• Sonuç bulunamadı

3.2. Alan Araştırması: Diyarbakır Ve Müzik Dinleme Alışkanlıkları

3.2.1. Müzik ve Katılımcılar Açısından Anlamı

3.2.3.1. Toplumsal Değişim, Diyarbakır ve Müzik

3.2.3.1.3. Etnik Kimlik Ve Müzik

Etnik kimlik, etnik grup ve etnisiteye bağlı olarak oluşan ve gelişen bir şeydir. Bunun için etnik kimliğin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle etnik grup ve

etnisitenin ne olduğunu bilmek gerekir. Bu bağlamda Narroll, antropolojik literatüründe etnik grubu dört kategoride ele almaktadır ve bunları da şu şekilde sıralamaktadır:

“1. Biyolojik olarak kendi varlığını sürdürebilen;

2. Açık bir şekilde ortak bazı temel kültürel değerlere sahip olan; 3. Karşılıklı etkileşim ve iletişimin olduğu bir alan yaratan;

4. Kendisi ve diğer etnik gruplara ait bireyler tarafından bir etnik gruba aidiyetle tanımlanan insanlardan oluşan toplumsal kategorilere etnik grup adı verilir” (Aktaran; Barth, 2001: 13).

Barth bu dört tanımı ırk = kültür = dil veya toplum = ötekini dışlayan birim şeklinde formülleştiriyor (Barth, 2001: 13). Esmang ve Rabinovih etnisiteyi ortak soy, dil, adet, inanç sistemi –(dini) uygulamalarına, bazı durumlarda da ırk ve renge atfedilen benzer unsurlara dayanan toplumsal kimlik ve birliktelik olarak tanımlamaktadırlar (Esmang ve Rabinovih, 2004: 17).

Etnikliği, etnik kimlik bağlamında kullanan Türkdoğan kavramı “Dil, din ve kültürel farklılaşmaların bir yansıması” (Türkdoğan, 1997: 11) olarak tanımlıyor. Etnikliği aynı perspektiften bakan Giddes kavramı bir grubu diğerinden ayıran kültürel farklılıklar olarak tanımlamaktadır (Giddes, 2000: 276). Etnik kimliği karakaş bireyin içinde yaşadığı toplumdaki yaygın kültür unsurlarının farklı olarak, orijinal bir kültürel sistemin yapı özelliklerini nitelik itibariyle taşımasıyla ortaya çıkan bir kimlik türü olarak tanımlamaktadır (Karakaş, 2015: 110). Peki, etnik kimliği oluşturan şey nedir? Onları ön plana çıkaran ve hatta modern dönemde onu bir problem hale getiren ve günümüzde çatışmanın merkezinde yer almasına neden olan şey nedir? Karakaş etnik kimliğin oluşmasının nedenini ulusal kimliğe olan bağlılığın zayıfladıkça farklı kimlik arayışları artmakta olduğunu dolayısıyla da etniklik önem kazanmakta olduğunu, etnikliğin on dokuzuncu yüzyıl öncesi kimlik ifadelendirmesinde farklılaşmayı sağlayan bir olgu olarak ifade etmiştir (Karakaş, 2015: 110-111). Nitekim ne zaman ki Osmanlı imparatorluğunda, Osmanlı üst kimliği zayıflamaya başladı o zaman Arap,

Arnavut, Yunan, Bulgar gibi etnik kimlikler ön plana çıkmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti yıkılınca yerine kurulan Türkiye cumhuriyeti ulusal yani üst kimlik olarak Türk kimliği koymaya çalışmıştır. Ama Türk, üst kimlik olarak Osmanlı üst kimliği kadar güçlü olamamıştır. Bu yüzden Kürtler gibi alt kültürler kendi farklılığını ifade etme aracı olarak etnik kimliğini ön plana çıkarmıştır. Nitekim aynı durumu Esman ve Rabinnovich şu şekilde ifade etmişlerdir:

“İran ve Güney Sudan dışında Orta Doğu dört yüzyılı aşkın bir süreyle Birinci Dünya savaşına kadar Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmiştir. Osmanlı Türkleri egemen halk, Sünni İslam devlet dini olduğu halde etnik topluluklar hoş görülmüşler hatta devlet otoritesine boyun eğdikleri sürece korunmuşlardı. Parçalanmış Osmanlı yönetimine halef olanlar Avrupa özerk devlet modeli ve Avrupa milliyetçi ideolojisi benimsemişlerdi. Devlet anavatan olmalı, tek bir halkın veya ulusun yüce amaçlarının temsilcisi olmalıydı. Bu azınlıklar için, bazı durumlarda da çoğunluklar için bir tehditti. Orta Doğu’daki çeşitli etnik topluluklar ve bu toplumlarla yeni devletler arasındaki gerilimleri artırmıştır” (Esman & Rabinnovich, 2014: 18).

Bu da bize etnik kimliğin, ulusal kimliğin zayıflaması ve farklı kimliklere karşı hoşgörüsüzlüğü sonucu alt kimliklerin kendi farklılıklarını ortaya koymasının bir sonucu olarak ön plana çıktığını göstermektedir. Peki, etnik kimliği oluşturan ana etmenler nelerdir? Bu soruya Harald Eidheim bu ayrımlayıcı niteliklerinden belki de en belirgin olanı ana dil olduğunu ifade etmiştir (Eidheim, 2001: 42). Bu soruya Karakaş da etnik kimlik, bir toplumsal grubu diğerinden farklılaştıran nesnel faktörler bulunduğunu ve bu faktörlerin en yaygın olanı dil olduğunu ifade etmiştir (Karakaş, 2015: 111). Dil insanın kimliğinin oluşturan en önemli faktördür. İnsan doğduğunda ilk annesinin sesini duyar ve dilini öğrenir. Bu yüzden konuştuğumuz dil ana dil olarak kabul edilmektedir. Dil insanlar kendilerini ifade etmenin en önemli aracıdır. Bunun içindir ki kişinin başkasında ayıran en önemli faktör konuştuğu dilidir. Bundandır ki etnik kimliğin en önemli saç ayağını dil oluşturmaktadır.

Etnik kültür ile müzik arasındaki ilişkiye bakacak olursak ilk kez tanıştığımız biri ile müzik üzerine konuşmaya başladığımız zaman, ne tür müzik dinlersin sorusuna alacağımız cevap o kişinin müzikal kimliğini anlamamıza katkıda bulunacaktır. Kürtçe, Türkçe, ya da Arapça müzik dinlerim yanıtı ile birlikte, o müziğin dinleyici kitlesine dair aklımızda var olan kodlar devreye girecektir. Bunun sonucunda bizde, konuştuğumuz kişinin Kürt, Türk ya da Arap kökenli bir etnik topluluğa ait olduğu algısı oluşacaktır. Müzik belirli bir etnik grubun, kendi farklılığını inşa etmek üzere kendisi için bir referans kaynağı olacak kolektif bir geçmiş yaratma çabalarında müziğin gücünden yararlanılmıştır. Bu bağlamda müzik, bir ideolojiyi, bir dili, bir düşünceyi çok kolay ve hızlı bir şekilde çok geniş bir kitleye yayabilir. Bunun içindir ki “Ezan ve Kur’an İslami ideolojinin, işçi marşları sol ideolojinin, bölgesel nitelikli etnik müzikler ulus-devlet ideolojisinin oluşturulmasında ve pekiştirilmesinde kullanılır” (Dönmez, 2011: 158). Müziğin etnik kimliğin inşasında oynadığı rolü 1950 ve 1960 yıllar boyunca Ümmü Gülsüm’ün başta Mısır ve tüm Arap dünyasında Arap bağımsızlık hareketinin ve Pan- Arabizmin en güçlü kültürel unsurlarından biri haline gelişinin bakmak yeterli olur (Işıktaş& Taner, 2015: 44). Nitekim Ümmü Gülsüm’ün müziği Nasırizm olarak nitelenen hareketin kitleler arasında yayılmasında büyük pay sahibidir (Aktaran; Işıktaş& Taner, 2015: 44).

Peki, etnik kimliği yansıtan bir müziğin özellikleri nasıl olmalıdır. Onu diğer müzik türlerinden ayıran ne tür özelliklere sahip olmalıdır. Dönmez etnik bir müziğin sahip olması gereken özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır:

“1. Toplumsal beğeni, kişisel beğenileri gölgede bırakır.

2. Toplumsal beğeni, kolektif bellekten kaynaklandığı, belirli toplulukları birbirine bağladığı ve bu toplulukların kültürel kimliğini sembolize ettiği için zor değişir.

3. Zor değişimden dolayı geleneksel müzikler yenilik rüzgârlarına karşı daha dirençli ve kapalıdır”(Dönmez, 2011: 160-161).

Bu bağlamda bölgede ki sanatçılar ve gruplar geçmişin getirdiği kolektif hafızasından da yararlanarak yaptığı Kürtçe şarkılar aynı zaman da bir etnik kimlik de inşa etmektedirler. Dengbejlerin söyledikleri klamlar aslında bir toplumsal hafızayı da aktarmaktadır. Bu da bir etnik bilincin oluşmasını sağlamaktadır. Şıwan Perwer’in söylediği Halepçe şarkısı aynı zamanda geçmişte yaşanan bir acı olay üzerinde bir

etnik bilinç yaratmakta ve etnik kimlik inşa etmektedir. Bu bağlamda Diyarbakır da Ahmet Kaya’dan sonra en çok dinlenen sanatçının Şıwan Perwer olduğunu düşünecek olursak aslında şehir halkının etnik kimliğine ne kadar önem verdiklerini göstermektedirler. İnsanlar bir yere ait olmak ister. Bir şeyin parçası olmak isterler. Çünkü bir şeyin parçası olmak insanı daha güçlü yapar. Şehir halkı da etnik kimliğin bu kadar önem vermesinin altında yatan sebeplerden bir tanesi de işte bu psikolojik durumdur. Bunun nedeni ise bölgede çözülen aşiret sisteminin kişiler üzerinde yaratığı psikolojidir. Aşiret aslın da bölge insanı için her şeydir. Birey kendi kimliğini sahip olduğu aşiret üzerinden kurgulardı. Aşiret onun için ev, barınak, onu dış tehlikelere karşı koruyan bir sığınaktır. Onun gücüdür. Bölge de aşiret sitemi zayıflamaya ve çökmeye başlayınca bir nevi insanların evi, barkı, sığınakları yıkılmış oldu. İnsanlar kendilerini savunmasız ve güçsüz hissetmeye başladılar. İşte etnik kimlik, şehir halkı için aşiretlerin bıraktıkları bu boşluğu doldurduğu alan olmuştur. Etnik kimlik şehir halkı için bir nevi kendilerinin daha güçlü ve güvende hissetini bir liman işlevi görmeye başlamıştır. Şehir halkı aşiretlerin zayıflaması veya yıkılmasıyla yaşadıkları bunalım ve kimlik krizlerini etnik kimlik üzerinde yeniden inşa etmeye başlamışlardır. Özellikle 90’lı yıllarında kendi aşiretinden, toprağından koparılan kitleler Şiwan Perwer gibi ortak acılarını dile getiren sanatçıların da katkılarıyla yaşadıkları kimlik krizini etnik kimlik üzerin de yeniden inşa etmeye başlamışlardır. Şimdi ise 2000 yıllarda Diyarbakır da ki müzik alışkanlıklarına bakalım.

3.2.3.2. 2000’li Yıllarda Diyarbakır ve Müzik

2000’li yıllara geldiğimizde gerek dünya konjonktüründe gerekse de ülkemizde hem siyasi değişmeler hem de toplumsal değişmeler yaşanmıştır. 2000’li yıllara baktığımızda ilk başta 90’lı yıllardaki Kürt sorununa bakış açısında bir paradigma değişikliği yaşanmıştır. Artık Kürt sorununu güvenlikçi yöntemlerle yaklaşmak yerine kısmen daha barışçıl, paylaşımcı ve insancıl yöntemlerle yaklaşılmıştır. Artık köy boşaltmaların durdurulduğu, failli meçhul cinayetlerin epey azaldığı OHAL’ın kalktığı ve çözüm süreçlerin başladığı olumlu bir ortam oluşmaya başlanmıştır. Bunun yanın da küreleşmenin bütün dünyayı etkilediği gibi Diyarbakır halkını da etkilemiştir. Artık özellikle sosyal medya sayesinde dünyanın her yerine istediği zaman haberdar

olunabiliyor. Aynı şekilde dünyanın herhangi bir yeri burada olan bir olayda çok kısa sürede haberdar olunabiliyor. Doğal olarak bu gelişmeler şehir halkının müzik tercihlerini de değiştirmiştir. Bu bağlamda 2000’li yıllarda Diyarbakır da ki kültür ve sanat etkinliklerini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz.

“OHAL’in de kaldırıldığı 2000’li yıllar, Diyarbakır’ın kültür sanat yaşantısında ciddi bir canlanmanın olduğu, her alanda derneklerin ve kurumların açıldığı yıllar oldu. Belediyeye ait mekânların yanı sıra 2002’de açılan Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) de sergi ve etkinliklerin yanı sıra düzenlediği atölyelerle, kentin kültür sanat yaşamına önemli bir katkı sunmaya başladı. 2003 yılında tarihi bir Diyarbakır evinde açılışı gerçekleştirilen Dicle Fırat Kültür Sanat Merkezi, odaları ve avlusuyla atölyeler ve etkinlikler için sıkça kullanılan bir mekân oldu. Suriçi’nde olduğu için özellikle dengbêjlerin uğrak yeri olan mekân, 2007 yılında Dengbêj Evi’nin kurulmasına ilham verdi. 2008’de kurulan Diyarbakır Kültür Sanat Vakfı (DKSV) ise tanınmış sanatçıların katıldığı konser, atölye ve söyleşilerle kentin kültür yaşamına kısa süreli bir hareketlilik katsa da, kente mekânsal herhangi bir katkı sunamadı. 2010 baharında Kayapınar Belediyesi tarafından Park orman’a kurulan Cegerxwîn Kültür Merkezi, başta Film amed olmak üzere birçok film festivali, konser, sergi ve tiyatro gibi etkinliklerin yanı sıra, bünyesinde kurulan akademi ile çeşitli dallarda Kürtçe sanat eğitimini kurumsallaştırma çabasının da adresi oldu. Ayrıca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından kentin yoksul semtlerinden Şehitlik’te Kürtçe sanat eğitimi veren Aram Tigran Kent Konservatuarı kuruldu. Sümerpark içinde yer alan birçok sosyal alandan biri olan Amed Sanat Galerisi ise son yıllarda ses getiren sergi ve etkinlikleriyle hatırı sayılır bir yükü omuzluyordu. Sümerpark’ta ayrıca açık hava amfi tiyatro ile kalabalık toplantılara ev sahipliği yapan salonlar da mevcuttu”(SUSMA24.COM 28 MAYIS 2018).

Bu bağlam da çalışmanın bu kısmında 2000’li yıllar da yaşanan toplumsal ve siyasal değişmelerin bölge halkının müzik tercihlerinde yaşanan değişmeleri irdelenecektir.