• Sonuç bulunamadı

Azgınlık ve taĢkınlık yapanlar, zulüm ve küfürde çok ileri gidenler.261 Açılub lutf-i Yezdânî seçilür sırr-i subhânî

Urub deccâl-i şeytânî giiderür ehl-i tuğyânı (D/K 15/4)

6.27. Ehli Vefa

Sevgi ve bağlılığını sürdürenler için kullanılmaktadır.

Varlığından al yu varlık kalmasun hîç arada

Varlığın mahv eyleyen ehl-i vefâdan al haber (D/G 30/3)

6.28. Ehlullah

ErmiĢler, Hak dostları.262Allah dostu. Allah‟a karĢı sorumluluklarını eksiksiz

yerine getirmeye çalıĢan gönlünü Allah‟a açmıĢ kimse. Ehl-i Kur‟ân. Kur‟ân‟ı en güzel biçimde okuyup onun hükümlerine göre hayat süren kiĢi. Nitekim Hz. Peygamber “Ġnsanlar içinde ehlullah vardır” dediğinde orada bulunan bazı sahâbîler: “Ey Allah‟ın Resûlu bunlar kimlerdir?” diye sordular. Bunun üzerine Allah Resûlü “Bunlar Kur‟ân ehli olanlardır; Allah onları kendisi için seçmiĢtir” buyurdu. 263

Kim müşâbihdi Resûlu‟l-lâha şeksiz ol velî

Cümle ehlu’l-lâha devletdir Hasan bin Murtazâ (D/K 5/5) Kim ki mahv eyler cemî‟i varlığın âdem odur

Cümle ehlu’l-lâh zîrâ mahvı itmiş ictihâd (D/G 20/11)

261 https://www.luggat.com/index.php#ceviri 262 Uludağ, age, s. 120. 263 Demirci, age, s. 56.

Çü ehlu’l-lâh içinde birdir ol kân-i kerâmet kim

Yüceldüp kadrini „âlî ider her şahs-i nâ-kâmı (D/K 2/14)

Nakd-i ehlu’l-lâh itdi dirsem sezadır zatına

Cedd-i pâkidir anın zîrâ Hüseyn-i Kerbela (D/T 1/4)

Kurb-i Hakda olmak istersen eger kim bî-behâ Ol sûlûk-i tâm-i ehlu’l-laha gel âşnâ (D/G 3/1) Biz melâmet hırkasın giymiş „aceb abdâllarız Başımız ma‟nevî ol tâc ehlu’l-lâdır (D/G 33/5)

6.29. Erbap

Sâhipler, mâlikler. Ehil, muktedir, becerikli; lâyık.264

6.30. Erbabı Fen

Fen ile uğraĢanlar, fen adamları 265 için kullanılmaktadır.

Hâsılı bu kıssada bî-hadd suhan

Muhtasar kıldık bilür erbâb-i fen (M/336)

6.31. Erbabı Ġstihkak

Kanı seyr-i sülük sâlik kanı erbâb-i istihkâk

Kanı tasfiye-i tahliye-i kalb yâ kalb-i Hakkânî (D/K 15/16)

264 Devellioğlu, age, s. 258. 265

6.32. Erbabı Refik

Böyledir bunda usûl böyledir erbâb-i refîk

Çü Ebû Bekr „atîkdir odur „uşşâka şefîk (D/Mh 6/I)

(Ebu Bekir (Atik))

6.33. Erbabı Zevk

Uyandır sen de gel Cezbî dilün sırrı hakîkatden Ki zîrâ sırrını erbâb-i zevke armağan itdi (D/K 16/15)

6.34. Hariciler

Hâricî, “çıkmak, itaatten ayrılıp isyan etmek” anlamındaki hurûc kökünden “ayrılan, isyan eden” mânasında bir sıfat olan hâric kelimesine nisbet ekinin ilâve edilmesiyle meydana gelmiĢ bir terim olup topluluk ismi için hâriciyye ve havâric kullanılır. Fırkanın adı konusunda çeĢitli görüĢler ileri sürülmüĢtür. Kendilerine karĢı isyan ettikleri yöneticilerle fırkanın muhalifleri Havâric ismini “insanlardan, dinden, haktan veya Hz. Ali‟den uzaklaĢan ve yönetime karĢı ayaklanarak cemaatten çıkanlar” anlamında kullanmıĢlardır. Hâricîler‟in doğuĢu, hemen hemen bütün tarihçiler tarafından Sıffîn SavaĢı‟nda hakem meselesinin ortaya çıkıĢına bağlanmıĢtır.266

Hâricî Ģiirlerinin hemen hepsi hamâsî türündendir. Bu, ırk ve kabile taraftarlığının harekete geçirdiği, intikam almaya dayanan bir hamâset olmayıp bütün müslümanlarda bulunmasının gerektiğine inandıkları ve Allah rızâsını kazanabilmek için uğrunda her türlü mücadeleyi verdikleri akîdelerine dayanan bir asabiyetti. Bundan dolayı Ģiirlerinde inanca dayanan güçlü bir üslûp, samimi ve sıcak duygular, kabile asabiyetinden kurtulma ve özellikle Kur‟ân- ı Kerîm‟den etkilenme temaları görülür. ġiirlerinin özelliklerinden biri de gerekli çağrıya icâbette kusurlarını

266

sebebiyle Ģuur düğümlenmesine benzeyen bir hale dönüĢür. Hâricîler edebiyat ve Ģiirde ilkelerinden uzaklaĢmamıĢ, Ģiirlerini hiçbir zaman bir kazanç vesilesi yapmamıĢlardır. Hatta onları “Ģiir sanatında inançlarından ayrılmayan, Ģiiri medih ve kazanç vesilesi olmanın üzerine çıkarmak isteyenler” Ģeklinde nitelendirmek mümkündür.

Genellikle duyguları tasvir eden Hâricî edebiyatı, esas olarak inanca dayanmakla birlikte cihad temasını da geniĢ ölçüde iĢlemiĢtir. Metinler arasında mâna, üslûp ve duygu birliği itibariyle benzerlikler bulunması yanında her biri yaĢanan tecrübelerin ürünleri olarak güçlü ferdî özellikler taĢır. Hareketli siyasî hayat ve sürekli savaĢ Ģartları Ģiirlerinin çoğunun kıta ve urcûze Ģeklinde olması sonucunu doğurmuĢsa da bu onların edebiyatında kasidelerin ve uzun Ģiirlerin bulunmadığı anlamına gelmez. Hâricî edebiyatının kendine has özellikleri Arap-Ġslâm edebiyatı tarihi boyunca üslûp, yapı ve konu yenilikleri yönünden temayüz eden bir edebi hareket meydana getirmiĢ bulunmaktadır.267

Haricî zümresine la‟neti ez-cân u dil it

Hânedân yoluna bel bağla eyâ nûr-i başer (D/K 23/6)

Hâricîler zümresine sad-hezârân la‟net it

Bende-i Haydar isen dergâhına var hidmet it (D/Mh 24/IV)

Hâricîler zümresine sad-hezâr la‟net hezâr

Bilmedi âl‟i „abânın feyzini âşkâr (D/Mh 39/IV)

(Haydar)

267

6.35. Kıbtiyyan

Hristiyan halkı ifade etmektedir.

Gelmedi âleme anın gibi bir düşmen-i cân

Ne Neşârâ vü Yehûdda ne dahi Kıbtiyyân (D/Msd 2/IX) Selefî gözle „aceb böyle görülmüşmi kazâ

Ne Nesârâ vü Yehûd ne dahı Kıbtî ider (D/G 24/4)

6.36. Melamiye

Dini daha derin ve içten bir Ģekilde yaĢama arzusunda olan zâhidlerin lll. (IX.) yüzyıldan itibaren Bağdat, ġam, Mısır ve NîĢâbur‟da odaklaĢmaya dinî hayata dair iç yaĢantılarını, kendilerine has düĢüncelerini yine kendilerine has terimlerle ifade etmeye baĢladıkları görülmektedir. Bu faaliyetler giderek bölgesel nitelikler kazanmaya baĢlamıĢ ve o bölge zahidlerine has görüĢleri ve davranıĢ biçimlerini yansıtan birer akım haline dönüĢmüĢtür. Sûfi ve tasavvuf kelimelerinin henüz yaygın biçimde kullanılmadığı tasavvuf müessesesinin kuruluĢ aĢamasını oluĢturan bu dönemde, Bağdat merkez olmak üzere lrak‟ta, Ġran‟ın Horasan bölgesinde ve bu bölgenin merkezi NiĢabur‟da geliĢen iki zühd akımı dikkati çekmektedir. IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında NiĢabur da yaĢayan Tehzîbü‟I-esrâr müellifi HargûĢî Irak bölgesinde geliĢen akıma Sûfiyye, Horasanlı zahidlerin takip ettikleri yola ve akıma ise Melametiyye (Melametîlik, Melamîlik) adı verildiğini söyler.

Melametîlik ie sûfiliğin birbirinden farklı oluĢuna muhtemelen ilk defa temas eden HargûĢî‟ye göre Melâmetîler‟in metodu ilme, sûfilerin metodu hale dayanmaktadır. HargûĢî, Melametiler‟in çalıĢmayı ve kendi el emekleriyle geçinmeyi tercih ve teĢvik etmelerine karĢılık sûfilerin çalıĢmayı bırakıp zühd ve tevekkül üzere yaĢadıklarını, Melâmetîler‟in marifetin çalıĢma ve Ģahsi gayretle elde edilebileceğine inandıklarını, sûfılerin ise marifetin rabbanî bir mevhibe olarak tecelli edeceği görüĢünde olduklarını ve Melamiler‟in sûfilerin vecd ve tevacüd halinde ortaya koydukları raks ve sema gibi halleri doğru bulmadıklarını belirtir. HargûĢî‟ye göre Melametîler‟in baĢlıca özellikleri Ģunlardır: Batınlarındaki “nefsin kendisine ait

yalnızca gönüllerini terakki ettirmeye çalıĢırlar. BaĢkalarının kusurlarıyla ilgilenmeyi bırakarak kendi kusurlarıyla meĢgul olurlar. Onların halleri Allah ile kendi aralarında sımsıkı sakladıkları sırlardır; bunları baĢkalarından gizleme konusunda çok titiz davranırlar. ÇarĢıda, pazarda, sokakta halk ile iç içe yaĢar ancak gönüllerindeki manevi halleri onlardan saklamaya özen gösterirler.

Tasavvufun tarikatlar Ģeklinde örgütlenmeye baĢladığı VI. (XII.) yüzyıldan itibaren onun içinde bir neĢve ve bir meĢrep olarak varlığını sürdüren Melametîlik bu dönemde ortaya çıkan baĢta Hâcegân-ı tariki- NakĢibendiyye, Kübreviyye ve Mevleviyye olmak üzere büyük tarikatları etkiledikten sonra XV. yüzyılda Anadolu'da Hacı BayRam- Veli taafından kurulan Bayramiyye tarikatı içinde yeniden zuhur etmiĢ ve günümüze kadar etkisini sürdürmüĢtür. 268

Çün melâmet hırkasın giydim melâmîlerde ger

Ta‟n iderse gam değil çün böyledir bâzâr-i dûst (D/G 15/4)

Biz melâmet hırkasın giymiş „aceb abdâllarız Başımızda ma‟nevî ol tâc ehlu‟l-lâhdır (D/G 33/5)

Melâmet tâcını giydim hilâfet tahtına geçdim

O demde „aşka yâr itdi kalbimde îmânım (D/G 49/5)

Melâmet hırkasın giydim kırıldı şîşe-i „ârım

Melâmetle bu yolda her şebim beytü‟l-hazân itdi (D/G 76/6)

(Abdal, Ehlullah, Yar)

268

6.37. Nesara

Hıristiyanlar demektir, nasrânînin cem‟idir. Ġsâ Nâsıra köyünde oturduğu için mensupları bu köye nispet edilmiĢtir. Narânî sözü halk arasında müĢrike yakın bir mânâda kullanılır. 269

Ne Nesârâ vü Yehûd hem dahi sâ‟ir milele Nazar it „âkil isen dikkatle eyle sefer (D/K 23/5) Gelmedi âleme anın gibi bir düşmen-i cân

Ne Nesârâ vü Yehûdda ne dahi Kıbtiyyân (D/Msd 2/IX)

Selefî gözle „aceb böyle görülmüşmi kazâ

Ne Nesârâ vü Yehûd ne dahı Kıbtî ider (D/G 24/4)

(Akil, Yehud, Kıbtiyyan)

6.38. Ümmet

Sözlükte “yönelmek, kastetmek; öne geçmek, imam olmak” mânalarındaki emm kökünden türeyen ümmet kelimesi “kendilerine peygamber gönderilmiĢ topluluk, kavim, her kabileden bir grup insan, her canlı cinsi, bütün iyilikleri Ģahsında toplamıĢ kiĢi veya kendisine uyulan önder” gibi anlamlara gelir.270

Cemî‟-i mürselîn ümmetliğine oldular tâlib

Senin rağbet-nişînin hazret-i Hak kân-i ref‟ etsin (Dç/K-Nt 3/3)

Ümmeti olan o zâtın bî-gümân

Dü-cihân içre bulur sad „izz ü şân (M/27) Sen o sultân-i „atâsın ki senindir dü cihân

Sana ümmet olana Hak ider imdâd „atâ (D/K-Nt 2/5)

269 Onay, age, s.206. 270

Nuh Peygamberin evlatlarından Yâfes‟in soyundan oldukları rivâyet edilen iki kabilenin adı. Tefsirlerde ve sâir kaynaklarda, Ye‟cûc-Me‟cûc‟un nesepleri, boy- bos ve Ģemâilleri, konuĢtukları dil, yaĢadıkları coğrafya, yeme içmedeki aĢırılıkları, insanların baĢına açacakları büyük belalar vs. konularında sayısız haberler rivâyet edilmektedir. Ye‟cûc-Me‟cûc kelimelerinin ilk çağrıĢım alanı onların kıyamet alametlerinden biri olmalarıyla ilgilidir. Rivâyetlere göre Ye‟cûc-Mecûc, kıyamet kopmadan bir müddet önce zuhur edecek ve insanların baĢına büyük belalar açacaklardır.

Keyf suresinde, Zülkarneyn kıssasında anlatıldığına göre, Ye‟cûc-Me‟cûc etrafında yaĢayan kavimlere zulmederek onları rahatsız eden bir kavimdir. Bu kavim neredeyse hiç laf anlamamaktdır. Ondan rahatsız olanlar, Zülkarneyn‟den, kendilerini Ye‟cûc-Mecûc‟ün Ģerrinden koruyacak bir set yapmalarını isterler. Bunun üzerine Zülkarneyn, demir getirmelerini ve bu demiri eriterek iki dağ arasını kapayacaklarını söyler. ErimiĢ demirin üzerine de erimiĢ bakırı döverler. Böylece Ye‟cûc-Mecûc, bu setin arkasına hapsedilmiĢ olur. Bu Ģerir kavim kıyamete kadar bu setin arkasında kalacak, kıyamete yakın akınlar halinde bütün dünyaya yayılarak yeryüzünü fesada boğacaklardır.

Ye‟cûc ve Mecûc Divan Ģiirinde, bir kötülük ve Ģer sembolü olarak kullanılmıĢtır. Bu iki kavmin maceralarına atıfta bulunan Ģâirler, bu maceraların çeĢitli anektodlarıyla çok değiĢik kıyaslamalara gitmiĢler ve genellikle hikâyelerden bahsederken, sevgilinin cevr u cefâsını Ye‟cûc Mecûc‟un zulüm ve Ģiddetleriyle kıyaslamıĢlardır.271

a.) Kuranı Kerim‟de bahsedilen “sed” olayına telmih (Keyh/94):

Gâh İskender olupen kıldık sefer-ender-sefer

Vâdî-i Ye’cûc sedd itdik bu gün her yaneden (D/G 57/16)

271

(Ġskender)

6.40. Yehud

Yahûdî, Hz. Ya‟kûb‟un oğlu Yehûdâ soyundan gelenler 272

için kullanılmaktadır.

Ne Nesârâ vü Yehûd hem dahi sâ‟ir milele Nazar it „âkil isen dikkatle eyle sefer (D/K 23/5)

(Nesara)

272

Benzer Belgeler