilerin yan tümcenin öğeleriyle temel tümcenin öğeleri ortaksa, o tümce basit, ayrıysa birleşik saydıkları giriş bölümünde

belirtilmişti. Bu iddianın ise açıklanabilir tutarlı bir tarafı bulunmamaktadır. Bunun nedeni bu savı geçerli kılacak herhangi bir nedenin ortaya konmamış olmasıdır. Çünkü biraz önce dediğimiz gibi, sıralı tümce öğelerinin ortak olması bu tümceleri basit yapmıyorsa, öğeleri ortak yan tümce ve temel tümceden oluşan tümceleri de basit yapmaz.

Eylemsilerle kurulan yan tümcelerin öğelere ayrılması konusunda, girişik birleşik tümceyi basit tümce kabul eden dilcilerin çelişkili görüşlerinden bahsedilmişti. Şimdi bu çelişkili durum, bu görüş sahiplerinin açıklamalarıyla gösterilmeye çalışılacaktır.

İlk olarak eylemsilerle kurulan yantümcelerin öğelerine ayrılabilmesi bu tür tümceleri birleşik saymayanları bile şaşırtmakta ve onları görüşlerinde bazı çıkmazlara düşürmektedir. Bir alıntıyla bu çelişkileri göstermeye çalışalım:

Eğer, yüklem, özne, nesne, zarf tümleci, dolaylı tümleç ve bağımsız tümleç cümle öğesi ise, fiilimsilerdeki benzerlerine ne dememiz gerekir? Fiilimsileri, hüküm bildirmedikleri, bir duyguyu bir düşünceyi tam olarak ifade edemedikleri, şahıs ve kip bildirmedikleri için cümle olarak kabul etmediğimizi belirtmiştik. Hâl böyle olunca, fiilimsi gruplarında bulunan unsurlara, yüklem, özne, nesne, zarf tümleci, dolaylı tümleç ve bağımsız tümleç adını vermemiz ne kadar uygundur? ... Diğer ögeler için olmasa bile en azından, fiilimsi grubunda, eylemi yapan veya olana, özne yerine öznecik; fiilimsi unsuruna ise yüklem yerine yüklemcik denmesinin uygun olacağını düşünüyorum (Özmen, 2001: 123).

Özmen eylemsilerin tümce kurduğunu kabul etmemekte; ama nasıl olup da tümce olmayan bir yapının öğelerine ayrılabildiğini açıklamamaktadır. Ayrıca eylemsilerin kurduğu yantümcelerin öğeleriyle, normal tümce öğeleri arasındaki farka sadece terim düzeyinde yaklaşmaktadır. Oysaki eylemsilerin yargı ve zaman taşımadıkları iddiası, eylemsilerle oluşmuş yantümcelerin öğelere sahip olma nedenini açıklayamıyor.

Özmen gibi, Leylâ Karahan’ın da GBT’yi kabul etmediği giriş bölümünde belirtilmişti. Buna rağmen eylemsilerle oluşturulan öbeklerden bahsederken yaptığı açıklamalar kendisinin GBT hususundaki çelişkili durumunu göstermektedir. Örneğin, Karahan, ortaçlarla kurulan öbekleri şöyle açıklamaktadır: “Grubun ana unsuru sıfat fiildir,

sonda bulunur. Grupta yüklem görevi yapan sıfat fiilin anlamı, bir veya birden fazla unsurla tamamlanır. Bu unsurlar, cümlede olduğu gibi, özne, nesne, zarf ve yer tamlayıcısı diye isimlendirilir” (Karahan: 1999, 22).

Karahan, aynı kitabında, yukarıdaki açıklamaların benzerini “Zarf Fiil Grubu” ve

“İsim fiil Grubu” başlıkları altında da yapmaktadır. Bu açıklamalardaki çelişki açıkça görülebilmektedir. Hem eylemsilerin belirtilen gruplarda yüklem görevinde bulunduğu ve temel tümcede olduğu gibi öğeyle tamamlandığı söylenmekte hem de eylemsilerin bulunduğu tümceler aşağıdaki alıntıda belirtildiği gibi basit sayılmaktadır. Bunun sebebi ise öğe açısından açıklanmamaktadır: “Yapısında zarf fiil, sıfat fiil, isim fiil veya bu tür kelimelerden yapılmış bir kelime grubu bulunan cümleler de ‘basit cümle’dir. Çünkü bu kelime ve kelime grupları yargı bildirmezler” (Karahan: 1999, 61).

Eylemsi yan tümcelerinin yargı bildirdiğini kabul etmeyen dilcilerin bir iddiası da şudur: Eylemsilerin iyelik ekini alması onların tamamen adlaştığını göstermektedir. Bu iddianın burada ele alınmasının nedeni bunun öğeler meselesiyle değerlendirilmesinin gerekliliğindendir. Çünkü bizce eylemsilerin aldığı iyelik ekleri, yan tümcenin öznesini göstermektedir. Aşağıdaki örneklerde bu ilişki gösterilmeye çalışılacaktır.

f. Düşünmeme gerek yok Selâhattin biliyorum. (OP, 16)

g. Adam tekrar onun yarı vücudu ile kendisine abandığını duydu. (AHT, 75)

ğ. Saffet Ferit bir şeyi beğendiği zaman, mahzun şair düşünceli bir hal alırdı. (SF, 63) h. İlk değineceğimiz, olumlu gelişmelerdir. (DA, 142)

Bu tümceler dikkatlice incelendiğinde f tümcesindeki eylemsinin almış olduğu -m iyelik eki yantümcenin gizli öznesi “ben”i, g tümcesindeki -I iyelik eki üçüncü tekil kişi öznesi “o”yu, ğ tümcesindeki üçüncü tekil iyelik eki özne “Saffet Ferit”i, h tümcesindeki – ImIz gizli özne “biz”i işaret ettiği görülmektedir. Böylece eylemsilerdeki iyeliklerin yan

tümce öznesini gösterdiği anlaşılır. Demek ki eylemsilere gelen iyelik ekleri onları adlaştırıp yargı bildirmesine engel olmamakta, aksine yan tümcenin öznesini işaret ederek bir yan tümce olduğunu vurgulamaktadır (Göğüş, 1989: 97). Yalnız, burada, çekimli eylemlere gelen kişi ekleriyle eylemsilerin aldığı iyelik eklerinin bir tutulmadığının belirtilmesi gerekir (Koç, 2002: 430). Buna rağmen her iki ekin de işaret ettiği öğe öznedir.

Eylemsi yan tümcelerini diğer bağımsız tümcelerden ayıran tek yön, derin yapıdan yüzey yapıya geçerken uğradıkları dönüşümle ilgilidir. Yalnız yüzey yapıyı hesaba katarak derin yapıdaki dönüşümleri önemsememek, elbette ki bu tür yan tümcelerin derin yapıda bir tümce olduğu gerçeğinin gözden kaçırılmasına sebebiyet verir. Oysaki derin yapıda bağımsız bir tümce olan eylemsiyle kurulan yan tümcenin bağımsız tümce halinden tek farklı yanı, Beşir Göğüş’ün (1989: 91) de belirttiği gibi yüklem değişimidir. Bir örnekle derin yapıdan yüzey yapıya dönüşen tümcede görülen yüklem değişimini somutlaştıralım:

ı. Arkadaş tezkereyi getiriyor. Arkadaş tiyatromuzun müdürüdür.

ı.1. Tezkereyi getiriyor. Arkadaş tiyatromuzun müdürüdür.

ı.2. tezkereyi getir-An arkadaş tiyatromuzun müdürüdür.

ı.3. Tezkereyi getiren arkadaş tiyatromuzun müdürüdür (SF, 23).

Yukarıdaki örnek aynı zamanda, yan tümcenin yükleminin neden sonda olmadığını ve öznesinin neden yüklemden sonra geldiğini yapısal olarak açıklamaktadır.

Sonuç olarak eylemsi yan tümcelerinin öğelerine ayrılabilmesi onların bir tümce özelliğine sahip olduğunu ve derin yapıdaki görünümlerinin de bunu desteklediğini gösterir.