Ahmed Sûzî şiirlerinde Sûzî mahlasını, az olmakla birlikte bazı Arapça şiirlerinde Ahmed mahlasını kullanmaktadır. Halvetiyye tarikatı şeyhlerin- den olan Suzî, tasavvufî görüşlerini Divan içerisinde yoğun bir şekilde işle- mektedir. Bu yönüyle mutasavvıf bir şair olarak karşımıza çıkar.
Ahmed Sûzî’nin hayatı ve şairliği ile ilgili bazı biyografik eserlerde bir kısım değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu değerlendirmelerde şairin aruzu iyi kullanamayan fakat samimi bir ifadeye sahip bir mutasavvıf ol- duğu yönündedir.
Şiirlerinde pek başarılı olduğu söylenemez. Nitekim kendisi de di- vanın sonunda yer alan uzunca bir manzûmede “Gerçi nâ-mevzun müh- mel çokdurur bunda kelâm” mısraı ile şiirlerinin sanat değerinin fazla olmadığını ifade etmiş, İbnülemin Mahmut Kemal de “Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz” sözüyle bu konuda iştirakini belirtmiştir22. Diva-
nında hem aruz hem de hece veznini kullanan Sûzî, aruz vezninde başarı- lı değildir, hece ile yazdıklarında daha başarılıdır23.
Mutasavvıf bir şair olan Ahmed Sûzî’nin şiirlerinde Yunus Emre, Şemseddin Sivâsî ve Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi mutasavvıfların etki- si24 bariz bir şekilde görülür.
22 Hasan Aksoy, “Sûzî”, DİA, İstanbul 2010, C. 38, s. 4.
23 Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1964, C. I, s.613.
24 Bkz. Mehmet Göktaş, Sûzî Divanı’nın Dinî ve Tasavvufî Tahlîli, A.Ü. Sosyal Bilimler Ensti- tüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 1996, s. 4.
Ahmed Sûzî Divanı • 37
Kaynaklarda kendisinin kimleri etkilediğine dair bir kayıt bulun- mamaktadır. Bir mecmua içinde rastladığımız “Abdurrahîm Çelebizâde Elbistânî Efendinin Hünkâr Sûzî Efendimize Ta‘aşşuknâmesidir” başlığıy- la yer alan ve
Ol kerâmet bahrı bî-pâyan devletlü sultâna Ki ya‘nî Sûzi-i cân-bahş-ı cânân merd-i Rahmân’a
Cesâret eyledim ben hâk-i na‘l-i pâyına bu dem Gözüm yaşıyla yazdım arz-ı ahvâlim fakîrâne
beyitleriyle başlayan ve tamamı 47 beyit olan bir kasîde bulunmak- tadır25. Elbistanlı olduğu anlaşılan ve hayatı hakkında bilgi sahibi olmadı-
ğımız Abdurrahim Çelebizâde, Ahmed Suzî’nin mürîdânından olmalıdır. O, şiiri bir amaç değil, tasavvufî görüşlerini ifade edecek bir araç olarak görmektedir. Hak’dan gelen ilhamla şiirler söylediği kendisi tara- fından ifade edilmektedir. Bu açıdan Ahmed Sûzî, şairliği değil, mutasav- vıflığı önceleyen bir şairdir.
Ahmed Sûzî, tüm mutasavvıf şairlerde olduğu gibi Yunus Emre et- kisinde bir şairdir. Şu iki beyitte bu etkiyi açıkça görürüz.
Ben lâ-mekândan gelmişim kevn ü mekânı neylerim Ben cânânımı bulmuşum cânı cihânı neylerim (G183/ 1)
Ben Hak ilinden gelmişim halk-ı cihânı neylerim
Ben lâ-mekâna ermişim kevn ü mekânı neylerim (G190/1)
Bazı şiirlerinde İbrahim Tennûrî ve özellikle büyük ceddi Şemseddin Sivasî etkisi oldukça barizdir. Daha önceki şairlerin şiirlerinde yer alan bazı ifadelerin Ahmed Suzî’de de aynen tekrar edilmesi bu ifade- leri “mîrî malı” olarak görme anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu saydı- ğımız şairler dışında büyük dedeleri olan Abdülmecid Sivasî, Abdülahad Nurî gibi mutasavvıf şairler ile her ne kadar Divan’da yer almasa da bazı yazma mecmualarda Sivaslı şairlerden Sarıhatipzade Ahmed Hamdî’den de etkilendiğini göstermektedir.
38 • Alim Yıldız
Ahmed Sûzî’nin, Sivas Ziyabey Kütüphanesi 134 numarada kayıtlı olan bir mecmuada Ahmed Hamdî’nin;
Dili bir âteş-i ruhsârenin şevkiyle yandırdım Sipihri nîl-renge dûd-ı âhımdan boyandırdım26
beytiyle başlayan gazeline
Nihâl-i gonçeye arz-ı niyâz bendim kuşandırdım Recâlar eyledim nakd-i hakîkatle inandırdım
beytiyle başlayan bir nazîresine yer verilmektedir (vr. 83b-84a). Nazîre olarak gösterilen bu gazel Suzî Divanı’nda bulunmamaktadır.
Şairin şiirlerinde Fuzûlî etkisi de görülmektedir. Örneğin şu beyti bu etkinin bir yansıması olarak görülebilir.
Yâr için feryâd u zârım işiden tân etmesin
Görseler yârimi billâh kimse levm etmez bana (F20)
Etkilendiğini düşündüğümüz şairlerlerle ilgili böyle bir değerlen- dirmeye gidebilmemize rağmen, kendisinden etkilenen şairlerle ilgili söy- leyebileceğimiz çok da birşey yoktur.
Ahmed Sûzî’nin şiirle ilgili görüşlerini de şöyle değerlendirebiliriz. Bir gazelinde ariflerin söylediği her sözü muhatabına, muhatabın anlayışına göre söylemesi gerektiğini ifade ederek, Kur’an ile şiir arasında şöyle bir kıyaslama yapmaktadır:
Her sözü ehline göre söylegil ârif isen
Kim hatâdır ehl-i şi‘re ede Kur’ân ile bahs ( G 46/ 4)
Şairliği önemsemeyen Sûzî, bir gazelinde şiirlerinin Hak’dan gön- lüne doğan ilham olduğunu ifade etmektedir. Böyle olmasından dolayı şi- irlerinin tertip ve düzen içerisinde olmadığını söylemektedir.
Ne nutk olduysa Hak’dan oldu billâh Yapıp düzme değil dinle kelâmı
Ahmed Sûzî Divanı • 39
Ne söylerse gönül Hak’dan gelir bil Anı sen sanma ki tertîb nizâmı
Dahi vardır selîka hem tabîat Anınladır cemî şâir makâli
Biraz var fikr ü ilm ile kavâid Ki ilminde bulur söyler kelâmı
Kimi meddâh kimi vassâf müverrih
Kimi zemmâm olup söyler merâmı (G259/ 2-6)
Ahmed Suzî, zaman zaman topluma karşı eleştirilerde de bulun- maktadır. Bir beyitte halkta din duygusunun, dindarlığın kalmamış oldu- ğunu ve insanların cehaletini şu şekilde ifade etmektedir.
Kalmamış aslâ diyânet halkda
Bu cehâlet bu insânda nedir bilmem (G182/ 2)
Şiirin devamında da toplumun ve toplumdaki bazı meslek sahiple- rinin durumlarını şu şekilde eleştirmektedir.
Hubb-ı fi’llâh hubb-ı Râsûl’den eser Kalmamış gibi nisyânda nedir bilmem
Birbirine buğz-ı küdûretde müdâm Kalmadı hullet cihânda nedir bilmem
Aramazlar şer-i ahkâm-ı şerîf İşleri böyle tuğyânda nedir bilmem
Zâbıtân u hâkimân gafletdedir Âlimân dahi hızlânda nedir bilmem
40 • Alim Yıldız
İzzet ü hürmet bütün kalkmışdurur Büyük küçük sayan da nedir bilmem
Ekserî çıkmış yolundan her biri
Kalıpdır âkil hayrânda nedir bilmem (G 182)
Sûzî Divânı’nda söyleyiş ve anlam bakımından oldukça güzel be- yitler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir.
Aşk-ı Hudâ neşv ü nemâ câna safâdır Bûy-ı vefâ rûha gıdâ kalbe cilâdır (G93/1)
Gönlümüzdür Hak hânesi Muhammed’dir çün mâyesi Arşdan yücedir sâyesi Hak’dan gelir mihmânımız (G103/2)
Her dem huzûr-ı yâr ile hâr bulunmaz gülzâr ile Bülbülleri hoş zâr ile Hak hûdurur efğânımız (G103/5)
Bir alay mestâneyiz meyhâne hâlin söyleriz
Hamr-ı vahdet içmişiz humhâne hâlin söyleriz (G107 /1)
Fakr iledir fahrımız hem izzetimiz zıll ile
Mâlımız yok bir gedâyız bulmuşuz ağnâ çü biz (G111/ 2)
Biz harâbât ehliyiz mestâneyiz Kâl ü kîlden gûşumuz almadı ses
Dü cihânı satmışız biz ehline
Ger nukûdun var ise eyle heves (G113 / 2-3)
Âkil sanır ki cihân bu cihândır ancak
Ahmed Sûzî Divanı • 41
Gönül dosta mihmân iken gece gündüz hayrân iken Dil mülküne sultân iken bilmem nedir gedâ şimdi
Aşk ile olalı fânî bulmuşum bâkî bu cânı
Terk ediben nâm u şânı henüz buldum hüdâ şimdi
Düşelden zülfü teline bülbülüm gonca gülüne
Etdi Sûzî Hak yoluna dü cihânı fedâ şimdi (G233/ 2-7-9)
Allâh Allâh bu seherîn dost ilinden nidâ geldi
Şâd u hurrem oldu bu dil gûş-ı câna sadâ geldi (G253/1)
Sana derim behey sûfî ki yok mu sende Hak havfi Ecel cellâdı bir seyfi çalar bir gün demedim mi (G255/ 4)
Çarh-ı gaddârın elinden cümle insân ağladı
Dağlar u taşlar ağaçlar bağ u bostân ağladı (G257/1)
Bunca şâhlar pâdişâhlar saltanatlar sürdüler Cümlesi gitdi cihândan geri kalan ağladı (G257/3)
II. BÖLÜM