• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ŞERHU AHLÂK-I ADUDĐYYE’NĐN DEĞERLENDĐRMESĐ

3.5. Ev Đdaresi

Müellif eserin üçüncü bölümünü ev idaresine ayırmıştır. Bu kısım eserde siyasetü’l-menzil adıyla geçer. Bir evde yaşayan baba, anne, çocuk ve hizmetçilerden oluşan halkın idaresiyle ilgili ilimdir. Müellifimizin eserinde bu bölümün kaynaklarıyla ilgili olarak, atıfta bulunmasa da, Tûsî’nin açıklamalarından istifade ettiğini düşünmekteyiz. Çünkü bu bölüm ilk defa Tûsî tarafından müstakil olarak ele alınmıştır. Tûsî kitabında, aile ahlâkı konusunda eski Yunan filozoflarına ait önemli kuralların çokluğuna karşılık, bunlardan Arapça’ya –filozof Ebrûs’un (Bryson) sözlerinin özet bir kısmı hariç- bir

109

Tûsî, a.g.e, s. 169.

110 Bu eser, Kahramanmaraş Karacaoğlan Halk Kütüphanesi, Hafız Ali Efendi TY. nr. 57’de “Muhtelif

Risâleler” içerisinde kayıtlarda yer almaktadır.

şeyin tercüme edilmediğini belirtir. Tûsî’ye göre Ebrûs’un bu metni sonraki alimler arasında kabul görmekle beraber, onlar isabetli görüşleri ve temiz zihinleri ile bu sanatın usul ve kaidelerini belirleyip, teferruatla ilgili sonuçları basitleştirmekte son derece büyük gayret sarf etmişlerdir. Tûsî bu alimlerden özellikle Đbn Sînâ’nın bu ilimde özüne uymak şartıyla belâgat yönünden nadide bir Risâlesi olduğunu haber verir. Fakat bu risâlenin adını zikretmez. Tûsî önceki ve sonraki alimlerden rivayet edilen vaazlarla eserini süslediğini ifade eder.112

Müellifin evden kastettiği mal, karı-koca, hizmetçi ve çocuklardan oluşan dört unsur arasındaki biraradalık ve düzendir. Tûsî evle ilgili ayrı bir başlık oluşturarak bu konudan uzunca bahsederken müellifimiz, ev ile ilgili nefsi, malı, nesebi ve aileyi korumak gibi önemli bir durumu yerine getirmek için sığınılan, yapısının nasıl olduğu önemli olmayan bir yer manasında olduğu şeklindeki açıklamayı yapmakla yetinmiştir. Đsmail Efendi, dört unsurdan ilki olan malın her alan için önde geldiğini söyler. Çünkü malla diğer unsurların ihtiyaçlarının karşılanması söz konusudur. Müellif, malın gelir, koruma (biriktirme) ve gider olmak üzere üç durumundan bahseder. Bu tasnif aynı şekilde Tûsî’de de geçer. Yalnız Tûsî’de malın kazanılmasında konu edilen sanat kısımlarına müellifimiz eserinde yer vermezken, Tûsî’de geçmeyen sanatın mı yoksa ticaretin mi tercih edilir olduğu konusundaki tartışmaya Đmam-ı Şâfi ve Mâverdî’nin görüşlerine başvurarak yer verir. Đmam-ı Şâfi ticaretin sanatlardan daha hayırlı olduğunu söylerken, Mâverdî ziraatin sanat ve ticaretten daha hayırlı olduğunu savunur. Müellifin bu konudaki kendi görüşü ise sanatların ticarete göre daha ağır bastığı şeklindedir. Đmam-ı Şâfi ve Mâverdî’nin görüşlerine Kınalızâde de eserinde yer vermektedir. Onun düşüncesi ise zanaatin diğerlerinden daha hayırlı olduğu şeklindedir. Onun böyle düşünmesindeki etken ise ticarette itidalin dışında aşırı bir kazanç olmasıdır. Osmanlı toplumunda ise ticaret ve sanatla uğraşanların hor görülmesi de ticarete bakışı olumsuz yönde etkilemiştir.113 Fakat müellifin bu konu hakkındaki düşünceleri için kimden faydalandığını tespit edemedik.

Đkinci unsur eşler arasındaki ilişkidir. Müellifimiz bu konu ile ilgili de Tûsî’de geçtiği şekilde aynı konulara değinmiştir. Bu kısımda evliliğin önemi ve gerekliliğinden bahsedilir. Ayrıca müellifimiz tek eşe tabi olmanın gerekliliğine de atıfta bulunur.

112 Tûsî, a.g.e, s. 189-190.

Evlilik konusunda eşlerde ehil olma şartı arandıktan sonra evlenilecek kadında bulunması gereken akıl, iffet, haya, itaat, haramdan kaçınma, az konuşmak gibi şartlar uzun uzun anlatılırken, evlenilecek erkekte bulunması gereken tek bir şart bile ifade edilmemiştir. Eşlerin birbirine karşı sorumlulukları şârihin selef ve haleflerinde aynı şekilde geçmekte olup adeta kalıplaşmış maddeler haline gelmiştir. Müellif, kadının kocasına karşı geldiğinde arada nefret oluşması durumunda erkeğin eşini terk etmesi gerektiğini aksi takdirde fesadın artacağını belirtir. Tûsî de müelliften farklı olarak böyle bir kadını terk etmek için hangi yollar kullanılacağı maddeler halinde verilmektedir.114 Đsmail Efendi’nin bu konuda da kendi orijinal fikirlerine rastlayamamakta ve kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkmadığını görmekteyiz. Halbuki müellifin kendi döneminin sosyal durumu gereği çok evliliğin zararları, nikah şartları, boşanma vb. konulara yer vermesi, yaşadığı dönemin sorunlarına ışık tutması açısından önemli olabilirdi.

Üçüncü unsur olarak hizmetçilere değinilmiştir. Fakat Tûsî de hizmetçilerden önce çocuklardan bahsedilir. Düşünürümüzün hizmetçilere çocuklardan önce değinmesine anlam verememekte olup, bunu hizmetçileri evin vazgeçilmez unsuru olarak görmesi ihtimaline dayandırabiliriz. Müellifimiz hizmetçileri vücudun azalarına benzeterek, hizmetçisiz evi bedenin tembel azaları gibi görür ve onları Allah’ın nimetleri olarak değerlendirir. Hizmetçilerin yaratılışlarına uygun kullanılması için çeşitli milletlerin övülen ve yerilen taraflarından da bahsedilir. Müellifimiz bu konu hakkında da Tûsî ile benzer görüşlere sahiptir.

Ev idaresi ile ilgili son kısım çocukların yönetimidir. Burada anne babanın çocuğuna karşı sorumlulukları ile çocuğun anne babaya karşı sorumlulukları ele alınmıştır. Mesela anne babanın çocuğuna güzel bir isim vermesi, iyi bir süt anne bulması, onun eğitimini sağlaması sorumlulukları iken; çocuğun onlara iyilik etmesi, onların rızasını kazanması, onlara itaat etmesi ve güzel sözler söylemesi ebeveynine karşı sorumluluklarıdır. Kız çocuğunun eğitimi ile ilgili kısaca bilgi verildikten sonra konuşma, hareket etme ve durma ve yemek yeme adabından bahsedilmiştir. Bu konuda da müellifimiz Tûsî’den farklı bir şey söylememiştir.

Kız çocuklarının eğitimi konusunda müellifimizin kendi yaşadığı çağın şartlarına ters olan Tûsî’nin görüşlerini aynen aktarması, kanaatimizce sakıncalar doğurmuştur. Çünkü ilim, kadın ve erkek tüm Müslümanlara farz kılınmıştır. Aynı şekilde Hz. Ayşe’nin ilmî yönü ve pek çok Đslâm hükümlerini rivayet ettiği de göz önüne alındığında ilmin öğrenilmesi ve öğretilmesinin kadınlar için ne kadar önemli olduğu aşikardır. Osmanlı döneminde yaşamış olan müellifimizin Osmanlı toplumunun kız çocuklarının eğitimine verdiği önemi göz önünde bulundurmamış olup Tûsî’nin görüşlerini kendi dönemini değerlendirmeden aynen aktarması ilginçtir.

Ayşe Sıdıka Oktay, Kınalızade’nin yaşadığı dönemde (16. yüzyıl) Osmanlı toplumunun kız çocuklarının eğitimine verdiği önemden eserinde bahsetmektedir. O dönemde kızların okutulması için çeşitli seviyelerde okullar açılmış ve bu konuda büyük bir titizlilik gösterilmiştir. Özellikle 17. yüzyılda eğitim gören kadın sayısında belirgin bir artış söz konusudur. Osmanlı toplumu içinde dini eğitimini tamamlayıp, dini sohbet veren, tasavvuf, edebiyat, şiir, musiki gibi alanlarda ustalaşıp önemli derecelere ulaşan pek çok kadının olması kızların eğitimine verilen önemin bir göstergesidir.115 Hal böyle olunca son dönemde yaşamış olan müellifimizin -Îcî’ye ve seleflerine bağlı kalmak adına olsa gerek- kendi döneminin olaylarını değerlendirmeksizin bu durumu göz ardı etmesi kanaatimce, bir eksikliktir.

Benzer Belgeler