• Sonuç bulunamadı

6. ġairin YaĢadığı Dönemdeki (XVII-XVIII Yüzyıl) Umman‟a Genel Bir BakıĢ

1.1. Doğumu ve KiĢiliğ

1089/1678 tarihinde Umman‟ın idarî eyaletlerinden “Ẓahira” ya bağlı köylerden olan “Aynu Benî Sârûẖ” isimli köyde doğmuĢ olan Ģairin tam adı RâĢid b. Hamîs b. Cum„a b. Aḥmed el-Ḥabsî73 en-Nezvî el-ʽAḳarî74 el-ʽUmânî‟dir.75 Henüz altı aylıkken yakalandığı ateĢli bir hastalık nedeniyle iki gözü de kör olmuĢtur. 1685 yılında, yedi yaĢında iken anne ve babası vefat ettiği için doğduğu köyünden

73 ġair, mensubu olduğu “Ḥabs” kabilesine nispetle “el-Ḥabsî” künyesiyle anılmıĢtır. (Bkz. el-Huṣaybî,

ġeḳâiku‟n-Nu„mân, I, 99.)

74

ġairin neden “en-Nezvî el-ʽAḳarî” nispetleriyle anıldığına dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıĢtır. Ancak onun bu künyeleri, hayatının büyük bölümünü ömrünün son durağı olan Nezvâ vilayetine bağlı Aḳar mıntıkasında geçirdiği için almıĢ olduğu ihtimali güçlüdür. Zira bu bölge entelektüel Ġbâḍîler‟in Umman‟daki ana merkezidir ve Ģair de bir Ġbâḍî‟dir. (Bkz. es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-

A„yân, II, 84; ġevki Ḍayf, Târîhu‟l-Edebi‟l-„Arabî „Aṣru‟d-Duvel ve‟l- „Ġmârât el-Cezîratu‟l-„Arabiyye el-„Irâk Îrân, s. 38; Fığlalı, “ Ġbaziyye”, s. 257; Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. 85, 87.

75 Hayruddîn b. Mahmûd b. Muhammed b. Ali b. Fâris ed-DımeĢḳî ez-Ziriklî (ö.1396/1976), el-A‛lâm,

15. bs., Dâru‟l-„Ġlm li‟l-Melâyîn, Beyrût, 2002., III, 11.; Keḥḥâle, Ömer b. Rıza b. Muhammed Râğıb b. Abdi‟l-Ğanî (ö.1408/1987), Muʽcemu‟l-Muellifîn, Dâru Ġḥyâi‟t-Turâsi‟l-„Arabî, Beyrût, tsz; IV, 149; Sâlim b. Ḥammûd b. ġâmisb. Hamîs es-Seyyâbî (ö.1414/1993) , Ġsʽâfu‟l -Aʽyân fî Ensâbi Ehli ʽUmân, tsz., s. 13-14 (Mevcut bilgi eserin ġâmile‟deki nüshasından alınmıĢ olup sayfaları eserin aslına muvafık değildir); Kâmil Selmân el-Cebûrî; Mu„cemu‟Ģ-ġu„arâ‟ mine‟l-ʽAṣri‟l-Câhilî ḥattâ Sene 2002 Mîlâdî, nĢr. Muhammed Ali Beyḍûn, Dâru‟l-Kutubi‟l-„Ġlmiyye, Beyrût, 2003/1424, II, 230; el-Harûṣî, ġa„iru

34

hurmalıkların ve tatlı su kaynaklarının bolca bulunduğu76

“Cebrîn”e77 taĢınmıĢtır. Orada dönemin Umman sultanı Ġmam Bela„rab b. Sultan b. Seyf‟in78 evine yerleĢmiĢ, Sultan da onun bakımını ve eğitimini üslenmiĢ, ona gereğince ihsanda bulunmuĢtur.79 ġair Ģu beyitlerinde hem doğduğu yere, hem de göç ettiği Cebrîn‟e değinmiĢ, orada umduğu ve eriĢtiği güzelliklere kısaca Ģöyle vurgu yapmıĢtır:80

[Basîṭ]

اىعلاك

ايميىيراىدايٍىىكايًسٍأىرا يطىقٍسىما يٍي

اًلاىغلاا ىمًرٍدىقا اهيًفىكا يِّلىىضا اهيًف

اىلإا يتٍلىحىرا ٍدىقىك

ا

مًدىلىػبا ٍنًما ىنييرًب

ا

ايتٍغىلىػبا ٌتّىح

ا

اًلاىمآكا ًتِاىداىرإ

ا

Ayn, doğduğum yerdir. Orası onların (yakınlarımın) da yurdudur. Oradadır benim hanem ve kıymetli itibarım.

Sonra memleketimden Bîrîn‟e (Cebrîn) göç ettim. Böylece arzu ve emellerime ulaĢtım.

el-Habsî, Cebrîn‟den sonra Umman‟ın “Rustâḳ” nahiyesine bağlı “Ḥazem”e gitmiĢ, orada Ġmam Bela„rab‟tan sonra yönetimi devralan es-Seyyidu‟l Ġmâm Seyf b. Sulṭân el-Mâlik‟in evine yerleĢmiĢtir. Çünkü yeni yönetimle birlikte idarenin ana merkezi Rustâḳ‟a taĢınmıĢtır.81

Bu zaman diliminde Ģairin kaç yaĢında olduğundan kaynaklar söz etmese de, Seyf b. Sulṭân‟ın yönetimde kaldığı tarihlere ve vefat tarihine bakılırsa yedi yıl onun yanında kaldığı (1685-1692) ve Seyf b. Sulṭân vefat ettiğinde 14-15 yaĢlarında olduğu yapılan hesaptan anlaĢılmaktadır.

Kaynaklar el-Ḥabsî‟nin Ḥazem‟e gidiĢinin zamanı noktasında ihtilaf etmiĢtir. Bazı kaynaklara göre Ģair Ġmam Bela„rab‟ın vefatından sonra (ö. 1104/1692) çok geçmeden Ḥazem‟ e gitmiĢtir.82

el-Ḥabsî‟nin kendi ifadesine göre ise kendisi Ġmam Bela„rab‟ın vefatından önce Cebrîn Kalesi‟nden çıkmıĢtır. ġöyle ki; Ģair divanında kaleme aldığı beĢ beyitten oluĢan bir Ģiirden bahsetmiĢ, bu Ģiirini yazdığı esnada Ġmam Bela„rab b. Sultân ile kardeĢinin birbirleriyle savaĢ halinde olduğunu,

76 el-Ḥamevî, Muʽcemu‟l-Buldân, I, 71.

77 Ya„kût el Ḥamevî‟nin „Mu„cemu‟l-Buldân‟ ında bu yerin adı “Ebrîn” ve “Yebrîn” olarak

geçmektedir. (Bkz. el-Ḥamevî, Muʽcemu‟l Buldân, I, 71.) Sonraları kentin “Cebrîn” adıyla anılır olduğu özellikle son dönem kaynaklardan anlaĢılmaktadır. (Bkz, es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-A„yân, II, 84. Dipnot). ġairin divanında ise bu kentin yer yer “Bîrîn” adıyla da anıldığı görülmektedir. (Dîvânu‟l-

Ḥabsî, s. 64, 194, 319, 510.)

78

Tam adı Ġmam Bela„rab b. Sultan b. Seyf b. Mâlik b. Bela„rab el-Ya„rûbî el- „Umânî‟dir.

79 el-Huṣaybî, ġeḳâiku‟n-Nu„mân, I, 100; es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-A„yân, II, 84; ez-Ziriklî, el-A‛lâm, III,

11.; Keḥḥâle, Muʽcemu‟l-Muellifîn, IV, 149; el-Cebûrî, Mu„cemu‟Ģ-ġu„arâ‟, II, 230; el-Harûṣî, ġa„iru

„Umânî ve Ḳaṣîde, s. 75.

80 Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. 64. 81

ez-Ziriklî, el-A‛lâm, III, 11.; Avcı, “Ya„rubîler”. s. 336.

35

kendisinin de Cebrîn‟den ayrıldığını ifade etmiĢtir.83 Ġbn Razîḳ‟ın el-Fetḥu‟l-Mubîn adlı eseri de Ģairin verdiği bu bilgiyi desteklemiĢtir. Ġmam Bela„rab ile kardeĢi Seyf b. Sulṭân arasındaki o Ģiddetli kavga ortaya çıktığında; bu kavga halk, ulema, fukahâ gibi eĢraftan insanları hayli yıpratmıĢ, halkı ikiye bölmüĢ, nihayet Seyf büyük bir ordu toplayarak Cebrîn‟i kuĢatmıĢ, uzun süren muhasara neticesinde Ġmam Bela„rab yardım alamayınca vefat etmiĢtir.84

Esasen birbiriyle tenakuz halinde gibi görünen85 bu bilgileri telif etmek mümkündür. Bir olasılığa göre söz konusu savaĢ yeni patlak verdiğinde Ģair güvence altına alınmak amacıyla Cebrîn Kalesi‟nden uzaklaĢtırılmıĢ, Ġmam Bela„rab‟ın savaĢta kardeĢi Seyf b. Sulṭân‟a yenik düĢerek vefat etmesiyle birlikte yeni imamın uhdesinde Ḥazem‟deki hanesine götürülmüĢtür. Zira Seyf b. Sulṭân yönetimin merkezini kendi arzuladığı Rustâḳ‟a taĢımıĢtır. Bir diğer olasılığa göre, Ģair kendi iradesiyle kaleden ayrılarak Ḥazem‟e doğru yola çıkmıĢ, oraya ulaĢmadan önce Ġmam Bela„rab vefat etmiĢtir.

el-Ḥabsî‟nin hayatının en güzel günlerini Ḥazem‟de geçirdiği ifade edilmiĢtir.86 es-Sâlimî‟nin Tuḥfetu‟l-A„yân‟ında Ģairin 1123/1711 yılında Seyf b. Sulṭân‟ın ölümü neticesinde 33 yaĢlarında iken Umman‟ın yerleĢim birimlerinden “Nezvâ”ya göç ettiğinden ve ömrünün sonuna kadar da orayı vatan edindiğinden söz edilmiĢtir.87 Öğrencisi Süleyman b. Bela„rab‟ın88 verdiği bilgiye göre ise, Ģair Seyf b. Sulṭân‟ın ölümünden sonra hemen Nezvâ‟ya gitmemiĢ, ayrıca oğlu II. Sulṭan b. Seyf‟in yanında da kalmıĢtır. Onun gözetimi altında da yine refah ve huzur içinde yaĢamıĢtır. Bütün bunlardan sonra Sulṭan 1131/1718‟de vefat edince Ģair Nezvâ‟ya göç etmiĢ ve amcaları ile diğer akrabalarının bulunduğu Menaḥ, Sır ve Muḍîbî gibi komĢu köyleri zaman zaman ziyaret etmesi dıĢında kalan hayatını orada devam ettirmiĢtir.89

83 Bkz. Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. 194.

84 Ġbn Razîḳ, el-Fetḥu‟l-Mubîn, II, 161-162; es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-A„yân, II, 95-96. 85

Bkz. es-Süveydî, ġiʽru RâĢid b. Hamîs el-Ḥabsî, s. 36.

86 es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-A„yân, II, 84. 87 es-Sâlimî, Tuḥfetu‟l-A„yân, II, 84.

88 Tam adı Süleymân b. Belaʽrab b. ʽÂmir b. Abdillah b. Belaʽrab b. Abdillah b. Belaʽrab el-

Muhammedî es-Süleymânî el-ʽAkarî en-Nezvî el-ʽUmânî‟dir.

89

http://www.poetsgate.com/Poet.aspx?id=322, 25.12.2018; Süleymân b. Belaʽrab, “Ta rîfun bi‟Ģ- ġâ„ir”, Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. „ُ‟. Ayrıca bkz. Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. 233, 234, 241.

36

YaĢamıĢ olduğu bölgeye nazaran ġair el-Ḥabsî‟nin Haricîlerin günümüzdeki devamı kabul edilen Ġbâḍî Mezhebi mensubu olduğunu anlamak mümkündür.90

Hatta Ģairin en son yerleĢtiği Nezvâ Vilayeti‟nin aynı zamanda Ġbâḍîler‟in Umman‟daki ana merkezi olduğu91

dikkate alınırsa onun sıkı bir Ġbâḍî olduğu söylenebilir. Nitekim Ģair himayesi altında kaldığı II. Sulṭan b. Seyf için yazmıĢ olduğu maḳṭû„â türü medih Ģiirinde, onun Ġbâḍî oluĢundan gururla Ģöyle söz etmiĢtir:92

[Hafîf]

اًفيىسا ىلٍىعا يللاا ىرىصىن

ا

اًنٍب

ا

اىطٍليس

اًـاىمًلااىف

ا

اىيمركلااىرٍمِّذلا

ﻲِضﺎبلإا

ا نىعا ىبيرعيا ىؿآا يللاا لىزىجىك

ا

ا ًيرىغًبا يوٍنًما ًيرىخا ليك

ا

اًضا ًتٍِع

ا

Allah; Seyf b. Sulṭân‟ın oğlu yiğit, cömert ve Ġbâḍî imama (Sulṭan b. Seyf‟e) yardımını bahĢetsin.

Allah; bizlere her türlü hayırda bulunan (o sultan) sayesinde Ya„rûb Âilesi‟ni mükâfatlandırsın.

ġevḳi Ḍayf da, bir Ġbâḍî olan Emir Seyf b. Sulṭân‟ın Ģairi olarak nitelediği el- Ḥabsî‟nin adını Hâricî Ģairler arasında zikretmiĢtir.93

Onun, II. Sulṭan b. Seyf‟in babası Seyf b. Sulṭan için söylemiĢ olduğu “Hayliyye” nisbeli meĢhur medih Ģiirinden alıntılanan Ģu beyitleri, hem kendisinin hem de Emir Seyf‟in Ġbâḍî Mezhebine bağlı olduğu bilgisini doğrulamaktadır:94

[Basîṭ]

ايـاىمًلاا ىوٍهىػف

ا

اًوًتىوٍطىسًلا ٍتىناىدا مًذ لا

ا

ايميهُّليكا ًضٍرىٍلْاا يؾويليمىكا يهيؤاىدٍعىأ

ا

اٍتىرًصيقا مًذ لاا

َ ﻲِضﺎبلأاا ًُّبِيرٍعىػيٍلىا

ايمىجىعٍلاىكا يءاىبٍرىعٍلاا ًوًتىبٍػتيرا ليىنا ٍنىع

يًدًبا ىؾويليساا ىؽاىف

لندىنىكا وصًلاىخا ون

ا

يًشىك

ايمىيِّشلىاا اىهًلٍضىفا ٍنىعا ٍتر صىقا وةىم

ا

O, tüm düĢmanlarının ve yeryüzünün bütün krallarının kudretine boyun eğdiği önderdir.

Arap-acem (herkesin) makamına ulaĢamadığı Ġbâḍî-Yaʽrubîdir.

90 Muhammed Ebû Zehrâ, Hâricîleri Müslüman sayılanlar ve sayılmayanlar Ģeklinde iki baĢlık altında

incelemiĢ, Ġbâḍîyye Mezhebini Müslüman sayılanlar sınıfında ele almıĢ ve bu mezhep hakkında Ģunları söylemiĢtir: “Bu grup haricilerin en ılımlı olanı, düĢünce bakımından Ġslâm cemaatine en yakını,

sapıklık ve aĢırılıktan en uzak olanıdır. Bu sebeple Ġbadiye Fırkası, uzun zaman yaĢayabilmiĢtir. Bunların telif ettikleri güzel fıkıh kitapları vardır. Ġçlerinden seçkin âlimler çıkmıĢtır. Ġbadiye‟nin bir kısmı, Fas‟daki Batı Sahra‟nın vakalarında, diğer bir kısmı da Zengibar‟da yaĢamaktadır. Bu fırkanın kendilerine ait fıkhi görüĢleri vardır. Hatta Mısır kanunları miras konusunda bunların bazı görüĢlerini almıĢtır.” Bkz. Muhammed Ebû Zehra, Ġslâm‟da Siyasi Ġtikadi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, trc. Hasan

Karakaya ve Kerim Aytekin, Hisar Yayınevi, tsz., s. 92.

91 ġevki Ḍayf, Târîhu‟l-Edebi‟l-„Arabî „Aṣru‟d-Duvel ve‟l- „Ġmârât el-Cezîratu‟l-„Arabiyye el-„Irâk

Îrân, s. 38; Fığlalı, “ Ġbaziyye”, s. 257.

92 Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. 85.

93 ġevki Ḍayf, Târîhu‟l-Edebi‟l-„Arabî „Aṣru‟d-Duvel ve‟l- „Ġmârât el-Cezîratu‟l-„Arabiyye el-„Irâk

Îrân, s. 108.

37

Samimi dini (dindarlığı), el açıklığı ve mizaçların kendisinin seçkin rütbesine eriĢmekten aciz kaldığı mizacıyla, hükümdarlara üstün geldi.

Son iki beyitte görüldüğü üzere Ģair, mübalağa sanatıyla tüm insanlara ve krallara üstün geldiğini ifade ederek methettiği imamın öne çıkan meziyetlerini dile getirirken, onun Ġbâḍî oluĢuna özellikle vurgu yapmıĢ, ayrıca dinine bağlılığındaki samimiyetini de överek bu vurguyu pekiĢtirmiĢtir.

Nezvâ‟dan öğrencisi ve yakın dostu olan Süleymân b. Belaʽrab Ģairi en iyi tanıyan kiĢi olarak Ģahsiyetinden söz ederken onun; âlim, zeki, dili fasih kullanan, muhatabını ikna edici, iĢini özenle ve kusursuz yapmaya çalıĢan, içten öğüt ve önerilerde bulunan, gözleri âmâ fakat basireti açık, aklıselim ve kâmil bir kimliğe sahip olduğunu teyit etmiĢtir.95

Ġç karıĢıklıkların ve kavgaların Ģiddetlendiği bir dönemde ve sarayda yaĢamasına rağmen Ģairin siyasetten hep uzak durduğu görülmüĢtür. Ne dönemindeki siyasal cenahlardan birinin tarafında yer almıĢ, ne de savunacağı ve uğruna mücadele edeceği bir siyasi konumu ve bakıĢ açısı olmuĢ, sadece olayları uzaktan takip ederek idrak etmeye çalıĢmıĢtır. Devlet idarecileri ve valilerinin hepsine aynı saygı ve sevgiyi göstermiĢ, her birine ayrı ayrı medih Ģiiri yazmıĢ, vefatları neticesinde de onların ardından mersiyeler söyleyerek dengeli bir tutum sergilemiĢtir. Sadece mizacından doğan ve vicdanından taĢıp gelen Ģahsına münhasır duygularını zaman zaman dıĢa vurmakla yetinmiĢtir.96

Halbuki daha önce de değinildiği gibi onun döneminde gerek Belaʽrab b. Sultan ile kardeĢi Seyf b. Sultan, gerekse Muhammed b. Nâṣır el-Gafirî ile II. Seyf b. Sulṭân arasında iç çatıĢmalar gerçekleĢmiĢtir. Ġlim adamlarının, dini liderlerin ve halkın ileri gelen simalarının birçoğu çeĢitli iĢkence ve eziyetlere maruz kalırken97

o, ancak milletinin dıĢ tehditlere karĢı yekvücut savaĢtığı zamanlarda onların yanında yer almıĢ, kazanılan zaferlerden de Ģiirlerinde gururla söz etmiĢtir.98

Dönemindeki siyasi geliĢmelerden uzak kalmasını ve tarafgir olmamasını yadırgayarak; Ģairin hak ve adalet arayıĢında olmadığı, hak uğruna eziyet çekme Ģuurunu taĢımadığı Ģüphesiyle onu kınamak yerine, bu tutumunun arkasındaki haklı gerekçeleri aramak insaflı bir yaklaĢım olacaktır. Kaldı ki o, ekonomik açıdan fakirdi ve mevzu bahis yöneticilerden baĢka onu koruyup kollayacak, sırtını dayayacağı

95 Süleymân b. Belaʽrab, “Mukaddime”, Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. „ؿ‟ 96 Abdul„alîm Îsâ, “Kelimetu‟l-Muhaḳḳıḳ”, Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. „ٖ, ٚ ‟. 97

Abdul„alîm Îsâ, “Kelimetu‟l-Muhaḳḳıḳ”, Dîvânu‟l-Ḥabsî, s. „ٚ‟.

38

kimsesi yoktu. Bu nedenle o, belki de inandığı doğruları sadece içinde gizlemekle yetinmiĢti.99

ġairin ebeveyni vefat ettiğinde geriye onun geçimini sağlayacağı bir miras bırakmamıĢlardır.100

Bunun için her ne kadar dönemin sultanlarının bir kısmı onun bakımını üstlenmiĢ olsalar da, divanındaki bazı ifadelerden zaman zaman yoksullukla mücadele ettiği ve hatta bazen yiyecek bir lokma ekmek dahi bulamadığı anlaĢılmaktadır. Bu durumun özellikle iç karıĢıklıkların baĢladığı ve hem devletin hem de halkın ekonomik bakımdan zor günler geçirdiği malum süreçte gerçekleĢtiğini tahmin etmek mümkündür. Kendisinin Vâli Seyf b. Nâṣır b. Süleyman ez-Zühelî‟ye yazmıĢ olduğu ve ikinci bölümde yer verilecek olan kısa mektubu ve devamındaki Ģiiri, bu gerçeği açıkça göz önüne sermektedir.101

Benzer Belgeler