• Sonuç bulunamadı

1.1. ĠNSANA GENEL BAKIġ

1.1.6. Edebiyat ve Ġnsan

Canlı türüne doğrudan veya dolaylı olarak hizmet eden bilimler gibi sanatın tüm dalları da insan üzerinedir ve insanı konu alır; çünkü bütün değerler ancak insanla anlam kazanır. Güzel sanatların diğer dallarında olduğu gibi edebiyat, insanın duyuĢ, düĢünüĢ ve estetik algılamaların sonucu ortaya çıkan yorumlamaların ürünüdür. Kurmaca âlemin zevk ve beğenilerle yoğrulduğu edebiyatın merkezinde de insan vardır. Edebiyatta insan, olayları hazırlayan, kurguyu sağlayan, hayatın her türlü oluĢumunu benliğinde taĢıyan ve bunu dıĢ âleme yansıtan temel unsurdur. Klasik edebiyattan baĢlayarak günümüze kadar süregelen edebî gelenekte de bu algılayıĢın devam ettiği görülür.

91

Friedrich Nietzsche (y.t.y.), Zerdüşt Böyle Dedi (4. Basım), Çev. Sadi Irmak, Ġkbal Kitabevi, Ġstanbul, s. 9

92 Cemil Sena (1969), Büyük Filozoflar Ansilopedisi, (4. Cilt), Okat Yayınevi, Ġstanbul, s. 304 93 Ayhan Aydın (2002), Düşünce Tarihi ve İnsan Doğası, s. 262

22

Estetik ve sanat felsefesiyle uğraĢan düĢünürler genellikle insanın doğuĢtan sanat ve estetik özlere sahip olduğunu dolayısıyla sanat üretimine eğilimli olarak dünyaya gözlerini açtığı kanaatini paylaĢmaktadırlar, Nitekim Suut Kemal Yetkin‟e göre, “İlk insan çok geri olmakla beraber tohum halinde, bütün insanlığın medeniyet unsurlarına sahip olmamış olsaydı, en yaman mücadele, en dayanılmaz ihtiyaç, onun ilmi ve sanatı yaratmasına fırsat vermezdi.”94

Çünkü bu sanat kuramcısına göre, “İlk insanda tohum halinde güzelliğe karşı tabiî bir istidat kabul etmek zarureti vardır.”95

Batı‟da geliĢen edebî akımlar aslında hayat ve insanın farklı yönlerini öne çıkarmaya çalıĢmıĢlardır. Meselâ Rönesansla birlikte Batı kültüründe doğup geliĢen hümanizm akımı insanı merkez alır. Bu akımın etkisiyle kaleme alınan edebî eserler insanı anlatır:

“Hümanistlere göre, doğuştan birtakım zaaflara sahip olan insan, eğitimle belli bir ruh-beden dengesine ulaşabilecek potansiyele sahiptir. Zira insan bir Tanrı melekesi olan akla sahip ve aklı sayesinde Tanrı‟ya en yakın varlıktır. Bu sebeple o sorumluluk sahibidir. İyi insan, inançları ve aklı arasında bir denge kurabilmiş; iradesini Tanrı iradesinin emrine verebilmiş olandır.”96

Edebiyat insanoğlunu doğrudan veya dolaylı ilgilendiren birçok olay ve kavramın yansıtıldığı bir düzlem olsa da sanatçı bu iĢi titizlikle yapar. Edebî eserde gereksiz ayrıntılara yer vermemeye çalıĢır:

“Gerçi yazar hayatı, insanları, onların tutkularını, özelliklerini anlatır, bu gerçek hayatı olduğu gibi anlatmak değildir. Yazar bir adamın hayatını günü gününe en küçük ayrıntısına kadar anlatsa, sanat yapmıĢ olamaz… Bir adamı olduğu gibi anlatmak tarihin iĢidir, sanatın değil… O bir tek adamın hayatında genellikle hayatı, insanoğlunun hayatını, yani hayatta evrensel olan unsurları yansıtır. Olanı değil, olabilir olanı. Bunun için de anlatmak istediğinin özüne ait olmayan unsurları, ayrıntıları, raslantısal olanları atar, gerekli olanları ayıklar, seçer”97

Sanatçının görevi, “seçme sonucu, kişiliğin ne gibi olaylara yol açtığını, durumların kişiliği nasıl etkilediğini, bir durumun nasıl gelişebileceğini göstermektir;

94

Suut Kemal Yetkin (1945), Sanat Meseleleri, Nebioğlu Yayınları, Ġstanbul, s. 23

95 Suut Kemal Yetkin (1945), Sanat Meseleleri, s. 23

96 Ġsmail ÇetiĢli (2007), Batı Edebiyatında Edebî Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 5

23

yani tek olanı kullanarak genel olanı açıklamaktır.”98 Edebî eserler bir yandan sanatsal bir görünüme hazırlanırken bir yandan da ideal olanı telkin etme bakımından süzgeçten geçirilir. Ele alınan konunun, yer verilen olayların ve yaratılan rol modellerin insana neler kazandırdığı ve kazandıracağı sorgulanır. Ayrıca “İnsanın akıl ve duygu gibi karşıt iki manevi gücünün gelişmesinde denge idealinden sapmaması, tek yönlü olma durumuna sürüklenmemesi için de estetik eğitimden, edebiyat aracılığıyla duygu eğitiminden yararlanılmaktadır.”99

Aytaç, duygu geliĢimi ile akıl arasındaki dengeyi sağlayan, insana baĢka hayatlara katılma, baĢka dünyalara girme imkânı veren edebiyatın; güzel olana karĢı duyarlılık geliĢtirmesi yönü ile estetik eğitimine katkıda bulunduğunu ifade eder:

…belirleyici özelliği biçim (Form) olan edebiyat, insanın güzele karĢı duyarlılığını güçlendirir, onda estetik ilgi uyandırır. Güzelden iyiye geçiĢ, güzelle iyi arasındaki bağ ise estetik eğitimin temel ilkesidir. Güzele ulaĢılan form duyarlılığı, iyinin norm saygısına hazırlayacaktır. BaĢka deyiĢle estetikle etik, güzellikle ahlâk biçim duygusıyla bağlanmaktadır. Çünkü her türlü göreceliğe rağman ahlâk, ölçü, kural temeline dayanır. Belli dönemlerde belli toplumlarda ya da toplum kesimlerinde neyin iyi sayıldığı farklılık gösterir, ama her birinin saptadığı belli kurallar vardır. ĠĢte kurala saygı duygusunun geliĢmesi, estetik eğitim inancına göre güzele duyarlılığının geliĢmesiyle mümkündür.100

Edebiyatın bir diğer özelliği de güzel değerleri iĢlemeyi, aktarmayı kendisine ilke edinmesidir. “Türkçede edebiyat kelimesini bugünkü anlamda ilk olarak kullanan kiĢi ġinasi‟dir. Diğer Tanzimatçılar gibi ġinasi de ahlâksızlığın ve çirkinliğin edebiyatta yeri olmadığını, edebiyatın toplumu ve kiĢileri kalkındırmak ve yüceltmek amacını taĢıdığını „Edebiyat fenni öyle bir marifettir ki, insanlara terbiye ve ahlâk öğrettiği için ona edeb ve mensup olanlara edîb demişlerdir.‟ sözüyle belirtmiĢtir.”101

98 Berna Moran (1994), Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, s. 25-26 99

Gürsel Aytaç (1999), Çağdaş Türk Romanları Üzerine İncelemeler, Gündoğan Yayınları, 2. Basım, Ankara, s. 20

100 Gürsel Aytaç (1999), Çağdaş Türk Romanları Üzerine İncelemeler, s. 19- 20

24

Ġnsanlığa dair yol göstericilik misyonunu yüklenmiĢ olan “Edebiyat dile dayanır. Musikide ses, resimde boya, mimaride taĢ ne ise edebiyatta da kelime odur.”102

Bu yüzden iki kavram arasında sıkı bir iliĢki vardır. Dil aynı zamanda kültürün de bir ögesidir. “Dildeki “ifade Ģekilleri”ne bakınca bir milletin çağlar boyunca yaĢadığı bütün duygu, düĢünce ve hayallerinin akislerini buluruz. Bu mânâda dil, bir milletin hayatının aynasıdır ve Gökalp‟in çok iyi gördüğü gibi “millî kültür”ün temelidir.103

Dil düĢüncenin aynasıdır. Onun için dil, bir milletin düĢünce sisteminin göstergesidir. Ġnsan dil ile düĢünür. Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, nasıl düĢündüğünü, o millettin fertlerinin zihninin nasıl çalıĢtığını ortaya koyar, millî düĢünce tarzını aksettirir. Ġkinci olarak dil millî hâfızanın, millî hatıraların, duyguların ve düĢüncelerin, bütün maddî ve manevî değerlerin, bütün buluĢ ve yaratıĢların müĢterek hazinesidir. Üçüncü olarak dil fertleri birbirine bağlayan ilk bağdır… AnlaĢma vasıtası olarak dil en yaklaĢtırıcı sosyal akrabalık bağıdır. 104

Güzel sanatların dille vücut bulan dalı olan edebiyat, oluĢum Ģekli itibari ile kiĢisel olsa da geniĢ kitlelere hitap eder; Berna Moran‟ın ifade ettiği üzere insandan, insanlığa ulaĢmayı hedefler. Bu yönüyle “Edebiyat, din, lisan, ahlak gibi, en iptidai cemiyetlerden bugünkü en yüksek milletlere kadar bütün insan cemiyetlerinde mevcut içtimai bir mahsuldür.”105

Köprülü‟ye göre (2007, s.12) edebiyat, Ģekil ve teknik bakımından farklılık göstermese de ruh ve zevk bakımından içinde bulunduğu toplumdan izler taĢımalıdır. Aslında “Her edebî eserde hayat veya kültürün bir parçası görünür. Fakat kırık bir aynada da nasıl insanın çehresi gözükürse, bir mısra, bir beyit, bir ata sözü, hattâ küçük bir deyiĢte de insandan bir parça vardır… Günlük dil, veya edebî dil, baĢtanbaĢa bir kültür hazinesidir.”106

Kültürün önemli bir ögesi olan ve “yaĢamla beslenip, ona ayna tutan edebiyat; toplumun yapısına sıkı sıkı bağlıdır… Toplumsal bir kurumdur edebiyat.

102 Mehmet Kaplan (2001), Kültür ve Dil (14. Basım), Dergâh Yayınları, Ġstanbul, s. 159 103 Mehmet Kaplan (2001), Kültür ve Dil, s. 163

104

Muharrem Ergin (1994), Üniversiteler İçin Türk Dili, Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım, Ġstanbul, s.20 105 Fuat Köprülü (2007), Bugünkü Edebiyat, Hzl. Mehmet Akif Çeçen ve Ahmet Balcı, Akçağ Yayınları,

Ankara, s. 12

25

Bir ulusun edebiyatındaki geliĢme ve değiĢimlerle o ulusun toplumsal yapısındaki geliĢim ve değiĢimler arasında güçlü bir etkileĢim vardır. Genel bir deyiĢle toplumdaki değiĢimlerin tarihsel akıĢına uygun bir koĢutluk gösterir edebiyat.” 107

Netice itibariyle “dil, onu konuĢan ulusun kültürünün, dünya görüĢünün, tarih boyunca geçirdiği çeĢitli evrelerin ve baĢka toplumlarla kurduğu iliĢkilerin yansıtıcısıdır.”108

Bireyi, toplumu, sosyal yaĢamı, değerleri, inançları bir kurgu etrafında anlatan edebiyat bir yönüyle hayatın panoroması olurken diğer yandan da kültürün temel ögelerine katkıda bulunur.

107 Emin Özdemir (1979), Türk ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Turizm

Eğitimi Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, s.19

26

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

Benzer Belgeler