• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Söylem Analizi ve Van Dijk’in Eleştirel Söylem Analizi Yöntemi

Söyleme eleştirel yaklaşan dilbilimcilere göre, herhangi bir anlamda güçlü konumda bulunan kesimler, söylemi kontrolleri altında tutarak toplumun düşüncesini yönetmekte ve istenilen sosyal algıların oluşması yönünde dinleyici ve/veya okuyucuları manipüle etmeye çalışmaktadırlar. Çünkü başta ideolojiler olmak üzere genel olarak toplumsal normlar ve ilişki ağı güçlü kesimin yararına bir işlev görmekte ve bu ilişkiyi sürekli olarak yeniden üreterek statükonun devamını sağlamaktadır.

“Söylemin taraflarına ilişkin, ilişki üzerinde incelemeler yapan eleştirel söylem analizi arka sahnede yer alan kişi ve yorumları etkisi altına alacak psikolojik, ekonomik,

12 politik, toplumsal şartları da gözden kaçırmaz” (Koç, 2016: 62). Bu bağlamda kuram söylemi güç ilişkisinin sürdürülmesi noktasında önemli bir araç olarak ele aldığından güç ilişkisini oluşturan yapıya odaklanmaktadır. Bu nedenle özellikle herhangi bir anlamda azınlık olan bir grubun temsili ile ilgili bir çalışma için söylem analizi yapılırken meselenin arka planı, bağlam bilgisi, mevcut yapı ve hâkim güç ilişkisi analize dahil edilmelidir.

Eleştirel söylem analizinin amacı toplumsal güç ve üstünlüğün yani eşitsizliğin dil üzerinden nasıl üretildiğini, hangi süreçler ve söylemlerle sürdürüldüğünü anlamlandırmaktır. Yani söylem analizi mevcut sosyal, kültürel ya da siyasal yapıyla birlikte ele alındığında, hâkim hegamonik ilişkiye eleştirel yaklaştığında eleştirel söylem analizine dönüşmektedir. Bu bağlamda eleştirel söylem analizi;

“Güç, hâkimiyet, hegemonya, sınıf farkı, cinsiyet, ırk, ideoloji, ayrımcılık, çıkar, kazanç, yeniden oluşturma, dönüştürme, gelenek, sosyal yapı ya da sosyal düzen gibi temaları ön plana çıkaran ve araştırma alanı olarak bu konuları işleyen söylem analizi yöntemidir” (Çelik ve Ekşi, 2008: 113).

Söylemin eleştirel olarak ele alınması yani eleştirel söylem analizi daha çok haber söylemleri üzerinden yürütülmektedir. Çünkü daha önce vurgulandığı üzere mevcut ideolojik, sosyal ve siyasal yapının yani iktidarın gücünü sürdürebilmesi adına özellikle modern sonrası dönemde medya etkin alanların başında yer almaktadır. Özer (2011: 13-14) eleştirel yaklaşımı haber söyleminde “ideolojik üretim yapıldığını ortaya koyan yaklaşım” şeklinde ele almıştır. Dolayısıyla eleştirel yaklaşımda medyada yer alan haberlerin söyleminde statükonun devamı adına sürdürülen ideolojik ve politik üretimi ortaya koyma ve genel kategorilerin dışında kalan sosyal kimliklerin nasıl oluştuğunun farkındalığını yaratma amacı mevcuttur. Örneğin Öztekin’e göre (2015: 926) Türkiye’de resmî ideoloji, ideal vatandaş olmanın sınırlarını belirlemiştir:

Türk, Sünni Müslüman, Atatürkçü, heteroseksüel ve ulusal ülküye sahip olanlar ideal vatandaşlar olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda Türkiye’de, bahsedilen genel kategorilerin dışındaki sosyal kimliklerin medyada nasıl temsil edildiği sorusuna yönelik bir analizde, eleştirel söylem analizi devreye girecektir.

13 Daha çok etnik, dinsel ya da cinsel kimliklere yönelen eleştirel söylem analizi yöntemi toplumdaki iktidar, güç, hegamonya ve eşitsizlik ilişkilerinin kitle iletişim araçları ve/veya medya ile nasıl üretilip devam ettirildiğine odaklanır. Türkiye ve dünya genelinde bu yaklaşımla ele alınan birçok araştırma mevcut sistemde iktidar değişse dahi oluşturulan hiyerarşik ilişkinin değişmediği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle Dijk’e göre;

“Eleştirel söylem çözümlemeciler bazı araştırmalarda konuların seçiminde rehberlik etmişlerdir. Eğer göçmenler, mülteciler vs. ırkçılığa, kadınlar erkek egemenliğine, cinsel baskı ve şiddete uğruyorlarsa bu durum ortaya konulmalıdır. Egemen söylemin temel bir işlevi kesin olarak oydaşmalar rıza ve egemenliğin meşrulaşmasını ortaya koymaktır” (aktaran Özer, 2011: 54).

Söylem analizi yöntemi farklı disiplinler çerçevesinde farklı teorisyenler tarafından yorumlanırken bu çalışma için daha çok Hollandalı bir dil bilimci olan Teun A. Van Dijk’in söylem analizi yönteminden yararlanılmaya çalışılacaktır. Van Dijk’ın (2003: 57-58) “bizim hakkımızda olumlu şeyleri vurgula, onlar hakkında olumsuz şeyleri vurgula, bizim hakkımızda olumsuz şeyleri vurgulama ve onlar hakkında olumlu şeyleri vurgulama” şeklinde belirttiği yaklaşım azınlık gruplarla ilgili söylemlere yaklaşırken genel bir çerçeve oluşturur. Çünkü medya temsil edilen birey ya da grupları sürekli olarak “biz” ve “onlar”, “yerliler” ve “yabancılar”, “normaller”

ve “sapkınlar” şeklinde ayrıştırarak sunar. Bu ayrıştırma ve ötekileştirme sürecinde olumlu veya olumsuz olarak sunulacak birey ve gruplar ideolojik ve sosyal yapı tarafından zaten belirlenmiştir. Bu bağlamda sunulan temsiller farklı birey ya da gruplara yani “bizden olmayanlara” karşı ön yargıyı besleyebilmektedir.

“Haber çözümlemelerinde de oldukça ilgi gören Van Dijk ’in söylem analizi yöntemi, söylem kuramına dayanır ve metni, anlama ve üretim düzeylerini de dikkate alarak analiz eder. 1980’ler Avrupası’nda haberler üzerinden üretilen ırkçılık ve ön yargı konularına odaklanan ve bu kapsamda Alman ve İngiliz basınında çıkan yüzlerce haberi analiz eden Van Dijk, özellikle sağ-kanat Batı basınının azınlıklara, göçmenlere ve mültecilere karşı olumsuz bir yaklaşım içinde olduğunu ve haberlerde bu gruplara karşı olumsuz/ötekileştirici imajların üretildiğini ifade eder” (Sezer, 2011: 87-88).

14 Ayrımcı, ötekileştirici ya da ırkçı yaklaşımların azınlık gruplara karşı beslenmesine her zaman söz konusu grupla ilgili yaşanan olumsuz yaşantıların deneyimlenmesi neden olmamaktadır. Yani birey toplumsal ya da bireysel anlamda olumsuz bir deneyim yaşamasa da çeşitli ön yargılarla herhangi bir gruba ötekileştirici ya da dışlayıcı bir bakış açısıyla bakabilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın odağı olan Suriyeli sığınmacılar meselesinde yerel halkın sığınmacılara “tehlikeli” gözüyle bakabilmesi için mutlaka bir sığınmacıdan zarar görmüş olması gerekmediği düşünülebilir. O zaman bu noktada meseleyi mikro bağlamdan çok makro bağlamda ele almak gerekebilir. Makro anlamda medyanın algılara yönelik belirleyici düzeyde etkisi, sığınmacılar ve diğer azınlık birey ya da gruplarla ilgili ön yargılara neden olabileceğinden eleştirel söylem analizinin bu ön yargıların nedenlerine dair argümanlar ortaya koyabileceği düşünülmektedir. Yine ulusal medyada sığınmacılar ile ilgili üretilen haberlerin söylemlerini analiz etmek, üretilen egemen söylemlerin nasıl meşru hale getirildiği, bu durumun toplumsal bilinçte ve hayattaki ayrıştırıcı ve ötekileştirici düşünceleri nasıl beslediğini ortaya koyması açısından önem taşımaktadır.

Medyada Suriyeli sığınmacıların nasıl temsil edildiğinin analizinin yapılması sığınmacılara karşı mevcut ya da oluşabilecek ön yargıların nedenlerini anlayabilmek ve yaşanan problemlere yapıcı çözüm önerileri sunabilmek için işlevsel bir yaklaşımdır. Çünkü Suriyeli sığınmacıların karşılaştıkları birçok sorunu etkileyen temel problemlerden biri sığınmacılara yönelik olumsuz ve dışlayıcı algılardır. Bu bağlamda medyanın toplumsal bilinç ve algıyı manipüle edebilme gücü, sığınmacıları topluma nasıl sunduğu, sığınmacıları nasıl temsil ettiği toplumsal yaklaşımın her alanını etkileyebilmektir. Bu nedenle bu çalışmanın araştırma sorusu “Türkiye’de ulusal medyada Suriyeli sığınmacılar nasıl temsil edilmektedir?” şeklinde belirlenmiştir. Burada medyanın oluşturduğu ya da oluşturabileceği algının topluma etkisinden ziyade mevcut yapının ve güç ilişkisinin Suriyeli sığınmacıların ulusal medyada temsiline nasıl yansıdığı anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu bağlamda söylem analizinin bu çalışmanın konusu olmasa da medyadaki temsilin topluma etkisini tartışmaya açabileceği düşünülmektedir.

15 Çalışmanın araştırma sorusunu daha somut hale getirebilmek amacıyla Teun Van Dijk ‘in makro ve mikro çözümlemelerinden uyarlanarak haberlere yönelik bazı alt araştırma soruları da oluşturulmuştur. Bunlar “haberlerde ana tema ve/veya konular daha çok neler üzerine (suç, mağduriyet, yardımlaşma vs.) kurulmuştur?”, “ana tema ve/veya konuların arka plan ve bağlam bilgisine enformasyon eksiltimine gidilmeden yer verilmiş midir?”, ”haberin açık veya örtük mesajları neler olabilir?”, “‘biz’ ve

‘onlar’ kategorilendirmesi kurulmuş mudur ve kurulmuşsa ayrıştırıcı, ötekileştirici kategoriler hangi bağlamlar üzerinden sunulmaktadır?”, “temsilde gazetenin politik duruşunun etkisi var mıdır?”, “bakış açıları toplumsal algıda nasıl sonuçlar doğurabilir?” ve “toplumsal kabul ve uyumla alakalı olarak Suriyeli sığınmacılar ve yerel halk arasında yaşanan olaylar, eylemler, protestolar, linç girişimleri ve çatışmaları konu edinen haberler nasıl sunulmuş ve sorunlar nasıl ele alınmıştır?”

şeklinde belirlenmiştir. Bu çerçevede ulusal düzeyde günlük yayın yapan Hürriyet, Birgün, Sözcü, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazeteleri seçilmiştir. Bu gazetelerden seçilen belirli sayıda haber temel araştırma sorusu ışığında eleştirel söylem analizi yöntemi ile analiz edilmektedir.