• Sonuç bulunamadı

2. Kitabın Günümüz Türkçesine Aktarılırken İzlenilen Yol

1.8. Hemze

2.1.2.1.3. Esma-i Ecnebiyye

Arabî ve Farisîden başka lisânımıza alınan birtakım esma-i ecnebiyye günden güne teksîr ettiğinden ber vech-i âtî mevâdın ihtârına lüzûm görüldü: (avukat, istatistik, baraka, piyango, tramvay, telgraf, vapur) gibi esma-i ecnebiyye kavâîd-i Türkîye’ye tâbi olup mensup oldukları lisânların kavâîd veya Arabî, Farisî kavâîdleri üzre cem’lenemezler.

Meselâ: (avukatlar, istatistikler, barakalar, piyangolar) denilebilip: (avukatân- avukatûn, istatistikân- istatistikûn) demek câiz olamaz.

26

Esma-i Ecnebiyye ahval-i isme uğradıklarında yine kavâîd-i Türkîye’ye tâbidirler: Tramvay, tramvayı, tramvaya, tramvayda, tramvaydan, tramvay için, tramvayla, tramvayın, tramvayı gibi.

[21] Esma-i Ecnebiyye Arabî ve Farisî edatları ahz ede müdengleri gibi elfâz-ı Arabîyye ve Farisîyye ile Arabî ve Farisî usûlüyle terkib dahi edilemezler.

(Faide) isimlerin cinsi veya alem olduklarını tefrik için o ismin evveline bir adet getirmeli mânâ sahîh olursa: (ism-i cins) mânâ sahîh olmazsa, ism-i hâsdır zira: beş elma, sekiz armut, iki koyun, dört keçi denilebilip beş İstanbul, sekiz Edirne, dokuz Üsküdar demek sahîh olamaz.

1. İsimlerde kaç hâssa vardır? 2. Kemiyet neye derler? 3. Müfret neye derler? 4. Cem’ neye derler?

5. Türkçede edat cem’i nedir? 6. İsm-i cem’ ne gibi isimlerdir?

7. İsm-i hâsların cem’i ne vakit câiz olur? 8. Kaç hâlde cem’lenebilirler?

9. Bir ismin cins veya hâs olduğunu tefrik için ne yapmalı?

Arabî isimlerin cem’i nasıl yapılır? Tesnîye neye derler? Tesnîye nasıl yapılır? Arabî isimlerin Türkî Farisî üzerine cem’leri câiz midir? Ne gibi bu kelimelerin kavâîd-i Arabîyye üzre cem’leri nasıl gelir? Arapça bir isim bulunuz? Bu ismi tesnîye yapınız? Türkçe cem’letiniz? Farsça cem’ yapınız? Cem-i mükesserler nasıl yapılır? Esma-i Farsîyye nasıl cem’lenir? Farsîde tesnîye var mıdır? Farisî isimlerin Türkçe cem’leri câiz midir? Ne gibi. Esma-i ecnebiyye nasıl cem’lenir?

27 2.1.3. Keyfiyyet-i Esma

2.1.3.1. Kefiyyet

İsimlerin müzekker ve müennes olmasıdır. Müzekker: “erkek”, (müennes) dişi demektir.

[22] Türkçe isimlerin (müzekker veya müennes) olduklarına dair alâmet-i mahsûsa yoktur. Ancak müzekker bir ismi bildirmek için o ismin evveline: (erkek) ve müennes olduğunu beyân için: (dişi) kelimesi gelir: (erkek arslan, dişi kedi) gibi.

Bazı isimler aslında müzekker veya müennes olduklarından bu gibi isimlerin evveline (erkek, dişi) kelimeleri getirilmez ( öküz, inek, horoz, tavuk) gibi. İsm-i cinslere bazı edat ilâve edilerek muhtelif mânâlar beyân ederler ve bu isimlere: (ism-i mekân, ism-i tasgîr, ism-i âlet) nâmları verilir.

2.1.3.1.1. İsm-i Mekân

Bir şeyin yerini gösteren kelimedir. Bu da (aslî, kıyasî) nâmlarıyla ikiye ayrılır:

İsm-i Mekân-ı Aslî: Doğrudan doğruya mekân mânâsı bildiren kelimedir: (ev, oda, bahçe, tarla, ahır) gibi.

İsm-i Mekân-ı Kıyasî: Bazı isimlerin âhirine hafiflerde: (lik) ve sakîllerde (lık) edatlarının ilâvesiyle teşkîl olunurlar:

Ağaç: (Ağaçlık, ağaçlıklar) Çayır: (çayırlık, çayırlıklar) Kömür: (kömürlük, kömürlükler) Odun: (odunluk, odunluklar) Çalı: ( çalılık, çalılıklar)

28 2.1.3.1.2. İsm-i Tasgîr

Bir ismin küçüklüğünü bildiren kelimedir. İsm-i cinslerin âhirine hafiflerde( cik, ceğiz) ve sakîllerde (cık, cağız) edatlarının ilâvesiyle hâsıl olurlar.

Dere: “derecik, derecikler” Tepe: “tepecik, tepecikler”

[23] Kuş: “Kuşcağız, kuşcağızlar” Kız: “kızcağız, kızcağızlar” gibi.

Bazen bu cağız tabiri makâm-ı terahhumda da kullanılır: Bî-çare çocukcağız gibi. 2.1.3.1.3. İsm-i Âlet

Bir işin icrasına vasıta olan şeyi bildiren kelimelerdir. Bu da: (sema’î ve kıyasî) nâmlarıyla ikiye ayrılır.

İsm-i âlet-i sema’î: Balta, bıçak, kılıç, top, tüfek gibi.

İsm-i Âlet-i Kıyâsi: Burmaktan: (burgu), kesmekten (kesgi) sürmekten (sürgü) gibi. Fakat ism-i âletlerin kıyâsi olmaları umûmî değildir, çünkü her maddeden yapılamazlar.

1. Keyfiyyet-i esmâ ne demektir?

2. Türkçede te’nîs, tezkîr muteber midir?

3. Bir ismin müzekker olduğunu beyân için ne lâzımdır? 4. Müennes olduğunu beyân için ne lâzımdır?

5. Horoz, tavuk gibi isimlerde bu kâide câri midir?

6. İsimlere bazı edevât ilâve edilecek olursa ne gibi mânâlar ifade ederler? 7. İsm-i mekân neye derler?

8. Kaç nev’idir?

9. İsm-i mekân-ı aslî ne gibi isimlerdir? 10. İsm-i mekân-ı kıyâsi nasıl teşkîl olunur?

29 11. İsm-i tasgîr neye derler?

12. Edat-ı tasgîr daha hangi makamda istimâl olunur? 13. İsm-i âlet neye derler ve ne gibi?

14. İsm-i âlet-i kıyâsiyeye bir misâl bulunuz?

2.1.4. Haysiyyet-i Esma

Haysiyyet-i Esma: İsimlerin ibâre arasında girdikleri şekillerdir. Bunlara ahvâl ismi dahi derler ki şunlardır: [24] (mücerret, mef’ûlün bih, mef’ûlün ileyh, mef’ûlün fih, mef’ûlün anh, mef’ûlün lih, mef’ûlün ma’a, muzâfün ileyh, muzâf ) nâmlarıyla dokuza ayrılırlar.

2.1.4.1. Mücerret

Kelimenin hâl aslîyyesidir: ev, oda gibi 2.1.4.2. Mef’ûlün Bih

Bir fiilin mânâsını tayin ve tahsis eden kelimedir. Mücerretin sonu sakin ise (ی) harekeli ise ( ﻰﻳ ) ilâve edilir:

Evi gezdim, odayı beğendim, Ahmeti göreceğim gibi 2.1.4.3. Mef’ûlün İleyh

Bir fiilin nihayet bulduğu ciheti tayin eden kelimedir.

Mücerretin sonu sakin ise ( ه )harekeli ise ( ه ) den evvel bir de ( ى ) ilâve edilir: Eve gittim, odaya çıktım, pederine söyledim gibi.

2.1.4.4. Mef’ûlün Fih

Bir fiilin zaman veya mekân vukûunu bildiren kelimedir. Mücerredin sonuna ( de ) ilâve edilir:

30 2.1.4.5. Mef’ûlün Anh

Bir fiilin mübda-yı vukûunu tayin eden kelimedir: Mücerredin sonuna [den] ilâve edilir.

Evden geliyorum, odadan çıktım, sabahtan beri derse bakıyorum gibi.

2.1.4.6. Mef’ûlün Lih

Bir fiilin sebep ve illetini bildiren kelimedir. Mücerredin sonuna [için] ilâve edilir:

Bu sobayı ev için aldım, tebdil-i hava için Bursa’ya gideceğim gibi.

2.1.4.7. Mef’ûlün Ma’a

Bir fiilin ne ile ve hangi vasıta ile icra edildiğini bildiren kelimedir. [25] Mücerredin sonuna (le yahut ile) ilâve olunur:

Çalışmakla bu mertebeyi buldum, kalemle yazdım, boya ile yaptım, gibi. 2.1.4.8. Muzâfün İleyh

Mücerredin sonu sakin ise (ڴ) harekeli ise ( ڭ ) den evvel bir de ( ن ) ilâve edilir:

Mektebin kapısı, sobanın borusu, kuzunun tasması gibi.

2.1.4.9. Muzâf

Mücerredin sonu sakin ise ( ى ) harekeli ise ( ى ) den evvel bir ( س ) ilâve edilir:

Kitabın kabı, Kapının halkası, dervişin hırkası gibi. Yalnız: Su kelimesi bu kâidenin müstesnasıdır: Denizin suyu, suyun akıntısı gibi.

1. Haysiyet-i esma ne demektir?

31 2. Kaça ayrılır?

3. Mücerret neye derler ve ne gibi?

4. Mef’ûlün bih neye derler ve nasıl yapılır?

5. Mef’ûlün ileyh neye derler ve nasıl teşkîl olunur? 6. Mef’ûlün fih neye derler ve nasıl yapılır?

7. Mef’ûlün anh neye derler ve ne gibi? 8. Mef’ûlün lih neye derler ve ne gibi? 9. Mef’ûlün ma’a neye derler ve ne gibi? 10. Muzâfün ileyh nasıl teşkîl olunur? 11. Muzâf nasıl yapılır?

12. Bu kâidenin müstesnası hangi kelimedir? 2.1.5. Terkîb-i İzâfî

İzafet: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye rabt edip beynler[d]e ki münâsebeti beyân etmeye derler.

[26] Türkçede: Bu kelimelerden evvelkisi ”muzâfün ileyh” ikincisine “muzâf” bunlardan hâsıl olan heyete de ( terkib-i izâfi) denr.

Dervişin hırkası, züğürdün kîsesi, çalışmanın fâidesi gibi.

Farisîde: Türkçenin hilâfına olarak ( muzâfün evvel) (muzâfün ileyh) sonra gelir ve muzâfın âhiri meksûr okunur.

Haber-i meserret, Bostân-ı cennet, ilâc-ı hayât, reng-i gül gibi.

Kâide: Muzâfın âhirinde ( ا ) veya ( ٯ ) memdûde bulunursa bir Yâ-ı meksûre ilâve olunur: Vefâ-ı dost, gıdâ-ı ruh, arzû-ı tabiat gibi.

Eğer muzâfın âhirinde, (ya-ı memdûde) ve (hâ-ı resmîye) bulunursa bir (hemze) yazılır:

32

Arabîde: Yine muzâfün evvel ve muzâfün ileyh sonra gelir ve muzâfın lam-ı tarifi hıfz olunup âhiri mazmûm okunur: Nûrü’l-Hüdâ, dârü’l-ilm, kerîmü’ş-şîm, nafîzü’l-kelim, gibi.

Kâide: Cihât-ı müteallik Arabî kelimeler muzâfün vâki’ oldukları vakit âhirleri meftûh okunur: tahtü’l-arz, kablü’z-ziyâre, fevkü’s-semâ gibi

Muzâf ile muzâfün ileyh beyninde hâsıl olan münasebet üç nev’idir:

2.1.5.1 İzâfet-i Lâmiyye

Nisbet, temellük, ihtisâs mânâlarını beyân ve ifade eder. Muzâfün ileyhin âhiri sakin ise (ڴ ) harekeli ise ( ﻚﻧ ) muzâfın âhiri sakin ise ( ى ) harekeli ise ( ﳻ ) edatları bulunur.

[27] Kitabın kabı, Ahmet’in evi gibi ki kabın kitaba ‘âit ve mensûp olduğu evde Ahmet’in malı bulunduğu ifade olunmuş olur.

Kâide: Bir şeye veyahut bir mahale alem olan terkîb-i izâfilerde muzâfün ileyh edat hıfz olunur:

Yalı bekçisi, Çamlıca üzümü, Boğaz içi, Galata kulesi gibi. 2.1.5.2. İzâfet-i Beyâniyye

Bir ismin nevi, cins veya neden yapıldığını beyân ve ifade eder Muzâfün ileyh muzâfın nevi veya cinsini beyân edecek ise yalnız muzâfün ileyh edatı hıfz olunur:

Kaysı ağacı, piyade fırkası, maden kömürü gibi.

Muzâfün ileyh muzâfın neden yapıldığını beyân edecek ise hem muzâf ileyh ve hem muzâf edatları kaldırılır: Elmas yüzük, altın kordon, gümüş kupa gibi.

33 2.1.5.3. İzafet-i Teşbihiyye

Bir ismin diğer bir isme benzetildiğini beyân ve ifade eder ve muzâfun ileyh edatları bulunmaz: kayısı eriği, limon ayvası, vişne eriği, gönül ka’besi, ilim deryası, kiraz elması gibi.

1. İzâfet neye derler?

2. Terkib-i izâfîler nasıl teşkîl olunur?

3. Türkçe terkib-i izafilerde hangisi evvel gelir? 4. Farisîde nasıl olur?

5. Farisî kelimelerde muzâfın âhirinde ( و ) (ا ) bulunursa kâide nedir? 6. (ه ), (ى ) bulunursa ne yazılır?

7. Arabîde nasıl olur?

8.Cihâta meteallik olursa nasıl okunur.

9. İzafet kaç nevidir? İzafet lâmiyye neye derler? İzafet-i beyaniyye neye derler ve ne gibi? İzafet-i teşbihe neye derler?

[28] 2.2. İKİNCİ FASIL 2.2.1. Sıfat

Sıfat: İsimlerin hâl ve şânını bildiren kelimedir:

Büyük adam, güzel çocuk, iyi huy, terbiyeli kimse gibi.

Sıfatın hâl ve şânını bildirdiği isme “mevsûf” ve sıfat ile mevsûftan teşkîl eden heyete de ( terkib-ı tevsifî ) veyahut [terkîb-i vasfî] derler. Türkçede daima sıfat, evvel mevsûf sonra gelir. Kara kaş, kumral saç mavi göz, güzel yüz, ince seda, nazik edâ, akıllı çocuk, uslu kız, sâf hava, düz ova gibi.

Farsçada: Türkçenin aksine olarak mevsûf evvel, sıfat sonra gelir: Çeşm-i siyah, hâce-ı dânâ, gonca-i rânâ, ‘abd-i hakir, şahs-ı fakir gibi.

34

Arapçada Farsçada olduğu gibi gene sıfat evvel mevsûf sonra gelir: Şabânü’l- mu’azzam, Ramazân’ül mübârek, Haticetü’l-Kibrî, Seyyidü’n-Nisâ dır gibi.

Fâide: Arabî ve Farisî kâideleri üzere yapılan terkib-i izâfîlerdeki kırâat bunda dahi cârîdir.

Tenbîh

Kâide-i Türkî üzere teşkîl olunan terkib-i tavsiflerde sıfat veya [29] mevsûftan her ikisi: Türkçe, Arapça, Farsça olabileceği gibi bunlardan biri Türkçe diğeri de Arabî veya Farisî olabilir: siyah renk, zeki çocuk, dest-i muhterem, keskin kalem, kırmızı gül, berceste mısra, dilguşa söz, rû-yı âl, merd-i garîp, tavr-ı acayip gibi.

Sıfat: semai, kıyasi namlarıyla iki kısma ayrılır:

2.2.1.1. Sıfat-ı Semâiye

Haddi zâtında sıfat olan ve işitip bellemekle bilinen sıfatlardır: güzel, çirkin, büyük, küçük, dar, geniş, sert, yumuşak gibi.

2.2.1.2. Sıfat-ı Kıyâsiye

Haddi zâtında sıfat olmayıp bir kâ’ide-yi mahsûsa ile hâsıl olan sıfatlardır ki, isimler ve semai sıfatların âhirine: -lı, -lu, -ca, -cı, -si, -msi, -mtirek, -mtırak gibi edatlar ilâvesiyle teşkîl olunur:

Sisli hava, sulu armut, suluca limon, yalancı çocuk, ekşimsi ayva, tatlımsı elma, acımtırak su, ekşimtırak portakal gibi.

Fâide: Bir sıfat mevsûfunu dört suretle tavsîf edebilir

1. Mübalağa: Mânâ-yı vasfînin tamamını ifade eder. Sıfatların evveline: (pek, çok, ziyâde) kelimeleri ilâve edilir: pek güzel, çok iyi, ziyâde beyaz gibi.

35

Sıfatlara: ( پ, س , م ) harflerinden biri ilâve edilir: kıpkırmızı, simsiyah, bembeyaz gibi.

[30] (sırılsıklam, çarçabuk, çırçıplak) kelimeleri bu kâidenin müstesnasıdır.

3. Tafdîl: Bir kelimenin diğer kelimeye vasıfça rüchânını işâr eder sıfatların evveline (daha ) lafızı ilâve olunur:

Daha güzel, daha yumuşak, daha beyaz gibi 4. Tasgîr: Mânâ-yı vasfînın azlığını beyân eder. Sıfatların âhirine ( ce) ilâve olunur:

Güzelce, iyice, kabaca, suluca gibi.

Kâide: (lı,lu) edatları dahil olduğu isimlerde mânâ-yı nisbet beyân eder. Akıllı, İstanbullu, Bursalı, gibi

(-lı,-lu) edatları bazı sıfatlarda mânâ-yı tebeyyüz beyân eder. İrili, ufaklı, karalı, beyazlı, allı yeşilli gibi

Eğer madde-yi aslîyyenin âhiri sakin ise icabına göre bir (و ) veyahut bir ( ﻯ) ilâve olunur: Asılı, sürülü, örtülü gibi.

(-ce) dâhil olduğu sıfatta başlıca iki mânâ ifade eder. 1. Taklîl: (beyazca çeharşeb çarşaf, kabaca şilte)

2. Teksîr: iyice döktüm, temizce yıkadım, güzelce anladım gibi. (ce) bazen isimlere dâhil olup: Teşbiye, nispet mânâsı ifade eder: Mertçe hareket, erkekçe lakırdı, şairce söz gibi.

(-ci) dâhil olduğu sıfatlarda bir iş ile iştigâl mânâsı ifade eder. Kitapçı, ekmekçi, aşçı, işçi gibi

(-si, -msi,-mtirek, -mtırak) edatları azlıkla beraber teşbiye mânâsı ifade ederler.

36 Tenbih

Türkçe terkib-i tavsiflerde “mevsûf” cem olsa da “sıfat” müfret olarak gelir: Büyük şehirler, yüksek binalar, güzel saraylar, çalışkan insanlar gibi

Kâide: Sıfatlar mahzûf olan mevsûfları ‘itibâriyle cemlenirler: güzeller, zenginler, âlimler, âkiller, züğürtler, cahiller gibi.

Bunlar: (güzel adamlar), (âlim kimseler) takdirinde oldukları için cemlenmişlerdir. 1. Sıfat neye derler?

2. Mevsûf neye derler?

3. Terkib-i vasfî nasıl teşkîl olunur? 4. Farisîde nasıldır?

5. Arabîde terkib-i tavsifler nasıl yapılır? 6. Mevsûfun kırâatinde kâide nasıldır?

7. Kâide-i Türkî üzere teşkîl olunan terkib-i vasfîlerde Türkçe, Arapça, Farça kelimeler ihtilâd edilebilir mi?

8. Nasıl olur?

9. Sıfat-ı semâ’i kaç kısma münkasımdır? 10. Sıfat semâi neye derler?

11. Sıfat-ı kıyâsîye nasıl teşkîl olunur?

12. Bir sıfat-ı mevsûfeyi kaç suretle tavsif edebilir? 14. Sıfat-ı mübalağa neye derler?

15. Nasıl yapılır?

16. Diğer sûretleri nasıl teşkîl olunur? Birer misâl söyleyiniz. 17. Birer misâl söyleyiniz.

37 2.2.1.3. Esmâ-yı ‘Âdâd

Esmâ-yı ‘âdâd sayıları ifade eden birtakım isimlerdir. Aslîyye, kesriye, rütbiye, tevzi’ye namlarıyla dörde ayrılır

1. Âdâd-ı Aslîyye: Birden bedâ ile nâ-mütenâhî olan asıl adetlerdir. Âdâd-ı basite, âdâd-ı merkube, namlarıyla ikiye tefrik olunur:

1. Âdâd-ı Basite: Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz adetleridir. 2. Âdâd-ı Merkube: 10,20,30,40,50,60,70,80,90,100,1000,10000 gibi nâ- mütenâhî adetlerdir.

3. Âdâd-ı Kesriye: Vahîd-i kıyasî farz olunan bir adedin eczasını gösterir ve eczaya tefrik-i matlûb olan adet ile o eczâdan istenilen adet arasına [dA] edatı ilâve edilir: onda bir, yüzde beş gibi.

4. Âdât-ı Rütbiye: Bir şeyin derece ve mertebesini beyân eder ve âdât-ı aslîyyenin âhirine [-ncI] edatı ilâve edilir:

Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ilh. gibi.

Kâide: Eğer âdâd-ı aslîyyenin âhirinde ( ى ) varsa hıfz olunur: İkinci, altıncı, yedinci gibi.

5. Âdât-ı tevzi’ye: Müsavât üzere taksîm olunan sayılardır. Âdât-ı aslîyyenin âhirine ( ر ) edatı ilâve edilir:

Birer, onar, üçer üçer, dörder dörder, sekizer gibi

Kâide: Âdâd-ı aslîyyenin Ahrinde “ ى “ varsa bir ( ش ) ziyade edilir. [33] İkişer, yirmişer, altışar, altmışar, yedişer, yetmişer gibi.

1. Esmâ-ı âdâd neye denir? 2. Kaç kısma münkasımdır? 3. Âdâd-ı aslîyye neye derler? 4. Ne gibi?

38 5. Âdâd-ı kesrîye neye derler?

6. Nasıl teşkîl olunur? 7. Ne gibi?

8. Âdâd-ı rütbiye neye derler? 9. Nasıl teşkîl olunur?

10. Ne gibi?

11. Âdâd-ı aslîyyenin âhirinde (ى ) harfi bulunursa nasıl olur? 12. Âdâd-ı tevzî’ye neye derler?

13. Nasıl teşkîl olunur? 14. Ne gibi?

15. Âdâd-ı aslîyyenin âhirindeki harf (ى ) ise ne ilâve edilir? 16. Ne gibi?

2.2.1.4. İsm-i İşaret

İsm-i İşaret: Kendileriyle muayyen bir şahıs veya bir şeye işaret olunan kelimelerdir. Yakını göstermek için (bu) biraz uzağı işaret için (şu) daha uzağı işaret için (o) en yakını işaret için işte bu kelimesinden mahfuz (işbu) lafızları kullanılır ve kendileriyle işaret olunan şeye de (meşârün ileyh) tabir olunur, ism-i işaretle meşârün ileyhden teşekkül eden hey’ete de “terkib-i tavsîfi” denilir: Bu saray, şu konak, o bahçe gibi.

İsm-i İşaret olan: “bu, şu, o” kelimelerine( sıfat), meşârün ileyh bulunan: “saray, konak, bahçe” kelimelerine de “mevsûf”ve bu hey’ete de [terkîb-i tavsifi] denilir.

İsm-i işaretlerin bazen meşârün ileyhi hazf olunarak isti’mâl olunur: Mertlik odur ki düşmana bile iyilik eder. İşte insaniyet de budur gibi.

39

Kâide: İsm-i işaretler adavâtından bir şeye muttasıl olursa bir ( ن ) ziyade edilir:

[34] Bunda, şunda, onda, buncağız, şuncağız, bunun ile, şunun için gibi0F

Mef’ulün ileyh hâlinde: Buna, şuna denir.

Kâide: İsm-i işaretlerin cemleri: (bunlar, şu, onlar) gelir fakat isim işaret meşarün ileyhle birlikte gelirse cemi caiz olamayıp edat cemi meşarün ileyhin nihayetine vaz’ı olunur: Bu adamlar, o gemiler gibi

İsm-i işaretlerin temsil işâretleri: “ böyle şöyle” Mekân işaretleri: “bura, şura”

Tenbîh işaretleri: “işte, işbu”

Miktar işaretleri: “ bu kadar, şu kadar” lafızlarıdır. Bazen bu makamda: Bunca, şunca denir.

1. İsm-i işaret neye derler?

2. Yakını göstermek için ne edatı getirilir? 3. Biraz uzağı göstermek için ne yazılır? 4. Daha uzağı beyân için hangi edat bulunur? 5. En yakını beyân için ne yazılır?

6. İsm-i işaretlerle gösterilen şeye ne derler?

7. İsm-i işaretle meşârün ileyhden teşkîl eden heyete ne derler? 8. Ne gibi?

9. İsm-i işaretlerin meşârün ileyhini hazf etmek câiz olur mu? 10. İsm-i işaretlerin adavâttan bir şeye muttasıl olursa kâide nedir? 11. Ne gibi?

12. İsm-i işâretlerin mef’ûl ileyh hali nasıl olur?

40 13. İsm-i işaretlerin ceminde kâide nedir? 14. Meşârün ileyhle birlikte gelirse?

15. Temsîl, mekân, tenbîh, miktar işaretleri nelerdir. [35]

2.2.1.5. Mübhemât

Mübhemât: Belli etmeyerek bir şahıs veya bir şeyi bildiren sözlerdir. Lisan-ı Türkide mübhemat: İsm-i tecrit, kelimat-i istifahâmiyye, ism-i mevsûllardan ibarettir.

İsm-i tecrit: “kendi” lafızıdır ki başkası karışmaksızın bir zât demektir: Bu yazıyı kendi yazdı gibi ki başkası yazmadı demektir.

Kelime-i istifahamiyye: “kim, ne, kaç, hangi” lafızlarıdır: Kim yazdı, ne okuyor, hangi mektepte, kaç kuruş gibi.

İsm-ı mevsûl: meşârün ileyh müphem olan: “o,ol, şu, şol” kelimeleridir ki meşârün ileyhlerinin ibhâmını izâle için kendilerinden sonra getirilen cümleyi haberiyyelere “sıle” tabir olunur.

Bunların meşârün ileyhlerini sılelerine rabt için ( -ki) lafızı getirilir:

O haritayı ki sana verdim sakın yırtma, şol nasihati ki sana veriyorum kulağında küpe olsun gibi.

1. Mübhemât neye derler?

2. Lisân-ı Türkîde mübhemât nelerden nelerden ibarettir? 3. İsm-i tecrîd neye derler?

4. Kelime-yi istifahâmiyye hangi lâflardan ibarettir? 5. İsm-i mevsûl hangi kelimelerdir?

6. Kendilerinden sonra getirilen cümle-i haberîyelere ne derler? 7. Bunların meşarün ileyhlerini sılelerine rabt için ne getirilir? 8. Ne?

41

[36] 2.3. ÜÇÜNCÜ FASIL 2.3.1. Zamir

Zamir: İsmin yerini tutan kelimedir: “zamîr-i şahsi, zamîr-i izâfi, zamîr-i nisbi, zamîr-i fiilî, zamîr-i vasfî” nâmlarıyla beş kısma ayrılır.

2.3.1.1. Zamîr-i Şahsî

Bir şahs-ı muayyeni irâe ve işâr eden zamirlerdir. Anlar da: mütekellim, muhâtap, gâip olmak üzere üçtür.∗

Mütekellim zamiri: ben muhâtap zamiri: sen gâib zamiri: o }dIr/dUr Cemleri: biz muhâtap zamiri: siz gâib zamiri: onlar } gelir Ben okudum, sen yazdın, onlar söylediler, biz dinledik gibi.

Fakat “ben” yerinde nezâketen “bendeniz” (sen) yerinde ta’zimen “siz” kullanılır:

( Ben söyledim, sen dinledin) yerinde: (Bendeniz söyledim, siz dinlediniz) denir. 2.3.1.2. Zamîr-i İzâfi

Muzâfların âhirine lâhik olup nisbet ve temellük mânâlarını ifade eden zamirlerdir.

Müfret mütekellim: -m Müfret muhâtabı: -k Müfret gâibi: -I, -sI Cem mütekellim: -mIz Cem muhâtabı: -nIz Cem gâibi: -[37] Benim yolum

Senin yolun Onun yolu

42 Bizim yolumuz Sizin yolunuz Onların yolu Benim evim Senin evin Onların evi Bizim bahçemiz Sizin bahçeniz Onların bahçesi gibi.

2.3.1.3. Zamîr-i Nisbi

Sıfatlara dâhil olan zamirlerdir.

Müfret mütekellimi: -m müfret muhâtabı: -sIn müfret gâibi: -dIr Cem mütekellimi: -z cem muhâtabı: -sInIz cem gâibi: -dIrler Çalışkanım Çalışkansın Çalışkandır Çalışkanız Çalışkansınız Çalışkandırlar, gibi. 2.3.1.4. Zamîr-i Fiilî

Fiillere dâhil olup fâillerini beyân eden zamirlerdir.

Müfret mütekellimi: -m müfret muhâtabı: -n,-sIn müfret gâibi: ∗ Cem mütekellimi: -k,-k cem muhâtabı: -nIz, -sInız cem gâibi: -ler

43 Geldim Geldin Geldi Geldik Geldiniz Geldiler, gibi. 2.3.1.5. Zamîr-i Vasfî

Zaman ve mekân bildiren isimlerle muzâfun ileyhlere lâhik olarak sıfat makamına kaim olan zamirlerdir.

Zamîr-i vasfî: (ki) lafızından ibarettir. Bizimki sizinki onlarınki gibi.

Fakat: Tariflere yani zaman ve mekân gösteren kelimelerle lâhik oldukta (ki) lafızından evvel bir: “de” edatı ziyade edilir. Evdeki, çarşıdaki, İstanbuldaki gibi. [38]

1. Zamir neye derler? 2. Kaç kısma münkasımdır? 3. Zamîr-i şahsi neye derler? 4. Hangi zamirlerdir?

5. Ben ve siz yerinde ekseriyyâ ne kullanılabilir? 6. Zamîr-i izâfî neye derler?

7. Hangi zamirlerdir? 8. Ne gibi?

9. Zamîr-i nisbî neye derler? 10. Hangi zamirlerdir? 11. Ne gibi?

44 13. Hangi zamirlerdir?

14. Ne gibi?

15. Zamîr-i vasfî neye derler? 16. Nasıl yapılır?

2.3.2. Masdar

Masdar: Kendisinden yalnız bir mânâ-yı fiilî anlaşılan kelimedir. Türkçe fiillerin aslı me’hazidir.

Masdar: Kelimenin âhirinde “mek” “mak” bulunmasıyla bilinip (mek) ile nihâyetlenen masdarlara: masdar-i hafif, (mak) ile nihâyetlenen masdarlara: masdar-i nakil derler: görmek, okumak gibi

Masdarların nihayetlerindeki (mek, mak) lâfzlarına: “edat-ı masdar” ve bunlar kaldırıldıkta kalan maddeye: “madde-i asliyye veyahut “madde-i fiil” derler.

Meselâ: (bilmek, anlamak) masdarlarından edat-ı masdar olan (mek, mak) edatları kaldırıldıkta kalan “bil, anla” kelimelerine madde-i asliyye veya madde-i fiil veyahut emr-i hâzır derler.

Kâide: Âhirinde edat-ı masdara mümâsil elfâz bulunan: (kıymak, çıkmak, yemek) gibi kelimeler masdar değildir. Bunlara esma-i müteşâbihe-yi bül-masdar nâmı verilir ve bu gibi isimlere bir elif ziyâde edilerek (kaymak, yumak, çakmak) suretinde yazılır. Yemek kelimesi gibi hafif olanlara elif ilâvesi câiz olamayacağından kelimenin siyâk u sibâkından anlaşılabilir. Masdarlar ve onlardan husûle gelen fiiller ya müsbet veya menfi olurlar. Bir işin vukuunu gösterene:

Benzer Belgeler