• Sonuç bulunamadı

Dirilişle İlgili Âyetlerin Tespiti

Belgede Kur'an-ı Kerim'de diriliş (sayfa 39-200)

Kur’ân’ın en fazla üzerinde durduğu konuların başında diriliş akîdesi gelmektedir. Diğer inanç esaslarının kendisiyle kemâle erdiği ve Kur’ân’ın temel ilkelerini ve ana hedeflerini pekiştirmeye yönelik en güçlü etken olan bu inanç,103 vahyin iniş sürecinin hemen her safhasında önemini daima korumuş, hem ahlâkın hem de amelin zeminini oluşturmuştur.

Kur’ân, dirilişe, meydana gelecek olan bir “olay” ve kabul edilmesi ve hesaba katılması gereken bir “akîde” olmak üzere iki şekilde değinmiştir. Bunlardan birincisi, daha özel bir çerçeveyle sınırlıyken ikincisi ise daha geniş bir perspektife sahip olup, ölüm sonrasında meydana gelecek tüm uhrevî olay ve oluşumlara işaret etmektedir.

102 Özellikle Toshihiko İzutsu ve W. Montgomery Watt’ı burada zikretmek isteriz. Bu iki yazarın eserlerinde Kur’ân eskatolojisi, olduğu gibi sunulmuş ve objektif olarak değerlendirilmiştir. Bkz. İzutsu, Allah ve İnsan, ss. 102-118; Montgomery W. Watt, Kur’ân’a Giriş, çev. Süleyman Kalkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000, ss. 180-184.

27 1. Mekke Dönemine Ait Âyetler

Kur’ân’da çok önemli bir yer işgal eden dirilişle ilgili nazil olan ilk âyeti tespit etmek oldukça güçtür. İlk nâzil olan Alak Suresinin, “dönüş Rabbinedir”104 şeklindeki âyetiyle bu inanca gönderme yapılmıştır. Surenin ilk beş âyetinden sonra gelen bu âyetin ne zaman nâzil olduğunu kestirmek güç olmakla birlikte İzzet Derveze, bu ilk beş âyetten sonrasının, içeriği itibarı ile Hz. Peygamberin davetinin bir iki adım ötesinde inmiş olabileceğini fakat bu tarihin, ilk beş âyetin iniş tarihine pek yakın olduğunu belirtmiştir.105 Öte yandan nüzul sırasına göre bir tefsir kaleme alan Câbirî, esrinde, vahyin inişini safhalara ayırmıştır. Müellif, inzalin üçüncü safhasının diriliş ve sonrasına ait olduğunu belirterek konuyla ilgili sureleri ele almıştır. Onun dirilişle ilgili zikrettiği ilk sure, Kâria Suresidir. Bu surenin ardından Zilzâl ve Kıyâme Surelerini tefsir etmiştir.106 Diriliş konusu, ulûhiyet ve nübüvvetle ilgili âyetlerle iç içe geçtiğinden ve âyetlerin kesin iniş zamanlarının net olarak bilinmemesinden dolayı, bu konuda ilk inen âyetin veya surenin hangisi olduğunu söylemek sadece bir tahminden ibaret kalacaktır.

Mekke dönemi, dirilişi kabul etmeyen paganist kültürle verilen mücadele dönemidir. Bu dönemde bir yandan noksan ve çarpık Allah inancını ıslah etme, diğer yandan tamamıyla reddedilen ve hiç olmayan diriliş akîdesini tesis etme mücadelesinin verildiği dönemdir.

Kur’ân, müşriklere, bu dönemde dirilişi, hem meydana gelecek olan bir “olay” olarak sunmuştur. Nitekim dirilişi ifade eden ba’s, neşr, halk, neş’et, ihyâ, avdet gibi kelimelerin geçtiği âyetlerin tümü bu döneme aittir. Bunun yanında Kur’ân dirilişi, bu dönemde genel anlamda kabul edilmesi ve hesaba katılması gereken bir “akîde” olarak sunmuştur. Kur’ân, Mekke dönemi âyetlerinde dirilişi diğer konularda kullanmadığı farklı bir üslupta sunmuştur. Nitekim dirilişle ilişkili âyetler kısa olmasına karşın anlam bakımından yüklü ve gerilimli olup107 içerikleri, adeta canlılar dünyasından alınmış canlı sahneler gibidir. Bu sahnelerdeki mesafeler, şuurlarla, vicdanlarla, düşüncelerle ve tepkilerle ölçülür; durumlar, tutumlar, canlı

104 ﻰَﻌْﺟﱡﺮﻟا َﻚﱢﺑَر ﻰَﻟِإ ﱠنِإ Alak 96/8.

105 Muhammed İzzet Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, çev. Vahdettin İnce ve diğerleri, Ekin Yayınları, İstanbul, 1998., (Tefsir), I., 24-25.

106Muhammed Abid Câbirî, Fehmu’l-Kur’âni’l-Kerîm (et-Tefsiru’l-Vâdıh Hasebe Tertîbi’n-

Nüzûl), Merkezu Dırâsâti’l-Vahdeti’l-Arabiyye, Beyrut, 2010, (Tefsir), I., 142-152.

28

insan halinde ya da hayat giydirilmiş tabiat şahısları halinde çizilir. Haller, tutumlar, olaylar muhtelif sahnelere ayrılarak gösterilir.108 Dirilişi adeta yaşatırcasına, canlı bir şekilde ve en ince ayrıntılarıyla “yaşanmakta olan bir olay” olarak sunan Kur’ân, böyle bir üslup kullanmakla muhataplarını söz konusu olayın meydana geleceği hususunda ikna etmeyi hedeflemiştir. Bu yüzden olacak ki bu dönemde inen dirilişle ilgili bazı âyetlerin, çeşitli örneklerle de desteklenmek suretiyle adeta muhatapların zihninde canlandırıldığını görmekteyiz. Mesela Rûm Suresinin 48-50. âyetlerinde,109artık umutların kesildiği sırada ortaya çıkan buluta karşı duyulan heyecanın, umutsuzluk halini sevince dönüştürdüği ortaya konduktan sonra, Allah’ın eşsiz rahmetine dikkat çekilmektedir. Toprağın, kupkuruyken yemyeşil hale dönüşü, insanın dirilişine bir örnek olarak sunulmaktadır. Ümitsiz bir haldeyken birden yağmurun peyda olması örneği ile sanki dirilişin, büyük bir özlemin gerçekleşme aracı olduğu vurgulanmaktadır. Yani ölüm varlığın yok oluşu, nebat vermeyen çorak bir arazi gibi yaşam ümidini yitirmesi olarak görülürken; diriliş de ebed tarlasında büyük bir ümitle kıpır kıpır yaşam filizinin yeşermesi şeklinde tasvir edilmektedir. Kur’ân, aynı zamanda böylesi âyetlerle, insanların kendi subjektif dünyalarından birtakım reaksiyonları ifade etmek suretiyle dirilişe bir delil getirmektedir. Bu sayede insan muhakemeye davet edilirken, aynı zamanda, böylesine muazzam bir olayın gerçekleşmesinin pisikolojik yararlarına da gönderme yapmaktadır.110 Öte yandan, diriliş olayını dile getiren kavramların her birisinin, insanın yeniden oluşumunun farklı bir boyutunu ele alması, kıyâmet sahnelerinin adeta yaşayan canlı örnekler olarak sunulması, söz konusu inancın varlığının, müşahede edilen canlı örnekler verilmek suretiyle delillendirilmesi, bütün bu gayenin gerçekleştirilmesine yöneliktir. Böyle bir üslubun benimsenmesi, muhatapların kendi varlıklarını sorgulamalarına neden olmuş ve hakikat sandıkları dünyaya karşı şüphelerin uyanmasına yol açmıştır. Ayrıca Kur’ân, dirilişe vurgu yapan âyetleri hemen tüm Mekki surelerinde farklı

108 Seyyid Kutub, Kur’ân’da Kıyâmet Sahneleri, çev. Süleyman Ateş, Hilal Yayınları, Ankara, trs., (Kıyamet Sahneleri), s. 50.

109 “Rüzgârları gönderip, bulutları yürüten, onları gökte dilediği gibi yayan ve kısım- kısım yığan Allah’dır. Sen de aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Derken onu kullarından dilediğine verince hemen sevinirler. Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi. Allah’ın rahmetinin belirtilerine bir bak, yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ölüleri O diriltir. O her şeye Kadirdir.” Rûm 30/48-50.

29

yönleriyle ve değişik üsluplarla tekrarlamış ve bu sayede, işitenler bu çağrıyı her bakımdan duymuş ve bu çağrıyı duyanlarda bir usanç meydana gelmemiştir.111

Diğer tarftan, Mekke döneminde, diriliş, bir akîde olarak “âhiret” kavramıyla da dile getirilmiştir. Nitekim âyetlerde “âhirete inanmayanlar” şeklinde ifadelere de yer verilmiş ve inançsızları bekleyen kötü sonuçlar vurgulanmıştır.112 Bu noktada Kur’ân, muhataplarını sadece aklen ikna etme yoluna gitmemiş, bunun yanında etkiyi daha da artıran ve daha çok, inanmaya vesile olan vicdanı harekete geçirme yolunu da denemiştir. Bunun için her ne olursa olsun yalanlamalarından vazgeçmeyen kimselerin öne sürdükleri itirazları cevapsız bırakmamak veya kalplerinde az çok hayatiyet bulunan hiçbir kimseyi bu etki sahasından uzak tutmamak için tenbih ve tehdidini şiddetli bir şekilde tekrarlamıştır. Diğer bir ifadeyle Kur’ân, geçmiş dönemlerde yaşamış insanların, hak yolda olanlarının iyi, yanlış yolu tutanların kötü bir akıbete uğradıklarını; zulmeden kişi ve kavimlerin yok olduklarını; hakkın galip batılın mağlup olduğunu zaman zaman hatırlatmaktadır. Böylesi hatırlatmalar insanları Allah’a ve diriliş gerçeğini tasdike yönelten vasıtalar olarak zikredilmektedir. 113 Buna ilaveten o, inkarcıları, söz konusu akîdeyi benimsemeleri için kıyâmet günü maruz kalacakları acı manzaralar ve cehennem azabı içerisinde gösterme metodunu kullanmış, bu şekilde onların vicdanlarını etkilemek suretiyle diriliş gerçeğine teslim olmaya sevk etmiştir. 114 Bu tür âyetlerdeki ifadeler ve vurgular inkarcılara karşı okunduğunda adeta bir balyoz gibi olanca şiddetiyle onların ruhlarını çarpmış, ifadelerin içlerindeki vurgular ve fonetik üzerinde hayli etki bırakmıştır. Bu dönemde inen âyetlerde insanın hesap vereceği sık sık vurgulanmaktadır. Kıyâmet olayı anlatılırken, hırçın ve vurgu taşıyan sesler, bir kaosun yaşandığını/yaşanacağını kişiye hissettirmektedir. Nitekim Hz. Peygambere gelen vahiylerin en ağır olanı, içerisinde, kıyâmet ve ölüm sonrası diriliş mefhumunu barındıran ve çıngırak şeklinde gelen vahiylerdir. Bu tarz vahiy

111 el-Hicazî, Muhammed Mahmud, Furkân Tefsiri, çev. Mehmet Keskin, İlim Yayınları, İstanbul, trs., II., 148.

112 İsrâ 17/7, 10, 45; Mü’minûn 23/33, 74; Neml 27/4, 66; Rûm 30/7, 16; Sebe’ 34/8, 21; Zümer 39/45; Fussilet 41/7, 16; Necm 53/27; Kalem 68/33; Müddessir 74/53; Kıyâmet 75/21.

113 Kur’ân, Nuh, Lut, Semud, Âd, Firavun kavimlerini, Eykelileri, Ashabı Ress’i dirilişi yalanlayan kavimler olarak beyan eder. Kâf 50/12-14.

114 Yener Öztürk, İmkanı ve Lüzumu Açısından Kur’ân’da Âhiret, Işık Yayınları, İstanbul, 2001, ss. 213-214.

30

kesildikten sonra Hz. Peygamberin alnında boncuk boncuk terler birikirmiş. O, bu sesi işittiği sürece hitabın heybetinden korkar ve titrermiş.115

Bütün bu söylediklerimizi kısaca ifade edecek olursak konuyla ilgili Mekke döneminde inen âyetlerde vurgulanan husus, dirilişin biyolojik olarak gerçekleşeceği ve muhatapların bunu kabul etmesi gerektiğidir.

2. Medine Dönemine Ait Âyetler

Medine dönemi, vahyin muhataplarının daha dirilişi inkar etmeyen fakat dünya yaşamlarını bu akîdeyi hesaba katmadan yaşayan ve bu yüzden de ahlâkî zaafları olan Yahudi ve Hıristiyanlardır. Bu itibarla Kur’ân, Medine döneminde inen âyetlerde dirilişi daha geniş bir çerçeveyi ifade eden “âhiret” kavramıyla sunmuştur. Bu dönemde muhatapların diriliş inançlarındaki çarpıklıklar ortaya konulmuş ve bunların ıslahı yoluna gidilmiştir. Öte yandan diriliş olayının gerçekleşme safhaları üzerinde durulmadığı gibi ayrıntılara da yer verilmemiştir. Yani konu, bu dönemle birlikte isbatı gerekli olan bir “olay” olmaktan çıkmış ve hesaba katılması gereken “akîde” olarak ele alınmıştır.116 Bu durum, hem Ehli Kitap hem de bir takım imanî ve ahlakî zaafları olan Müslümanlar için de geçerli olmuştur. Nitekim Kur’ân’da, Müslümanların yaptıkları birtakım yanlışlıklardan dolayı onlara da diriliş hatırlatılmış ve bu yanlışların giderilmesine çalışılmıştır.117 Bunu yaparken “âhiret” kavramı, genellikle dünya hayatı ile karşılaştırılmış ve dünya hayatının gelip geçiciliğini, süfliliğini dile getirmek üzere kullanılmıştır.118

Medine’de, muhatapların değişmesiyle birlikte dirilişin dile getirildiği âyetlerin üslubunda da değişiklikler meydana gelmiştir. Mekke döneminin canlı tasvirlerinin, etkileyici ve mecbur edici tavrının ve kıyâmet sahnelerinin yerini daha ılımlı fakat yine vicdanları etki altında bırakan cennet nimetleri ve cehennem azabı tasvirleri almış ve muhatapların olumsuz davranışlarının karşılığı cehennemle; olumlu davranışlarının karşılığı da cennetle ilişkilendirilmiştir. Mesela Allah’a ve resulüne itaat etmeyenler,119 iman etmiş birini kasden öldürenler,120 dünyayı âhirete

115 H. Aydın, ss. 114-115.

116 Bakara 2/24-25.

117 Bakara 2/176, 228, 232, 275; Nisâ 4/37, 38, 59. 118 Bakara 2/86; Nisâ 4/74, 77, 134; Hadîd 57/27. 119 Nisâ 4/13.

31

tercih edenler,121 iki yüzlülük yapanlar,122 mallarında cimrilik yapanlar,123 zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler124 hep âhirette cehennemle ilişkilendirilirken, Allah’a ve resulüne itaat eden,125 salih amel işleyen,126 şükreden127 insanlar da cennetle ilişkilendirilmiştir. Bu dönem, Müslüman toplumun temellerinin atıldığı ve oluşturulduğu bir dönem olduğu için bu dönemde inen âyetlerde vurgulanan diriliş konusu, daha çok sosyolojik çerçevede kendisini ortaya koymuştur. Kur’ân, sağlam bir toplum meydana getirmek üzere hukuk, ekonomi gibi pek çok toplumsal yapıyı, diriliş konusuyla ilişkilendirmiştir.

Kısaca söylemek gerekirse diriliş inancı sayesinde vahiy, Mekke döneminde mü’min/Müslüman bireyi oluşturmayı; Medine döneminde ise mü’min/Müslüman toplumu meydana getirmeyi hedeflemiştir.

B.Dirilişle İlgili Âyetleri Anlamanın İmkanı

İnsanın, bilgisini tamamıyla haber vasıtasıyla elde ettiği ve tecrübe alanının dışında olan diriliş konusu, Kur’ân’ın en temel konularından birisidir. Israrla ve her seferinde hemen tüm ilkeleri bu konu ile ilişkilendiren Kur’ân, dirilişin meydana geleceğini insanlara çeşitli şekillerde haber vermiş ve insanın aklına, duygularına hitap ederek onun bu akîdeyi kabul etmesini istemiştir. Fakat insan, dirilişi iman objesi olarak kabul etmekle birlikte bununla ilgili âyetleri anlayabilme imkanına sahip olabilir mi?

Kur’ân’ın diriliş konusunu içeren âyetler, gayb alemine ait olan haberlerden olduğu için128 genellikle müteşâbih129 âyetler arasında değerlendirilmiş130 ve bu

121 Bakara 2/86. 122 Mâide 5/41 123 Âl-i İmrân 3/180; Nisâ 4/37 124 Bakara 2/220; Nisâ 4/10, 127. 125 Nisâ 4/13 126 Mâide 5/69 127 Âl-i İmrân 3/145.

128 “Gayb” olgusu, İslâm inancının temel bir ilkesi ve imanın başlıca kuralıdır.( Seyyid Kutub, (ö. 1386/1967), Fî Zilâli’l-Kur’ân, Dâru’ş-Şurûk, Beyrut, 1423/2003, (Tefsir), II., 1113-1114.) Gayb’a iman, kişiyi, duyularının algıladığından başkasını algılayamayan hayvanlık derecesinden alıp, varlık aleminin, duyuların ya da duyu organlarının bir uzantısından başka bir şey olamayan teknolojik araçların algılayabildiği şu küçücük ve sınırlı mekandan çok daha büyük ve kapsamlı olduğunu algılayan insanlık düzeyine çıkartan bir merdiven konumundadır. Kuşkusuz bu, insanın, varlığın tümüne, kendi varlığı, varlığın bünyesindeki sınırsız güç kaynaklarına, evrenin algılanmasına ve evrenin ötesindeki güç ve planı kavramasına ilişkin düşüncesinde derin etkileri bulunan bir değişimdir. Nitekim bu değişimin, insanın yeryüzündeki hayatında da derin etkileri söz konusudur. Kutub, Tefsir, II., 1120.

32

bağlamda, izafî gayb içerisine dahil edilmiştir.131 Buna, hakkında aklî ve naklî delil bulunmasına rağmen dirilişin duyularla henüz kavranamayan, ancak gelecekte müşahedesi için bir engel de bulunmayan bir konu olması gerekçe olarak gösterilmiştir.

Diğer taraftan dirilişle ilgili âyetleri, İbn Haldun müteşâbih olarak kabul etmemektedir. Nitekim İbn Haldun, müteşâbihliği daha çok hakiki delaletin kapalı oluşuna bağlamıştır. Konu ile ilgili olarak İbn Haldun:

“Cin, melek, ruh gibi unsurların müteşâbih olması delaletlerinin kapalı oluşundan ileri gelmekte olup bunlar hislerle bilinen, tanınan şeyler değildir. Fakat dirilişle ilgili unsurların müteşâbih âyetlerle ilgisi yoktur. Zira bunlarla ilgili âyetlerde anlaşılamayacak genel ve kapalı ifadeler yoktur. Bunlar ileride gerçekleşecek hadiselerin zamanlarıyla ilgili olup, Allah, Kur’ân’da peygamberin diliyle açıkça haber verdiği gibi bunların zamanını da ancak kendisi bilir.132 Dolayısıyla bunların müteşâbih âyetler arasında sayılması şaşılacak bir şeydir”

der ve isim vermeksizin Kelam alimlerinin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu belirterek onların, sadece Allah’ın, Kur’ân’da ve peygamberinin diliyle, kendisini vasfettiği-eksiklik ve acizlik izlenimi veren-sıfatlarının müteşâbih olduğunu kabul ettiklerini belirtir.133İbn Haldun’un dirilişle ilgili âyetlere yaklaşımı oldukça makul gözükmektedir. Zira en nihayetinde dirilişle ilgili âyetlerin, söz konusu olay zamanı geldiğinde gerçekleşeceği ve insan bunu tecrübe edeceği için müteşabih olarak değerlendirilmesine manidir. Kaldı ki bilim bugün Kur’ân’ın önceden haber verdiği bazı hakikatlerin kesinlikle gerçekleştiğini ortaya koymuştur.134

129 Müteşâbih kavramının ne olduğu konusunda bir birlikten söz etmek imkansızdır. Nitekim Suyûtî, müteşâbih kavramı hakkında sekiz tane farklı tanımı aktarmıştır. Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-

Kur’ân, thk. Mustafa Rayb el-Buğa, Dâru’l-Ulûmi’l-İnsaniye-Dâru İbn Kesîr, Dımeşk, 1414/1993,

(İtkân), I., 640. Genel hatlarıyla müteşâbih, “manası açık olmayan, kolayca anlaşılamayan, bundan dolayı da te’vile başvurulan ve yine de kesin bir mana verilemeyen âyetlerdir” şeklinde tanımlanmıştır. Ömer Dumlu, Kur’ân Tefsirinde Yöntem, Anadolu Yayınları, İzmir, 1998, (Yöntem), s. 98.

130 İlyas Çelebi, İslam İnancında Gayb Problemi, M.Ü.İ.F.V.Yayınları, İstanbul, 1996, s. 67; Muhsin Demirci, Kur’ân’ın Müteşâbihleri Üzerine, Birleşik Yayınları, İstanbul., 1996, s. 64. Diriliş ve sonrasını içeren âyetler genellikle mana yönüyle müteşâbih âyetler kategorisinde değerlendirilmiştir. İsfehânî, s. 272; Suyûtî, İtkân, I., 648.

131 Çelebi, s. 80; Halis Albayrak, Kur’ân’da İnsan-Gayb İlişkisi, Şûle Yayınları, Ankara, 1993, (Gayb), ss. 160-170.

132 A’râf 7/187.

133 İbn Haldun, II., 661. Diğer taraftan Kur’ân’da müteşâbih âyetler olmadığını ifade eden Süleymn Ateş de dirilişle ilgili âyetleri müteşâbih âyetler olarak kabul etmemiş olmaktadır. Süleyman Ateş,

Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Nşr., İstanbul, 1997, (Tefsir), II., 13-17.

134 Mesela kainatın genişlemesi, çağdaş bilim tarafından yapılan en muhteşem keşif hadisesidir. Bu genişleme bugün iyice kabul edilen bir kavramdır. Bu gerçek Kur’ân tarafından: “Semayı Biz kendi ellerimizle yaptık ve biz onu genişletiyoruz.” (Zâriyât 51/47) âyetiyle ortaya konmuştur.

33

Her şeyden önce diriliş ve sonrası hakkındaki bilgiler Allah’ın sonsuz ilmi sınırları içerisinde bulunduğudan bu tür âyetlerin işaret ettiği hakikatleri yalnız Allah bilir. Ancak onun bildirmesiyle peygamberler de bu manaların bir kısmına aşina olabilirler. Bunun dışında yani Allah’ın bu konuda gönderdiği bir haber/inba’ olmadan sırf akılla hareket ederek gayba taalluk eden konularda fikir yürütme imkanı yoktur. Zira bu alan, insan tecrübesinde yer almayan gelecekte gerçekleşecek olan bir alandır. Bu hususta aklın görevi, söz konusu alana ait nasslara dayanmak ve onların sunduğu manalarını anlamaya çalışmaktan ibaret olmalıdır.135

Diriliş ve sonrasıyla ilgili âyetleri hakikî müteşâbih âyetler zümresinden addedip bu konunun bilinemeyeceği yönündeki iddialara katılmıyoruz. Kur’ân, bizlere bu konuyu anlamamız için epeyce malzeme sunmaktadır. Dolayısıyla dirilişe atıfta bulunan âyetlerin manalarının anlaşılamayacağını söylemek tutarlı bir yargı değildir.136 Zira Kur’ân bizlere diriliş olayını lafızlarla aktarır ve bu lafızları, bizim kendisine aşina olduğumuz olaylarla birebir ilişkisi olanlardan seçerek sunar. Bizler de diriliş gerçeğini, Kur’ân’ın sunduğu bu lafzın zahiri ile anlar veya anlamaya çalışır ve yorumlarız. Gazzâlî’nin de dediği gibi dirilişle ilgili olarak ortaya konulan hususlar, Allah’ın kudreti bakımından muhal olmadığı için en doğrusu onları kelamın zahirine göre yürütmek, hatta açıklanan anlama göre icra etmektir.137 Tabi ki bu durumda böylesi âyetler bizlere lafızlarıyla hitab ederek onları aklımızın idrak ettiği ölçüde kendilerini anlama imkanı sunarlar. Bu noktada şöyle bir benzetme yapmak konuyu anlamada bize bir ipucu verecekir; biz bu kıyıdayız ve önümüz de denizdir. Bu denizin öteki kıyısı da olacaktır ve o kıyı üç aşağı beş yukarı bu kıyıyı andıracaktır.138

Dünün kapalı âyeti olan bu gerçek artık günümüzün bilimiyle açıklık kazanmış bir hakikati olmuştur. Yaşar, Anlamı Kapalı Âyetler, s. 278.

135 Demirci, s. 77.

136 İnsan, “gayb”le var olan varlıksal ilişkisinin yanında bilgi ilişkisine girmemekten yana tercihini kullanırsa sadece bu konuda bilgisel bir mahrumiyetle karşı karşıya kalmaz, aynı zamanda “gayb”la olan varlıksal ilişkisinin de farkına varamayacağı, hissedemeyeceği için “gayb”la bütün bağlarını koparır. Bu ise, Kur’ân’ın ifadesiyle bir hüsrandır, yıkılıştır, tepe taklak oluştur. Albayrak, Gayb, s. 248.

137 Fakat Kur’ân’da Allah için kullanılan bir takım insani vasıflar Allah için muhal olduğundan dolayı bunları te’vîl etmek şarttır. Ama diriliş Allah’ın kudretinde olduğu için dirilişle ilgili âyetleri Allah’ın özelliklerini anlatan âyetlerden ayırmak gerekir. Gazzâlî, Tehâfüt, çev. Bekir Karlığa, Çağrı Yayınları, İstanbul, trs., (Tehâfüt), s. 201.

34

İnsanın dirilişe ait bilgileri naslarda belirtildiği kadardır. Bu konudaki naslar, elbette insanın anlayacağı kelimeleri kullanmalıdır ki zaten Kur’ân, sözü edilen bilgileri bu nitelikteki kelimelerle vermiştir.139 Ancak insan bunları anlamada ya tamamen başarısızdır ya da anladığından emin değildir. Bu durumda ortada ya bir bilgi eksikliği söz konusudur ya da verilen bilgileri değerlendirmede sıkıntıları vardır. Tabiatıyla insan, ya hiç bilgi verilmediği için o konudaki naslar hakkında yorum yapacak düzeyde değildir ya da naslarda bulunan bilgileri bir araya getirdiği zaman bunları uyarlamada ve yorumlamada zorluk çekmektedir. Kur’ân, dirilişle ilgili yeterli bilgiyi önümüze sunmuştur. Bu noktada bir sıkıntı söz konusu olamaz. Dirilişle ilgili yeterli malzemenin olmasına rağmen konu yine de anlaşılamıyorsa o vakit yorumcunun söz konusu malzemeyi değerlendirmekte bir takım sıkıntıları var demektir.

Dirilişle ilgili âyetleri anlamaya engel teşkil eden problemlerden biri, konuyu müteşabih kabul edip bununla ilgili çalışmalara yabancı kalmak ise diğeri de âyetlerin konuyla ilgili sunduğu malzemeyi değerlendirememektir. Bu bağlamda yorumcunun içerisine düştüğü en büyük hata, dirilişi ifade eden kavramları müteradif

Belgede Kur'an-ı Kerim'de diriliş (sayfa 39-200)

Benzer Belgeler