• Sonuç bulunamadı

1. Tekrarlayan Gebelik Kayıpları Ve İnsidansı

2.4. Endokrin Faktörler

Sağlıklı bir fetal gelişim ve sonucunda canlı sağlıklı bir doğum için endokrin faktörler son derece önem taşımaktadır. TGK yaşayan kadınlarda farklı birçok etmen belirlenmiş olsada %8 ila %12'lik kısmında endokrin faktörler sorumlu tutulmaktadır (Pluchino vd., 2014, s. 314 , Kaur & Gupta, 2016). Yaşı henüz ilerlememiş olsa bile otoimmun tiroid bozuklukları 100 kadının 4'ünde görülür ve abortuslara yol açabilir (Sarkar, 2012, s. 350). Embriyonun uterusa implantasyonu sırasında etkin rol oynayan bazı hormonların daha iyi belirlenmesi reprodüktif çağdaki kadınların yaşadığı problemleri ve gebelik kayıplarını çözmek için önemli bir adım olacaktır (Baştu, Mutlu, Dural, & Buyru, 2012 , Smith & Schust 2011).

TGK öyküsü olan anne adaylarında sıkça görülen endokrin problemler; tiroid hormonu düzensizlikleri, polikistik over sendromu (PCOS), luteal faz yetersizliği, prolaktin seviyesinde artma (hiperprolaktinemi), progesteron hormonunun yetersiz salgılanması, artan androjen miktarı, insülin direnci ve diabetes mellitus'dur (Baştu et. al., 2012 , Pluchino vd., 2014 , Smith & Schust, 2011, Kaur & Gupta, 2016).

Literatürde polikistik over sendromu rastlanan pek çok kadın çeşitli desteklerle bile başarılı gebelik sonuçlarına ulaşamadıkları rapor edilmiştir. Bu tür endokrin bozukluk tanısı koyulan 100 hastanın yaklaşık 40'ında spontan abortuslar meydana gelmektedir. Aslında bu tanının konulduğu kadınlarda kombine bir sendrom olduğundan olası tabloları ortaya koymak zordur, aynı zamanda literatürde yer alan verilerde bu kadınların kromozomları hakkında veriler yer almadığından kıyaslama

17

yapmak oldukça zordur (Kaur & Gupta, 2016 , Pluchino vd., 2014, s. 318). Çeşitli sağlık örgütlerinin baz aldığı ölçütlere göre genel toplumda ortaya çıkma sıklığı %2,2 ila %26 arasında değişmektedir. Kişide diabetes mellitus varlığı bu sendroma yatkınlık sağlamaktadır. Sözü geçen sendrom overlerde çeşitli sayıda kistler, yumurtlama sırasında değişiklikler, hiperandrojenizm, obezite, mens düzensizliği ile kombine bir rahatsızlıktır (Aydos, Öztemur, & Gur-Dedeoğlu, 2016 , Düz, 2016, s. 584). Luo vd. (2017) PCOS gözlenen 67 kadın ile yaptıkları çalışmalarında; PCOS'lu kadınlarda blastokistlerin oluşmasında belirgin bir azalma saptamışlardır (Luo vd., 2017).

Progesteron, endometriyumu olası bir gebelik süreci için yapısal ve vasküler yönden fetal yerleşim için hazırlayan hormondur. Progesteron hormonu fetusun yumuşak doku hücreleri ve büyümeyi tetikleyen hücrelerin oluşumunu düzenlemektedir. Th1/Th2 dengesinini kurulmasında ve plasenta gelişim sürecinde de etkin hormondur. Bu hormonun yetersizliği sonucunda luteal faz yetersizliği adı verilen klinik durum meydana gelir. Bu durum endometrial gelişimde yetersizliği yol açarak TGK'na sebebiyet verebilmektedir (Pluchino vd., 2014 , Kaur ve Gupta, 2016).

Kadınların üreme sistemi üzerinde ve endometriyuma fetusun implantasyonu sırasında son derece önemli bir başka hormon ise prolaktin hormonudur. Prolaktin hormonu fetusun uterin tabakaya yerleşerek büyüyüp gelişmesi yanı sıra doğum sonrasında da anneyi hazırlama konusunda da önemli rol oynar. Prolaktin salgısını beyindeki hipofiz bezi kontrol etse de süt salgılayan bezler ve gebelikle beraberde bu hormonun salgı miktarı artmaktadır. Yumurtalıklardaki folikül hücrelerinde prolaktin hormon seviyeleri arttığında ihtiyaç duyulan progesteron miktarının da neredeyse tamamen azaldığı gözlenmiştir. Literatürde prolaktininin fazla salgılanması durumunun TGK için risk oluşturabileceği rapor edilmiştir. 122 TGK öyküsü olan kadın ile yapılan yakın zamanlı bir çalışmada prolaktin hormonunda artış saptanmıştır (Pluchino vd., 2014 ; Kaur & Gupta, 2016).

Artan androjen hormonunun endometriyal gelişim ve oosit oluşumuna negatif etkisi olduğu bildirilmiştir. Literatürdeki yer alan bazı verilerde TGK yaşayan kadınlarda androjen hormonu etkisi tartışmalıdır. Bazı çalışmalar foliküler faz aşamasında androjen miktarının TGK yaşayan kadınlarda daha fazla bulunduğunu gösterse de kanıtlar yetersizdir (Pluchino vd., 2014).

18

Bir başka endokrin faktör olarak tiroid hormonu bozukluklarının gebelik sürecini olumsuz etkileyebileceği bildirilmiştir. Tiroid hormonu bozuklukları gebe kalmayı engelleyip, fetal gelişim bozuklukları ve sonucunda anormal gelişim gösteren fetusun kaybına sebep olabilmektedir. Bu endokrin faktörün anormalliği aynı zamanda dişi ve erkek üreme hücrelerinin oluşum sürecini ve konsepsiyonu olumsuz etkilemektedir (Sarkar, 2012). Tiroit hormonlarının gerektiğinden az üretilmesi ''hipotroidi'' adı verilmektedir. Hipotroidi hamilelerde sık rastlanan bir durumdur. Hamilelik süreci ya da öncesinde müdehale edilmeyen hipotiroidinin, fetal sinirsel gelişim sürecini olumsuz etkilediği literatürde bildirilmiştir. Ayrıca hipotiroidi olumsuz gebelik sonuçları yanında etki mekanizması net bilinmemekle birlikte TGK ile ilişkilendirilmektedir. Hipertiroidi ise tam tersine tiroit hormonu fazlığı için verilen klinik isimdir. Hipertiroidi, hipotiroidiye kıyasla gebe kadınlarda daha az sıklıkla rastlanmaktadır (Kaur & Gupta, 2016). TGK'ları ile ilişkilendirilmemekle birlikte ileride yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte tiroid hormonu fazla salgılanması erken doğum, gebelik zehirlenmesi, fetusta görülen gelişme gerilikleri ve ölü doğumlara neden olduğu bildirilmiştir (Pluchino vd., 2014 , Kaur & Gupta, 2016). Her anne adayı tiroid salgısının değişiklikleri için kabul edilen evrensel rutin bir taramadan geçmemekte fakat bu tür endokrin sorunlar reprodüktif çağdaki kadınlarda sıkça rastlanmaktadır. Üreme başarısını arttırmak için tiroid fonksiyonları taraması ve gerekli tedaviler özellikle de hipotiroidisi olan TGK 'ında olumlu sonuçlarının olabileceği öngörülmektedir (Sarkar, 2012)

Gebelik sürecinde ya da öncesinde belirlenen tanısı konan diyabet fetusun gelişimi ve doğuma kadarki süreci olumsuz etkilemektedir. Annede insülin yetersizliği ya da kullanımındaki deformasyonlar sonucu; aşırı kilolu ve doğuştan insülin metabolizması bozuk bebeklerin doğumuna ve organogenez sırasında aksaklıklara neden olmaktadır. Ayrıca diyabetli kadınlar üzerinde olumsuz gebelik komplikasyonlarının araştırıldığı bir takım çalışmalarda, TGK 'ları ve ölü doğumlar gibi olumsuz gebelik sonuçları için diyabetli kadınların risk grubu oluşturdukları bildirilmiştir (Aksu & Yurtsev, 2009, s. 52 , Murphy, Bell, Dornhorst, Forde, & Lewis‐Barned, 2018, s. 294).

Tanısı ilk olarak hamilelik sürecinde konulduğu diyabet şekli, gestasyonel diyabet olarak adlandırılmaktadır. Gebelikle birlikte anne vücudu bu duruma adapte

19

olmaya çalışır ve bazı değişiklikler meydana gelir. Plasenta oluşumu ile salgılanan çeşitli endokrin faktörler insülin direncine sebep olmaktadır. Tıpkı konsepsiyon öncesi gözlenebilen diyabet türlerinde geçerli olan bazı riskler gestasyonel gebelik için de geçerlidir (Metin, 2017). Gebelikte görülen hiperglisemi organogenezi olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple pregestasyonel dönemde ya da gestasyon haftalarında iyi bir izlem ve kontrol altına alınan hiperglisemi ile fetal sorunlar ve abortuslar önlenebilir (Pluchino vd., 2014).

Benzer Belgeler