• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLI DÖNEMİNDE TARIM

2.3. Dirlik Sistemi (Tımar Teşkilatı)

2.3.5. Dirlik sisteminin Bozulması ve İlgası

Kanuni Sultan Süleyman döneminde gelişiminin zirvesine ulaşan tımar sistemi, bu padişahın ölümünden sonra bozulmaya başlamıştır116. Tımar sisteminin bozulmasına paralel olarak, devlet otoritesi de gittikçe zayıflamış ve artan siyasi ve ekonomik anarşi içinde sipahiler dirlik topraklarını kendi mülkleri gibi tasarruf etmeye başlamışlardır. Kendileri artık savaşlara katılmadıkları gibi, cebelü beslemek yerine, devlete çok az vergi veriyorlardı117. Bu durumda tımar sahipleri hemen hemen arazinin sahibi durumuna girdiler118. Böylece miri topraklar dirlik sahipleri tarafından fiilen özel mülk haline getirilmiş oldu. Eskiden beri köylüye bağlı olan

114 CİN, Halil, (1978), Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s.106; HALACOĞLU, Yusuf, (1998), Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve

Sosyal Yapı, TTK Yayınları, Ankara, s. 96; BARKAN, Ö. L., (1980), “Tımar” Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, Gözlem Yayınları, İstanbul, s. 841.

115

ÜÇOK, Coşkun, (1944) , Osmanlı Devleti Teşkilatından Tımarlar, AHFD C. I, s. 539. 116 BARKAN, “Tımar”, s. 854.

117 KÜÇÜKKALAY, Abdulah Mesut, (1999), Osmanlı Toprak Sistemi-Miri Rejim, YTY, C.V, s. 57.

38

tımar sahibi, onları bir kiracı gibi çalıştırmaya başladı. Böylece Osmanlı tımar sistemi bir çeşit derebeylik haline gelmiş oluyordu119.

Bu şekilde gittikçe bozulan Osmanlı tımar sistemi devletin ekonomik hayatını felce uğratmış ve sistemin kaldırılması bir zorunluluk halini almıştır. Tımar sistemi, 1839 yılında Tanzimat fermanı ile tamamen ortadan kaldırılmıştır120. Fakat uzun bir süreden beri tımar toprakları üzerinde gerçek bir sahip gibi hareket eden sipahiler, bu topraklarda mülkiyet hakkı iddia etmişlerdir. İşte bundan dolayı Tanzimat fermanı ile dirlikleri elinden alınan kişilere dirliklerine karşılık olarak maaş bağlanmıştır121.

Dirlik sistemi bu şekilde ortadan kaldırılırken, miri araziye yeni bir düzen vermek için 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi hazırlanmıştır.122

2.3.5.1. İltizam Sistemi

İltizam sistemi, bir gelir kaynağının (maden, ocağı, tuzla, darphane, gümrük, ispençe, vs. ) yıllık gelirinin asgari değeri maliye tarafından belirlenerek hazine defterlerinde yer alan mukataaların belirli bir yıl için sağlayabileceği azami değeri de düşünülerek, arttırma usulü ile peşin bir para alınarak, mültezimlere bırakılması demektir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu izleyen yüzyıl içinde ortaya çıkan ve tımar sistemi ile birbirini tamamlayan bir bütün olan iltizam sistemi, XVI yy ortalarına kadar merkezi hazineye ait vergi gelirlerini yarıya yakın bir oranda

119 AKDAĞ, M., (1995), Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. I, Cem Yayınevi, İstanbul, s. 420; BARKAN, Ö. L., (1980), Feodal Düzen ve Osmanlı Tımarı, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, Gözlem Yayınları, İstanbul s. 878.

120

BARKAN, Ö. L., (1980), “Tımar” Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, Gözlem Yayınları, İstanbul, s. 57.

121 BARKAN, “Tımar”, s. 870; CİN, Halil, (1978), Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin

Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 111.

122 KOÇ, Ercan, (2005), 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Tarım, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, s. 23-25.

39

karşılamıştır123. Önceleri ticaret maddelerine konan vergiler ve padişah haslarının gelirleri, hasılatı nakit olarak almak için iltizama verilirken, sonradan bütün dirlik sahipleri, tasarrufu altındaki gelir kaynaklarını iltizama vermeye başlamışlardır.

16. yy’ın ikinci yarısında devletin nakit gelir ihtiyaçlarının artmasıyla birlikte o döneme kadar tımar sisteminin bir parçası olan ve daha çok tarıma dayanan vergi kaynakları da mukataalara çevrilerek açık artıma yoluyla mültezimlere devredilmeye başlanmıştır. Böylece İstanbul’da veya taşrada oturan sermaye sahiplerine, askeri sınıf mensubu yüksek devlet memurlarına, ulemaya, sarraf olarak isimlendirilen büyük tefecilere ve bir ölçüde de büyük tüccarlara giderek genişleyen bir yatırım alanı açılmıştır124.

Mültezimler üç yılığına aldıkları yetkiyi iyi değerlendirmek için reaya üzerinde çoğu zaman baskı kurmakta idiler. Gelir ve serveti yerinde olan kişilerle iyi geçinmek için, onlardan düşük düzeyde vergi geliri sağlayan mültezimler, reayayı alabildiğine sıkıştırmışlardır. Reaya üzerinde artan baskı ve Celali isyanları reayanın büyük kaçgun denilen hareketle tarım topraklarını terk etmelerine sebep olmuştur. Bu arada göç etmek yerine, borçlanma yolunu tercih eden köyler ise borçlarını ödeyemeyince ellerindeki arazileri mültezimlere devretmişlerdir. Böylece mültezimler çok geniş arazileri ellerine geçirmişlerdir.

Üreticiler ise yüzyıllardır yaptıkları gibi gittikçe küçülen topraklarını ekmeyi sürdürmüşlerdir. Fakat şimdi ürettikleri ürün üzerinde hak iddia eden kişi sayısı daha fazladır. Tımar sistemiyle karşılaştırıldığında iltizam sistemi vergiyi ödeyen üreticiler için çok daha ağır şartlar getirmiştir. Tımar sisteminde, sipahi uzun dönemli çıkarlarını korumak için reayayı korumak zorundaydı fakat iltizam sisteminde, kısa zamanda en yüksek karı sağlamayı amaçlayan mültezim, köylü üzerindeki baskıyı arttırmıştır. Bu da Osmanlı ekonomisi için olumsuz sonuçlar doğurmaya başlayınca, devlet gelecek yılların mali kaynaklarını yıpranmaktan

123

GENÇ, Mehmet, (1975), Osmanlı Maliyesinde Malikane Sistemi, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, s. 232.

124

KIRAY, Emine, (1995), Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 50.

40

korumak ve reayanın güvenliğini sağlamak için bazı mukataaları kayd-ı hayat

şartıyla vermeye başlamıştır. Bu sisteme de malikane sistemi denilmiştir125.126

2.3.5.2. Malikane Sistemi

Malikane sistemi denilen ve 1695 yılında uygulanmaya başlayan bu sistem Osmanlı maliye tarihinin tüm XVIII. yy’ını etkileyen en önemli gelişmedir. Malikane sisteminde, mukataalar mültezimlere kayd-ı hayat şartıyla veriliyordu. 10 Ocak 1695 tarihinde yayımlanan bir fermanla yürürlüğe giren bu sistem, mültezimlerin mümkün olduğu kadar kar sağlamak uğruna tahrip ettikleri vergi kaynaklarını düzenlemek ve devam ettirmek için değişmez bir mültezime bırakmayı amaçlamaktaydı127.Malikane sistemi ilk elde acil giderlerin karşılanmasında önemli gelirlerin hazineye geçmesini sağladıysa da uzun dönemde çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir128.

Peşin ödemelerin büyüklüğü nedeniyle, yapılan açık arttırmalara büyük devlet memurları, tüccarlar ya da büyük tefeciler katılmıştır. Açık arttırmalara katılımın sınırlı olması açık arttırmaya katılanların kendi aralarında anlaşmaları sonucunu doğurmuş, bu durum devlet hazinesine girmesi beklenen gelirin düşük olmasına neden olmuştur. Ayrıca malikane sahibinin ölümünden sonra varisleri, açık arttırma sonucunda ortaya çokan en yüksek bedeli vermeyi kabul ederek malikaneyi aile içinde tutabilmişler ve kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamışlardır129.

125 BARKAN, Ö. L., (1980), Çiftlik, Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, Gözlem Yayınları, İstanbul s. 794.

126

KOÇ, Ercan, (2005), 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Tarım, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, s. 26-28

127

GENÇ, Mehmet, (1975), Osmanlı Maliyesinde Malikane Sistemi, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, s. 285.

128 GENÇ, a.g.m, s. 249; KIRAY, Emine, (1995), Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar, 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 62, BARKAN, “Çiftlik”, s. 794.

41

Genel olarak bakıldığında, tımar sisteminden iltizam sistemine, oradan da malikane sistemine geçiş birbirine kenetlenmiş varlıklı ve güçlü bir ayan hiyerarşisinin doğmasına yol açmıştır. Tefecilikte uzmanlaşmış, ticaret yapan bu büyük tüccarlar da hiyerarşinin başını oluşturmuştur. Bu tüccarlar büyük mültezimlere, eyalet valilerine ve yüksek rütbeli subaylara, ihale bedelinin peşin ödenen bölümünü ödünç vererek mali destek sağlıyorlardı. Eski tımar sahipleri, din adamları ve küçük mültezimler bu hiyerarşiyi tamamlıyor ve büyük mültezimlerin gelir kaynaklarının küçük bir bölümünü oluşturuyorlardı130.