• Sonuç bulunamadı

2.2.2. Entegrasyona Etki Eden Faktörler

2.2.2.3. Etnik Aidiyet/Kültürel Aidiyet

Suriye’deki iç savaş, milyonlarca göçmenin ortaya çıkmasına sebep olduğu gibi, farklı etnik unsurların da aynı zamanda ülke dışına çıkmasında etkili olmuştur. Suriye’deki iç savaş sonrası dikkat çeken konulardan biri de göçmenlerin üç farklı etnik unsura ait mensubiyetleri olmuştur.

Göçmenlerin etnik olarak Arap, Kürt ve Türkmen oldukları araştırma kapsamından anlaşılmaktadır. Kürtlerin Şanlıurfa Suruç ilçesine sınırı olan Suriye’nin yakın yerleşim yerlerinden gelen göçmenlerle kültürel aidiyet konusunda sorun yaşamadıkları gözlenmiştir. Yine Şanlıurfa’nın sınır ilçeleri olan Akçakale ve Harran’da yaşayan Türkiye vatandaşı Arapların, Suriye tarafından gelen göçmenler ile kültürel unsurlar yönünden benzerlik taşıdıkları gözlenmiştir.

Türkiye ile Suriye arasına geçen sınır hattının her iki tarafında kalan yerleşim yerlerinde akrabalık bağlarının devam ettiği, yoğunluklu olarak Ceylanpınar ve Suruç’ta Kürt göçmenlerin, Akçakale ve Harran’da da Arap göçmenlerin göç ettikleri ilk esnada akrabalarına sığındıkları da yapılan mülakatlardan ve gözlemlerden anlaşılmaktadır. Türkmen göçmenler için de Arap ve Kürtler için bahsi geçen durumda kültürel ve etnik açıdan bir paralellik olduğu ortaya çıkmaktadır.

Göçmenler, Şanlıurfa’da Arap ve Kürt nüfusun yoğun olmasına bağlı olarak iletişim, kültürel ve dini anlamda bir kolaylık yaşasa da Şanlıurfa’da Arap işçilerin çalışması, ticari hayata katılma çabaları, din, dil ve kültürden farklı olarak karşı karşıya kalma durumlarını ortaya çıkarabilmektedir.

Ancak bir çatışmaya dönüşmeden göçmenlerin ve yerlilerin çatı olarak kabul ettiği ve bütün ‘Mü’minler ancak kardeştirler”45 ayetinden hareket ettikleri bunun da etnik aidiyeti ikinci plana attığı görülmüştür.

Arap göçmenlerin yer yer bazı toplumsal rahatsızlıklara yol açtığı, yaşanan bazı hırsızlık olaylarının, işçilerin düşük ücretle çalışmalarının yer yer sorun olduğu, bunun da yine toptancı bir bakış açısına sebep olduğu, Arapları genel olarak kötülemeye başlamalar olduğu gözlenmiştir. Fakat gerek devlet ve yöneticilerin ve gerekse de ileri gelen kanaat önderlerinin bu toptancı bakış açısının sorunlara yol açacağını ve din üzerinden muhacir ekseninde bakmaları sonucu etnik anlamda bir sorun yaşanmasını engellediği gözlenmiştir.

Entegrasyonun dört ana boyutundan Özdeşleşme Entegrasyonu açısından bakıldığında göçmenlerin kendini topluma ait hissetmeye ve yerliler gibi davranmaya, kimlik anlamında kendisini Suriye’de devam eden savaşın da uzun süreceği kanaatiyle Türkiye vatandaşlığına geçmeye ve okullarda bir Türk gibi davranmaya çalıştıkları gözlenmiştir.

Göç eden insanlar, insan olmanın gereği olarak o zamana kadar edindikleri psikolojik ve sosyo-kültürel edinimlerini yanlarında taşımak zorundadır. Bu edinimler, bir anlamda insanın dünyasının kurulmasında sahip olması gereken değerler örgüsü anlamına gelir.46

Arapların savaştan kaçarken yanlarında getirdikleri en önemli edinimin sosyo-kültürel değerler olduğunu söyleyebiliriz. Kürtlerin sınıra yakın olmasıyla, Türkiye’deki Kürtlerle olan akrabalık, kan bağlarından dolayı kültürel anlamda bir çatışma yaşamadıklarından da daha önce bahsetmiştik.

Göçmenlerin gelenek ve göreneklerinden hareketle giyim kuşamından, alışverişe, eğlence anlayışlarından yemek alışkanlıklarına, eğitimden iş alanına farklılıkları göze çarpmaktadır.

Kadınların tesettür tarzları toplum içinde kendilerinin Suriyeli Göçmen olduklarını fark ettirmektedir. Genç erkeklerin giyim kuşam ve saçlarıyla sakal tıraşları kendilerinin Arap göçmenler olduğunu fark ettirmektedir. Dolayısıyla Türk vatandaşlarından iki kişinin tartışması olağan bir problem olarak görülürken, Suriyeli göçmenlerden iki kişinin tartışması olayı olağan dışı görülmesine ve göçmenlerin

46 Selim Eren, “Göç, Toplumsal Değişme ve Din: Avrupa’ya Göç Eden Türkler Bağlamında Bir

toplumun huzurunu bozanlar olarak görülmesine sebep olabilmektedir. Örneğin bir parkta Türkiye vatandaşlarının oturup nargile içmesi olağan görülürken, Suriyeli göçmenlerin nargile içmesinin rahatsızlık verdiği gözlenmiştir. Yine Suriye ve genel olarak da Arap kültürünün gündüz sıcak olmasından kaynaklı geceleri geç saatlerde daha çok ailecek gezmeleri yerliler tarafından hoş karşılanmayan bir kültürel boyut olarak gözlenmiştir.

Göçmenlerin Şanlıurfa’da parklarda nargile içmek gibi bir alışkanlığın olmaması durumunu fark etmeleriyle, göçmenleri bu alışkanlıklarını mahalle aralarındaki parklarda yapmamak gibi bir durum düzeltmesine yöneltmiştir.

Kültürün görünen boyutundan bakıldığında göçmen Suriyeli göçmenlerin, düğün taziye misafirlik kültürlerini kendi aralarında yine aynı şekilde devam ettikleri ama diğer taraftan Şanlıurfa’daki sosyal hayat içinde Türk toplumu gibi davranmaya çalıştıkları gözlenmiştir. Türk gibi giyinmeye çalıştıkları, Türkler gibi yemekler yemeye, yemeklerini Türk mutfağından yapmaya başladıkları gözlenmiştir. Özellikle Şanlıurfa’da yemek kültüründe ekmek fırınlarının önemli bir yeri vardır. Ve yemekler bu fırınlarda tepsilerde hazırlanarak pişirilir. Suriyelilerin de fırınlarda tepside yemek hazırlama alışkanlığı yine örnek olarak verilebilir.

Yaşadıkları kültürle bir uyum içinde oldukları, özdeşleşmenin hızlanmasını sağlayan evlilikler yaptıkları, iş ortaklıkları yapmaya başladıkları görülmüş ve bunun kültürel aidiyet anlamında ortaya çıkabilecek sorunları azalttığı gözlenmiştir.

2.3. Göçmen

Göçmen teriminin, kişisel rahatlık amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı,47 gibi bir tanımı olsa da göçün sebepleri yönünden farklı tanımları da göz önünde bulundurulmalıdır. Göçün genel tanımında, bireyler ve toplumların gönüllü veya zorunlu olarak bulundukları alanı terk edip başka bir coğrafi alana taşınmaları, çevre değiştirmeleri olduğunu görmüştük.48 Bu bakımdan göçmen terimi, zorunlu

47http://www.goc.gov.tr/icerik6/goc-terimleri-sozlugu_363_382_727_icerik (15.04.2019) 48 Cemal Yalçın, A.g.e., ss. 14-16

veya gönüllü olarak, siyasi, sosyo-ekonomik, eğitim ve dinî gibi birden fazla boyutu olan gerekçelerle birey ve toplumların çevre değiştirmek zorunda kalmasını ifade etmektedir.