Şeyhayn’a göre belli bir gün oruç tutmayı adamış olan kimse, adadığı
orucu o gün gelmeden tutsa adak borcundan kurtulmuş olurken İmam Muhammed’e
göre bu caiz değildir.273
Fıkıh literatüründe “nezir” ismiyle yer alan ve kişinin mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi ibadet kastıyla kendisine vacip kılması olarak bilinen adağa ulema tarafından büyük önem atfedilmiştir. Serahsî (v.483/1090) “Söz verdiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine
getirin.”274 ayetine istinaden “Biliniz ki adağın gereği, verilen sözü yerine getirmektir.”
demekte, adakta bulunan kimsenin Allahu Teâlâ ile sözleşme yaptığını ve verdiği bu sözde durması gerektiğini söylemektedir.275 Yine adağını yerine getiren topluluğu öven “O kullar,
şiddeti her yere yayılmş olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.276 ayeti ve
verdiği sözü yerine getirmeyen bir topluluğu kötüleyen “Onlardan kimi de eğer lütuf ve
keremiyle bize verirse mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız, diye Allah’a söz verdi. Fakat Allah lütuf ve kereminden onlara verince onda cimrilik ettiler ve yüz
271 Serahsî, el-Mebsut, 2/31-32; Kâsânî, Bedâ’i, 1/ 258; Burhâneddin Buhârî, el-Muhîtü’l- Burhânî, 2/173. 272 Halebî, Halebi Sağîr, s. 321.
273 Şeybânî, el-Asl, 2/300-301; İbnü’s-Sââtî, Mecma’u’l-bahreyn, s. 209. 274 Nahl 16/91
275 Serahsî, el-Mebsut, 3/128. 276 İnsan 76/7.
55
çevirerek dönüp gittiler.”277 ayetleri ulemanın bu konudaki görüşlerine temel aldıkları
delillerdir.278
Yukarıda da belirttiğimiz gibi adak, ibadet niteliği taşıyan fillerde olur. Bunlardan da Hz. Peygamber’den (s.a.) gelen “Kim Allah’a itaat etmeyi adarsa Allah’a itaat etsin. Kim de
Allah’a isyan etmeyi adamışsa ona isyan etmesin.”279 rivayetine binaen kendisinde sadece
Allah hakkının bulunduğu ve ona yakınlaşma kastıyla yapılan hac, oruç, namaz, sadaka veya itikâf türü ibadetlerle adak yapılabilir.280
Adakta bulunurken kişi adağın zamanını, adak sadakaysa bunu vereceği kişiyi, adakta bulunacağı yeri, miktarı belirleyebilir. Fakat Hanefî fakihlerin genel kanaatine göre burada nâziri bağlayan, adadığı şeyi yerine getirmektir. Diğer saydığımız sınırlama niteliğindeki teferruatların ehemmiyeti yoktur. Bu fikir birliği Hanefî uleması tarafından birçok ibadette sağlanmışken namaz ve oruçta konuya dair ihtilaf çıkmıştır.281
Şeyhayn ve Şeybânî arasındaki konuya dair ihtilaf da zamana izafe edilerek adanan orucun adanan vakitten evvel yerine getirilmesi ile kişiden oruç borcunun düşüp düşmemesi noktasında olmuştur. Mesela “Allah için recep ayında oruç tutmak üzerime borç olsun.” diyen ve recep ayı girmeden bir ay oruç tutan kimsenin durumu için Şeyhayn, tuttuğu oruçtan dolayı kendisine vacip olan adak borcundan kurtulmuş olacağını söylerken İmam Muhammed ise bunun caiz olmadığını ve bu kimseden borcun düşmediğini söylemektedir.282
Şeyhayn’a göre adakta bulunan kimse, adağıyla adadığı ibadetin aslını üstlenmiştir, zamanını değil. Burada da oruç adandığı an o kişinin zimmetinde sabit olmuştur ve bu kimse, üzerindeki borcu hemen de yerine getirebilir; erteleme yoluna da gidebilir. Çünkü orucun ibadet niteliği, nefsin isteklerine set koyan bir amel olmasıdır; adanmış olması onun bu niteliğine bir etki etmez, sadece mübah hükmünü vacip hale getirir. Nâzire tanınan adanan vakte kadar erteleme ise bir gereklilik değil, bu kimse için rahatlıktır ki ibadetlerde imkân dâhilinde sürekliliğin esas olduğu da dikkate alınırsa ertelenmesi değil acil yapılması daha evladır.283 Şeyhayn bu orucu nisap miktarına ulaşmış fakat üzerinden bir yıl geçmeyen malın
277 Tevbe 9/75-76.
278 Serahsî, el-Mebsut, 3/128.
279 Buharî, “Eymân”, 27: “هصعي لاف هيصعي نأ رذن نمو هعطيلف الله عيطي نأ رذن نم" ; Ebû Dâvûd, “Eymân”, 16; Tirmizî, “Nüzûr”, 18; Nesâî, “Nüzûr”, 4; İbn Mâce, “Kefârât”, 16.
280 Serahsî, el-Mebsut, 3/129; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 82; Mevsılî, el-İhtiyâr, 4/76. 281 Serahsî, el-Mebsut, 3/129; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 93.
282 Serahsî, el-Mebsut, 3/130; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 93; Burhâneddin Buhârî, el-Muhîtü’l- Burhânî, 2/577. 283 Serahsî, el-Mebsut, 3/130; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 93.
56
verilen zekâtı ile Ramazan Bayramı gelmeden önce verilen fıtır sadakasına kıyas etmekte, nasıl bunların vaktinden önce verilmesi caiz ise adanan orucun da vaktinden evvel tutulmasının caiz olacağını söylemektedir.284
Şeybânî ise kişinin kendisine vacip kıldığı bu ibadeti Allahu Teâlâ’nın ona vacip kıldığı diğer ibadetlere benzetmekte ve nasıl onlarda vakte riayet etmek gerekliyse adanan ibadette de gerekli olduğunu savunmaktadır. İmam Muhammed burada adanan orucu, Allah’ın belirli zamanda farz kıldığı namaz ile Ramazan orucuna kıyas etmekte ve nasıl ki bunların vaktinden evvel edası caiz değilse adak orucunun da vaktinden evvel tutulmasının caiz olamayacağını söylemektedir. Yine bu kimsenin normalde mübah olan bir ibadeti vakitle beraber kendisine vacip hale getirdiğini ifade etmekte, buna örnek olarak da geceleyin oruç adağının geçerli olmamasını getirmektedir. Çünkü geceleyin nafile oruç tutmak meşru değildir. Bu da göstermektedir ki bir vakitte meşru olan orucu başka bir vakitte tutmak meşru değildir. Bu konuda da kişinin adadığı oruç kendisine izafe edilen zamanla meşrudur ve o vakitte tutulmalıdır.285
Şeyhayn bu durumu hükme bağlarken ibadetler arası nitelik farkı gözetmeden salt ibadet olmasına göre değerlendirme yaparken Şeybânî, zamana izafe edilen adağın ifası noktasında mâlî ve bedenî ibadet ayrımına gitmekte ve bu ikisine farklı hüküm vermektedir. Binaenaleyh vakte dayalı adanan sadakanın vaktinden önce ödenmesine cevaz verirken vaktinden önce tutulan adak orucunu caiz görmemektedir.286
İhtilafa dair ayrıntılı bilgiye çalışmamızda istifade ettiğimiz kaynaklardan sadece el-
Mebsut ve Bedai’de ulaştık. Bu iki eserde özellikle de el-Mebsut’ta Şeyhayn’ın görüşünün
mezhebin genel görüşü olarak aktarılması, meşayıhın bu konudaki tercihinin Şeyhayn’ın görüşü yönünde olduğu izlenimini vermektedir.
Konuya dair müfta bih görüşün tespiti için muahhar kaynaklarda yaptığımız araştırmada da fetvanın Şeyhayn’ın görüşüne göre verildiği ve İmam Muhammed’in görüşünün muhalif görüş olarak aktarıldığı tespit edilmiştir.287
284 Serahsî, el-Mebsut, 3/129-130-131.
285 Serahsî, el-Mebsut, 3/130; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 93. 286 Serahsî, el-Mebsut, 3/130; Kâsânî, Bedâ’i, 5/ 93.
287 el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 1/210; Tahtâvî, Hâşiyetü’t Tahtâvî, s.574; İbn Âbidîn, Reddü’l -muhtâr, 2/436; Mehmet Zihni Efendi, Nîmet-i İslam(Kitâbü’s-savm), s.97.
57