• Sonuç bulunamadı

Edilgenlikten etkenliğe

PROF. DR. PETEK AŞKAR İzmir Ekonomi Üniversitesi  

Eğitim Reformu Girişimi, her yıl yayımladığı Eğitim İzleme Raporu’nda eğitimin dört bileşenini -öğrenci, öğretmen, içerik ve ortam- yönetişim ve finansman ile öğrenme çıktıları çerçevesinde ele almakta ve eğitim adına önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Raporun önemli bir bölümü eğitimdeki durumu özetlerken diğer bölümünde önerilere yer verilmektedir. 2010 raporunun sonsözünde, özellikle öğretmenlik mesleği ile eğitimin iyileştirilmesinde inovasyonun (yenileşim) önemi üzerinde durulacaktır.

Türkiye ve dünyadaki öğretmen politikaları değerlendirmeleri, öğretmenin ne kadar önemli olduğu söylemi ile başlamaktadır. Öğretmenlik yeterlikleri ayrıntılı olarak belirlense de öğretmenlik mesleğinin temel taşlarının yeterince analiz edilmemesinden doğan bakış açısının öğretmen yetiştirmeye yön verdiğini söylemek yanlış olmaz. Oysa, bir meslek düşünün ki, bu mesleği icra eden kişi her gün bir saat dilimi içinde en az yirmi bireyle aynı anda birlikte olsun. Her birini tanıyacak, onların ilgi ve yeteneklerini keşfedecek, eksiklerini teşhis edip, fiziksel, zihinsel, duygusal yönden gelişimine destek verecek; aynı zamanda ortamı düzenleyecek, bilişim uzmanı olacak, tasarım uzmanı olacak. Öte yandan ölçme ve veri analizi uzmanı da olacak. Her an karar verme durumda olup, o an için en iyi çözümü ortaya koyup uygulayacak ve bütün bunları yaparken adil olacak ve etik değerlerden taviz vermeyecek. İkna yeteneği ve iletişim becerileri çok güçlü olacak ve tabii ki bir disiplini en az o alanın uzmanı kadar iyi bilecek. Sadece bilmekle kalmayacak, o alanın kavram, ilke, kural ve yaklaşımlarını herkesin dikkatini toplayarak, öğrenme hissini ve merakını uyandıracak düzenlemeler yaparak sunacak ve bunlarla ilgili etkinlikler hazırlayacak.

Öğretmenlik işte böyle bir meslektir. Öğretmenlik, disiplinlerüstü bir alandır. Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri, Mühendislik, Yönetim Bilimleri alanlarının bir sentezi niteliğindedir. Bir başka deyişle öğretmenlik, birçok bilim dalından yararlanan ve bunları harmanlayarak uygulayan, değerlendiren, sürekli geliştiren, bilgi üreten ve yenileyen bir meslektir. Öğretmenlik birçok öğeyi içinde barındıran, daha da önemlisi öğeler arasındaki etkileşimi, öğelerden daha çok sistemin davranışını etkileyen bir alandır. Bir öğretmenden, sınıfta bir zaman diliminde, psikoloji, sosyoloji, gelişim, materyal geliştirme, iletişim, kavram ve kuralların bilgisi, yönetim, teknoloji, dil, sınıf tasarımı, bireysel farklılıklar vb. hepsini aynı anda sentezleyerek kullanması beklenir. Bu nedenle sınıflandırılması zor, geniş ve karmaşık bir meslektir. Bu karmaşıklık her durumda bu öğeler arasındaki etkileşimlerden kaynaklanan olasılıklarla ilgilidir. Öğretmen her aldığı kararda, bütün bunların doğurgularını düşünür. Bu nedenle de öğretmenin bilişsel ve duyuşsal şemaları çok önemlidir. Öğretmenin görevi, bu karmaşıklığı yönetilebilecek bir şekilde basite indirgemektedir. Öğretmen, karmaşıklığı, belirsizliği ve muğlaklığı azaltan kişidir. Bu işlevini görürken de öğrenciyi ön planda tutmak durumundadır.

Öğretmenliğin temel taşını ”insan” ve “ öğrenme” oluşturur. Bu nedenle öğretmenin öncelikle öğrenmenin ne olduğu ile ilgili bilgi tabanının olması beklenir. Dolayısıyla öğrenme bilimleri bu konuda yol gösterici olacaktır. Öğrenme bilimleri, bilişsel bilimler, nörobilimler, eğitim psikolojisi, bilgisayar bilimleri, sosyoloji ve antropoloji gibi bilimleri içerir ve bize öğrenmenin bilişsel, sosyolojik ve nörolojik boyutları ile ilgili araştırmaları sergiler. Bunlara ek olarak, öğrenme ortamlarının tasarlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesi aşamalarındaki süreçleri de kapsar. Bütün bunlarla birlikte bir disiplinle ilgili bilgi tabanındaki kavramlar, yapılar, kurallar ve ilkelerle iç içe girişler de öğretmenliği çok boyutlu ve karmaşık bir meslek haline getirmektedir.

Tüm bunların ışığında, öğretmen eğitimi programlarındaki “meslek bilgisi”, “alan bilgisi” ve

“kültür dersleri”, “pedagojik alan bilgisi” şeklindeki taksonomik modeller yerine ağsal-bağlantısal modelleri konuşmanın zamanı gelmiştir. Bunun için de bütün paydaşların bir araya geleceği bir platformda, öğretmenliğin profesyonel bir meslek olduğu ortak görüşünden hareketle farklı modeller üzerinde çalışmak gerekir. Dilimizden düşürmediğimiz “bilgi toplumu” söyleminde öğrencilerin kazanması beklenen beceriler sıralanırken, öğretmen eğitiminin ya da okulun “bilgi toplumu süreçlerine” uymadan bu becerilerin nasıl gerçekleşeceği de ayrıca bir tartışma konusudur. Eleştirel düşünmeyi geliştirmeye buradan başlamamız yerinde olur.

Öğretmenin meslek içinde sürdürülebilir bir şekilde desteklenmesi ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Eğitim bilimleri özellikle son on yılda öğrenme alanında yapılan temel araştırmalarla büyük bir ivme kazandı ve önümüzdeki yıllar eğitim alanında ezberlerin hızla bozulacağı yıllar olacak. Bilimsel gelişmenin ve bulguların sisteme hızla yansıması ve etkililiğinin sağlanması için sistemin değişim yeteneğinin artırılması gerekir ve bu ancak sürdürülebilir destek ile olanaklıdır. Bu nedenle öğretmenlerin sürekli destekleneceği düzenlemelere gerek vardır ve bunların yapıtaşlarının şimdiden oluşturulması için çalışmalara başlanmalıdır. Bunlardan en önemlisi eğitimle ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetleridir.

ERG’nin raporunda, eğitime ayrılan harcamaların hızla artması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ancak bu harcamalarda araştırma ve geliştirmeye ayrılan bütçe sürekli göz ardı edilmektedir.

Elinizdeki raporun ilgili tablolarında 2010 yılında eğitime ilişkin araştırma ve geliştirme hizmetlerine ayrılan kaynaklar gösterilmektedir. Ancak bu bütçe ise “eğitimin gelişmesi” için yapılan araştırma ve geliştirme çalışmalarına ayrılan kaynakları değil, eğitim sistemi içinde özellikle yükseköğretimde yürütülen çeşitli disiplinlere ait araştırma bütçesini göstermektedir.

Böyle bir tabloda “eğitim araştırmalarına” ayrılan bütçenin de belirtilmesi beklenir. Bir ülkenin rekabet gücünün inovasyona bağlı olduğu ve inovasyonun da araştırma ve geliştirme ile mümkün olabileceğinin altı her sektör için defalarca çizilmesine rağmen, ne yazık ki eğitim sektörü için böyle bir farkındalık bulunmamaktadır. Oysa milyonlarca bireyi ilgilendiren ve sürekli eleştirilen bir sektörün iyileştirilmesi için araştırma ve geliştirmeye, özellikle temel araştırmalara, modellemelere ihtiyaç varken, sektör yalnızca “edilgen” olarak düşünülmekte ve bu durumun zararını herkes çekmektedir.

Eğitim sisteminin, kendi kontrolünü ele alamadığı gibi, diğer sistemlere etki etme yeteneğinin de çok zayıf olduğu görülmektedir. Edilgen durumdan etken duruma dönmeyi stratejik olarak ele almak gerekir. Sistemin etken hale gelmesi, inovasyon yeteneğini kazanması ile ilgilidir.

Dolayısıyla eğitimde araştırma ve geliştirme çalışmaları için yeni düzenlemeler yapmak gerekir. Örneğin teknopark kavramının genişletilmesi ile birlikte “eğitpark”lar konusunda düzenlemeler ve teşvikler yapılabilir. Böylece eğitim sektörü edilgen durumdan etken duruma geçip ülke için katma değer üretebilir. Başka bir deyişle, “Diğer amaçlarla geliştirilen teknolojileri eğitimde nasıl kullanabiliriz?” sorusunun yerini “eğitim süreçleri için yararlı olabilecek teknolojileri birlikte nasıl geliştirebiliriz?” sorusu almalıdır.

Elinizdeki raporda da belirtildiği üzere, MEB’in Bilgi Toplumu Strateji Belgesi’nde altı hedef belirlenmiştir. Bunlardan sadece biri araştırma ve geliştirme ile, o da dolaylı olarak, ilişkilidir.

Bu ilişki şu şekilde ifade edilmiştir: Bireylerin yaşamboyu öğrenim yaklaşımı ve e-öğrenme yoluyla kendilerini geliştirmeleri için uygun yapıların oluşumu ve e-içeriğin geliştirilmesi.

Öte yandan bilindiği gibi eğitimde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler iki eksende ilerlemektedir: Biri, bireyler arasındaki paylaşım ve etkileşimin sağlandığı ortamlardaki gelişmeler, diğeri ise zamandan ve mekandan bağımsız bireye özgü öğrenme ortamlarındaki gelişmeler. Bu iki konuda yapılacak araştırma ve geliştirme çalışmaları sadece Türkiye için değil, dünyaya örnek olacak yenilikleri içermektedir. Ancak bunun için temel ve disiplinler arası çalışmalara ihtiyaç vardır. Özellikle, bilişsel süreçler, öğrenme ve bireysel farklılıklar konusunda yapılacak temel araştırmalar, hem öğrenme-öğretme süreçlerine yansıyacak, hem de sanal platformlarda geliştirilecek ortamlar için zemin hazırlayacaktır. Bu raporda da sözü edilen FATİH projesi ancak bu tür araştırma ve geliştirme faaliyetlerini içerirse uzun vadede etkililik gösterebilir.

Özellikle ilk ve ortaöğretim program geliştirme çalışmalarının odak noktası olan, ancak son yıllarda gerek AB gerekse ABD yükseköğretimini de ilgilendiren, öğrencilerin kazanması beklenen beceri ve yeteneklerin sınıflanması (Aşkar ve Altun, 2009) ve bunlar arasındaki bağlantıların ortaya konularak öğrenme kaynakları ile ilişkilendirilmesi temel araştırma konularından biridir. Bunların ölçme ve değerlendirme sistemleri ile ilişkilendirilmesi ise başlı başına bir çalışma alanıdır. Özellikle süreç, ürün ve katkının değerlendirilmesinde elde edilen verilerin çeşitlenmesi ve bir yönüyle otomatikleşmesi konusunda yapılacak çalışmalar öğrencileri daha iyi tanıma konusunda yol gösterici nitelikte olacaktır. Öğrencilere kendileri ile ilgili verilen bilginin sadece puan ile ifade edilmesi gelişme açısından hiçbir şey ifade etmemektedir. Bu kadar sınav odaklı ve bu kadar çok sınav yapılan bir ülkede, sınav sonuçlarının öğrenme ve kazanımlarla ilgili olarak bu kadar az bilgi vermesi üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir husustur. Bu nedenle eğitimle ilgili her değerlendirme PISA sonuçlarına dayanmaktadır. Oysa örneğin “karşılaştırma” becerisini öğrencinin ne derece kazandığı ya da karşılaştırma yaparken başarılı olamamasının nereden kaynaklandığı bilgisi, yapılan sınavlar yoluyla elde edilebilir ve bu bilgi çok yol gösterici olacaktır. Ölçme ve değerlendirme sistemlerimizi öğrenmeyi destekleyecek şekilde yeniden tasarlamamızın vakti gelmiştir. Bir kavramı öğrenirken zorlanmanın o kavramın diğer kavramlarla bağıntısındaki kopukluklardan ne şekilde etkilendiği bilgisi ancak konuları oluşturan kavramlar ve kavramlar arası ilişkilerin anlamsal olarak ortaya konulması ile bulunabilir Bu tür çalışmalar en az

“uzay” çalışmaları kadar önemlidir ve uzun vadede daha da önemli olduğu görülecektir.

Eğitim, bir yandan “öğretmenlik” mesleğine bakış açısı, öte yandan alınan karar ve

üretememekte ve edilgen konumunu sürdürmektedir. Oysa sorunlarımıza çözümler geliştirmemiz ve geliştirdiğimiz yeniliklerle dünyaya örnek olmamız, uzun soluklu düzenlemeler ve teşviklerle birlikle etken bir sektör oluşturmamız bizim elimizdedir.

Referans

Aşkar, P. ve Altun, A. (2009). CogSkillnet: An ontology-based representation of cognitive skills.

Educational Technology & Society, 12 (2), 240-253.

 

Benzer Belgeler