• Sonuç bulunamadı

Dublörün Dilemması

Belgede Murat Menteş'in romancılığı (sayfa 151-156)

I) Ortakbirliktelik ilişkileri

6.1. Dublörün Dilemması

Dublörün Dilemması romanında birinci kişi anlatıcı olduğu için genel olarak bir konuşma havası hâkimdir. Bu nedenle sade bir üslubun olduğu söylenebilir. Kişiler yaşlarına, yaşadıkları ve büyüdükleri ortama göre konuşturulur. Roman kahramanı Nuh Tufan, yetiştirme yurdunda büyümüş biridir. Sosyal ve sokak jargonunu aynen kullanır:

“Aslına bakarsan pastörize süt emmiş bir kız var Taliha Teyze. Sıkı dur, her an elini öpmeye getirebilirim” (DD, s.95).

Roman kahramanları sıkça benzetme yaparak içinde bulundukları ruh hallerinin okuyucunun da iyice anlamasını sağlar. Kişilerin oluşturduğu bu benzetmeler bazen şiirsel ifadeler oluşturur. Yazarın şair olması nedeniyle şiirsel bir dil kullanır. Nuh Tufan ilk kez gördüğü Dilara Dilemma’yı masumiyetini “Peygamberin otlattığı kuzular kadar masumdu” (DD, s.15) şeklinde açıklar.

Dublörün Dilemması'nda yazar, okurun çağrışım gücünü harekete geçiren yeni anlatımlara yer verir. Böylece, oluşturduğu yeni dille; duygu ve düşüncelerin somutlaşmış birer ifadesi olan semboller yardımıyla anlatacaklarını estetik bir şekilde sunma imkânına da ulaşır. Yazar gibi edatını sık sık kullanarak benzetmelerini daha güçlü kılmaya çalışır:

"Ağustos güneşi, patlamış bir düdüklü tencerenin fırlayan kapağı gibi İstanbul'un tavanına yapışmıştı. Şehir, sıcaktan her şey bir anda kum olup akacakmış, puf diye simsiyah bir çöle dönüşecekmişçesine çınlıyordu." (DD, s.19).

Yazarın üslubu etkileyen önemli unsurlardan bir tanesi de yapmış olduğu alıntılardır. “Bir söylem biriminin başka bir söylemde yinelenmesi olan alıntı ile yalın bir söylemlerarası / metinlerarası ilişki kurulur.” (Aktulum, 2000: 95). Yapılan alıntılar eserlere postmodern bir özellik katmanın yanında onları zenginleştiren bir

139

unsurdur aynı zamanda. Dublörün Dilemması romanında yazar sık sık alıntı yapar. Bunlardan bir tanesi şair Nedim'den yapılan alıntıdır:

"Bu halı, İstanbul'a, III. Ahmet zamanında, şair Nedim her ne kadar 'İstanbul'un bir taşına, tüm Acem mülkü fedadır' filan demişse de, Tebriz'den getirmiştir. (DD, s.72).

Aynı beyit, romanın başka bir yerinde kahramanın o an ki duygularını yansıtmak adına değiştirilerek verilir. Sicilyalı olan mafya adamının öldürülmesinden sonra 'yekpare Acem mülkü' yerine, 'tüm Sicilya' sözü kullanılır:

"Hasret gidermek için onca yol tepip ziyaretine geldiği eski dostunun ölümüne şahit olan algarina Zaza kendi kendine mırıldanıyordu: 'Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl ü behâdır / Bir sengine tüm Sicilya mülkü fedâdır". (DD, s.186).

Yine yazar başka bir yerde kahramanın duygularını, kahramanın Ergin Günçe'ye ait bir şiiri vermesiyle onun ruh halini yansıtır. Bu montaj romana kısa bir mola verdirerek yazarı kahramanın ruh halinin uzun tasvirinden kurtarır:

“ADSIZ

Adımız bahçenin köşelerinde saklı Yeminimiz sözümüz sevgimiz Bu sarı kâğıtta katlı

Güneş işte orda bayram yeri Sularda ilk cemre

Gökte bir leylek buluyorum

Nedir beni dalgınlığa götüren

Şehirden dönünce onu bulamamak mı

Yoksa bu yaşta ölümden mi korkuyorum.” (DD, s.104).

Alıntı/ montaja yer veren yazar romanlarında tasvirlere fazla yer vermez bunlar yerine daha çok olaylar üzerinde durarak, zihinde canlandırmayı okuyucuya bırakır.

Mizahi bir üslup kullanan yazar bazen bölümlerin başına, o bölümlerin içerisinde geçen şahıs, olay ya da durumları yansıtan mizahi cümleleri yerleştirerek mizahtan faydalanır. Yazarın kullandığı bazı başlıklar:

140

"Kahve ve nükleer bomba yapabilen dilber" (DD, s.186). "Üzerinde kuluçkaya yattığımız bombalar" (DD, s.187). "Yumurtadan çıkan köpek" (DD, s.198).

"Hamile kadınların doğurduğu tehlike" (DD, s.233). 6.2. Korkma Ben Varım

Korkma Ben Varım, diğer romanlara göre merak unsurunu daha canlı ve ön planda tutan bir yapıya sahiptir. Ortada işlenmiş bir cinayet vardır ve roman sonuna kadar bu cinayetin kimin işlediği bilinmez. Her bölüm farklı bir anlatıcının bakış açısıyla anlatılmakta olup konuşma dili hâkimdir. Roman kişileri içinde bulundukları ortamın dilini yansıtırlar. Dili bu nedenle sadedir. Roman kahramanı Hayati Tehlike, mafya içinde olan karanlık işlerle uğraşan biridir o da içinde bulunduğu çevrenin dilini kullanır:

“Dahası, o müthiş düşüş, hayatıma mührünü vurdu. Havuzu boyladım, tamam. Gelgelim benliğim havada asılı kaldı.” (KBV, s.307).

Karanlık işler ile uğraşan kişilerin bulunduğu romanda Abidin Dandini ve çevresindekiler bulunduğu ortam itibariyle o çevrenin dilini kullanırlar. Mafyanın parasını yiyen bir adamın Abidin Dandini tarafından sorguya çekilmesi sırasında konuşan kişinin savunması o ortamın dilini yansıtır:

"(...) Atom Bombacıyan için 500 bin lira nedir ki? Size söyleyecektim zaten. Araklamadım. Aynasızlar her Allah'ın günü beni dürtüyor. Gagalarını ıslatmam gerekti." (RM, s.317).

Hayati Tehlike’nin oğlu Gerçek Tehlike de yaşı itibariyle küçük olduğu için çocuk gibi konuşur: “Anaokulu’nun bahçesindeydik. Mavi ata binmiştim. Kuçuradi kızlarla ip atlıyordu. ‘Gel’ dedim. Geldi. Ne dersem yapar.” (KBV, s.362). Romanın başka bir kahramanı olan Fuat Atıf'ın, üç senesini Tibet’teki bir manastırda geçirmesi konuşması üzerinde büyük bir etki bırakır. Yaşamış olduğu manastır hayatını Çin atasözlerini söyleyerek adeta ispat eder. Fuat Atıf Tufa’nın söylediği bu atasözleri olayların akışı ve olayların kendisi üzerinde bıraktığı etkiler hakkında bize fikir vermenin yanında yazar bu sayede gerçekçi bir kahraman yaratmak ister:

“Eski bir Çin atasözü 'Nefsini terbiye etme kararındaysan, önce nefesini düzenle' der." (KBV, s.25).

“Eskinin eskisi bir Çin atasözü 'İktidarsızların vicdanı, iradesizlerin şuuru yoktur' buyurur." (KBV, s.27).

141

“Bir Çin darbımeselidir: 'Yerin kulağı varsa, kapıların da gözü vardır.'" (KBV, s.28).

Kısa bir bölümün anlatıcısı olan kedi Nefertiti’nin anlatıcı olduğu bölümde hem kedi sesine hem de kedi konuşmasına yer verir: “Miyav. Ramize Ramirez enteresan bir kadındı.” (KBV, s.216).

Romanın bazı yerlerinde kişiler konuşurken iç monolog olan yerler italik yazı ile belirtilirken kişilerin başkalarıyla olan konuşmaları tırnak içinde verilir:

“En son, haşere ilaçlama servisinde çalışıyordum. Laf aramızda, kökü derinlerde yatan bir amaçsızlık içindeyim. Sürtmekle pineklemek arasında sallanıyorum… ‘Şimdilik boştayım.” (KBV, s.311).

Roman kahramanı Hayati Tehlike içinde bulunduğu durumu benzetmeler yaparak açıklar. Şebnem Şibumi’yi “…Şekerli sakızdan imal edilmişti sanki. Saçları, çilek reçeli köpüğü gibi parlıyordu. Bu kızla aynı ağaca yuva yapmak istiyordum.” (KBV, s.359) şeklinde betimlenir.

Yazar benzetmelere sıkça yer verir. Kahramanlarını karşılaştığı durumlar karşısındaki her halini nerdeyse bir benzetmeye yoluyla okuyucuya ulaştırır. Şebnem'e âşık olan Gıcırbey, Şebnem Şibumi'den önceki hayatını yine benzetmeler kullanarak aktarır:

"Onunla tanışana kadar hayatım dantelsiz gecelik, sossuz makarna, golsüz maç gibiydi." (KBV, s.205).

"(...) kemiğini kaybetmiş Rin Tin Tin gibi fırıl dönüyordum." (KBV, s.206). "(...) vikingler gibi kürek çekiyordum." (KBV, s.206).

Gözyaşı tabancası başlıklı bölümde Orhan Gencebay'ın şarkısı ile kahramanın ruh hali birleştirilir:

"Orhan Gencebay'ın eski bir şarkısı, Dertler benim olsun çalıyordu. 'Bir zamanlar benim sevgilimdin': Kurşunları doldurup şarjöre taktım. 'Yanımdayken bile hasretimdin': Sig Sauer'i (P 220) elimde evirip çevirdim. 'Şimdi başka bir aşk buldun': Namluyu, televizyonun üstündeki kirli yemek tabaklarına doğrulttum.

'Mutluluk senin olsun': Silahı ateşledim...

Dumanı tüten tabancama sarılmış ağlıyordum. Namluyla gözlerimi sildim. Gözyaşım cıva gibi, tabancanın içine damlıyordu. (KBV, s.196).

142

Romanın başka bir yerinde Yeşilçam oyuncusu Korkut Üneli'nin yine oyuncu Perihan Pirana'ya olan aşkı şarkı yoluyla aktarılır:

"Şarkılar, kocaman vidalar gibi gırç gırç döne döne batıyordu kalbime: 'Bir gün gibi sanki geçti seneler / Ümidim kayboldu, perişanım ben / Alın yazımmış, hayat yolunda / Ümitsiz sevginin kurbanıyım ben..." (KBV, s.83). Başka bir yazara ait olan ya da anonim olan bir eseri, metni alıp kendi eserinde kullanmak olarak tabir edilen montaj tekniğini Menteş'te sıkça kullanır. Bu alıntılardan bir tanesi Gıcırbey'in, Ruhiye Teyze'yi etkilemek için Köroğlu'ndan okuduğu mısralardır:

"Haber aldım ihvanından kulundan Doyuk olduk akçasından pulundan Hey ağalar akan kanın nalından

Altımızda kır at kınalanmalı" (KBV, s.184).

Gıcırbey, başka bir yerde AŞKart almak için girdiği sınavda duygularını anlatmak için Pir Sultan Abdal'a ait sözleri kendisine uyarlayarak aktarır:

"Müntekim Gıcırbey, kesilse başlar Şebnem'i sever de gerisin boşlar Bir Şebnem'den bin kovana bal işler

Pir'im anlarsın ya, gönlüm delidir." (KBV, s.51).

Yazar diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da mizaha yer verir. Ana başlıkların altında oluşturduğu küçükbaşlıklarda özellikle bunu sıkça yaparak mizahi bir dil oluşturur:

"Adamın kılına zarar vermeden kellesini uçurmak" (KBV, s.34). "Ankara'ya yüzerek geçmek" (KBV, s.40).

"Rüyanda başrolde değilsen, kâbus görüyorsun demektir” (KBV, s.301). “Tamir edilirken buharlaşan gemi” (KBV, s.404).

“İki sakızı birbirine değdirmeden çiğnemek” (KBV, s.416).

Romanın dil açısından önemli yerlerinden bir tanesi de mafya babası Atom Bombacıyan’nın geçirdiği hastalık nedeniyle istediği kelimeler yerine başka kelimeler telaffuz ettiği yerlerdir. Fonemik parafazi ve agrafiye yakalanan Atom Bombacıyan söylemek istediği kelime yerine ona ses olarak benzeyen başka bir kelime kullanır. Yazar “Uzayda her namlu tetiğin emrinde” bölümünde Atom

143

Bombacıyan’ın ve Hayati Tehlike’nin karşılıklı konuşmalarını Hayati Tehlike’nin bakış açısıyla anlattığı için Atom Bombacıyan’ın Fonemik parafazi hastası olarak konuşturur ve burada ne dediği tam olarak anlaşılmaz. “Atom Karınca Duası [Atom Bombacıyan]” bölümünde anlatıcı Atom Bombacıyan anlatıcı olduğu için anlattıkları daha iyi anlaşılır. Yazar, “Uzayda her namlu tetiğin emrinde” ve “Atom Karınca Duası [Atom Bombacıyan]” bölümlerindeki konuşmaları baştan savma bir şekilde yazmaz. Her iki bölümde de yer alan konuşmalardaki ünlü harfler ve sıralamaları aynıdır. “Uzayda her namlu tetiğin emrinde” bölümdeki Hayati Tehlike ve Atom Bombacıyan’ın karşılıklı konuşmaları şu şekildedir:

“Benden özel bir isteğiniz mi var?’ He mi, yok mu?

‘Dur, pasif cüceyi haşlama geceden. Kuş bana sordu. Hem cenin de çediğini palet gibi vuruyor. Leş payı sorun olma.” (KBV, s.324).

Aynı konuşma “Atom Karınca Duası [Atom Bombacıyan]” bölümünde Atom Bombacıyan’ın ağzından şöyle anlatılır:

“Benden özel bir isteğiniz mi var?’

‘Şu basit cümlemi anlamak gerçekten bu kadar zor mu? Ben senin ne dediğini gayet iyi duyuyor ve anlıyorum oysa?” (KBV, s.329).

Cümleleri karşılaştırdığımız zaman kullanılan ünlüler ve sıralamalarının aynı olduğunu görürüz. Yazar bunun okuyucular tarafından da anlaşılamayabileceğini çünkü bunu kitapta dolaylı olarak söylediğini belirtir.27

Belgede Murat Menteş'in romancılığı (sayfa 151-156)

Benzer Belgeler