• Sonuç bulunamadı

2.1. Uluslararası Sermaye Hareketleri 40

2.1.1. Uluslararsı Sermaye Hareketlerinin Sınıflandırılması 43

2.1.1.1. Uluslararası Özel Sermaye Hareketleri 43

2.1.1.1.1. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları 44

Literatürde özel yabancı sermaye hareketleri içerisinde değerlendirilen doğrudan yabancı sermaye yatırımları konusunda pek çok tanımlama bulunmaktadır. Yabancı yatırım, yatırılabilir kaynakların kişi ve kuruluşlar tarafından bir başka ülkeye taşınmasıdır. Tahvil ve hisse senetlerinin bir diğer ülke veya ülkelerin kuruluşları tarafından satın alınmasını ifade eden portföy yatırımları dışında kalan ve bir veya birden fazla uluslararası yatırımcının tamamına sahip olarak veya yerli bir veya birkaç firma ile ortaklık halinde gerçekleştirdiği yatırımlar doğrudan yabancı sermaye yatırımları olarak tanımlanmaktadır (DPT, 2000: 1).

Doğrudan yatırımlar, bir ülkede bir firmayı satın almak, yeni kurulan bir firma için kuruluş sermayesi sağlamak veya mevcut bir firmanın sermayesini artırmak yoluyla yapılan; sermayenin yanında teknoloji, işletmecilik bilgisi ve kontrol yetkisini de yannda getiren yatırımlardır (Karluk, 1997:519).Günümüzde doğrudan yatırımlar, aynı anda çeşitli ülkelerinde faaliyetlerde bulunan çok uluslu şirketler tarafından yapılmakta olup, bu fiziki yatırımlar, aynı zamanda beraberinde teknik bilgi, know-how, patent, ticari marka, işletmecilik bilgisi ve denetim yetkisini de beraberinde getirmektedir (Karluk, 1996:423; Uzunoğlu, Alkin ve Gürlesel, 1995: 35). Firmaların çok uluslulaşma sürecinin gelişiminde, sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik, vb. kökenli içsel ve dışsal faktörlerin rolü vardır. Dışsal nedenler, dış ticaret sınırlamaları, ekonomik entegrasyonlar, taşıma maliyetlerinden tasarruf, ev sahibi ülkelerin kalkınmada karşılaştığı ekonomik zorluklar, teknolojik yenilikler ve fırsatların değerlendirilmesi; içsel nedenler ise yurtiçindeki yasal engeller ve iç ekonomik tıkanıklar, firmaların oligopolistik endüstriyel yapısından kaynaklanan üstünlüklerini uluslararası alanda kullanılması olarak sayılabilir (Şatıroğlu, 1984:27- 43).

Küresel rekabet bu çok uluslu şirketleri tek bir merkezden üretim yapıp uluslararası pazarlara ulaşmak yerine bizzat pazarın olduğu ülkelerde yatırım

yapmaya sevk etmektedir (Cömert, 2000:2). Çok uluslu şirket ise; belirli bir merkezden yönetilen ve aynı anda çeşitli dünya ülkelerinde, üretimde bulunan dev firmalardır. Bu firmaların diğer ülkelerde yatırım yapmasının sebebi yatırımın kendi ülkelerine göre daha karlı olmasıdır. Ancak bu yatırım kararında sadece karlılık değil yatırımın riski de dikkate alınmaktadır. Bu riskler yatırımın yapılacağı ülkeye ve zamana bağlı olarak değişmekle beraber, ekonomik ve siyasi nitelikte olabilmektedir (Seyidoğlu, 1993:570). Ancak çok uluslu şirketlerle ilgili yapılan çeşitli risk analizleri, yatırımın getiri oranı yeterli düzeyde olduğunda bu şirketlerin riskten kaçmadığına işaret etmektedir (DPT, 2000:5; Loungani ve Razin, 2001).

Ödemeler bilançosunun cari işlemler bilançosu kısmında uzun vadeli sermaye hareketleri hesaba alınmakta fakat kısa vadeli olanlar sadece denkleştirici olmayanlar bu kısma dahil edilmektedir. Ödemeler dengesinde cari işlemler dengesini, yani mal ve hizmet akımlarında ortaya çıkan açıkları kapatmada ülkeye çekilen uzun süreli sermaye akımlarının açık gidermede etkisi olmaktadır. Yani net uluslar arası sermaye akımı ülkelerin yatırım ve tasarruf dengesizliğinin yol açtığı ödemeler dengesi açıklarını finanse etmektedir. Sermaye hareketlerinin çoğu, bağlı krediler, program ve proje kredileri olarak sağlanmaktadır.

Grafik - 2: Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerin Uluslararası Doğrudan Yatırımlardan Aldıkları Paylar (Yüzde )

Doğrudan yabancı yatırımların dünya genelindeki dağılımı içinde gelişmiş ülkeler ciddi anlamda büyük payı almakla birlikte son yıllarda birçok gelişmekte olan ülke de önemli ölçüde doğrudan yabancı yatırım çekmeyi başarmışlardır. Bu ülkeler, aktif bir şekilde yabancı firmalara çeşitli vergi istisna, muafiyet ve teşviklerin yanı sıra pazar öncelikleri, altyapı hizmetleri ve hatta tekel hakları vererek yabancı yatırımları çekmeye çalışmaktadırlar (Bouoiyour, 2003:643). Daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda gelişmekteolan ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetten söz edilebilir. Eski Doğu Bloku ülkelerinin devreye girmesi ile birlikte bu rekabet daha da kızışmıştır. Verilen desteğin arkasında yeni ve/veya gelişmiş üretim teknolojisi bilgisinin yerli firmalara aktarılmasını sağlamak, yönetim becerisini geliştirmek, işgücü verimliliğini artırmak, istihdam olanaklarını geliştirmek ve genel olarak ekonomik büyümeye katkı sağlama beklentisi yatmaktadır.(Uzunoğlu vd,1995:22)

II. Dünya Savaşı’ndan 1990’lı yıllara kadar, genel olarak gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatırımcılara karşı şüphe ve güvensizlik duyulan bir ortamın geçerli olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımda, yabancı yatırımların sömürgeciliğin bir aracı olduğu, yerli sanayiyi öldüreceği ve uzun vadede döviz çıkışına yol açacağı inancının etkisi görülmektedir. Ancak 1990’lı yıllara doğru durum değişmiş, gelişmekte olan ülkelerin birçoğu çeşitli düzenlemeler yoluyla uluslararası yabancı sermaye hareketlerinden daha fazla pay alma gayreti içine girmişlerdir. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 1990’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde yatırım iklimiyle ilgili düzenlemelerin %94,2’si doğrudan yabancı sermaye lehine olmuştur (DPT,2000). Sadece 2001 yılında ise 71 ülkenin doğrudan yabancı yatırım kanunlarında 208 değişiklik yapılmış ve bunların % 93’ü daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilmek için gerçekleştirilmiştir. Bu politika değişikliğinde bu ülkelerin birçoğunun aldıkları dış borç ve kredilerin faizlerini bile ödeyememeleri etkili olmaktadır.

Dünya genelinde, 2008 yılında % 14 oranında sınırlı bir daralma görülen global doğrudan yabancı yatırım akışlarına, krizin etkileri 2009 yılında daha derinden yansımıştır. UNCTAD’ın ilk geçici verilerine göre, 2009 yılında %39 oranında düşüş ile 1 trilyon dolar civarında global doğrudan yabancı yatırım akışı gerçekleşmiştir.

Gelişmekte olan ülkelere ve geçiş ekonomilerine girişlerde 2008 yılında düşüş değil yaklaşık %35 düzeyinde artış görülürken, 6 yıllık kesintisiz büyümenin ardından 2009 yılında bu grup ülkelere doğrudan yabancı yatırım girişlerinde %39 oranında düşüş görülmüştür (Yased:2010)