• Sonuç bulunamadı

Bölüm 5: Bir Direniş Pratiği Olarak Yeni Köylülük

5.2. Eko-topluluklar ve Politika

5.2.1. Doğrudan Eylem ve Postanarşizm

Sıklıkla anarşizm literatüründe tartışılan “doğrudan eylem”, başkalarının eylemleri aracılığıyla değil, toplulukların kendi eylemleriyle amaçlarını yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Oy vermek ve lobicilik yapmaktan farklı olarak, doğrudan eylem insanların gücü kendileri için kullanmalarıyla ilgilidir (Sparrow 1997; aktaran Graeber 2009). Anarşistler eşitsizliğe sebep olan her türlü kurumu ve devletleri reddeder. Doğrudan eylemlerle devleti reform yapmaya zorlamaz veya devletin gücünü ele geçirmeye çalışmazlar. Bunun yerine, devletin iktidarını yok etmeyi amaçlarlar (Graeber 2009: 203).

David Graeber, Direct Action: An Ethnography (2009) isimli detaylı etnografisinde doğrudan eylemin, birisinin özgürmüş gibi davranmakta ısrarcı olması anlamına geldiğini açıklamaktadır. Doğrudan eylem, başka birisi aracılığıyla değil, kişilerin kendi adına bir eylemi yerine getirmesi demektir. Kullanılan araçların ve eylemin bitişinin birbirinden ayrılamaz hale geldiği bir eyleme biçimi, değişimi sağlamak için aktif bir şekilde çaba gösterme tarzıdır (s. 209). Graeber (2009), en basit ifadeyle, doğrudan eylemin militer düzen aracılığıyla oluşturulan bir özgür toplumu, emirler vererek oluşturulan demokratik bir toplumu veya neşesiz bir fedakârlık aracılığıyla meydana gelen mutlu bir toplumu oluşturmayı amaçlamadığını ifade etmektedir (s. 210). Doğrudan eylem, birisinin eyleminin yapısının bir çeşit “mikro-ütopya”ya, bir kişinin özgür toplum hayalinin somut bir modeline dönüşmesidir.

Ütopyacı topluluklar olarak nitelediğim eko-toplulukların birer mikro-ütopya yaratma çabasında oldukları iddiası, üzerinde tartışılması gereken bir konudur. Bu noktada, “şimdi ve burada” harekete geçmenin ütopyası olan postanarşizmden bahsetmek gerekir (Newman, 2010). Saul Newman, postanarşizmin ütopyacılığını, pasifliğe bürünmek yerine politik çatışmalarda, durgunluk yerine eyleme geçmede ve “kaçış” yerine uğraşta (engagement) kendini var etmek olarak tanımlamaktadır. Bu da politikayı devletin dışında düşünmek anlamına gelmektedir: Devlet düzeninden sıyrılarak otonomi arayan politik alanların kurucu özelliklerini keşfetmek gerekir (Newman 2010: 167). Otonomi süregiden muhalif ve demokratikleşme pratikleriyle gerçekleşen ucu açık bir projedir. Newman’a göre, hâlihazırda

95

var olan muhalif politik alan yeni ve deneysel politik pratiklerle ve -bilinçli bir şekilde olmasa da- anarşist yönelimli örgütlenme biçimleriyle oluşmaktadır.

Newman, belirli prensiplere, bilim kurallarına, tarihi güçlere veya üretim biçimlerine dayanan “soyut toplumsal devrim” fikrini sorgulamaktadır (s. 168). Ona göre devrim içkin veya kaçınılmaz değildir; politika, toplum ve devlet arasında kurucu bir alandır. Bu alanda yer alabilmek için de, var olan sosyal ilişkilerden ve rollerden bağımsızlaşmak, yani kurulmuş sosyal düzenden kopmak ve devlet ile toplum arasındaki çatlakta konumlanmak gerekir. Dolayısıyla, radikal politikalar, devlet gücünü çökertme fikrine indirgenemez. Var olan güç sistemlerinin karmaşıklığı, bir devrimle çözülebilecek durumda değildir. Devlet, sadece kurumsal yapısıyla değil, otoriteryan ilişkiler açısından da düşünülmelidir. Bu yüzden, Newman, otonomi fikrinin alternatif otoriteryen olmayan ilişkiler ve politik pratikler düşünerek ve yaşam yolları geliştirerek mümkün olabileceğini savunmaktadır.

Newman’a göre, bugünkü radikal politikaların olanakları “varlıkları çoğunlukla kırılgan, pratikleri deneysel, belirsiz ve yerel, devamlılığının garantisi olmayan mücadeleler, hareketler ve topluluklar dizisi” olarak düşünülebilir (2010: 170). Bu hareketlerin var olan iktidar düzeni içerisinde “potansiyel kırılma anları” olduğundan ve “alternatiflerin mümkünlüğünü somutlaştırdığından” bahsedilebilir. Newman bu kırılma anlarına, komünal örnekleri verir. Çok çeşitli olsalar da bu komünler, doğrudan eylem olarak tanımlanan ve muhalif ve alternatif sosyal, politik ve ekonomik ilişkilerin oluşturulmaya çalışıldığı otonom politik alanlardır. Bu hareketler yerel mücadelelerle sürer, ama diğer gruplarla dayanışma bağlantıları kurmayı da önemser.

Bu noktada, araştırma konusu olan eko-toplulukları da bu potansiyel kırılma anlarının yaşandığı alanlar olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır. Özellikle, Dostlar Komünü topluluklarının “birlikte yaşamın mümkünlüğünü gösteren bir örnek” olduğunu öne sürerek politik niyetlerine sıklıkla vurgu yapmaktadır. İncir ve Ormanevi Kolektifi de mevcut sisteme karşıt duruşlarıyla şekillenen ortak yaşam pratikleriyle alternatiflerin mümkünlüğünü somutlaştırmaktadır. Yine de, Dostlar Komünü bu topluluklara göre hem ideolojik olarak hem de bu ideolojinin hayata geçmesi anlamında daha radikal bir yerde konumlanmaktadır. Permakültür aktivizmi yapıyor olsa da, İncir topluluğu herhangi bir politik amaçlarının olmadığını, yalnızca arkadaşlarıyla bir arada yaşamayı amaçladıklarını belirtmektedir. Yine de, pratiklerine bakıldığında devletten -kısmen- otonomlaşmaya çalıştıkları görülmektedir.

96

Son olarak, Newman radikal hareketlerde sürekli otonom alan ısrarı olmasına rağmen, buradaki sosyal ve politik ilişkilerin sorgulanmadığını ifade etmektedir. Otonom yerler de en baskıcı, muhafazakar alanlara dönüşebilir. Dolayısıyla sadece devletten özerk olmanın değil, iç ilişkilerin mikro-politik kurgusunun ve toplumsal, politik ve ekonomik ilişkilerin düşünülmesinin de önemli olduğunu vurgular.

5.2.2. “Şimdi ve Burada”: Alternatif Ekonomiler Kurmak

İdeallerinin bir başkası tarafından gerçekleşmesini beklemek yerine, seçtikleri yaşam tarzıyla, kendilerinin söz sahibi olduğu bir yaşamda gerçekleşmesi için çabalayan toplulukların alternatifleri eylerken en çok önemsedikleri şeylerden biri, farklı ekonomiler kurmaktır. Eko-toplulukların birlikte yaşam pratiklerini ele aldığım ikinci bölümde, bu toplulukların alternatif ekonomi sistemlerinden detaylıca bahsetmiştim: Ormanevi’nin “işkolu temelli özerk iş bölümü” ve “türeticibaşı temelli mikro-gıda ağları”; Dostlar’da kimsenin özel hesabının olmaması ve ihtiyaçlar üzerinden ortak hesabın kullanımı; ve İncir’de ortak işlerin emek/saat üzerinden hesaplanarak dağıtılması ve çalışanların ortak hesaba katkıda bulunması. Az sayıda üyeye sahip olsalar da, bu toplulukların oluşturmaya çalıştığı alternatif ekonomiler devrimi düşünmek yerine, değişime giden aşamaları “şimdi ve burada” düşünmeye başladıklarını ve harekete geçtiklerini göstermektedir. Gibson-Graham A Postcapitalist Politics (2006) isimli kitaplarında farklı ekonomiler oluşturabilmemiz için, yeni bir ekonomi dili oluşturmak, başka ekonomileri isteyen ve uygulayabilen öznelerin oluşması ve farklı ekonomi denemeleri için ortaklaşa çalışmak gerektiğini vurgulamaktadır. “Şu an” yaptığımız şeylerin ekonomiyi geri alabilmek için bizim pratik rehberimiz olduğunu ifade etmektedir.

Gibson-Graham’a göre, alternatif ekonomiler için küçük bir duygusal alan oluşturmak, yani düşünmek ve hissetmek gerekmektedir. Düşünme süreci hissetmekle başlar; hissetmek düşünmenin ön koşuludur. Düşünmek değişim sürecinin bir parçasıdır. Bu sebeple, stratejilere hazır olmalı ve ne hissettiğimizin farkında olmalıyız. Gibson-Graham, farklı ekonomilerden bahsetmenin “olanakların politikası” anlamına geldiğine inanır ve bunun için öznelerin sürekli dönüşüme açık olmaları ve yaşadıkları yerleri de yerel dönüşümün küresel politikalarının temeli olarak görmeleri gerektiğini belirtir.

Yazarlar topluluk ekonomileri oluşturmaya çalışırken, sadece ekonomik yapının nasıl olacağına odaklanmak yerine, topluluğun nasıl olacağını tartışmak gerektiğini savunmaktadır.

97

Onlara göre, bütün ekonomik pratikler toplumsaldır ve “bir arada olmakla” ilişkilidir. Alternatif ekonomik şekilleri olsa da, topluluk ekonomisi “gerçek ekonominin” yanında “öteki” olarak görülmektedir. Bu sebeple, Gibson-Graham topluluk ekonomisinin etik bir karar alma süreci değil, ideallerin gerçekleştirilmesi anlamına geldiğini belirtmektedir. Ek olarak, topluluk ekonomisi oluştururken önceden belirlenmiş yerellik, kendine yeterlik, sürdürülebilirlik gibi kavramlardan ve neoliberal ekonominin üçüncü yolu gibi gözüken sosyal girişimcilik gibi fikirlerden uzak durmak gerektiğini savunmaktadırlar. Onlara göre, kurulması gereken ekonomi dayanışma ekonomisi olmalıdır. Bu bize sadece karar vermek için etik bir alan sunmaz, ayrıca farklı etikleri de sunar.

Özetle, Gibson-Graham, farklı ekonomiler düşünebilmemiz için “şimdi ve burada” harekete geçmemizi önermektedir. Yazarlar, ekonomik pratiklerin toplumsallığına dikkat çekerek, alternatif ekonomiler kurarken “bir aradalığın” önemini vurgulamaktadır. Bunu sağlayabilmek için, mevcut ekonomik sistemin dışına çıkabilmek ve kendimizi kuracağımız alternatif sistemin sürekli dönüşüm halinde olan özneleri olarak hayal etmemiz gerekmektedir.

Benzer Belgeler