• Sonuç bulunamadı

Dinî ile Dünyevinin Mücadelesi: Callinicum

3. Kaynaklar

4.1. Hıristiyan Toplum ve Lider

4.2.1. Dinî ile Dünyevinin Mücadelesi: Callinicum

Theodosius’un çağında semavi dinlerin en eski koluna inanan Yahudiler, Ortodoks kilisesinin üstünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılanıyordu. Bu tehdit algısının Yahudiliğe ve Yahudilere karşı bir nefrete dönüştüğü görülmektedir (Mitchell, 2016: 342-343). Doğrudan Ambrosius tarafından Theodosius’a hitaben yazılan bir mektupta yer alan ifadeler,

Hıristiyan toplumunun her kesiminde Yahudi karşıtlığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır (Ambrosius, Ep. 74.18).70

Yahudilere duyulan nefret 388’de, Fırat kıyısındaki Callinicum kentinde bir saldırıya dönüştü. Kentteki havrayı yıkan bağnaz Hıristiyanlar (Williams ve Friell, 2005: 48), dünyevi otorite ile dinî otoritenin, yani Ambrosius ile Theodosius’un karşı karşıya geldiği ilk önemli mücadelenin başlatıcısı olmuşlardır.

Callinicum’da yaşananlar imparatorun irade ve otoritesinin sarsılmasıyla sonuçlanacaktı. Bir başka ifadeyle, Ambrosius bir zafer kazanırken, Theodosius kilise ile karşı karşıya kaldığı bir meselede ilk önemli mağlubiyetini alacaktı. Bu bakımdan gelişmeler Kilise otoritesinin gelecekte ulaşacağı siyasi gücün bir habercisi olacaktı. Dolayısıyla ortaya çıkan bu çarpıcı sonuç merkeze alınarak, yaşananlar bazı sorular etrafında incelenebilir: Ambrosius nasıl böylesi bir siyasi zafer elde etti? İmparator neden ve nasıl kaybeden tarafta yer aldı? Gelişmelerin seyri dikkate alındığında öncelikli olarak ikinci soruya cevap arayarak başlanabilir.

Theodosius’un her hükümdar gibi idaresi altındaki topraklarda belli ilkelere dayanmak suretiyle huzur ve sükunu sağlamak en doğal vazifesiydi. Bu bağlamda Yahudileri de tebaası arasındaki bir grup olarak gördüğünü düşünmek mümkündür. Dolayısıyla dinî bir tartışma üzerinden taraflardan birini Yahudilerin diğerini Hıristiyanların oluşturduğu bir ayaklanmayı toplumsal huzur bağlamında çözümlemek istediği düşünülebilir. Callinicum’da Hıristiyan keşişlerin havrayı yıktıklarını öğrendikten sonra öncelikli olarak adil kabul edilebilecek bir karar vermiş ve sorumluların cezalandırılmasını istemişti. Buna göre, Yahudilere yönelik öfkeyi kışkırtarak havranın yıkılıp yağmalanmasına yol açan piskopos, ortaya çıkan zararı karşılayacaktı (Williams ve Friell, 2005: 45).

Ambrosius imparatorun bu kararını öğrenince vakit kaybetmeden ünlü mektubunu (Ep. 74) kaleme almıştır. Mektubunda Yahudilerin, Iulianus Dönemi’nde Pagan bir imparatorun varlığından cesaret bularak, Hıristiyan tapınaklarına yönelik gerçekleştirdiği saldırıları sıralamış ve bu yıkımın bedelinin kimse tarafından ödenmediğini dile getirmiştir. Benzer şekilde Paganlar üzerinden kimi örnekler de paylaşmıştır (Ambrosius, Ep. 74. 15-18, 21). Mektubundaki yaklaşımı ve söylemleriyle piskopos, iki temel sonuca ulaşmış

70 Ambrosius, söz konusu mektubunda (Ep. 74.18,19) Yahudileri müfteri, yalancı, yağmacı ve hain olarak tanımlamaktadır.

görünmektedir: Bu türden bir saldırı olağandır, çünkü daha önce örnekleri yaşanmıştır ve Hıristiyanları cezalandıran Yahudilerin taraftarı, yüce yaratıcının düşmanı ve Iulianus Apostata’nın emsalidir. Yağma ve talan edilen havranın, Hıristiyanlar tarafından inşasında ısrar etmesi hâlinde Theodosius’u da tıpkı Iulianus gibi Hıristiyanlıktan intikam almış olacaktır.

Theodosius ise ilk verdiği kararı gözden geçirerek, yalnızca piskoposun değil, tüm Callinicum topluluğunun havranın yeniden inşa maliyetini üstlenmesine hüküm vermişti. Ancak Ambrosius, kanunların Yahudilerin tarafında olduğunu düşünüyordu. Dahası din dışı kabul edilen heretik gruplara göre daha fazla korundukları kanaatindeydi (Williams ve Friell, 2005: 45).

Ambrosius cephesinde ise, Callinicum’da yaşananların yegâne sorumlusu Yahudilerdi. Piskopos, bu iddiasını dile getirirken Hıristiyan imparatorun asla reddedemeyeceği şu argümanı sunuyordu (Ambrosius, Ep. 74. 19): Mesih'i sahte delillerle azleden bu insanlar, ...Tanrı ile ilgili meselelerde bile yalan söyleyen bu adamlar, ….kışkırtıcı olmakla kimi suçlamazlar? Oysa bölgeye ait raporlar huzur ve güveni Hıristiyanların zedelediğini ikna edici bir şekilde ortaya koyuyordu (Williams ve Friell, 2005: 45). Buna karşın daha da ileri giden Ambrosius, imparatorun aldığı kararla Yahudilere Mısır firavunu ya da Babil Kralı Nabukadnezar’a karşı kazandıklarıyla eş değer bir zafer armağan edeceğini ifade etmiştir (Ep. 74. 20).

Ambrosius’un sesine kulak verildiğinde, kendisini siyasi gelişmelerin önemli bir unsuru olarak tanımladığı görülmektedir. Örneğin Theodosius’a yazdığı mektupta, Maximus’a karşı kazandığı zafere olan katkısını dile getirdikten sonra onu “halkına karşı düşmanlarıma [Yahudilere] zafer kazandırdınız!” diyerek suçlamaktadır (Ep. 74. 22). Maximus konusundaki faaliyetleri bir tarafa Ambrosius, bu olayda önemli bir siyasi aktör olarak ortaya çıktı. Milano Katedralinde verdiği vaazlarıyla kamuoyunu ustaca yönlendirmeyi başardı. Nihayet, imparatorun kararından dönmemesi hâlinde komünyon ayinlerini yönetmeyeceği yönündeki kararlı tehditleri sonuç verdi. Dünyevi olan dinî olan karşısında diz çöktü.

Ambrosius’un kamuoyu oluşturma gücü böylesi bir sonucun ortaya çıkmasında etkili oldu. Öyleyse akla şu soru gelmektedir: Ambrosius verdiği söylevlerle kalabalıkları etkilediği gibi Theodosius’u da mı etkisi altına almayı başarmıştı? İmparator, Hıristiyan

kimliğinin etkisiyle mi böylesi bir sonuca rıza göstermişti? Anlaşılan o ki bu sorunun cevabı mevcut koşullarda saklıdır. İmparatorluğun Batı’daki başkenti kısa süre içinde önemli askerî mücadelelere, siyasi istikrarsızlıklara sahne olmuştu. Dolayısıyla Theodosius, mevcut kırılgan atmosferde daha fazla gerginliği arttırmak istememiş olmalıdır. Şurası bir gerçektir ki hiçbir piskopos I. Constantinus veya I. Valentinianus karşısında böylesine cüretkâr bir şekilde dikilememişti (Williams ve Friell, 2005: 46). Ambrosius’un kamuoyu oluşturma gücü kilise kurumunun kendisi ile ilgiliydi. İmparatorluk halklarının tecrübe ettiği toplumsal dönüşüm içinde Hıristiyan kimliğinin, Roma vatandaşı kimliğine tercih edilir hâle gelmesi ise kilisenin sahip olduğu gücün esas dayanağını teşkil ediyordu. Bu bakımdan ufukta yeni bir toplumsal tabanlı siyasi krizin belirmesinden önce Ambrosius, siyasi bir aktör ve din adamı olarak Callinicum’da elde ettiği zaferin tesiri ile söylemleriyle etkilediği bağnaz Hıristiyanlardan oluşan kitlenin sayısını arttıracaktı. Bu koşullar altında Büyük Theodosius kendini Antakya ve Callinicum’dan sonra son büyük pişmanlığını ve yenilgisini yaşayacağı yeni bir sorunun içinde bulacaktı.

Benzer Belgeler