• Sonuç bulunamadı

2. İNCELEME

2.1. KELİME GRUPLARI

2.1.6. EDAT GRUBU

Bir isim ve bir çekim edatından oluşan kelime grubudur. Cümle içerisinde sıfat ve zarf görevinde bulunabilir. Bu kelime grubu için araştırmacılar şunları söylemiştir:

Ergin, edat grubunu “Bir isim unsuru ile bir son çekim edatının meydana getirdiği kelime grubudur.” şeklinde tanımlar ve şu açıklamayı yapar: “İsim unsuru önce, son çekim edatı sonra getirilir. İsim unsuru zamir veya isim olmasına ve edatın cinsine göre, son çekim edatları bahsinde belirttiğimiz çeşitli hallere girer ve çeşitli çekim ekleri alır. Edat ise tabiî, grubun eksiz, değişmez unsuru olarak kalır. Edat unsuru daima tek kelime halindedir.” (1999: 396).

Karahan, edat grubunu “Bir isim unsuru ile bir çekim edatından kurulan kelime grubudur.” şeklinde tanımlar. Çekim edatının daima sonda bulunması gerektiğini söyleyen Karahan, edat grubunun cümle içinde sıfat, zarf ve isim görevinde bulunabileceğini belirtir (1999: 28).

Karahan, “Sonra, Önce Kelimelerinin Edat Kategorisi İçerisindeki Yeri” adlı makalesinde “sonra” ve “önce” kelimelerinin anlam ve kullanım özelliklerinin dikkate alınması gerektiğini, sonra ve önce kelimelerinin söz içinde daima edat olmadığını vurgulamıştır. Makalesinde bu kelimelerin neden bütün cümlelerde edat sayılmaması gerektiğini şu maddelerle açıklamıştır:

94

1- İsimlerle çekim edatları arasına anlamlı veya görevli herhangi bir kelime veya kelime grubu giremez.

O, benden önce geldi./ O, benden bile önce geldi. O halde burada “önce” kelimesi

edat değil zarftır.

2- Çekim edatları önlerine nitelik ve derece bildiren bir kelime / kelime grubu alamazlar.

Arkadaşım senden sonra geldi. / Arkadaşım senden çok sonra geldi.

Velīkin Fātıma razha Peyġāmbar as’dın altı ay soη vefātı boldı. (Bu örnek Nehcü’l-

Ferādīs’ten alınmış olup aynı türden örneklere bu kitapta sık sık rastlanır.)

3- Çekim edatlarıyla kurulan edat gruplarında tekrarlanan kelime tasarrufu mümkün değildir. Yani senin ile de /için de denilemez. Oysa “Bu, senden sonra da, önce de

böyleydi.” cümlesi bu kurala aykırıdır.

4- “Sonra” ve “önce” kelimelerinin edat olabilmesi için zaman, yer, sıra anlamlarını kaybetmeleri gerekir. “Hâlbuki gitmeden önce söylemeliyim.” cümlesinde önce kelimesi zaman anlamını kaybetmemiştir.

Zaman, yer, sıra anlamlarını kaybetmiş ya da mademki, eğer, göre yerine anlamları barındıran “sonra” ve “önce” kelimeleri ise edattır. Örneğin: Siz istedikten sonra ben niçin yapmayayım. Bu cümlede sonra kelimesi “mademki istiyorsunuz” anlamı taşıdığı için edat görevindedir (2007: 39-48).

Eker, edat grubunu tanımlarken “Bir ad soylu sözcüğün, yalın durumda ya da yaklaşma, uzaklaşma ilgi durumu eklerinden birini alarak, bir son çekim edatına bağlanmasıyla oluşturduğu gruptur.” cümlesine yer verir. Ad ögesi+ durum eki+ son

çekim edatı kalıbında oluşan edat grubunun isim unsurunun, yalın halde de

bulunabileceğini belirtir (2011: 430).

Korkmaz, edat grubu için şunları söylemiştir: “Edatlar, birleştikleri ad türünden kelimeler veya kelime öbekleri ile birer edat grubu oluşturmuşlardır. Bu edat grupları cümle içinde adlar, sıfatlar ve fiiller ile kurdukları anlam ilişkileri dolayısıyla adlar önünde sıfat, sıfat ve fiiller önünde de zarf görevi yüklenmişlerdir.” (2003: 1088).

Neşe Atabay, İbrahim Kutluk ve Sevgi Özel’in ortak çalışması olan “Sözcük Türleri I” adlı kitapta edat yerine “ilgeç” terimi kullanılır. Bu çalışmada edat grubu

95

şu şekilde tanımlanır: “İlgeçler, ad ve adıllarla birlikte çoğu kez tamlama biçiminde kullanılır; bu tamlamaya ilgeçli tamlama denir: ev için, adam gibi, masa kadar.” (1976: 134).

Banguoğlu, edatları, kelime gibi gözükmesine rağmen işleyişçe isim çekim ekleri durumunda olması münasebetiyle “takı” diye adlandırır. “takı öbeği” olarak isimlendirdiği edat grubunu ise “Takıların geldiği isimle birlikte teşkil ettikleri belirtme öbeğine takı öbeği denir.” şeklinde tanımlar (2007: 386).

Günay Karaağaç, edat gruplarını ele alırken kendine özgü bir tasnif yapmıştır. Edat gruplarını “kısaltma grupları” içerisinde değerlendirir. Gerekçesini de “Bu öbeklerde, bir eylemin varlığı sezilmektedir ve bu yüzden, bu tür öbeklere, kısaltma öbekleri denmektedir.” cümlesi ile ifade eder. Edatlarla oluşan kelime gruplarını benzerlik durumu öbeği, karşılaştırma durumu öbeği, neden durumu öbeği ve sınırlandırma durumu öbeği olarak dört başlıkta ele alır (2012: 459).

Vecihe Hatiboğlu, “ilgeçli tamlama” olarak isimlendirdiği edat grubunu “Bir adla bir ilgecin kurduğu tamlamaya ilgeçli tamlama denebilir.” şeklinde tanımlar. Edat grubunda tamlayanın ad durumlarından birini veya iyelik eki aldığını belirtir ve şu örnekleri verir: odaya göre, sabaha dek, bugüne değin, evlerden öte (1972: 32).

Bilal Aktan, edat grubunu “Edatlar, yalnız başlarına anlamları olmayan, isim ve isim soylu kelime ve kelime gruplarından sonra gelerek anlam bakımından bunlarla sıkı sıkıya bağlı bulunan, gramer bakımından onlara hâkim olan ve eklendikleri kelimeler ile cümlenin öteki kelimeleri arasında çeşitli anlam ilişkileri kuran görevli sözlere edat grubu denir.” şeklinde tanımlar (2009: 34).

Hengirmen, “Türkçe Dilbilgisi” adlı kitabında edatların kendinden önce gelen, ad durum eklerini alan isimlerle kullanılışını kısaca açıklar (2007: 171).

Metinde otuz altı adet edat tespit edilebilmiştir. Bunlar alfabetik sırayla şunlardır:

2.1.6.1. “ara” Edatı

Eski Türkçede, Karahanlı, Çağatay, Kıpçak ve Batı Türkçesinde hiçbir ses değişimine uğramadan kullanılan (Hacıeminoğlu, 1974: 5) bu edat metinde ara,

arasında anlamlarında kullanılmıştır.

96

ol ara ‘Ukāşe [atlıġ] ṣaḥāba rażhu ḳoptı taḳı aydı. (85-17) “O ara Ukaşe adlı sahabe

kalktı ve dedi ki.”

bu arada ḫatunı ḳaçtı taḳı öçekke mindi. (136-2) “Bu arada karısı kaçtı ve dama

çıktı.”

anıŋ şehādatını aymaḳ ḥācat yoḳ, ḫalāyıḳ ara meşhūr bolup turur. (178-5) “Onun

şehadetini söylemeye gerek yok, insanların arasında meşhurdur.”

siziŋ taḳı anıŋ ara yer kök arasındaḳı tėg tefāvut bar, tėdi. (191-1) “Sizin ve onun

arasında yerle gök arasındaki gibi fark var.”

velįkin bu ḫatunlar ara ‘adl ḳılu bilse. (192-12) “Velâkin bu kadınlar arasında adalet

sağlayabilse.”

eger ḫatunlar ara tüzlük ḳılu bilmese, bir ḫatunġa ḳanā‘at ḳılmaḳ kerek. (192-15)

“Eğer eşlerin arasında adalet sağlayamasa, bir eşe kanaat etmek gerekir.”

bu arada İmām Şāfi‘į ustāḍdın keldi. (203-9) “Bu arada İmam Şafi üstadın yanından

geldi.”

Ḥaḳ tvt İmām Şāfi‘įniŋ hürmetini ḫalāyıḳ ara įẓhār ḳıldı. (205-3) “Hak taala İmam

Şafi’nin hürmetini insanlar arasında bilinir kıldı.” 2.1.6.2. “artuḳ” Edatı

Metinde –den başka, -den fazla anlamlarında kullanılan bu edat, ayrılma hali eki almış bir kelimeyle birlikte kullanılır.

ėmdi bu yigit kimerse sizke ne miḳdār ḫıdmat ḳılmış bolġay kim siz bu yigitni cümlemüzdin artuḳ ta‘ẓįm ḳılur-siz? (428-8) “Şimdi bu yiğit, genç kişi size ne kadar

hizmet etmiş olacak ki siz bu genci hepimizden fazla yüceltiyorsunuz.”

cümleke raḥmat ḳılġanlardın artuḳ raḥmat ḳılġan sen turur-sen. (333-6) “Herkese

rahmet edenlerden fazla, rahmet eden sensindir.”

ėmdi ma‘lūm boldı kim maḫlūḳ ḫōca anıŋ birle meşġūl bolġan ḳulını özge ḳullardın artuḳ sewer ermiş. (430-11) “Şimdi anladım ki yaratılan, insan olan hoca onun ile

(Allah ile) meşgûl olan kulu, diğer kullardan fazla severmiş.”

bu kimerse Ḥaḳ te’ālā ḥażratında mėndin artuḳ bolġay, tėp aysaŋ. (378-8) “Bu

97

mundın artuḳraḳ söz aysa hem taḳı ınanur-men tėdi. (99-7) “Bundan başka söz

söylese hem de inanırım, dedi.”

‘İbādatını üküş körüp yazuḳlarını unıtıp öŋinlerdin artuḳ körüp, ḫoş körse, ol vaktta men ġalib bolur-men. (350-2) “İbadetini çok görüp, günahlarını unutup

başkalarından fazla görse, sevaplarını hoş görse ben galip olurum.”

ol cihetdin munı sizlerdin artuḳ sewer-men. (430-10) “O sebeple bunu sizlerden fazla

seviyorum.”

taḳı seniŋ ummatıŋnı cümle peyġāmbarlar ummatıdın artuḳ ḳıldı. (10-9) “Ve senin

ümmetini bütün peygamberlerin ümmetinden fazla eyledi.”

muḳaddam yārānlarıdın anı artuḳ sewer erdi. (428-6) “Emrindeki dostlarından,

yarenlerinden onu fazla severdi.” 2.1.6.3. “asra” Edatı

Aşağı, -den aşağı anlamlarını taşıyan bu edat, XI. asırdan itibaren esre ve daha sonra

da e/i şivelerinde isre şeklinde görülmüştür. Çağataycada esre, Osmanlı Türkçesinde ise asra, esre ve ısra şekilleri bir aradadır. Sonuna yön bildirme eki -ra alması nedeniyle as-ra şeklinde olduğu tahmin edilmektedir (Hacıeminoğlu, 1974: 8).

men taḫtdın asra turup sizke cevāb aymaḳım munāsib ermez. (204-10) “Benim,

tahttan aşağıda durup size cevap vermem münasip olmaz.” 2.1.6.4. “astın” Edatı

Aşağı, -dan aşağı anlamları taşır.

imāmdın astın ābdast ḳıldı. (222-2) “İmamdan aşağıda abdest aldı.”

2.1.6.5. “aşnu” Edatı

-den önce anlamında kullanılan bu edat aşın-u şeklinde olup –u zarf-fiilinin

kalıplaşması sonucu oluşmuştur. Eski Türkçe, Karahanlı ve Harezm Türkçesinde kullanılmıştır (Hacıeminoğlu, 1974: 10).

namāz vaḳtı bolmadın aşnu ābdast ḳılur erdük. (241-16) “Namaz vakti gelmeden

önce abdest alırdık.”

ol eḍgülükni ḳılmazdın aşnu ferįştelerke buyrur-men. (60-1) “O iyiliği yapmadan

98

Peyġāmbar tuġmazdın aşnu vefāt bolup turur erdi. (4-13) “Peygamber doğmadan

önce vefat etmişti.” 2.1.6.6. “avval” Edatı

Ayrılma hâli eki almış bir kelimeyle birlikte kullanılır. Birkaç örnekte karşımıza çıkan bu edat, –den önce anlamında kullanılmaktadır. Hacıeminoğlu bu edatın Türkçenin Eski Anadolu devresinden itibaren kullanılmaya başlandığını belirtir (1974: 39).

oġlanlardın avval musulmān bolġan ‘Alį erdi. (5-14) “Çocuklardan en önce

Müslüman olan Ali’ydi.”

erenlerdin avval musulmān bolġan Abū Bekr erdi. (5-15) “Erkeklerden en önce

Müslüman olan Ebu Bekir’di.”

āḫiratdın avval künüm turur. (87-5) “Ahiretten önceki günümdür.”

taḳı menim ehl-i beytimdin avval maŋa satġaşġaysen. (157-17) “Ve benim ailemden,

en yakınlarımdan önce bana kavuşacaksın.” 2.1.6.7. “başḳa” Edatı

Hacıeminoğlu bu edatın Eski Türkçede kullanılan özge edatının yerine kullanıldığını ve sonra Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcada özge ile yan yana kullanıldığını, 19. asırdan sonra ise özge’nin yerini adığını belirtir. Etimolojisini de kesin hüküm vermeden baş-ka ya da baş-ı-ḳ-a şeklinde yapar (1974: 12). Metinde ayrılma hâl ekiyle kalıplaşmış şekilde karşımıza çıkar.

mėndin başḳa neteg tapşurduŋuz? tėdi. (203-6) “Benden başkasına nasıl teslim

ettiniz? dedi.”

andın başḳa teslįm ḳılmaḳ bolmas. (203-13) “Ondan başkasına teslim etmek olmaz.”

2.1.6.8. “berü” Edatı

Köken bakımından hem ber-ü şeklinde bir zarf-fiili, hem de be-rü şeklinde cihet eki ile yapılmış bir ismi düşündürmektedir. Türk dilinin ilk yazılı metinlerinden

zamanımıza kadar bütün sahalarında görülür (Hacıeminoğlu, 1974: 14). -dın berü şeklinde karşımıza çıkan bu çekim edatı zaman zarfı meydana getirir.

andın berü birer vaḳtlarda birer zaḥmat bėrür erdi manga. (34-12) “Ondan beri bazı

99

ol vefātı bolġandın berü körer-men, üküş zaḥmat tegrü tururlar. (13-11) “O vefat

ettiğinden beri görürüm, çok zahmet verip dururlar.”

ol kündin berü men anıŋ ėwinde ṭa‘ām tevāvul ḳılmışım yoḳ, tėdi. (220-9) “O günden

beri benim, onun evinde yemek yediğim yok, dedi.”

ḫādimleri birle üç kündin berü aç bolġaylar tėp ḳaḍġu birle ḳoptı. (125-11)

“Hizmetçileri ile üç günden beri aç olmalılar diye üzüntü ile koştu.”

men eşittim kim oġlanlar ėwde üç kündin bėrü aç turur ermüşler. (125-14) “Ben

işittim ki oğlanlar evde üç günden beri aç tururlarmış.”

yā ‘Ömer, sen ḫalįfa erding taḳı Madįne içinde nāresįde öksüzler nėçe kündin berü

açlıḳ zaḥmatıdın tarttılar. (107-10) “Ey Ömer, sen halifeydin ve Medine’de küçük

öksüzler nice günden beri açlık zahmetini çektiler.”

Ḥaḳ te’ālā anı yaratmışdın berü ol yer yüzinge nāzil bolmışı yoḳ erdi. (170-10) “Hak

Taala onu yarattığından beri onun yeryüzüne indiği yoktu.”

munça yıldın berü hėç muḥammeddin ḫiyānat, yaman fi‘l, kerekmez iş körmişing bar- mu? (16-2) “Bunca yıldan beri Muhammed’in hiç kötü eylem, gerekmez iş yaptığını

gördüğün var mı?”

taḳı ol çeşme baġlanıp turur nėçe üküş zamānadın berü. (149-4) “Ve o çeşme bağlı

durur nice zamandan beri.” 2.1.6.9. “bile” Edatı

Metinde çok fazla kullanılmayan bir bağlama edatıdır. Hacıeminoğlu bile’nin kökeniyle ilgili tartışmalara değinerek birle edatındaki –r sesinin düşmesiyle

meydana geldiğini belirtmiştir (Hacıeminoğlu, 1974: 18). Birliktelik, birlikte yapma ifade eden bu edat vasıta görevinde de kullanılır.

kāfirlıḳ bi[r]le söwer erdi. (72-9) “Kâfirlik ile söğerdi.”

yā Resūlallahi, ḥālį bu oġlannı açuḳ yüz bile oḫşayur erdingiz. (178-17) “Ey

Resûlallâh, az önce bu oğlanı gülümseyerek okşuyordunuz.”

baḳarlar, bir kişi ölüp yatur taḳı Barṣįṣā ėsrüp bu ‘avret bile içe olturur. (370-12)

100 2.1.6.10. “birle” Edatı

Kökeni konusunda tartışma bulunan bir son çekim ve bağlama edatıdır. Gabain bir-i-

l-e şeklinde bir zarf-fiil olarak izah etmiş, W. Bang ve R. R. Arat ise bir-ile > bir-le > birle olarak kabul etmiştir (Hacıeminoğlu, 1974: 22). Birliktelik, beraberlik ifade

eden bu edat metinde çok işlek bir kullanıma sahiptir.

Ādam oġlanlarınġa ḫaṭnı ḳalam birle ögretti. (8-6) “Adem oğluna yazıyı kalem ile

öğretti.”

taḳı ba‘żılarını tėmür tarġaḳ birle etlerini tarar erdiler. (11-7) “Ve bazılarının demir

tarak ile etlerini tarardılar.”

közüm birle kördüm ol kāfirlarnı Bedr toḳuşında. (12-13) “Gözümle gördüm o

kâfirleri Bedir Savaşı’nda.”

Peyġāmbar ‘as’nı ‘Ataba atlıġ kāfir taş birle urdı. (12-16) “Peygamber as’a Ataba

adlı kâfir taşla vurdu.”

bir kün Abū Cehl ‘al yārānları birle meşveret ḳıldı. (14-2) “Bir gün Ebu Cehil

dostları ile istişare etti.”

uş Muḥammed keldi on ming er birle. (49-11) “İşte Muhammed on bin er ile geldi.” “ḳırḳ namāz birle Mūsā peyġāmbar ḳatınga keldim. (58-16) “Kırk rekât namazla

Musa peygamberin yanına geldim.”

ferişteler otdın sındu birle ol ḫalāyıḳlarıŋ tillerini keserler. (66-13) “Melekler ateşten

makas ile insanların dillerini keserler.”

yā Bilāl, Peyġāmbar ‘as özi birle meşġūl turur tėdi. (85-3) “Ey Bilâl, Peygamber as

kendisiyle meşgûldür.”

bir çanaḳ birle süt keltürüŋler, tėdi. (118-11) “Bir çanak ile süt getirsinler, dedi.”

2.1.6.11. “burun” Edatı

-den önce anlamında, ayrılma hâl eki ile birlikte zaman zarfı olarak kullanılır.

Harezm, Çağatay ve Kıpçak sahalarında çekim edatı olarak kullanılmıştır (Hacıeminoğlu, 1974: 28).

101

cümledin burun anlar kirdi taḳı mübārek bolsun tėdiler. (109-17) “Herkesten önce

onlar girdi ve mübarek olsun dediler.”

bu ṣaḥabalarḳa kim sizlerdin burun destūr bėrdim. (110-17) “Bu sahabelere ki

sizden önce izin verdi.”

munuŋ ümmetleri meniŋ ümmetimdin burun uçmaḥḳa kirgey tėdi. (55-14) “Bunun

ümmetleri benim ümmetlerimden önce cennete girecek, dedi.” 2.1.6.12. “cihet” Edatı

Arapça kökenli olup -den/-dan dolayı, sebeple anlamında kullanılan bir edattır. Metinde bazı örneklerde cihat olarak da karşımıza çıkar.

ol cihatdın ṣabur ḳıldı. (13-8) “O nedenle sabretti.”

ol cihatdın ötrü ḳarġadı. (15-3) “Ondan ötürü beddua etti.”

ol cihetdin Peyġāmbar ‘as[ḳa] ḥamdnıŋ ‘alamı bėrildi. (36-12) “O nedenle

Peygamber’e şükrün sancağı verildi.”

ol cihetdin ṣaḥābalar teberrük ḳılıp içer erdiler. (45-1) “Ondan dolayı sahabeler

uğurlu sayıp içerdiler.”

ol cihetdin muŋa Sidretü’l-Müntehā tėnür. (57-2) “Ondan dolayı buna Sidretül

Münteha denir.”

ol cihetdin Ḥaḳ te’ālā ol mālnı ġarḳ ḳıldı tėmişler. (80-3) “O nedenle Hak Taala o

malı yok etti demişler.”

ol cihetdin olturmas-sen bolġay? (235-17) “Ondan dolayı mı oturmayacaksın?” ol cihetdin rūzanıŋ ŝavābı üküş boldı. (260-12) “O nedenle orucun sevabı çok oldu.” ol cihetdin yıġlar-men. (316-17) “O nedenle ağlıyorum.”

2.1.6.13. “içre” Edatı

İç-re şeklinde oluşmuş Eski Türkçe devrinden beri hiçbir ses değişikliğine

uğramadan son devirlere kadar kullanılmış bir çekim edatıdır. Daha çok mekân zarfı vazifesi görür (Hacıeminoğlu, 1974: 44). İçre edatı sonuna geldiği kelimeyle yalın halde birleşir. Metinde edat grubu oluşturan yalnız bir örnek tespit edilebilmiştir.

102 2.1.6.14. “ḳadar” Edatı

Arapça kökenli bu edat ilk olarak Harezm sahasında ve Anadolu metinlerinde görülmektedir. Daha sonra Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde yaygın olarak kullanılmıştır (Hacıeminoğlu, 1974: 49). Cümle içerisinde miktar zarfı olarak kullanılır ve ne edatıyla birlikte kullanılarak soru edatları oluşturur.

ol ḳadar aydı kim (75-14) “O kadar dedi ki.”

ḥaya ol ḳadar ġālib boldı üzemke kim öz ‘araḳımġa battım. (351-16) “O kadar çok

utandım ki kendi terime battım.”

Ka‘bu’l-Aḫbārnıŋ bu ḳadar sözinge şerį‘ātta sökmek taḳı urmaḳ kelmez. (129-8)

“Ka‘bu’l-Aḫbār’ın bu kadarcık sözü için şeriatta sövmek ve dövmek olmaz.”

bizler bilmedük kim bu ḳadar sözlemek ḥarām turur. (385-12) “Bizler bilemedik ki

bu kadar söylemek haramdır.”

bu ḫaṭḳa ne ḳadar neerse bėrürler? (246-6) “Bu hat için ne kadar şey verirler.” yā Cābir, ṭa‘āmuŋ ne ḳadar turur? (28-15) “Ey Cabir yemeğin ne kadardır?”

2.1.6.15. “ḳarşu” Edatı

Etimolojik olarak ḳar-ı-ş-u > ḳarş-u > ḳarşı şeklinde olan bu çekim edatı Kaşgarlı’dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Karahanlı, Harezm, Çağatay, Özbek, Kıpçak ve Batı Türkçesinde kullanılmaktadır. Nazaran, nispeten, kıyasen,

tevfiken, tatbiken, mukabil gibi anlamlarda kullanılır (Hacıeminoğlu, 1974: 52).

Yönelme hali eki ile kullanılır.

taġḳa ḳarşu keldük erse, ol taġdın āvāz keldi. (27-9) “Dağa karşı yürüyünce, o

dağdan ses geldi.”

taḳı daraḫtḳa ḳarşu keldük erse, ol daraḫtdın āvāz keldi. (27-10) “Ve ağaca karşı

yürüyünce, o ağaçtan ses geldi.”

bir ṭāyif[a]nı duşmanḳa ḳarşu ḳoḍġıl (40-9) “Bir bölüğünü düşmana karşı bırak.” yana bular duşmanḳa ḳarşu barsunlar. (40-12) “Yine bunlar düşmana karşı

varsınlar.”

103

anıŋ içinde ėkki būstān bolġay biri biringe ḳarşu. (66-1) “Onun içinde iki bahçe

olacak birbirine karşı.”

nėçeme kim ḳaṣd ḳılsaḳ anlarġa ḳarşu, bir kimerse kelür erdi. (72-4) “Ne zaman ki

onlara karşı hamle etsek, bir kimse gelirdi.”

Ḥaḳ riżāsı üçün özlerini ḳılıçḳa taḳı süngüke ḳarşu ḳoḍup munça ġazāt ḳıldılar. (111-

2) “Hak rızası için kendilerini kılıca ve süngüye karşı koyup bunca savaş yaptılar.”

Peyġāmbarḳa ḳarşu barurda ėkegü taḳı yıḳıldılar (171-8) “Peygambere karşı

varırken ikisi de yıkıldılar.”

taḳı ḳıblaġa ḳarşu olturdı. (345-2) “Ve kıbleye karşı oturdu.”

2.1.6.16. “kėḍin” Edatı

-den sonra anlamında kullanılan bu edat ayrılma hâl ekiyle birlikte kullanılmaktadır.

Metinde tespit edilen örnekte ise –mışta zarf-fiil ekinden sonra gelmiştir. Nitekim –mışta zarf-fiil eki –dıktan anlamı taşımaktadır. Metinde kėḍin şeklinde görülen bu edat, Harezm Türkçesi metinlerinde kiyin/keyin, Eski Türkçe ve Karahanlı

Türkçesinde ise kidin şeklindedir (Hacıeminoğlu, 1974: 56).

aḫşam bolmışta kėḍin taḳı küweçte bir ança ṭa‘ām ḳaldı. (29-17) “Akşam olduktan

sonra da güveçte bir o kadar yemek kaldı.” 2.1.6.17. “köre” Edatı

Harezm Türkçesinde çok az kullanılmıştır. kör- fiilinin –e zarf-fiil ekiyle

kalıplaşması sonucu oluşmuştur. Nazaran, nispetle, bakarak anlamlarında kullanılır (Hacıeminoğlu, 1974: 60).

saŋa köre kim kim musulmān bolmasa, cümlesinge nė ‘iḳāb bar erse, yalġuz saŋa ol ‘iḳāb bolġay tėdi. (79-3) “Sana göre kim ki Müslüman olmasa, hepsine ne azap

varsa, yalnız sana o kadar azap olacak dedi.”

aŋa köre cümle ṣaḥābalar ėwleringe bardılar. (109-7) “Ona göre bütün sahabeler

evlerine gittiler.”

2.1.6.18. “meŋizlig” Edatı

Hacıeminoğlu gibi, görünüşlü anlamlarında kullanılan bu edatın etimolojisini tereddütleri olmakla birlikte bengizlig > beng+i-z+lig şeklinde göstermiştir (1974: 61). Harezm sahasında kullanımı yaygındır.

104

sen taḳı Abū Ṭālib meŋizlig atası ḳarındaşı turur-sen. (13-12) “Sen de Ebu Talip gibi

atası, kardeşisin.”

taḳı kim kim ‘Abdu’l-Muṭṭalib meŋizlig kāfirlıḳ birle bolsa, anıŋ yeri taḳı tamuġ otı turur. (14-10) “Ve kim ki Ebu Talip gibi kâfir olsa, onun yeri de cehennem ateşidir.” ol [taşdın] yıldırım meŋizlig ot çıḳtı Şām tarafınġa bardı. (30-5) “O [taştan] yıldırım

gibi ataş çıktı Şam tarafına gitti.”

tolun ay meŋizlig yüzi ḳumıyur. (54-7) “Dolunay gibi yüzü parlıyor.”

yapurġaḳları fįl ḳulaḳları meŋizlig turur taḳı mēveleri Hacer atlıġ ėlniŋ siŋekleri meŋizlig turur. (57-3) “Yaprakları fil kulakları gibidir ve meyveleri Hacer adlı ilin

sinekleri gibidir.”

arslan meŋizlig ḥamle ḳıldı. (184-8) “Aslan gibi hamle yaptı.”

‘ilmi birle ‘amel ḳılsa, Şāfi‘į İmām meŋizlig raḥmhi. (198-10) “İlim ile amel etse,

İmam Şafi gibi.”

ey oġlum, İmām Şāfi‘į ḫalāyıḳġa kün meŋizlig turur. (202-7) “Ey oğlum, İmam Şafi

insanlara güneş gibidir.”

Süleymān Peyġāmbar haylı ḥaşamı birle ādemįleri, perįleri birle bu uluġ aẓamatı

birle havā üze uçup ḳuş meŋizlig barur erdi. (392-2) “Süleyman peygamber

maiyetiyle, insanlar ve perilerle, bu ulu azameti ile gök üzerinde kuş gibi uçup

Benzer Belgeler