• Sonuç bulunamadı

EVLENMENĐN ĐPTALĐ

Belgede Evlenmenin şartları (sayfa 128-133)

D) Özel Olarak Dinî Evlenme

III) EVLENMENĐN ĐPTALĐ

Medenî Kanunumuzun Aile Hukuku kitabının dördüncü ayrımında batıl olan evlenmeler ‘mutlak butlan’ ve ‘nisbî butlan’ şeklinde ikiye ayrılarak düzenlenmiştir. Bizce bu ayrım yanlıştır. Medenî Kanunumuzun Aile Hukuku kitabının dördüncü ayrımının başlığı batıl olan evlenmeler değil, evlenmenin hükümsüzlüğü şeklinde olması gerekir. Bu ayrımda mutlak butlan ve nisbî but1an kavramları yerine, ‘evlenmenin butlanı’ ve ‘evlenmenin iptali’ kavramlarının kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Çünkü evlenmenin mutlak butlanı bazı açılardan bir hükümsüzlük türü olan butlanın özelliklerini taşırken, evlenmenin nisbî butlanı ise, bir diğer hükümsüzlük türü olan iptalin özelliklerini taşımaktadır.

Evlenmenin hükümsüzlüğü iki değişik biçimde ortaya çıkabilir. Hükümsüzlük derecelerinin en ağır ve en önemli olanı butlandır. Hukuken geçerli bir evliliğin kurulabilmesi için, kanunda düzenlenmiş bulunan geçerlilik şartlarından bazılarına uyulmaması daha ağır bir hükümsüzlük olan butlan sonucunu doğurduğu halde, diğer 390 Öztan, Aile, s. 325. 391 Hatemi / Serozan, s. 81. 392 Hatemi, Aile, s. 63. 393 Öztan, Aile, s. 325.

bazılarına uyulmaması da daha hafif bir hükümsüzlük türü olan iptal sonucunu doğurur.394

Evlenmenin iptali de evliliğin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. Bu bakımdan da mutlak butlana benzer. Ancak onu mutlak butlandan ayıran özellik kendini nisbîliğinde gösterir. Yani mutlak butlan gibi ilgili olan herkes tarafından değil, sadece eşler ve bir halde de kanunî temsilciler evlenmenin iptali istenebilir. Diğer bir ifadeyle evlenmenin iptal davası açabilecek olanların sayısı mutlak butlandaki kadar geniş değildir.

Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk, hata, hile, tehdit, kanunî temsilcinin izninin bulunmaması sebeplerinden herhangi birisinin bulunması, evlenmenin iptali sonucunu doğurabilir. Mutlak butlan hallerinde kamu düzeni göz önünde tutulduğu halde, evlenmenin iptali hallerinde eşlerden birisinin iradesindeki sakatlık dikkate alınmakta ve dava hakkı da bu nedenle sadece kanunun korumak istediği eşte bulunmaktadır.395

Biz nisbî butlan yerine iptal edilebilirlik kavramının kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nisbî butlan hali iptalin özelliklerini taşımaktadır. Bu özellikleri şu

şekilde sıralayabiliriz:

Nisbî butlan halinde iptal sebeplerinden olan irade fesadı halleri olan hata, hile, tehdide yer verilmiştir.

Diğer açıdan da butlanla sakat olan bir işlem herhangi bir sürenin geçmesiyle veya tarafların onayıyla geçerlilik kazanamaz. Fakat burada taraflara evliliğin ortadan kaldırılabilmesi için süreler öngörülmüştür. Bu süreler hak düşürücüdür. Oysa butlanla sakat bir işlem kamu düzenini ilgilendirdiğinden ortadan kaldırılması için bir süre öngörülmemiştir. Medenî Kanunda düzenlenen nisbî butlan hallerinde kişisel menfaatler ihlal edilmektedir. Ayrıca Medenî Kanunda nisbi butlan hallerini düzenleyen maddelerde de iptalden söz etmektedir.

Yukarda açıkladığımız sebeplerle biz butlan ve iptal müeyyideleri arasındaki farklılıklardan yola çıkarak mutlak butlan yerine ‘evlenmenin butlanı’, nisbî butlan

394 Göktürk, Nisbî Butlan, s. 48; Zevkliler, s. 756. 395

yerine ise ‘evlenmenin iptali’ kavramının kullanılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Eski Medenî Kanun’un, nisbî butlan ile ilgili maddelerinde sürekli ‘... evlenmenin feshini dava edebilir.’ denilmekteydi. Bir diğer ifadeyle evlenmenin iptali yerine ‘feshi’ kelimesi kullanılmaktaydı. Eski Medenî Kanun’un ilgili maddelerindeki fesih kelimesinin yanlış olarak kullanıldığını düşünüyoruz.

Yeni Medenî Kanun’un, evlenmenin nisbî butlanıyla ilgili hükümlerde, eski Medeni Kanun’dan farklı olarak, fesih yerine ‘iptal’ kelimesini kullanması son derece yerinde ve doğru bir yaklaşım olmuş ve uygulamada doğabilecek bir takım çelişkileri de bertaraf etmiştir. Şöyle ki, fesih, sözleşmenin taraflarından birinin, tek taraflı bir irade beyanıyla geçerli olan bir sözleşmeyi ileriye etkili olarak sona erdirmesidir.

Nisbî but1an sebeplerinden birinin mevcudiyeti halinde yapılan bir evlenmenin geçerliliği askıdadır; kurulan bu sözleşme herhangi bir hüküm ifade etmemektedir; ancak hak düşürücü süre içinde iptal hakkı kullanılmadığı takdirde bu sözleşme kurulduğu andan itibaren geçerli hale gelecektir. Yukarıda yaptığımız tanımdan da anlaşılacağı üzere; ortada tam anlamıyla geçerli bir sözleşme olmalıdır ki, o sözleşme feshedilebilsin. Ayrıca, fesih ancak tek taraflı bir irade beyanıyla kullanılabilir; dolayısıyla hâkimin bir sözleşmeyi fesih edebilmesi mümkün değildir.396

396

SONUÇ

Evlenmenin şartlarını incelediğimiz bu çalışmadan çıkarttığımız sonuçlar ve karşılaşılan sorunlarla ilgili çözüm önerileri aşağıda anlatılmıştır.

Evlenmenin hukukî niteliği hakkındaki görüşler, Sözleşme Görüşü, Kurum Görüşü, Şart- Tasarruf Görüşü olmak üzere üç grupta toplanabilir. Bizce evlenmenin mahiyetini açıklamak üzere ileri sürülmüş olan bu üç görüşten doğru olanı evlenmeyi sözleşme sayan görüştür. Her ne kadar Borçlar Hukukundaki akit tiplerine girmese de evlenme özel şekil ve hükümlere tâbi bir aile hukuku sözleşmesidir. Çünkü taraflar bu akdi yapıp yapmamakta serbesttir. Ancak bu akdi yaptıktan sonra hükümlerine uymak zorundadırlar. Taraflar istedikleri zaman bu sözleşmeyi sona erdirmek yetkisine sahip değillerdir.

Kanun koyucu yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle makul surette hareket etmek iktidarına sahip olmayan kişilerin ayırt etme gücüne sahip olmadıklarını kabul etmiştir (MK. m. 13). Kanunun ayırt etme gücünü olumsuz açıklamasının sebebi, bunun varlığının kural, yokluğunun ise istisna olmasındandır. MK. m. 13’den kanun koyucu zımnî olarak ayırt etme gücünün varlığı konusunda bir karine getirdiği sonucu çıkmaktadır.

Olağanüstü evlenme yaşında evlenebilmek için aranan şartlardan biri olağanüstü bir durum ve pek önemli bir sebebin bulunmasıdır. Kanunda ‘olağanüstü hal’ ve ‘pek mühim bir sebep’ ifadeleri arasında ‘ve’ bağlacı kullanılarak, olağanüstü evlenme yaşından faydalanmak isteyen kişinin evlenmesine izin verilmesi için bu iki koşulun birlikte mevcut olması gerektiği gibi bir anlam çıkmaktadır. Fakat biz kanun koyucunun böyle bir amacı olduğunu düşünmüyoruz. Bu iki kavramın arasında ‘ve’ bağlacının ‘veya’ şeklinde anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Olağanüstü evlenme yaşında evlenebilmek için aranan şartlardan bir diğeri de ana, baba veya vasinin dinlenmesidir. Yeni Medenî Kanunda eski kanundan farklı olarak ana, baba veya vasinin dinlenmesi olağanüstü evlenme yaşında evlenebilmek için mutlak zorunlu şartı olmaktan çıkararak olanak bulundukça şeklinde bir düzenleme getirmiştir. Getirilen bu düzenleme yerindedir. Kanun koyucunun ‘olağanüstü evlenme yaşı’ adını taşıyan bir kurumu düzenlemesindeki amaç küçüğün menfaatlerini korumaktır. Bu son derece önemli bir sebebe dayanan küçüğün menfaatlerini, sadece

kanunî temsilcinin orada olmaması, bulunamaması veya orada olsa bile rıza vermemesi sebebiyle korunmaması, düzenlenen kurumun mantığı ve amacına aykırıdır.

Medenî Kanunu’na göre, kardeşler arasında evlenme yasaktır. Kanun koyucunun kullandığı ‘kardeş’ kavramını geniş yorumlamak gerekir. Sadece ana ve babaları bir kardeşleri değil, yarım kan kardeşler yani baba veya ana bir kardeşler arasında ve yarım kan amca, hala, teyze ile yeğen arasında da evlenme yasağı olduğu şeklinde MK. m. 129 b. 2’yi geniş yorumlamak gerekmektedir. Böyle bir yorumun kabulü, Türk toplumunun geleneklerine, ahlâkî ve dinî düşüncelere uygun düşmektedir.

Medenî Hukuk’taki mevcut düzenleme açısından evlenmenin sona ermesi ile yeni kayın hısımlığı meydana gelmez. Evli kişiler boşandıktan sonra bir başkasıyla evlense ve bu evlilikten bir çocuk dünya’ya gelse bu çocukla ilk evlilikteki kişilerden birinin evlenmesinde hukuken bir engel bulunmamaktadır. Çünkü evlenme sona erdikten sonra kayın hısımlığı doğurmadığından, bir kimse ile evlenmesi sona erdikten sonra doğan eşinin altsoyu ile kayın hısımı sayılması mümkün değildir.

Hukuken bir engel olmamakla birlikte Đslâmiyet’te bu evlilikler yasaklanmıştır. Diğer açıdan ahlâken de bu evlilikleri doğru bulmamaktayız. Çünkü daha önce annesiyle evlenmiş ve boşanmış olan birisiyle (eski eşle) yeni evlilikten doğan çocuğun evlilik hayatı yaşaması ahlâkî düşüncelere ters düşmektedir.

Evlâtlık ilişkisinin Yeni Medenî Kanunda kesin evlenme engeli olarak düzenlenmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bu durumda evlâtlık ile evlât edinenin yapmış olduğu evlilik mutlak butlanla batıldır. Kanunun da evlâtlık ilişkisinin düzenlenmesinin amacı evlâtlığın aile ortamı ve sevgisinde büyümesi, evlât edinenin de çocuk özleminin giderilmesidir. Kanunun buradaki amacı evlâtlık ilişkisinde tarafların birbirlerine karı-koca gözüyle bakıp evlenmelerini engellemektir.

Evlât edinenle evlâtlığın yapmış olduğu evlilik mutlak butlan sebebiyle ortadan kalkar, ancak evlâtlık ilişkisi sona ermez. Hukuken böyle olmakla birlikte fiilî olarak kişilerin tekrar evlâtlık ilişkisine dönemeyeceğini düşünmekteyiz. Eski Medenî Kanundaki düzenleme olan evlâtlık ilişkisinin ortadan kalkıp, evliliğin geçerli sayılmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Böylece hukuk tarafından tanınmayan ve toplum tarafından da hoş görülmeyen fiilî birleşmelerin önüne bir nebze de olsa önüne geçilebilir.

Yeni Medenî Kanunumuz açısından, evlâtlık ilişkisi kamusal yanı ağır basan ve hâkimin kararıyla kurulan bir hukukî ilişkidir. Hâkim kararıyla kurulan bu ilişki MK. m. 317-318’de sayılan hallerde ve aynı maddeler uyarınca yine sadece hâkim kararıyla sona erdirilebilmektedir. Evlâtlık ilişkisi ortadan kalktığı zaman kesin evlenme engelinin de ortadan kalkacağına ilişkin bir düzenleme kanunda yoktur. Burada bir kanun boşluğu bulunmaktadır. Bizce bu durumda kayın hısımlığına ilişkin olan hükmün kıyasen uygulanmasını düşünüyoruz. Böylece evlâtlık ilişkisi ortadan kalksa da kesin evlenme engelinin devam etmesi gerekir. Bu sonuç aynı zamanda iptal kararının geleceğe etkili olmasıyla uyum içindedir.

Eski Medenî Kanunumuz 89. maddesinin ikinci fıkrasında ‘akıl hastalıklarından birine müptela olan kimse asla evlenemez’ demek suretiyle akıl hastalığını da kesin evlenme engeli saymaktaydı. Bu madde her türlü akıl hastalığını kesin evlenme engeli ve yasağı kabul etmişti. Fakat tıp bilimine göre, akıl hastalıklarının hepsi evlenmeye engel nitelik arz etmez.

Yeni Medenî Kanun MK. m. 133’te ‘akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler’ hükmünü getirerek yerinde bir değişiklik yapmıştır. Buna göre akıl hastası olan kişinin kesin olarak evlenemeyeceğini söyleyemeyiz. Evlenecek olan akıl hastası kişi mevcut hastalığının evlenmeye engel nitelik taşımadığını gösteren bir rapor alması halinde evlenmesine engel olunamaz.

Evlenmeye engel olan hastalıklar Umumî Hıfzıssıhha Kanununda belirtilmiştir. Ancak eski tarihli olan bu kanun günün ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Örnek vermek gerekirse çağımızın vebası olarak nitelendirilen AĐDS hastalığı bir evlenme engeli oluşturmalıdır. Bu son derece tehlikeli hastalığa ne yazık ki evlenmeye engel hastalıklar arasında yer almamaktadır.

Bizce Umumî Hıfzıssıhha Kanununda değişiklik yapılarak AĐDS, kanser, kolera, tifo, vebanın bile evlenme engeli olarak düzenlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu hastalıkların kesin olmayan evlenme engelleri arasında düzenlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde taraflar evlenemeyecek, birbirinden vazgeçmemeleri durumunda birlikte yaşama yoluna başvurabilirler. Bu durumu ahlâkî açıdan yanlış buluyoruz.

Belgede Evlenmenin şartları (sayfa 128-133)