• Sonuç bulunamadı

Diyet inflamatuvar indeksi ile antropometrik ölçümlerinin değerlendirilmes

3. GEREÇ VE YÖNTEM

5.5. Diyet İnflamatuvar İndeks

5.5.2. Diyet inflamatuvar indeksi ile antropometrik ölçümlerinin değerlendirilmes

Obezite düşük düzeyli kronik inflamasyon ile ilişkilendirilmektedir. Obez bireylerde kronik inflamasyona maruziyet sonucu Tip 2 DM ve kardiyovasküler hastalık başta olmak üzere kronik hastalık riski artmaktadır (176). Kadın bireylerde obezite ve inflamatuvar göstergeler arasındaki ilişkiyi belirlemek amcıyla yapılan bir çalışmada serum IL-6 ve C-reaktif protein düzeyi BKİ en yüksek grupta (BKİ>35kg/m2) diğer gruplardan istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (177).

Kadın bireylerde diyet inflamatuvar indeksi ve yumurtalık kanser riskinin incelendiği vaka-kontrol çalışmasının sonuçlarına göre; vaka ve kontrol grubunda 4. quartilde yer alan bireylerin 1.quartilde yer alan bireylere göre kilolu ve obez olma riski 1.60 kat daha yüksek bulunmuştur. Ancak bu ilişki istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (178).

SUN (University of Navarra) kohortunda bireyler ortalama 8 yıl süresince diyet inflamatuvar indeksi ve vücut ağırlık artışı arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla takip edilmiştir. Pro-inflamatuvar diyetin ağırlık artış riski üzerinde anti-

inflamatuvar diyete göre 1.32 kat (r=1.32 %95CI 1.08-1.60) daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Aynı çalışmada Dİİ quartillerine göre yıllık ağırlık artışları değerlendirildiğinde; Dİİ skoru yüksek olan quartilde (Q4=264.5 g/yıl) düşük olan quartile (Q1=207.2 g/yıl) göre ağırlık artışı istatistiksel anlamlı olarak da yüksek bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin fiziksel aktivite sürelerinin Dİİ quartillerine göre dağılımlarının da incelendiği aynı çalışmada anti-inflamatuvar quartilden (Q1=28.9 MET-sa/hafta), pro-inflamatuvar quartile (Q4=19.3 MET-sa/hafta) bireylerin haftalık yaptıkları fiziksel aktivite sürelerinin istatistiksel anlamlı olarak azaldığı görülmüştür (p<0.05) (179).

Fiziksel aktivite adipoz doku, iskelet kas dokusu, immun sistem, kardiyovasküler sistem üzerinde oksidatif stresi ve inflamasyonu önleyerek pro- inflamatuvar sitokin profilini, anti-inflamatuvar olarak değiştirmektedir (180). Fiziksel inaktivite ve artmış beden kütle indeksi düşük düzeyli sistemik inflamasyon ile ilişkilidir. Obez ve fiziksel inaktif kadın bireylerde yüksek C-reaktif protein (CRP>3mg/dL) görülme riski fiziksel olarak aktif, normal kilolulara göre 8.25 kat daha yüksek bulunmuştur (p<0.05) (181).

Wirth ve ark. (182) 21-35 yaş 430 genç yetişkin birey ile yaptıkları çalışmanın sonuçlarına göre; bireylerin diyet inflamatuvar indeksi quartilleri ile beden kütle indeksleri arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunamamıştır. Aynı çalışmada bireylerin vücut yağ yüzdeleri 4.quartilde (%27.6), 1.quartile (%29.1) göre daha düşük olduğu görülmüş ancak önemli bulunmamıştır. Bel/kalça oranlarına bakıldığında; pro-inflamatuvar quartilde (Q4) 0.80 ve anti-inflamatuvar quartilde (Q1) 0.78 olarak bulunmuştur. Quartiller arası bu fark istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Wirth ve arkadaşlarının yaptıkları bu çalışmada bireylerin fiziksel aktivite süreleri (Q1=5.9sa/gün, Q4=5.9sa/gün) ve günlük adım sayıları (Q1=7920adım/gün, Q4= 7700adım/gün) Dİİ quartillerine göre değerlendirildiğinde istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05) (182).

Yukarıdaki çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada quartil gruplarındaki bireylerin vücut ağırlıklarında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Beden

kütle indeksleri arasındaki farklar incelendiğinde ise Q1’de (31.5±5.69 kg/m2),

Q4’ten (29.6±4.05 kg/m2) istatistiksel olarak önemli bulunmasa da literatür ile zıt bir

şekilde daha yüksek bulunmuştur (Tablo 4.10.1.), yapılan korelasyon analizinde Dİİ ile beden kütle indeksi ve vücut ağırlığı arasında negatif bir ilişki saptanmıştır (p>0.05) (Tablo 4.10.2.).

Çalışmamızda yukarıdaki çalışmada da belirtildiği gibi bireylerin vücut yağ yüzdesi ortalama değerlerinin quartillere göre dağılımları incelendiğinde Q1’de (%36.5±10.10), Q4’ten (%38.0±5.32) daha düşük olduğu saptanmıştır ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Diğer yandan bireylerin fiziksel aktivite düzeylerinin (PAL) quartiller arasıdan benzer olduğu tespit edilmiştir (p>0.05) (Tablo 4.10.1.).

Sokol ve ark. (183) PONS (Polish-Norwegian Study) çalışmasından elde ettikleri veriler doğrultusunda diyet inflamatuvar indeksi ile bel/kalça oranı arasındaki ilişkiyi incelediklerinde; 4. quartilde (pro-inflamatuvar) yer alan bireylerin bel/kalça oranları (0.90), 1.quartilde (anti-inflamatuvar) yer alan bireylerin bel/kalça oranlarına (0.87) göre istatistiksel önemli olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05) (183).

Bu çalışmada bireylerin bel çevresi ölçümleri ile diyet inflamatuvar indeksi quartilleri arasında anlamlı bir farklılık belirlenmemiştir (p>0.05). Benzer şekilde quartillere göre bel/kalça oranı ortalama değerleri de önemli bir farklılık göstermemektedir (p>0.05) (Tablo 4.10.1.).

NHANES (United States National Health and Nutrition Examination Survey) çalışması verilerinden bireylerin 24 sa tüketim kayıtları kullanılarak diyet inflamatuvar indeksleri hesaplanarak quartillere ayrıldığında; 4.quartildeki bireylerin beden kütle indeksi (29.3 kg/m2), 1.quartildekilere göre (27.8 kg/m2) istatistiksel

anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Aynı çalışmada bireylerin bel çevreleri değerlendiğinde; 4. quartilde (99.7 cm), 1.quartile (96.0 cm) göre önemli olarak daha yüksek bulunmuştur (184).

Yapılan bir çalışmada bireylerin diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre yaş (yıl) ortalamaları değerlendirildiğinde; 1.quartilde yer alan bireylerin yaş ortalamalarının (51.0±0.41 yıl), 4.quartilde (41.7±0.34 yıl) yer alan bireylere göre istatistiksel önemli olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır (182). Başka bir çalışma ise bireylerin yaş ortalamalarının anti-inflamatuvar quartilden (Q1), pro-inflamatuvar quartile doğru istatistiksel olarak önemli derecede artış gösterdiği saptanmıştır (179). Çalışmamızda yukarıdaki çalışmalara benzer şekilde Q1’deki bireylerin yaş ortalamaları (38.6±8.04 yıl), Q4’te yer alan bireylerden istatistiksel anlamlılık düzeyine ulaşmasa da daha yüksek bulunmuştur (p>0.05) (Tablo 4.10.1). Yapılan korelasyon analizinde bireylerin yaşları ile diyet inflamatuvar indeksleri arasında zıt yönlü (r=-0.250) ve istatistiksel olarak önemli bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05) (Tablo 4.10.2). Bireylerin yaşları arttıkça diyet inflamatuvar indekslerinin azalmasına, genç bireylerin sıklıkla dışarıda doymuş yağ içeriği yüksek, düşük posalı besinler ile hazır beslenmelerinin yol açtığını düşündürmektedir.

Bu çalışma bireylerin diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre beden kütle indeksi, bel çevresi, bel/kalça oranı, üst orta kol çevresi, bel/boy oranı, vücut yağ kütlesi, yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişkiye rastlanmamıştır (p>0.05).Vücut yağ oranı 4.quartilde (%38) 1.quartile (%36.5) göre daha yüksek bulunmuştur. Ancak bu durum istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.10.1.). Yapılan korelasyon analizinde bireylerin Dİİ puanları ile beden kütle indeksi, bel çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı ve vücut yağ kütlesi arasında istatistiksel olarak anlamlı olmasa da negatif bir ilişki bulunmuştur (p>0.05) (Tablo 4.10.2.). Bu çalışma ile literatür arasında doğan bu farkın çalışmaya katılan örneklemin genel özelliklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çalışma dar bir toplulukta yapılmış olup sadece özel bir hastanenin dahiliye polikliniğine başvuran bireyleri kapsamaktadır.

5.5.3. Diyet inflamatuvar indeksi ile beslenme alışkanlıklarının

Benzer Belgeler