• Sonuç bulunamadı

1. Ermenilerin Hristiyanlığı Kabul Etmesi

1.2. Ermeni Kilisesinin Ana Kiliseden Ayrılması

Ermenilerin Hristiyanlığı kabul ettiği ve Krikor‟un Ermeni Kilisesinin başına geçtiği zaman diliminde Roma‟nın Hristiyanlara karşı zulümleri devam etmekteydi. Bu zulüm Hristiyanlığı resmî din olarak kabul eden Ermeniler üzerinde de yoğunlaşmıştır.

26

Seyfeli, a.g.e., s. 29.

27 Ermeni Patriği II. Mesrop Mutafyan (1998- ) da bu konu ile ilgili olarak Milliyet gazetesine verdiği

söyleşisinde Ermeni kiliseleri denildiğinde etnik, ritüel ve mezhep açısından akla Doğu Kiliselerine ait kurum ve üyelerin geldiğini belirtmiştir. Ayrıca Batılıların kendilerini Gregoryen diye nitelemesini de şu ifadeleriyle eleştirmiştir: “Gregoryen nitelemesi, Ruslar ve daha sonra da Fransız Katolikler tarafından Ermenileri küçümsemek için kullanılmıĢtır. Yani Ġsa Mesih ya da onun havarileri tarafından kurulmuĢ değil de, IV. yüzyılda Aziz Krikor tarafından kurulmuĢ anlamına geliyor. Postadan bana „Ermeni Gregoryen Patriği‟ diye bir zarf geldiğinde onu iade ederim”. Söyleşinin ayrıntıları için bk. Milliyet gazetesi, t. 23 Ekim 2005. Dabağyan da, Gregoryen tabirinin siyasi maksatlarla Rus Çar‟ı tarafından 1830‟lu yıllarda Rus tebaası olan Ermeniler için kullanıldığını belirtmektedir. bk. Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s. 68. Ermeni Kilisesinin özerk bir yönetime sahip mi yoksa bağımlı mı olduğu ve Gregoryen meselesi ile ilgili ayrıntılı tartışmalar için bk. Abdurruhman Küçük, a.g.e., s. 109-113.

28 Seyfeli, a.g.e., s. 29. 29 a.g.e., s. 30.

30 Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, s. 67. 31

Hristiyanlar üzerinde acımasız mücadeleleri ile tanınan İmparator Maximin (310-313) tarafından Ermenilere karşı yapılan işkenceler neticesinde münasebetler kesilmiştir.32 Roma İmparatorluğunun Hristiyanlara karşı tutumuna bakıldığında genel olarak olumsuz bir tablo ortaya çıkmasına rağmen imparatorlara göre bu tutumda bazen farklılıklar olduğu görülür. Örneğin Neron dönemi (54-68) zulümlerle dolu iken Alexandre Severe döneminde (222-235) birtakım durgunluklar olmuş ancak Dece ve Valerien‟in imparatorlukları döneminde (250-260) ise Hristiyanlığı kökünden kurutma teşebbüsleri olmuştur. Ancak imparatorların bu zulümleri kiliseyi zayıflatmaktan çok onu kuvvetlendiren bir Hristiyan şehitleri çağını ortaya çıkarmıştır.33 Bu baskı dönemlerinde öğretim ve kült toplantıları özel evlerde yapılmıştır. Böylece Hristiyanlık doğuşundan itibaren üç asır boyunca bazen çok gizli, bazen açık, bazen de hem açık hem gizli bir şekilde gelişmesini sürdürmüştür.34

M.S. 313 yılında Milan Fermanı‟yla İmparator Konstantin (313-337)Hristiyanlığa serbestlik tanıyarak zulümlere son vermiştir. Hristiyanlık Roma imparatorluğu kanunları içinde bulduğu resmî destekle hızla yayılırken diğer yandan da doktrinel çalışmaların mayalanmasına sahne olmuştur. Bu serbestlikle beraber uzun zamandır Hristiyan toplumunun içerisinde bulunan ayrılıklar günyüzüne çıkmaya başlamıştır. Bunlardan en önemlisi ise Arius‟un35

geliştirmiş olduğu harekettir. Arius‟un geliştirdiği bu Arianizm hareketi bölücü bir fırka olarak kalmayıp müstakil bir kilise hâline gelerek VII. asrın sonuna kadar resmî Hristiyan birliğini tehdit etmiştir.36 Arianizm‟in savunduğu fikir şu hususları içermekteydi: “Babaya bağımlı olan oğul, onunla aynı özden olamaz, o yaratıktır, sonsuz değildir. O, babanın eseridir. Fakat baba ile aynı cevherden değildir.” Arianizm‟in savunduğu bu görüş Yahudi Philon‟un Logos doktrinine aykırıydı. Philon dokrinini şöyle ifade ediyordu: “Bizi yaratmak isteyen Tanrı, bizi kendisi ile

32 Abdurruhman Küçük, a.g.e., s. 56.

33 Albert M. Besnard, “Katolik Mezhebi”, Din Fenomeni, çev. Mehmet Aydın, s. 137. 34 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 22.

35

Arius (250-336): Pavlusçu Hıristiyanlığa karşı çıkan Hıristiyan heretik ekollerinin en önemlilerinden birisi olan Arianizmin lideridir. Yaklaşık olarak 319'da İskenderiye‟de görüşlerini ifade etmeye başlamıştır. İsa‟nın, Tanrı‟nın yaratığı olan ilk varlık olduğunu, cevher olarak tanrıdan tamamıyla farklı olduğunu ve dolayısıyla Tanrı olmadığını savunmuştur. İskenderiye‟de toplanan bir konsilde bu görüşünden dolayı mahkûm edimiş daha sonra en önemli muarızı Athanasius‟un öncülüğünde toplanan 325 İznik Konsili‟nde aforoz edilmiştir. Bir müddet sürgün hayatı yaşadıktan sonra İstanbul‟da şüpheli şekilde aniden ölmüştür. bk. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü,s. 46; Arius hareketinin İskenderiye Kilisesindeki etkisi için ayrıca bk. Pargoire, Jules, “Alexandria”, The Catholic Encyclopedia, ed. Herbermann, Charles G, C I, s. 626-628.

36

yaratmadan önce Logos, hikmet ve oğul adını verdiği bir varlık yaptı. O halde iki hikmet vardır. Bir Tanrı‟nın hikmetidir. Onunla beraber mevcuttur. Oğula gelince o, bu hikmetin içinde yapılmıştır. Çünkü o, ona iştirak ediyor. O, hikmet Logos diye adlandırılıyor.”37

Arianizmin savunduğu görüşler Pavlusçu Hristiyanlığın taşıdığı ruha da tersti. Bundan dolayı Hristiyan birliğini tehdit etmeye başlayan Ariusçuluğa karşı M.S. 325‟de İznik‟te bir konsil toplanmış ve Arius hareketi aforoz edilerek şu itikadi karar alınmıştır: “İsa‟dan babadan bütün zamanlardan önce doğduğu, onun ilahların ilahı, ışığın ışığı” olduğu dogması kabul edilmiştir.38

Bu konsil sonucunda ayrıca oğlun baba ile aynı cevherden olduğuna karar verilmiştir. 381 yılında yapılan I. İstanbul Konsili‟nde ise Kutsal Ruhun Baba ve Oğul ile aynı cevherden olduğuna karar verilmiş, Makadenius ve grubu aforoz edilmiştir.39

İstanbul Konsili‟nde kilise hiyerarşisi ile de kararlar alınmıştır. Bu hiyerarşiye göre Roma‟nın önceliği kabul edilmiş ancak ikincilik İskenderiye‟den İstanbul‟a kaymıştır. Böylece İstanbul güç kazanmış ve İskenderiye‟nin önüne geçmiştir.40

Dördüncü yüzyılda yapılan bu iki konsilde ortaya çıkan doktrin sonucunda yüksek ruhbanlar tarafından başlangıçta takip edilen görüşlerin aynısı ortaya konmuştur. Batı ve Doğu Kiliseleri inanç ve faziletler açısından tam bir birlik içerisinde olmuşlardır. Ancak bazı farklı düşünceler gündeme gelmiş olmasına rağmen bunlar bu iki konsilde mahkûm edilmiştir. 41

Ermeniler açısından bakıldığında onların bu iki konsilin kararını kabul ettikleri görülür. Efes Konsili‟nde kendileri Aziz Aristakes tarafından temsil edilirken I. İstanbul Konsili‟ne temsilci göndermemişlerdir. Ancak gönderdikleri mektupla konsilde verilen karara saygılı olduklarını belirtmişlerdir.42

37 Mehmet Aydın, “Hristiyanlıkta Teslis Doktrinleri ve Hristiyan İtizalleri”, AÜĠFD, Sayı: 5, s. 148. 38 Mehmet Aydın, a.g.m., s. 126; Ayrıca bk. Besnard, a.g.m.,s. 138.

39

Abdurrahman Küçük, a.g.e., s. 56.

40 Abdurrahman Küçük, “Gregoryen Ermeni Kilisesinin Oluşması ve Konsil Kararları Karşısındaki

Tutumu”, s. 136.

41Abdurrahman Küçük, a.g.m., s. 131. 42

Beşinci yüzyıla gelindiğinde Hristiyanların arasında ihtilafların derinleştiği görülür. Bu ihtilafların çözümü için Efes‟te (431) ve Kadıköy‟de (451) konsiller düzenlenmiştir. Efes Konsili‟nin yapılmasına neden olan husus İsa‟nın tabiatı meselesindeki tartışmalardan kaynaklanmıştır. Antakya ve İstanbul ekolü, İsa‟nın ilahi ve insani tabiatı arasında kesin bir ayrılığın bulunduğunu savunmuştur. Buna karşılık İskenderiye ekolü ise tabiatların ayrılığı anlayışının İsa‟nın insanlık adına acı çekerek onları kurtarması inancına zarar vereceği düşüncesiyle iki tabiatın sıkı birliğini ortaya koymuştur. İskenderiyeli Cyrille tarafından sistemleştirilmiş olan cisimleĢmiĢ Tanrı‟da birleĢmiĢ bir tabiat tezi Efes Konsili‟nde kabul edimiştir. Bu konsilde Antakya ekolüne bağlı olan İstanbul Piskoposu Nestorius aforoz edilmiştir. Efes‟te alınan bu kararla yeni bir grup ortaya çıkmıştır. Bu grup İsa‟da tek tabiat bulunduğunu savunduğu için monofizit olarak isimlendirilmiş ve günümüze kadar da bu isimle anılmıştır.43 Beşinci yüzyılda İsa‟nın şahsı ile ilgili ortaya çıkan bu tartışmalar Monofizit ve Diyofizit kiliselerin oluşumuyla sonuçlanacak bir sürecin yaşanmasına neden olmuştur.44

Monofizitlerin zaferiyle sonuçlanan Efes Konsili muhalifler tarafından hazmedilememiştir. Bundan dolayı Papa I. Leon (440-461)‟a yeni bir konsilin toplanması için büyük baskılarda bulunulmuştur. Papa da Bizans İmparatoruna bu hususta isteklerini iletmiştir. İmparator Marcian (450-457) bu yoğun talepler karşısında 451 yılında Kadıköy‟de bir konsilin toplanmasını uygun görmüştür.45

Kadıköy Konsili‟nin Hristiyanlık açısından çok büyük önemi vardır. Bu konsile 520‟den fazla delege katılmış papa ise bizzat kardinaller tarafından temsil edilmiştir.46

Konsil 8 Ocak 451 tarihinde başlayıp 1 Kasım tarihine kadar sürmüştür. Bu konsil İstanbul ve Roma‟nın heretik olarak kabul ettiği monofizitliğe karşı Katolik ve Ortodoks dogmaları koruma amacıyla yapılmıştır.47

Uzun tartışmaların yaşandığı Kadıköy (Chalcedon) Konsili‟nde Ġsa‟nın tek ve biricik oğul olduğu ve tek Ģahısta birleĢmiĢ iki tabiata sahip bulunduğu formülü kabul edilmiştir. Bu tabiatlar da kendi arasında bölünmemiş, ayrılmamış, birleşmemiş ve

43 Abdurruhman Küçük, a.g.e., s. 57. 44

Şinasi Gündüz, “Dinde Ayrılık Ortodoks-Heresi Çatışması”, Ġstanbul Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, Sayı: 9, s. 5-6.

45 Küçük, Abdurrahman, a.g.e., s. 57.

46 Mehmet Aydın, “Hristiyanlıkta Teslis Doktrinleri ve Hristiyan İtizalleri”, s. 154. 47

değişikliğe uğramamış şeklinde yorumlanmıştır. Kadıköy Konsili‟nden sonra monofizit çalkantıları özellikle Mısır‟da devam etmiş ve politik rekabetler de bu ihtilafların arasını iyice açmıştır. Her zaman Rumları kıskanan, imparatorlukta ve Doğu Kiliseleri içinde İstanbul‟un üstünlük kazanmasına kızan Mısır Kıptileri monofizitliği millî din olarak telakki etmiş ve Kadıköy Konsili taraftarlarını Melkitler (İmparator taraftarları) olarak adlandırmıştır.48

Ermeniler ilk üç konsilin kararlarını hemen ve tartışmasız kabul etmelerine rağmen Kadıköy Konsili‟nde durum böyle olmamıştır. Konsilin yapıldığı tarihlerde Ermenistan‟da siyasal durum karışıktı. Özellikle 451 yılında İranlılarla savaşta oldukları için konsile temsilci gönderememişler ve bu meclisin kararları hakkında doğru bilgi alamamışlardı.49

Ermeni Kilisesi kırk yıl geçmiş olmasına rağmen bu konsil kararları hakkında bir şey söylememiştir. Katogikos Bapken zamanında 491‟de Vağarşabat ve 506‟da Tvin konsilleri toplanmıştır. Bu bölgesel konsillerde Efes Konsili‟ne bağlı kaldıkları ve Kadıköy Konsili kararlarını kabul etmediklerini belirtmişlerdir.50 Ermenilerin bu kararı almasında İran‟la bulundukları savaşta Bizans İmparatoru Marcian‟ın yardım etmemesi de etkili olmuştur. Bizans‟tan ümidini kesen Ermeniler mücadeleyi kaybetmişler ve dinsel özgürlükleri kısıtlanarak otuz yıl kadar İran‟ın egemenliği altına girmişlerdir.51

Ermenilerin Bizans‟tan yardım beklemelerinin en büyük nedeni İran‟la yaptıkları Avarayr Savaşı (451)‟nın Hristiyanlık adına verilen bir mücadele olarak telakki etmelerinden kaynaklanmıştı. Onlara göre Hristiyan olan Bizans bu dinî mücadelede Zerdüşt olan İran‟a karşı Ermenilere destek vermeleri gerekirdi. Hatta bu savaş Ermeni tarihinde o kadar önemli görülmüştür ki Ermeni dinsel takviminde bu günün anısına Vartanans günü adı verilmiştir.52

Kadıköy Konsili‟ndeki bu ayrılıktan sonra Rum (Bizans) ve Latin (Roma) kiliselerinin Ermeni Kilisesi ile yakınlaşma teşebbüsleri olmuş, kimi zaman da Ermenilerin bu birleşme fikrine sıcak bakmalarına neden olmuştur. Ancak bu teşebbüsler bir beraberliği doğurmamıştır.53

Özellikle Roma Kilisesinin Ermeni

48 Abdurrahman Küçük, a.g.e., s. 57. 49 Uras, a.g.e., s. 125. 50 Seyfeli, a.g.e., s. 33. 51 Uras, a.g.e., s. 125.

52 Özdoğan ve diğerleri, a.g.e., s. 42. 53

Kilisesine yakınlaşmalarının kilit noktalarını hep Kadıköy Konsili kararlarını tanıma ve Papa I. Leon‟u kınanamama üzerinde yoğunlaşmıştır.54

Kadıköy Konsili‟ne kadar gelinen sürece bakıldığında Ermenilerin ilk yüzyıllardan itibaren Hristiyanlığı kabul ettikleri ve Krikor Lusavoriç önderliğinde toplu olarak Hristiyanlığa geçtikleri görülür. Bu süreç devam ederken Ermenilerin eski dinî inançlarını ve pagan âdetlerini de Hristiyanlığa katmaları millî bir Ermeni Kilisesinin oluşumunu sağlamıştır. Bu oluşumda dönemin siyasi ve sosyal şartları da etkili olmuştur. Bütün bu etkiler sonucunda Ermeniler bağımsız kiliselerini meydana getirmişlerdir.55

Ermeni kilisesinin belli başlı özelliklerinden bazısı şunlardır:

1) Ermeni kilisesi millî olup kilise ile millet iç içe geçmiştir.

2) Ermeni Kilisesi ilk üç konsili kabul eder. Ondan sonra yapılan konsilleri kabul etmez. İlk üç konsilde İsa-Mesîh'in ve Kutsal Ruh'un tanrılığının, İsa'nın tabiatlarının birliğinin açıklandığına inanır.

3) İsa‟da tek tabiatı kabul eder; ilâhî ve insanî tabiatların İsa‟da birleştiğine inanır. 4) Papanın yanılmazlığını ve üstünlüğünü kabul etmez. Kilisenin günahları bağışlaması görüşünü reddeder.

5) Altı sakramenti uygulayıp son yağlamayı kabul etmez.

6) Ekmek şarap ayini diye adlandırılan evharistiyada ekmeğe maya, şaraba su katmazlar.

7) Ermenilerde yılın yarısı kutsal gün ve bayramlarla geçmektedir.

8) Kilise tarafından günahların bağışlanmasını kabul etmez. Büyük günahlarda itirafı kabul eder, fakat hemen olmasının lüzumuna inanmaz. Daha sonra da (kendi kendine) olabileceğini kabul eder. Papazların günah çıkarma yetkileri olduğunu kabul etmez. Tövbe ve itirafı sakrament olarak alırlar.

9) Ermenilerin kilise hiyerarşisi şunlardan meydana gelmiştir: Diyakos (papaz yardımcısı), papaz, piskopos, patrik ve katogikos.

10) Ermeniler, ikonları eski putperest âdeti sayarak reddederler. Evlerinde

54

bk. Driscoll, James F., “Catholic Missions İn The Nineteenth Century”, The Catholic Encyclopedia, C I, s. 1532. Hristiyanlık tarihinde önemli bir yeri olan konsillerle ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Aydın, Mehmet, “Konsillerin Hristiyanlıktaki Yeri ve Önemi”, Dinler Tarihi AraĢtırmaları III (09-10 Haziran 2001 Sempozyum Bildirileri), s. 107-117.

55

kutsal bir şey bulundurmazlar.56

Kadıköy Konsili‟nden sonra Ermenilerin tarihine genel olarak bakıldığında siyasi tarihlerinin onların dinî anlayışlarını ve dinî mekânlarının konumlarını etkilediği görülür. Mücadele ettikleri bir devletle yaptıkları yenilgi, ülkelerinden göç etmelerine neden olurken aynı paralelde yeni kutsallık merkezlerinin oluşmasına da yol açmıştır. Ermeniler bu siyasi ve askerî mücadeleleri verirken bazen Roma ve Bizans‟ın yardımını elde etme çabaları bu kiliselerle birleşme çabalarını gündeme getirmiştir. Ancak hem Roma‟nın hem de Bizans‟ın uzlaşmadan ziyade tahakküm politikasını izlemeleri bir sonucun elde edilmesini zorlaştırmıştır.57

Benzer Belgeler