• Sonuç bulunamadı

1.2. Engellilik Nedenleri ve Önlemleri 1. Engellilik Nedenleri

1.2.2. Engelli Doğumu Önleme

Engel yaşamın her üç döneminde de oluşabildiğinden, sağlıklı bir çocuğa sahip olabilmek bu dönemlerde bazı önlemlerin alınmasını gerekli kılmaktadır.

- Doğum Öncesi Önlemler

Bütün anne adayları, gebeliklerinin başlangıcından itibaren, hastane ve Ana-Çocuk Sağlığı denetiminde sürekli izlenmelidir. Fetüste bir engel olma olasılığında gebelik derhal sonlandırılmalı ve aileye genetik danışmanlık verilmelidir (Özer, 2010; Özgür, 2004).

30 - Doğum Sırası Önlemler

Doğum tam teşekküllü bir hastanede gerçekleştirilmelidir (Özer, 2010;

Özgür, 2004)

- Doğum Sonrası Önlemler

Yeni doğan yaşamın ilk günlerinde fenilketanuri, hipotroidizm, işitme ve görme kusurları yönünden kontrol edilmelidir. Her çocuğun büyüme ve gelişmesi izlenmelidir. Gelişimsel bir gecikmenin söz konusu olduğu durumlarda aile ile işbirliği yapılmalıdır. Süt çocuklarının aşılarının zamanında yapılması gerekir. Bu, ağır komplikasyonlara neden olabilecek enfeksiyon hastalıklarını önleyecektir.

Çocukların kaza ve zehirlenmelerden korunmaları gerekir (Özgür, 2004).

Tüm çocukların okul öncesi eğitimden yararlandırılmaları gerekmektedir.

Okul öncesi eğitim programları özrün erkenden tanınmasına ve zamanında müdahale edilmesine yardımcı olurlar. Çocuğun tanı konulduğu günden başlayarak toplum içine alınması, en iyi şekilde yetiştirilmesi ve eğitim olanaklarından yararlandırılması gerekir. Engelli çocukların kişisel bağımsızlıklarını kazanarak meslek sahibi olabilmeleri için gerekli koşullar sağlanmalıdır. Bu konular hakkında kitle iletişim araçları ile yaygın halk eğitimi yapılmalıdır (Özer, 2010).

1.3. Zihinsel Engellilik Tarihçesi, Tanımlar ve Sınıflandırma 1.3.1. Zihinsel Engellilik Tarihçesi

Tarihsel dönemlerin hepsinde toplumlar zihin engellilerden etkilenmiş;

toplumun bu bireylere yönelik tutumları ve onlara bakış açısı, değişen sosyal ve toplumsal özelliklere paralel olarak değişmiştir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler ve değişmeler de toplumsal tutumları etkilemiş; toplumun zihin engellilere bakış açısı değiştikçe, bu bireyler için geliştirilen tedavi, sağaltım ve eğitim hizmetleri de değişmiştir.

Zihinsel engellilerle ilgili tarihçe konusunda kabul edilen ilk kitap 1983 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde Schrenberger tarafından yazılmıştır. Yazar bu kitapta tarihçeyi iki ana başlık altında incelemiş; ilk olarak çağlar öncesinden

31

başlayan ve 20. yüzyıla kadar uzanan Avrupa’daki çalışmalara bakmış, daha sonra 1600’lü yıllardan başlayarak Amerika’da yapılan tüm çalışmaları ve konuya ilişkin gelişme ve değişmeleri açıklamıştır (Sucuoğlu, 2009).

Tarihsel gelişim incelendiğinde dört dönem görülmektedir.

1. İlk dönem ilk çalışmalar (1800 yılından önce) 2. Kurumların dönemi (1800-1900 yılları arası)

3. Genel okullardaki özel sınıflar dönemi (1900-1960/1970’lere kadar) 4. Büyüme ve değişim dönemi (1960’dan günümüze kadar).

Bu dönemler arasında geçiş dönemleri mevcuttur. Dünyanın bir bölümünde veya bir ülkesinde yeni bir döneme geçilmişken, başka bir bölgede daha eski bir dönemin devam ettiği görülebilmektedir (Akçamete, 2010).

Zihin engeline ilişkin ulaşılan ilk dokümanın 16. yüzyıla ait olmasına karşın yapılan arkeolojik çalışmalar, zihin engeli tarihçesinin daha eski yıllara kadar gittiğini göstermektedir. Neolitik çağlara ait insan kafataslarında, bazı ilkel ameliyatların yapıldığına ilişkin bulgular vardır ve bu ameliyatların büyük olasılıkla bireylerin anormal davranışlarını değiştirmek için yapıldığı düşünülmektedir.

Ameliyatlar sadece zihin engellilere değil, anormalliğin nedenine bakılmaksızın, zihin engellilere benzer davranışları olan tüm bireylere uygulandığına dair bilgiler mevcuttur (Sucuoğlu, 2009).

İlkel kabileler gerek zihinsel gerekse bedensel farklılıkları olan bireylere genellikle korku ile yaklaşmışlar, bu durumu utanılacak bir durum olarak kabul etmişler, hurafeler ve masallarla da bu düşünceleri desteklemişlerdir. Milattan önce 2000’li yıllardan kalan Hammurabi Kanunları’nda hastalıklar ve zihinsel bozuklukların tanrının cezası ya da şeytanın ruhu olarak açıklandığı; 1500’lü yıllardan kalan eski Mısır papirüslerinde ise belirtilerine bakılmaksızın tüm hastalıkların, vücudun rahatsızlığından kaynaklandığının belirtildiği bilinmektedir (Sucuoğlu, 2009).

32

Özellikle tarih öncesi zamanlarda engelli doğan bebeklerin öldürülmesi nedeniyle az sayıda engelli bebek yaşamıştır. Yaşayan engelli bebeklere ilişkin yine toplum tarafından ortaya konan çeşitli olumsuz tutumlar tarihte yer almaktadır.

Milattan Önce, önemli filozoflar olarak kabul edilen Aristotle ve Plato, engelli bireylere yönelik çok olumsuz tutumlar sergilemişler, Aristotle bozukluğu olan hiçbir çocuğun yaşamaması için bir kanun olması gerektiğini belirtmiştir.

Atina’da engelli bebekler ve kız çocuklarının öldürülmesinin yanı sıra, birçok istenmeyen bebek topraktan yapılmış kavanozlara konularak isteyen kişilerin bu bebekleri evlat edinmeleri için kavanozlar tapınakların yanına bırakılmıştır (Sucuoğlu, 2009).

Zilborrg ve Henry (1941), Pritchard (1963) ve Kanner (1964) tarihin ilk dönemlerinde engellilere bakış açısı konusunda önemli bilgiler vermektedir. Bu dönemlerde engellilere karşı korku ve ihmalden kaynaklanan insanlık dışı davranışlar sergilendiği belirtilmektedir. İlk kayıtlarda; birçok toplumda babanın istemezse bebeklerin ölüme terk edilmesine karar verebileceği belirtilmiştir (akt: Sucuoğlu, 2009).

Ortaçağ ve Hıristiyanlığın gelişimi ile engelliliğin tipine bağlı olarak engellilere karşı davranışlarda değişiklik görülmektedir. Zihinsel engellilerin içlerinde şeytan saklı olduğu ve çeşitli dinsel törenlerle iyileştirilebileceği düşünülmekteydi. Daha sonraları bu çocukların hasta olduğu ve tedavi edilebileceği inancı egemen olmaya başladığında; zihinsel engelli çocuklar akıl hastanelerine ve diğer hastanelere yerleştirilmiştir. 16. Yüzyıla kadar engellilere karşı bu davranışlar sürdü (Akçamete, 2010).

1789’da Fransa’da on bir yaşlarında; daha sonraları Victor olarak adlandırılan bir çocuğun avcılar tarafından yakalanarak üniversiteye getirilmesi ve incelenmeye başlanmasıyla yeni bir döneme geçilmiştir. Jean Marc Gas Pard Itard, bu çocuğu bir eğitim programına almış; fakat olumlu ilerlemeler kaydedilmesine rağmen eğitilememiştir. Bu çalışma zihinsel engellilerin eğitimi için bir başlangıç kabul edilmektedir (Akçamete, 2010; Ataman, 2003; Ersoy ve Avcı, 2001).

33

Zihinsel engelliler için ilk eğitim kurumu 1831 yılında Fransa’da açılan Bicetre ve Salpetriere okullarıdır. 1916 yılında Stanford-Binet Zeka Testinin revizyonu ile zihin yetersizliği olan çocuklar tanımlanmış ve genel eğitim okullarında özel sınıf uygulamaları ilk zihinsel engellilerle başlamıştır. 20. Yüzyıl başlarında zihinsel engelli öğrenci grupları birkaç şehirde okulların özel sınıflarına alınmış, fakat bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonraki yıllarda, özellikle Lewis Terman tarafından değiştirilen Stanford-Binet Zeka Testi ile zihinsel engellilerin derecesi belirlenmeye başlandıktan sonra orta dereceli zihinsel engelliler özel sınıflara alınmış ve başarı elde edilmiştir (Akçamete, 2010; Ataman, 2003;

Ersoy ve Avcı, 2001).

1920 yılından sonra zihinsel engellilerin, eğitilebilir (educable) ve öğretilebilir (trainable) zihinsel engelli olarak iki gruba ayrılması kabul edilmiş ve özel eğitim sınıflarına eğitilebilir zihinsel engelliler alınmaya başlanmıştır. Bu durum başarının artmasını sağlamıştır. 20. yüzyılın ortalarından itibaren özel gereksinimi olan çocuklar için sunulan hizmetlerde kalite ve nicelik açısından artış gözlenmiştir.

Toplumda engelliler daha çok kabul görmeye başlamıştır. 1950’lerde açılan hukuk davalarında bütün çocukların ayrımcılık yapılmadan eşit eğitim olanakları sunulması gerektiği kabul edilmiştir (Ataman, 2003; Akçamete, 2010).

1975 yılında yürürlüğe konulan Tüm Engelli Çocukların Eğitimi Yasası ile Amerikan toplumu ve eğitim sistemine tüm engelli çocuk ve gençlere uygun eğitim programları sağlamak zorunluluğu getirilmiştir. Bu yasanın ardından, engelli çocukların engel durumlarına bakılmaksızın en az kısıtlayıcı çevre içinde, ücretsiz eğitimden yararlanmalarına ilişkin hakları daha da genişletilerek 1990 yılında Yetersizliği Olan Bireylerin Eğitimi Yasası (İDEA) kabul edilmiştir. Yasa, 1997 ve 2004’te yeniden gözden geçirilmiş; yasaya 0-3 yaş arası yetersizliği olan ve risk altında bulunanlara erken eğitim, geçiş hizmetleri ve devlet desteğini sağlayan hükümler ile sunulan hizmetlerin iyileştirilmesine yönelik araştırma ve teknoloji yatırımları, teknik yardımlar, ailelerin ve özel eğitim personelinin yetiştirilmesi gibi etkinliklerde devlet desteğini gerekli kılan hükümlere yer verilmiştir (akt: Akçamete, 2010).

34