• Sonuç bulunamadı

1.2. EKONOMİK SİYASET TEORİSİ

1.2.1. Ekonomik Siyaset Teorisinin Temel Unsurları

1.2.1.3. Eksik Bilgi

Karar birimlerinin serbest piyasa ekonomisinde ve politik alanda aynı bireyler olduklarının kabulü, tüketici ve seçmen konumunda sahip oldukları farklı bilgi yapısını tartışma konusu etmektedir. İktisatçılar yaklaşımlarını, piyasa ekonomisinde tüm karar birimlerinin tam bilgi sahibi olduğu varsayımına dayandırmaktadırlar. Bununla birlikte politik alanda bilgi konusu karar alma süreci açısından önemli bir sorundur (Tullock, Seldon ve Brady, 2002:6).

Refah iktisatçılarının piyasada Pareto optimalitesinin gerçekleşmesi koşulu için ileri sürdükleri kriterlerden ikisi, bilindiği gibi karar birimlerinin tam bilgiye sahip oldukları ve rasyonel davrandıkları varsayımlarıdır. Belirli sayıdaki alıcı ve satıcının mübadele amacı ile bir araya geldiği piyasada, alıcı ve satıcıların karşılıklı istek ve iradelerinin birbirine uygun olduğu bilindiğine göre, alıcı ve satıcıların sayısı ile birbirleri hakkında bilgi dereceleri meydana çıkacak piyasanın özelliklerini belirler (Savaş, 1978:8). Tam bilgi koşulu, etkin bir tam rekabetçi piyasa için teorik ön koşullardan biridir. Etkin işleyen bir piyasada, tam bilgiye sahip olan ve rasyonel davranan karar birimleri kendileri için en faydalı mübadeleyi gerçekleştirebilirler. Bu süreçte karar birimleri tam bilgi sayesinde piyasadaki mal ve hizmetler hakkında eksiksiz bilgi sahibi olurken, rasyonel davranış ile de kişisel çıkar maksimizasyonu sağlayarak bireysel refahlarını en üst düzeye çıkarmaktadırlar. Bu bağlamda, piyasada mübadele sürecinde rasyonellik ve tam bilgi birbirini tamamlayıcı koşullardır. Bununla birlikte, etkin piyasa işleyişini sağlayacak koşulları gerçekleştirmek her zaman mümkün değildir. Gerçek hayatta karar birimleri piyasa hakkında bütün bilgilere ulaşamayabilirler (Aktan ve Dileyici, 2007:81).

Piyasa ekonomisinde karar birimleri tam bilgi sahibi olmayabilirler. Bunun nedeni, bilginin de diğer üretim faktörleri gibi bir maliyet unsuru olması ve söz konusu maliyete katlanmanın irrasyonel bir davranış olarak algılanmasıdır. Bu durumda optimum denge koşulu alıcı ve satıcının bir noktada uzlaşması ile

sağlanmaktadır. Başka bir deyişle, taraflardan birinin sahip olduğu fazla bilginin marjinal faydasının marjinal maliyetinden daha yüksek olmadığı noktada bilgi elde etmeyi durdurması gerekmektedir. Bu noktada sahip olunan bilgi ile alıcı veya satıcı, eksik kararlar ile optimal tercihte bulunabilmektedirler. Fakat piyasa mekanizmasında kişisel çıkar maksimizasyonu için her iki tarafın uzlaşma sağlaması zordur. Uzlaşma sağlansa bile alınan karar Pareto optimumundan uzak olabilir. Bu bağlamda, karar birimleri her zaman faydalarını maksimize edecek kararları belirleyememektedir. Rasyonel karar almanın zor olmasında en önemli faktör belirtildiği gibi bilgi eksikliğidir. Bu sonuç piyasanın yapısı ile bilgi eksikliğinin, rasyonel karar almayı etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, piyasada mübadele sürecinde karar birimlerinin rasyonel davranışı, sahip oldukları bilgi kapsamı dahilindeki bir rasyonelliktir (Baumol ve Blinder, 1988:646).

Piyasada eksik bilginin yol açtığı olumsuzluklar devlet müdahalesinin gerekçesini oluşturmaktadır. Acaba devlet müdahalesine ilişkin kararların alındığı, demokratik bir sistemde, siyasal karar alma süreci de eksik bilgi sorunu ile karşılaşmakta mıdır? Bilgi sorunu nedeniyle demokrasi başarısız olabilir mi? Bu soruları cevaplayabilmek için siyasal sürecin işleyişine ve bu süreçteki eksik bilgi sorunlarına bakmak gerekmektedir (Aktan ve Dileyici, 2007: 85).

Kamu ekonomisinde mal ve hizmetler toplumun geneli için üretilmekte ve bunların maliyetleri vergi gelirleri ile karşılanmaktadır. Bu nedenle bireyler kamu hizmetlerinden faydalanırken doğrudan ödemede bulunmadıkları için kamu hizmetlerine olan ihtiyaçlarını piyasa talebinde olduğu gibi belirlemezler (Downs, 1957: 52). Dolayısıyla kolektif tercihlerin esas olduğu politik süreçteki işleyiş, piyasa ekonomisinden farklıdır. Demokratik sistemlerde seçmen, seçim sistemi ile kendi adına bazı kolektif eylemlerin yerine getirilebilmesi için gerçekte kendisine ait olan bu yetkiyi seçtiği temsilcilere devretmektedir. Ancak kendisinin kamusal mal ve hizmete olan talebiyle siyasal iktidarın kolektif nitelikteki mal ve hizmet arzı arasında birebir bir ilişki olmaması nedeniyle seçmen, kolektif seçim sürecine ilgisiz kalabilmektedir. Seçmenin kolektif seçim sürecine ilgisiz kalması ve kendisine ait bir tek oy kullanmasının politik karar sürecinde bir anlam ifade etmediğini bilmesi, oylama sürecinde gerçek tercihini belirleyecek bilgiye ulaşma çabasını

engellemektedir (Downs, 1957:264). Çünkü oy vermenin maliyeti birçok seçmenin dünyasında olası elde edilebilecek faydadan daha fazladır. Dolayısıyla sonucu etkileyemeyecek bir karar için zaman kaybetmek ve maliyete katlanmak rasyonel bir davranış değildir (Hanusch, 1993:195). Bu nedenle politik süreçte kararlar, ya ilgisiz ve eksik bilgi sahibi seçmenlerin oy çokluğu ile alınacak ve doğru bir tercihe ulaşılamayacak ya da seçmenlerin aynı derecede bilgi sahibi olmalarını sağlayıcı maliyetlere katlanılarak politik süreçte alınan kararların doğru bir karar olması sağlanacaktır (Savaş, 1998: 18). Kısaca pek çok ülkede, demokrasilerde seçmenlerin politik ilgisizlik ve bilgisizlik sorunu görülebilmektedir.

Bilgi edinmek belirsizliğin önemli bir bölümünü ortadan kaldırmaktadır. Fakat belirsizlik; geçmiş, bugün, gelecek veya sonucu belirli olmayan olayların yönü hakkında kesin bilginin bulunmaması halidir ve belirsizliğin yoğunluğu bir karar biriminin karar verirken hissettiği güven düzeyi temelinde tanımlanmaktadır. Güven düzeyi ne kadar yüksek ise, politik kararın etkinliği o derece artmaktadır (Downs, 1957: 78).

Downs’a göre (1957) eksik bilgi, (i) partilerin, seçmenlerin ne istediklerini her zaman tam olarak bilmemelerine, (ii) seçmenlerin, hükümetin veya muhalefetin ne yaptığını veya seçmenlerin çıkarlarına hizmet etmek için ne yapması gerektiğini her zaman bilmemelerine ve (iii) her iki tür bilgi eksikliğinin giderilebilmesi için ihtiyaç duyulan bilgiyi temin etmenin maliyetli olması sonucunda kıt kaynakların bilgiyi sağlayabilmek için kullanılmasına neden olmaktadır. (Downs, 1957:139).

Kısacası belirsizliğin varlığında seçmenler, hükümetin ne yaptığı veya ne yapabileceği konusunda bilgi sahibi değildirler ve genellikle hükümetin izlediği politikalar ile kendi faydaları arasındaki ilişkiyi bilmemektedirler. Dolayısıyla seçmenlerin oylama kararlarını şekillendiren parti farklılığının hesaplanması için bilginin elde edilmesi gerekmektedir. Maliyetsiz olduğu sürece, bilgiyi elde etme süreci seçmen açısından problem yaratmayacaktır.

Downs (1957) ideolojilerin, oy maksimizasyonu amacına yönelik davranan partilerin belirsizlikle mücadele için kullandıkları bir araç olduğunu ileri sürmektedir. Bu bağlamda, ideolojiler hangi politikaların en fazla oy kazandıracağını

belirleme sürecini kısaltmaktadırlar. Partiler en fazla destek sağlayacağını düşündükleri sosyal grupları etkileyecek ideolojileri kullanmaktadırlar. Bu şekilde ideoloji, partilerin her politikayı doğrudan seçmenlerin vereceği reaksiyon ile ilişkilendirme zorunluluğunu ortadan kaldırarak, karar verme sürecinin yarattığı maliyetleri düşürmektedir (Telatar, 2004:283).

Downs (1957) siyasi rekabetin, partilerin dürüst davranıp davranmayacaklarını belirlediğini ileri sürmektedir. Partilerin sorumlu, dürüst ve güvenilir davrandıklarını söyleyebilmek için, ideolojilerinin seçim öncesi davranışları ile tutarlı olması gerekmektedir. Güvenilirliğin olmaması, seçmenlerin partilerin yaptıkları politika açıklamalarından hareketle, gerçek davranışlarını tahmin edemeyecekleri anlamına gelmektedir. Sorumluluğun olmaması, partinin gelecekteki davranışlarının, daha önceki davranışlarından hareketle öngörülmeyeceğini ifade etmektedir. Güvenilirlik ve sorumluluğun eşanlı olmaması halinde ise, bu tür bir demokrasinin rasyonel olmayacağı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, koşullar aşırı hızlı değişmediği sürece, bir partinin geçmişteki ve gelecekteki hareketleri arasındaki her olası ilişki tutarlılık sergilemektedir. Başka bir deyişle, eğer partiler belirli sosyal grupların çıkarları doğrultusunda davranıyorlarsa, ilgili grubun çıkarları istikrarlı olduğu sürece parti davranışları da tutarlı olacaktır. Aynı şekilde pür ideolojik hedefler izleyen partilerin davranışları da zaman içerisinde tutarlılık göstermektedir. Dolayısıyla güvenilirliği olmayan bir parti açısından sistematik olarak tutarsız politikalar izlemek rasyonel olmayacaktır. Downs (1957), sorumluluk sahibi ve güvenilir partilerin göreli olarak tutarlı ve değişmez nitelikte ideolojilere sahip olacaklarını ileri sürmektedir (Telatar, 2004:284).

1.2.2. Ekonomik Siyaset Teorisinin Uygulama Alanı: Kamu Tercihi Teorisi

Benzer Belgeler